İnsan Hakları Haftası açıklamasında İmralı tecridine dikkat çekildi 2024-12-07 14:07:47     WAN - İnsan Hakları Haftası dolayısıyla 7 kurum tarafından yapılan ortak açıklamada, İmralı Cezaevi’nde tutulan PKK Lideri Abdullah Öcalan başta olmak üzere tutsaklara yönelik hak ihlallerine ve tecride dikkat çekildi.     İnsan Hakları Derneği (İHD) Wan Şubesi, Kamu Emekçileri Sendikaları Konfederasyonu (KESK) Wan Şubeler Platformu, Özgürlük için Hukukçular Derneği (ÖHD) Wan Şube, Türk Mühendis ve Mimar Odaları Birliği (TMMOB) Wan İl Koordinasyon Kurulu, Wan Barosu, Türkiye İnsan Hakları Vakfı ve Wan-Hakkari Tabip Odası, 10-17 Aralık İnsan Hakları Haftası dolayısıyla basın açıklaması gerçekleştirdi.   Wan Sanat Sokağında gerçekleşen açıklamaya kurum temsilcilerinin yanı sıra Halkların Eşitlik ve Demokrasi Partisi (DEM Parti) Wan milletvekilleri Gülcan Kaçmaz Sayyiğit ile Mahmut Dindar, DEM Parti İl ve ilçe örgütü temsilcileri, demokratik kitle örgütleri ile çok sayıda kişi katıldı.   “Herkes için insan hakları- Ji bo hemû kesî mafên mirovan” yazılı pankartın açıldığı açıklamada, “İnsanca bir yaşam demokratik bir ülke”, “Kayyımlar gidecek halk gelecek”, “Siyasi tutsaklar onurumuzdur”, “Bîjî berxwedana gele Kurd”, “Savaşa hayır barış hemen şimdi” sloganları atıldı.   7 kurumun imzasını taşıyan ortak basın metnini Wan Barosu Yönetim Kurulu üyesi ve İnsan Hakları Merkezi Koordinatörü Necdet Ceyhan okudu.   ‘Kürt sorununun çözümünde savaş tek yöntem haline getiriliyor’   Birleşmiş Milletler (BM) İnsan Hakları Evrensel Beyannamesi’nin ilanının 76’ncı yılına vurgu yapılan açıklamada, bildirgenin hazırlık ve kabul edilme aşamalarına ve tarihine değinildi. Dünyada yaşanan çoklu krizin Türkiye’de de yoğun bir şekilde yaşandığına dikkat çekilen açıklamada, 2016 yılından bu yana gelişen saldırı ve OHAL süreci hatırlatıldı. Açıklamada, “Siyasal iktidarın ekonomiden toplum sağlığına kadar ülkenin tüm meselelerini güvenlik sorunu haline getiren, toplumu kutuplaştıran, ülke içinde ve dışında şiddeti esas alan, bilhassa da Kürt sorununun ve uluslararası sorunların çözümünde çatışma ve savaşı tek yöntem haline getiren politikaları sonucunda 2024 yılında da birçok alanda hak ihlalleri rutin bir uygulamaya dönüşmüş durumdadır” denildi.   İnsan Hakları Haftası seçilmiş belediye eşbaşkanlarına adandı   Ülkede derinleşen baskı, yargı tehdidi, hukuksuzluk ve hak ihlallerine vurgu yapılan açıklamada, Evrensel Bildirge’de yer alan hak ve özgürlüklere dayalı uluslararası bir düzenin Türkiye’de hala kurulamadığına dikkat çekildi. Son süreçte iktidarın dayattığı kayyım sistemi ve kayyım atanan kentlerin hatırlatıldığı açıklamada, “Bizler Van ilinde hak savunuculuğu alanında çalışan 7 kurum olarak bu seneki İnsan Hakları Haftasını seçilmiş belediye eş başkanları görevden alınan Bahçesaray halkına adıyoruz” ifadelerine yer verildi.   ‘İnsan haklarına yönelik saygısının göstergesi hapishaneler’   Cezaevinde artan hak ihlallerinin altının çizildiği açıklamada, “Devletlerin insan haklarına yönelik saygısının dolaysız göstergesi olan hapishaneler, bugün Türkiye’de siyasal iktidarın hukuku bir baskı ve sindirme aracı olarak kullanmasının sonucunda tıka basa dolu durumdadır. Yaşam hakkı ihlalinden işkenceye, sağlık hakkına erişime kadar ağır ve ciddi ihlallerinin yaşandığı yerlerdir. Bu ihlallerin en yoğun hissedildiği alanlardan biri de hasta mahpuslardır. Toplum vicdanında hasta mahpusların durumları hakkında devlet eşitlik, adalet, tarafsızlık ve hukuktan uzak hareket ederek şartları zorlaştırmaktadır. Bizler insan hakları savunucuları olarak cezaevlerinde başka ölümlerin olmaması ve tabutların çıkmaması için insan hak ve özgürlüklerinin uygulanması ve ağır hasta mahpusların yakınları yanında tedavilerine devam edebilmesi, gerekli yasal düzenlemelerin yapılması gerektiğini bir kez daha ifade ediyoruz. Ülkenin en büyük gerçekliğinden biri olan hasta mahpuslar, siyasi iktidar tarafından hukuka aykırı bir şekilde ölüme terk edilmiş durumdadır” denilerek cezaevleri ve tutsakların durumu anlatıldı.   İmralı tecridine vurgu yapıldı   PKK Lideri Abdullah Öcalan üzerindeki tecride dikkat çekilen açıklamada, “Yine avukatları tarafından yapılan binlerce başvuruya rağmen İmralı’da Abdullah Öcalan’ın 45 aydır ailesi ve avukatlarıyla hiçbir şekilde görüştürülmemesi,  tüm insani haklardan ve mahpus haklarından yoksun bırakılması iktidarın keyfi hukuk düzeniyle hukuk ve demokrasi değerlerini aşındırdığının göstergesidir. Ulusal ve uluslararası mevzuat ile evrensel hukuk ilkeleri göz önüne alındığında Mahpusların; işkence yasağı, sağlık ve tedavi hakkı, kişi özgürlüğü ve güvenliği hakkı, haberleşme özgürlüğü, ifade özgürlüğü haklarının ihlal edildiği, bu anlamda devleti yönetenler ve ilgili idare bürokrasisi pozitif yükümlülüklerini yerine getirmeye ve mahpuslara uygulanan bu ihlallerin bir an önce sonlandırmaya çağırıyoruz” denildi.   ‘Savaş haline geçileceğinin işaretleri verilmeye başlandı’   İnsan hakları savunucuları, avukatlar, gazeteciler, siyasetçiler ve toplumun “barış” isteyen her kesiminin “cezaevi” ile tehdit edildiği ve çok sayıda insanın cezaevinde bulunduğunun ifade edildiği açıklamada, “Son dönemde bütün muhalif kesim, ifade özgürlüğünü kullanan herkes iktidar tarafından hedef alınarak susturulmaya çalışılmaktadır. Muhaliflerin siyaset yapması imkansız hale getirilerek birçok eylemi ve organizasyonu kriminalize edilerek bunlardan suç unsurları çıkarılmaktadır. Ülkeyi yönetenlerin giderek artan nefret ve şiddet diliyle birlikte ülkeyi yeni bir çatışma ve savaş haline sokma çabaları endişe vericidir. Ülke içerisinde yaşanan toplumun sıkışmışlık hali yöneticiler tarafından görülmediği gibi her geçen gün artan ihlaller boyutu konuşulmasın diye yeni ihlallere sebebiyet verecek bir hamaset dili geliştirilmiş, ülkeye sınırı olan tüm komşu ülkeler ile neredeyse bir savaş haline geçileceğinin işaretleri verilmeye başlanmıştır” sözlerine yer verildi.   Barış ve diyalog çağrısı   Kürt sorununa dikkat çekilen açıklamada, “Türkiye’nin Kürt sorununu demokratik ve barışçıl yollarla çözmek için diyalog ve müzakere yöntemini seçmek yerine çatışmayı ve savaşı derinleştirip sorunu şiddetle çözmeyi tercih etmesi ciddi bir savaşın yaşanmasına sebep olmuştur. Suriye’nin kuzeyinde başta Kürtler olmak üzere diğer etnik ve inanç gruplarının birlikte yaşadıkları Rojava bölgesi ile iyi ilişkiler kurmak yerine bunu bir tehdit unsuru olarak görmek gibi tarihsel ve sosyolojik gerçekliğe aykırı bir durum yaratmıştır. Türkiye’de yaşayan Kürtlerin ve Alevilerin soydaşı ve akrabası olan toplulukların komşu Suriye’nin kuzeyinde IŞID/DAİŞ-HTŞ ve cihatçı çete saldırılarına karşı yaşamlarını korumak için geliştirmeye çalıştıkları yapılanmalar Türkiye için bir tehdit olarak görülmemelidir. Buradan bir kez daha sesleniyoruz. Savaş hali ciddi sivil can kayıplarına sebep olur, demografik yapıyı değiştirir, zorla yerinden edilmelere sebep olur ve bununla birlikte ülke içinde huzursuzluğa sebep olur, zaten kötü olan ekonomiyi daha da kötü hale sokar, işsizliği artırır, yoksulluğu artırır ve bir bütün ülkeyi kaosa sürükleyecektir. Bu nedenle ‘en kötü barış en haklı savaştan iyidir’ şiarıyla yurt dışı ve yurt içinde barış ve diyalog ile çözümlerin bulunması çağrımızı yineliyoruz” denildi.   Açıklama, sloganlar eşliğinde son buldu.