Tülay Hatimoğulları: Sorumluluk iktidarda 2025-04-29 12:45:33   ANKARA - Meclis Grup Toplantısı’nda konuşan DEM Parti Eş Genel Başkanı Hatimoğulları, “Toplumun barış talebine kulak verin, sorumluluk artık iktidarda. Başka bir seçenek yok” dedi.    Halkların Eşitlik ve Demokrasi Partisi (DEM Parti) Eş Genel Başkanı Tülay Hatimoğulları, Meclis Grup Toplantısı'nda gündemdeki gelişmelere ilişkin konuştu.    İmralı Heyeti üyesi Sırrı Süreyya Önder’e geçmiş olsun dilekleriyle konuşmasına başlayan Tülay Hatimoğulları, dün Sırrı Süreyya Önder’in doktorlarının yaptığı açıklamayı anımsatarak umutlarını yitirmediklerini kaydetti. Tülay Hatimoğulları, “Barışın aktörü olarak bugüne kadar verdiği bütün mücadeleleri başarıya ulaştırmaya ramak kalmışken, bir kez daha diyoruz ki: Aramıza geri dön ve yarım bıraktığın işi gel hep birlikte tamamlayalım. Buradan sizler adına, bu parlamentoda emek veren biri olarak Sırrı Süreyya Önder’e hepimiz adına geçmiş olsun dileklerimizi bir kez daha iletiyorum” dedi.   ‘6 Şubat depreminden ders çıkarılmadı’   İstanbul’da geçtiğimiz günlerde gerçekleşen depremlere değinen Tülay Hatimoğulları, 6 Şubat depreminden bir ders alınmadığını vurguladı. Tülay Hatimoğulları,  “Hatay depreminin üzerinden iki yıl geçti ama hâlâ insanlar konteynerlerde yaşamak zorunda. İktidar, rant için depremzedeye adeta bir müşteri gibi davranmaya devam ediyor. Sağlam iş yerlerinin ve konutların olduğu yerlerde istimlak siyaseti yürütmeye devam ediyorlar. Antakyalılar, Defneliler, Samandağlılar bundan rahatsız. İnsanlar kendilerini iş makinelerinin önüne atıyor. Her gün orada bir eylem var, her gün bir itiraz var. Ama ‘rezerv alan’ adı altında istimlak politikaları sürüyor. Oradaki insanlar; ‘Defneli, Samandağlı ve Antakyalı, sesimi duyan var mı?’ diyor. Tıpkı enkaz altında dedikleri gibi, şimdi de aynı şeyi söylüyorlar.   Bizler DEM Parti olarak diyoruz ki: Bizler sizin sesinizi duyuyoruz. Sizin sesi, soluğu olarak, taleplerinizi alanlarda ve meydanlarda yürüttüğümüz mücadelede yanınızdayız; parlamentoda da bu kürsülerden dile getirmeye devam edeceğiz. Buradan bir kez daha diyoruz ki: Bu istimlak politikalarından, bu rezerv alan uygulamalarından derhal vazgeçin. Makul çerçevede konut yapımını hızlandırın. İstanbul’da yaşanacak bir depremde Hatay’dan, Maraş’tan hatırlayacağız ki Türkiye çok büyük bir etki yaşadı. Türkiye, bu enkazın altında kalır. İstanbul’da yaşanacak bir depreme ‘geçti’ diyemez hiç kimse. Geçmedi. Tehlike devam ediyor ve önlem alınmak zorunda” ifadelerini kullandı.    ‘Belediyelerimizden elinizi çekin’   Merkezi hükümete düşen görevin yerel yönetimleri kayyım anlayışıyla yıpratmak değil, tam tersine yerel yönetimlerle koordineli bir şekilde bu süreci yürütmek olduğunu vurgulayan Tülay Hatimoğulları, “Bakın, biz bu konuyu konuşurken aklıma Van Büyükşehir Belediyemizin bir icraatı geldi. Açılışına ben katılmıştım, AKOM’un, Doğal Afetle Mücadele Koordinasyon Merkezi’nin. Ve o açılışı Van Belediyemiz gerçekleştirirken, inanın, belediye eşbaşkanlarımız da, AKOM’un personeli de, oradaki kadrolar da bayramlık çocuklar gibi sevinçliydiler. Çünkü öyle bir kurum ortaya çıkarmışlardı ki sadece Van’a değil, deprem bölgesi olan bütün o muhite hizmet edecek büyüklükte ve ölçekte bir kurumu oluşturmuşlardı ve bunu halkın hizmetine sunmuşlardı.   Ama bu iktidar ne yaptı? Bu kadar çalışkan belediye eş başkanlarımızı görevden alarak kayyım atadı. Oysa onlar bu ve benzeri çok sayıda projeye imza atmak, daha fazla kente ve halka hizmet etmek için seçildiler. Buradan bir kez daha bu iktidara sesleniyoruz: Bütün kayyım atamalarından derhal vazgeçin. Seçilmiş belediye eş başkanlarımızı ve belediye başkanlarını acilen görevlerine iade edin. Başta doğal afetler olmak üzere, kent hizmeti bakımından merkezi hükümet, acil şekilde yerel yönetimlerle koordineli çalışmalıdır. Belediyelerimizden elinizi çekin” sözlerini kullandı.    Tülay Hatimoğulları’nın konuşmasının satır başlıkları şöyle:   “DEM Parti olarak emeğin özgürlüğü ve demokratik toplum için, 1 Mayıs şiarıyla Türkiye’nin her yerinde alanlarda, meydanlarda olacağız. Sayın Öcalan’ın barış ve demokratik toplum çağrısı, yeni bir dönemin kapısını aralamaktadır. Bu çağrı; ekmeği, barışı ve demokrasiyi büyütme çağrısıdır. Barış, emekçiler için ekmek kadar hayatidir. Barış dönemlerinde ekmek mücadelesi daha etkili ve sonuç alıcı olur. Demokratik toplum, işçinin ve ezilenlerin yaşam güvencesidir. Emek barışla nefes alır, barış emekle. Barış olmadan refah olmaz. Kaynaklar savaşa değil, insanca yaşama aktarılmalıdır. Örgütlü emek, barışla güçlenmelidir.   Bu yıl hem Kürt illerinde hem de batıda güçlü bir 1 Mayıs için hep birlikte hazırlanıyoruz. Biz biliyoruz ki Kürt halkının özgürlük mücadelesi, işçilerin emek mücadelesi içindir. İşçilerin birliği, halkların kardeşliği sadece bir temenni değildir. Türk işçi, Kürt işçi kardeşiyle kaderinin aynı olduğunu fark edip elini tutmasıdır. Kürt anne, Türk anneye 'Acımız aynı, o halde barış için el ele verelim' demesi ve el ele tutuşmasıdır. İşte o zaman işçiler birlik, halklar kardeş olur. Ekmek, barış ve özgürlük için tüm emekçileri ve halkları 1 Mayıs’ta alanlara çağırıyoruz. Zamlara, hayat pahalılığına, yoksulluğa, savaşa ve sömürüye karşı hep beraber alanlarda olacağız. 8 Mart’ın cesareti ve Newroz’un coşkusuyla, 1 Mayıs’ta emeğin özgürlüğü için alanlarda olacağız. 1 Mayıs'ta atılan her slogan zulme karşı bir çığlık olacaktır. Yaşasın işçilerin birliği, halkların kardeşliği! Yaşasın 1 Mayıs! Biji yek Gulan!     İşçi katliamı   Bugün sermayenin yüzlerce yıldır topluma karşı sürdürdüğü savaşın en zorba dönemlerinden birini yaşıyoruz. 2025 yılı 1 Mayıs’ı, işçiler ve ezilenler tarafından karanlığın en zifiri olduğu bir dönemde gerçekleşiyor. Sistem sadece bir kâr aracı değil, büyük bir ölüm makinesi gibi çalışıyor. Diyar Kişoğlu, Van’dan kalkıp Maraş’a çalışmaya gidiyor. Geçtiğimiz gün, bu genç işçi şantiyesinin yatakhanesinde yaşamına son veriyor. Bu fotoğrafa hep beraber iyi bakalım. Bu fotoğraf da 14 yaşındaki Abdurrahman’ın fotoğrafı. Yine geçtiğimiz aylarda, Niğde’nin Bor ilçesindeki Organize Sanayi Bölgesi’nde kolunu makineye kaptırıyor ve hayatını kaybediyor. 14 yaşında bir çocuk işçi. Afganistanlı göçmen işçi Vezir Muhammed Nurtani, Zonguldak’ta ruhsatsız bir maden ocağında çalışırken hayatını kaybediyor.  Delilleri ortadan kaldırmak için bedeni ateşe veriliyor. Bununla ilgili yargılananlar ise ne yazık ki adaletsiz bir yargılama sonucu cezasız kalıyor. Bunu kabul etmek mümkün değil. Bakın sevgili Muhammed, 3 çocuk babasıydı ve ona dair var olan tek şey bu fotoğraf. Geriye ona dair hiçbir şey kalmamış. Onun eşi şunu söylüyor: ‘Benim çocuklarım çocuk değil mi? Eşim eş değil mi?’ Ne yazık ki Türkiye’de bu iktidarın işçilere reva gördüğü yaşam budur.”   Kadın yoksulluğu son bulmalı   Bakın, 16 milyona yakın yurttaşımız açlık sınırının altında olan asgari ücrete mahkûm. Asgari ücret bir insani sorundur. İktidar bu durumu görmezden gelemez, gelmemeli. Yılın ikinci yarısında asgari ücret yeniden yapılandırılmalıdır. Memur ve emekli maaşlarına zam yapılmalıdır. Asgari ücretle çalışanlar için elektrik, su, doğalgaz kullanımı; asgari ihtiyaçlar sınırına kadar ücretsiz bir biçimde karşılanmalıdır. Çiftçilerin borç yükü hafifletilmelidir. Yakın zamanda yaşanan zirai don faciasıyla çiftçiler diplerin dibini görmüş durumda. Çok büyük zarar ettiler. Öncelikle bu çiftçilerimizi zamana yayarak unutmamak lazım ve onların bütün mağduriyetleri giderilmelidir. Uygun kredi ve destek sağlanmalıdır. Tarım işçileri için güvenceli ve insanca yaşam hakkı sağlanmalıdır. Ev içi emek, sosyal güvenceye kavuşturulmalıdır.    Kadın yoksulluğu son bulmalıdır. Geliri olmayan kişilere belli şartlar altında temel yurttaşlık geliri sağlanmalıdır. Biz, güvencesiz çalışmanın sona ermesi, kadınların iş yaşamında eşit ve güvenli koşullarda çalışabilmesi, çocuk işçiliğinin ve iş cinayetlerinin son bulması için mücadele ediyoruz. Bizler mücadele ederken, bu mücadeleye destek çıkan; Türkiye’nin dört bir yanından devrimciler, sosyalistler bu haklı davanın sonuna kadar yanında oldular. Bugün yine sabah bir şafak operasyonuna uyandık. İşçinin, emekçinin, esnafın, çiftçinin, yoksulun ve siz burada bulunan birçok iş kolundan olan değerli işçi, emekçi kardeşlerimin hakkını savunan çok sayıdaki solcu, sosyalist, devrimci yoldaşımız, arkadaşımız bu sabah gözaltına alındı. Bu gözaltılar bizleri yıldıramaz. Bu gözaltılar derhal sona ermelidir. 1 Mayıs’a dönük gerçekleştirilen bu operasyonları asla kabul etmiyoruz. Buradan gözaltındaki gençlerle dayanışma içinde olduğumuzu belirtiyor, derhal aramıza serbest olarak bırakılmalarını talep ediyoruz.”   Elinizi bedenimizden çekin   Sağlık Bakanlığı eliyle uygulamaya konan 'Normal Doğum Eylem Planı' ve 19 Nisan’da yürürlüğe giren 'Ayakta Teşhis ve Tedavi Yapılan Özel Sağlık Kuruluşları Hakkındaki Yönetmelik'te hayata geçirilmek istenen de tam anlamıyla böyle bir uygulamadır. Kadınların doğurup doğurmayacağına, kaç çocuk doğuracağına kadınlar kendileri karar verir. Kadınlar nasıl doğum yapacaklarına siyasi iktidarla müzakere ederek değil; doktorlarıyla birlikte karar verir. İktidara düşense bu kararlara saygı duymak ve kadın sağlığını koruyacak politikaları hayata geçirmektir. Geçtiğimiz hafta sonu Van’da toplanan 58 kadın örgütünün yeniden gündeme taşıdığı Rojin Kabaiş’in akıbeti nedir?Gülistan Doku nerede?   Bu soruların yanıtını bekliyoruz.   İktidara düşen görev, bu sorulara yanıt vermektir; şiddetle etkin bir biçimde mücadele etmektir. Ayrıca, farklı cinsiyet kimliklerine ve cinsel yönelimlere karşı nefret suçlarını körükleyen kanun teklifinin sunulması da yine bu erkek aklın, eril anlayışın bir eseridir. Dayatılan erkek egemen politikalara biz kadınlar, ‘Eh ne yapalım, boynumuz kıldan incedir, bu devran böyle gelmiş, böyle gider’ demedik, demeyeceğiz. Elinizi bedenimizden, emeğimizden, kimliğimizden derhal çekin. Bizler; Jin, jiyan, azadî şiarıyla mücadele eden kadınlarız ve öyle olmaya devam edeceğiz.   Barıştan başka seçeneğimiz yok   Halklarımızın barış ve demokratik çözüm talebi inanılmaz derecede hızlı büyüyor. Bu bize çok büyük umut veriyor. Barış arayışımızı çok yönlü bir mücadeleyle sürdürüyoruz. Sadece siyasi temaslarla sınırlı kalmadık; halklarımızla doğrudan buluşarak barış talebini büyütüyoruz, sokağın ve toplumun her kesimine taşıyoruz. 10 Nisan’dan bu yana her yerde ev ziyaretleri, mahalle toplantıları, kent kent ziyaretleri sürdürüyoruz, sürdürmeye devam edeceğiz. Ev ev gezerek halkın beklentilerini, önerilerini, eleştirilerini alıyoruz. Ayrıca süreç hakkında değerli halklarımızı bilgilendiriyoruz. Bu çalışmada biz eş başkanların gönderdiği mektuplar değerli halklarımızla paylaşılıyor. Hedefimiz: 3 milyon hane. Ziyaret ettiğimiz her ev, barış ve demokratik toplum mücadelesini büyütüyor. Bizler, barışın milyonları içerecek şekilde toplumsallaştırılabileceği inancındayız. Gittiğimiz her evde, çaldığımız her kapıda, yaptığımız her toplantıda barış için dualar, dilekler, temenniler alıyoruz.   Bakın Gülizar Yaşar bir Kürt kadın, bir barış annesi. Çatışmalı süreçte abisi, kızı ve oğlu dahil 19 yakınını kaybetmiş bir Kürt anne. Bu anne diyor ki, hem Türk hem Kürt annelere seslenerek: ‘Herkes bu sürece sahip çıkmalıdır. Sahip çıkmalıdır ki ne bir Türk annenin gözyaşı aksın, ne bir Kürt annenin gözyaşı aksın.’ Biz de buradan Gülizar annemize diyoruz ki: Senin bu haklı talebinin, bütün ödenmiş bedellerle beraber, sonuna kadar arkasındayız. Bu sebeple, başta iktidar ve ana muhalefet partisi olmak üzere herkese sesleniyoruz: Elinizi taşın altına koyun. Toplumun taleplerine kulak verin. Bu toplum artık barış istiyor. Onurlu bir yaşam istiyor. Milyonlar duysun bu sesi: Bir tek yolumuz var. Bir tek yolumuz: Gülizar annenin ve burada ismini sayamadığım birçok Türk, Kürt, Arap annenin haykırışı: Ya barış, ya barış, ya barış. Başka seçeneğimiz yoktur.   Demokratik geleceğin umudunu büyüttü   27 Nisan 2025 günü, Qamişlo’da Kürtler, Suriye ve Orta Doğu'nun halkları için çok önemli bir Kürt Ulusal Konferansı gerçekleştirdi. Bu konferans, demokratik bir geleceğin umudunu büyütmüştür. Kürt halkı ve bölgedeki tüm halkların ortak, eşit yaşamasını esas alan bu çalışma, bizler için sonsuz değerdedir. Konferansta alınan kararların, başta Kürt halkı olmak üzere Suriye ve Orta Doğu halklarına barışı getirmesini ve hayırlara vesile olmasını diliyoruz. Buradan bütün halklarımızı saygıyla, sevgiyle selamlıyoruz.   Çözüm, en geniş mutabakata dayanarak sürdürülmelidir   Barış ve demokratik toplum ancak herkesin siyasi iradesine saygı duyulmasıyla gerçekleşir. Bugün İstanbul’dan Van’a, Şişli’den Halfeti’ye kadar halk iradesini yargı darbeleriyle ortadan kaldırmaya çalışmak, barış sürecine çok büyük zararlar vermektedir. Demokratik geleceğin umudunu baltalamaktadır. Çözüm, en geniş mutabakata dayanarak sürdürülmelidir. Ana muhalefet başta olmak üzere, muhalefet bu mutabakat sürecinin dışında tutulmamalıdır. Bu sürecin dışında tutulması hedeflenir ve benzer adımlar atılırsa, ne yazık ki bu süreçler akamete uğrar. Tarihte bunun çok örneğini gördük.    Barışla ortaya çıkacak demokratikleşmeyi yok saymak, siyasi rekabet üzerinden galip gelme arzusuyla süreci ele almak, bu sürece büyük kaybettirir. Siyaset yapma hakkının da, barışın da güvencesi hukuka dönmek, hukuku işletmek ve demokratikleşmektir. Gelin barışı hukukla kuralım. Demokrasiyle görkemli bir hale getirip, bu ülkenin geleceğine hep beraber armağan edelim. Geçtiğimiz hafta heyetimiz, Adalet Bakanı ve heyetiyle çok önemli bir görüşme gerçekleştirdi. İnanın, bu görüşmeden sonra her bir vekil arkadaşımız, grup başkan vekillerimiz, eş genel başkanlar olarak bizler her gün onlarca telefon alıyoruz: Acaba ne olacak? Acaba yargı paketinde ne olacak? Acaba bizim çocuklarımız kapsanacak mı? Bu sorularla çok karşılaşıyoruz. Toplumun beklentisi bu anlamda artık çok büyük.   Barışa inanıyoruz   Bu görüşmede, barış ve çözümün zemininin oluşması için partimizin önerilerini, halkın beklentilerini net bir şekilde ifade etti heyetimiz. Başta Sayın Abdullah Öcalan’ın iletişim ve çalışma özgürlüğü olmak üzere, atılması gereken adımlarla ilgili top artık iktidarın sahasındadır. Sorumluluk artık onlardadır. Bu sorumluluğa göre hareket etmelerini bekliyoruz. Demokratik çözüm için siyasi irade göstermek kaçınılmazdır. Bu siyasi iradeyi göstermek, cesaret işidir; demokratikleşmeye olan bağlılığın göstergesidir. Bu kapsamda iktidarı, halkın barış çağrılarına kulak vermeye; çözüm için somut ve güven verici bir irade ortaya koymaya davet ediyoruz. DEM Parti olarak barış ve çözüm süreci için topyekûn bir seferberlik içindeyiz.   Çünkü biz barışa inanıyoruz. Çünkü biz, barışın bu coğrafyaya gelmesi gerektiğine kalben, yürekten inanıyoruz. Çekilen acıların, akan gözyaşlarının, şimdiye kadar akmış olan kanın son bulması için; demokratik bir zeminde, herkesin kendini ifade edebildiği, eşit, özgür ve demokratik bir cumhuriyeti inşa etmek için hepimizin yüreği 7/24 atmaya devam ediyor. Biz DEM Parti olarak, bu anlamda bütün görev ve sorumluluklarımızı fazlasıyla yerine getirmeye çalışıyoruz.”