Bir sanatçının dönüşümü... 2025-04-18 09:07:04   Dilan Babat    HABER MERKEZİ - Sırrı Süreyya Önder’in yaşadığı sağlık sorunu, Kürt Halk Önderi Abdullah Öcalan’ın siyasal mirasının ve barış fikrinin günümüzde hala nasıl yankı bulduğunu ziyaretler ve mesajlarla bir kez daha ortaya koydu.     Kürt Halk Önderi Abdullah Öcalan’ın geliştirdiği Demokratik Konfederalizm, ahlaki-politik toplum, ekolojik toplum, kadın özgürlük ideolojisi gibi kavramlar, özellikle bireyin kendini ve toplumunu yeniden anlamlandırmasını sağlayacak teorik araçlar sunar. Bu bağlamda “değişim” kavramı, bireyin dünyaya bakışını, kendi kimliğini ve toplumsal rolünü sorgulamasına neden olur. Abdullah Öcalan’ın düşünsel çizgisi, sadece örgütsel disiplin içinde kalan kadrolar için değil, onunla doğrudan organik bağı olmayan, ancak fikirleriyle yolları kesişen birçok kişi için de bir tür varoluşsal dönüşümün kıvılcımını yarattı.     Bu bireylerden biri de Türkiye kamuoyunun sanatçı, yönetmen, senarist ve siyasetçi kimliğiyle tanıdığı Sırrı Süreyya Önder’dir. Geleneksel sol-sosyalist düşünceyle yoğrulmuş bir aydın olarak Sırrı Süreyya Önder, uzun yıllar boyunca muhalif kültürel üretimle öne çıktı; ancak Kürt hareketi ile yollarının kesişmesiyle birlikte, siyasal duruşunu yeniden inşa etti. Onun bu süreçte yaşadığı değişim, yalnızca politik pozisyonlanma ile sınırlı kalmadı; aynı zamanda dilinde, üslubunda, tarihsel okuma biçimlerinde ve halklarla kurduğu ilişkide de gözle görülür bir dönüşüme yol açtı. Sırrı Süreyya Önder’in bu süreçte yaşadığı dönüşüm, sadece dışsal bir politik yönelim değil; aynı zamanda içsel bir inşa sürecidir. Kendisinin de birden fazla söyleşide dile getirdiği gibi, Abdullah Öcalan'la kurduğu ilişki bir “lider-mensup” ilişkisinden ziyade, bir “düşünür ve öğrenci” arasındaki ilişkiye benzer. Bu ilişki, Sırrı Süreyya Önder’in kendi iç dünyasında bir tür yeniden doğuşa neden oldu. Abdullah Öcalan’ın “örgütlenmiş halk iradesi” fikrinden ilham alan Sırrı Süreyya Önder, kendini bir siyasi temsilciden ziyade bir halk tribünü olarak konumlandırıyor.     İnsani zeminde buluşma duyarlılığı     Sırrı Süreyya Önder’in sağlık durumu, Türkiye siyasetinde sadece bir bireyin sağlık durumu olmanın ötesine geçerek, barış ve ortak insanlık duygusunun yeniden hatırlatıldığı nadir anlardan birini meydana getirdi. Türkiye'nin yakın tarihindeki barış sürecinin önemli aktörlerinden biri olan Sırrı Süreyya Önder, bu rolüyle sadece siyasi bir figür değil, aynı zamanda toplumsal uzlaşı arzusunun sembol isimlerinden biri haline geldi. Sağlık sorununun duyulmasıyla birlikte farklı ideolojilere, bakış açılarına, Kürt sorunu inkar eden, Kürdün iradesini tanımayan, Kürdün kazanımını “tehlike” olarak gören pek çok kesim Sırrı Süreyya Önder’e yönelik duyarlılık sergiledi. Bu duyarlılık bize, toplumda halen ortak insani zeminde buluşma kapasitesinin var olduğunu gösterdi. Bu tepkiler, Türkiye'de siyasal kutuplaşmanın yoğun olduğu bir dönemde, “barış” kavramının yeniden gündeme gelmesine yol açtı. Sırrı Süreyya Önder’in şahsında temsil edilen barış dili, sağlık durumu vesilesiyle yeniden görünür oldu, kamuoyunun belleğinde barış sürecinin sembollerinden biri olarak canlandı.    Barış fikrinin canlılığı     Medya organlarında yapılan haberlerde,  Sırrı Süreyya Önder’in sadece bir siyasetçi olarak değil, aynı zamanda “vicdanın sesi”, “barışın temsilcisi” gibi imgelerle anılması, onun sağlık durumu ile barış arasında kurulan sembolik ilişkiyi daha da güçlendirdi. Bu bağlamda Sırrı Süreyya Önder’in durumu, bir tür “kamusal vicdan testi” işlevi görüp, siyasal aktörlerin de yaklaşımlarını görünür kıldı.  Sırrı Süreyya Önder’in sağlık sorunu, Türkiye toplumunun ortak hafızasında yer etmiş barış fikrinin hala canlı bir karşılığı olduğunu gösterdi. Sırrı Süreyya Önder’in durumu her ne kadar toplumda bir kırılma yaşansa da, siyasal aktörler açısından da önemli bir fırsat olabilir. Toplumsal barışa dair yeni bir dilin, yeniden inşa edilmesinin zemini belki de yeniden oluşabilir.     Barışa olan duyarlılık     Türkiye’nin yakın siyasal tarihinde “barış” kelimesi kadar anlamı değişen, yeniden tanımlanan ve çoğu zaman hedef tahtasına yerleştirilen çok az kavram vardır. Bu kavram özellikle Kürt meselesiyle iç içe geçtiğinde, hem toplumsal hem de siyasal hafızada güçlü bir yankı bulur. Sırrı Süreyya Önder’in sağlık durumunun yalnızca bir bireyin durumu değil, aynı zamanda Kürt Halk Önderi Abdullah Öcalan’ın siyasal mirasının ve barış fikrinin günümüzde hala nasıl yankı bulduğunu da gösterdi. Sırrı Süreyya Önder’in Abdullah Öcalan ile yapılan görüşmelerde yer alması, onu hem Kürt siyasi hareketiyle hem de Türkiye toplumunun vicdanıyla özdeş bir noktaya taşıdı.    Sırrı Süreyya Önder’in sağlık durumuyla ilgili haberlerin ardından gelişen tepkilerin yanısıra barışı çağrıştıran mesajlar da verildi. Özellikle Kürt siyasi hareketi dışındaki aktörlerin, Sırrı Süreyya Önder’e “insani” bir perspektiften yaklaşması, barış kavramının ideolojik kutuplaşmanın ötesine taşınabileceğini gösterdi. Bu tür kriz anlarında toplumsal vicdanın barışa yönelme eğilimi, aslında Abdullah Öcalan’ın yıllardır vurguladığı demokratik uzlaşı fikrinin toplumda halen bir karşılık bulduğunu da bir kez daha gösterdi. Bu tür anlar, “barış”ın sadece siyasi bir süreç değil, aynı zamanda bir toplumsal duyarlılık hali olduğunu da gösterir. Türkiye’de barış idealinin ne kadar derin bir ihtiyaç olduğunu da bir kez daha gözler önüne sermiştir.     Kürt Halk Önderi Abdullah Öcalan’ın yıllardır geliştirdiği barış perspektifi ve bu uğurda çaba gösterenlerin toplum nezdinde taşıdığı anlam, bu olayla birlikte yeniden görünür olmuştur. Bu bağlamda, siyasal aktörlerin ve sivil toplumun, kriz anlarını bir tür fırsat olarak değerlendirip barış dilini yeniden kurması mümkündür. Çünkü toplum, kimi zaman bir hastalık haberinde bile barışı hatırlayabilir, hatta talep edebilir.