Rojava’da hedef: Kürtlerin tasfiyesi 2024-12-07 09:01:34   Rozerin Gültekin   İSTANBUL - “HTŞ, Türkiye'nin etrafında TSK’nın gözlem noktaları kurduğu bir İslam emirliğinde modern teknoloji silahları nasıl edindi, bu soru kritik” diyen Ortadoğu uzmanı Hamide Rencüzoğulları, “Rojava'da yapılmak istenen, bedel ödeyen Kürtleri tasfiye etmek ve bölgenin Barzanileştirilmesi” dedi.    Türkiye ve desteklediği paramiliter gruplar ile çeteler tarafından, 26 Kasım’dan bu yana Kuzey ve Doğu Suriye ile Suriye’nin en büyük ikinci kenti Heleb’e yönelik yoğun saldırılar düzenleniyor. Bu saldırılar, bölgedeki sivillerin yaşamını hedef alırken, Heyet Tahrir el-Şam (HTŞ) öncülüğünde gerçekleşen operasyonlarda kadınlar, çocuklar, gençler ve yaşlılar dahil olmak üzere birçok insan yaşamını yitirdi. Özellikle sivil alanların hedef alınması, bölge halkının güvenliğini ciddi şekilde tehdit ederken, saldırıların boyutları giderek artıyor.    Konuya ilişkin değerlendirmelerde bulunan Ortadoğu uzmanı Hamide Rencüzoğulları, saldırıların insani ve siyasi boyutlarına dikkat çekti.    ‘Cihatçılar dış aktörler tarafından silahlandırıldı’   Suriye’de artık bir iç savaş değil, birçok ülkenin müdahil olduğu büyüyen bir savaşın yaşandığını ifade eden Hamide Rencüzoğulları, 14 yıldır süregelen bir istikrarsızlık ortamının hakim olduğunu belirtti. Hamide Rencüzoğulları, “İdlib'de toplanan gruplar, aslında kendi İslam Devleti'ni kurma hedefi güden, eski El Nusra cephesi, El-Kaideci ve IŞİD artıklarından oluşan Heyet Tahrir-i Şam’dan (HTŞ) ibaret. HTŞ bünyesindeki cihatçı savaşçıların büyük çoğunluğunun Suriyeli olmadığını, dışarıdan devşirilmiş kişiler olduğunu çok net bir şekilde söyleyebiliriz. Yani Suriye halkı, dış dinamikler üzerinden gelen yabancı cihatçılar tarafından kuşatılmış durumda. İdlib'deki İslami emirlik bir süreliğine pasif hale gelmişti. Bunun temel nedeni, Türkiye’nin verdiği garantilerdi. Astana toplantılarında ve Soçi anlaşmalarında Türkiye, İdlib’i tamamen kuşatan bir hattı ‘gerilimi azaltma bölgesi’ olarak kabul etti, bu konuda taahhütte bulundu ve bölgedeki gerilimi tırmandırmama görevini üstlendi. Ancak Türkiye bu taahhüdünü yerine getirmedi. Zamanla, bölgedeki cihatçılar dış aktörlerin sağladığı destekle yeniden silahlandırıldı ve hazırlıksız bir şekilde gerçekleştirilen ani bir saldırıyla Halep’i işgal ettiler.   Halep ve doğusu cihatçı istilasına maruz kaldı    Sadece İslam emirliğindeki gruplar dersek, Türkiye'nin sanki hiçbir dahli yokmuş gibi anlaşılabilir ama öyle değil. Türkiye'nin kurduğu Suriye Milli Ordusu da eş zamanlı olarak HTŞ ile birlikte saldırıya geçti. Bu saldırıda Türkiye'nin olduğunun ispatı denilebilecek bir gelişmeydi. Türkiye yanlısı olan Suriye Milli Ordusu mensupları, Halep'e Doğu ve Kuzeydoğu'dan saldırırken HTŞ Batı tarafından girdi. Halep, anlaşmalar gereği güvendeydi. Dolayısıyla çok hazırlıksız, yoğun bir saldırıyla karşı karşıya kalınca ordu çekildi ve orada halk savunmasız kaldı. Halep, çok kısa bir sürede düştü. Sonra YPG güçleri geldiler. YPG güçleri bazı mahallelerde, halkın yanında direnişe katıldı. Çekilmek zorunda kaldıkları yerler vardı. Yani sonuç itibarıyla, Halep ve doğusu, Tel Rıfat, Minbic'e kadar, o bölge bu cihatçı istilasına maruz kaldı” dedi.   Savaşın hedeflerden biri: İkman hattını kesmek   Saldırıların dış aktörlerin talepleri doğrultusunda olduğunu söyleyen Hamide Rencüzoğulları, devletlerin savaştan yana olduğuna işaret etti. Hamide Rencüzoğulları, “Cihatçıları durdurmaya yönelik değil, cihatçıların karşısında savaşmaya gelen güçleri durdurmaya yönelik saldırılar var. Bu saldırılar gelecek diye bekleniyordu, ancak ‘Rusya'nın rehaveti Şam'ı yanılttı’ diyebilirim. Çünkü Rusya, Türkiye'yi muhatap alan devlettir. Şam ile Ankara arasında doğrudan bir diyalog bulunmamakta; ara buluculuk yapan Rusya’dır ve Rusya, Erdoğan'ın imzasına ve taahhütlerine güvenmişti. Stratejik tepeleri ele geçirerek Lübnan'a doğru bir hat çizme stratejisi güden bir savaş olduğu çok açık. Halep ile Şam devletini ve müttefiklerini meşgul ederken, M5 karayolu ve güneyindeki stratejik hatları işgal ederek ilerleme amacı taşıyor. Bu süreçte Hama'nın doğu kırsalı, Humus'un doğu kırsalı, Şam'ın doğusu ve Lazkiye'nin batı kırsalı; yani Lübnan sınırına kadar uzanan İkman hattını kesmek de hedeflerden biri. Bu devasa cihatçı cephe ve Türkiye yanlısı ordu ile başlatılan bu savaş, ABD ve İsrail savaşıdır ancak Türkiye, bu savaşın bir tarafıdır. İsrail çok planlı ve gerçekten önceden hazırlanmış bir strateji ile hareket etti. Lübnan'ı işgal girişimini başlattı. Güney Lübnan'ı savunmak için Hizbullah, bütün güçlerini buraya çekmek zorunda kaldı. Bu boşluğu sağladıktan sonra ateşkes imzalandı ve İsrail, bu cihatçıları harekete geçirdi diyebiliriz. Esad'ın plansız Moskova ziyareti ve ardından İran Dışişleri Bakanı'nın Şam ziyareti ile peşi sıra Ankara ziyareti gerçekleşti. Bu mekik diplomasisi sonucunda Türkiye'ye ciddi uyarılar yapıldığı çok açık ve net söylenebilir” dedi.   ‘HTŞ, modern teknoloji silahları nasıl edindi?’   HTŞ’nin yandaş basın tarafından muhalif güçler olarak gösterilmesini değerlendiren Hamide Rencüzoğulları, 2011 yılında DAİŞ’in de isyancılar olarak lanse edildiğine dikkat çekti. Hamide Rencüzoğulları, “IŞİD, Suriye topraklarına ilk girdiğinde rejim muhalifi ve isyancılar olarak nitelendiriliyordu. Türkiye'deki medyanın söylemi de çok ilginç. Bunun çok önceden üzerinde çalışıldığı belli olan bir taktik olduğu ortada. Çalışıldığı şuradan belli: AKP medyası, 2018'de Cumhurbaşkanlığı kararnamesi ile IŞİD’in terör örgütü ilan edildiğini ya unuttu ya da birdenbire üstünü örttü. Kimse de sormadı: 'Buna biz terör örgütü demiyor muyduk?' diye. Yine 'Esed'den Esad’a' dönüldü, sonra yeniden 'rejim' söylemine geçildi.     IŞİD dağıldıktan sonra, IŞİD’in tüm üyeleri ölmedi. IŞİD üyelerinden dağıldıktan sonra ülkelerine dönenler haricinde geri kalanlar El Nusra Cephesi bünyesine katıldılar. Sonra HTŞ adını aldılar. Sonuç itibarıyla HTŞ’ye IŞİD demekte hiç beis yok. 2011’de başlayan ama hiçbir kazanım elde etmeden tükenen o yoğun saldırıyı bu sefer kesin sonuç alacakmış gibi kurgulamışlar. HTŞ’nin ne kadar çok güçlendirildiğinin de altını çizmek gerekiyor. HTŞ, Türkiye'nin etrafında TSK’nın gözlem noktaları kurduğu bir İslam emirliğinde modern teknolojik silahları nasıl edindi? Dronlar nasıl geldi? Drone eğitimlerini nasıl aldı? Bunun için İngiltere ve Ukrayna’nın devrede olduğu belgelerle açığa çıktı. İngiltere drone’ları, insansız hava araçlarını sağladı; bunların kullanım eğitimlerini ise Ukraynalı subaylar verdi. Bütün bunlar açığa çıktı. Ancak 'Bunlar nereden geldi?' sorusu kritiktir. Bu, Türkiye’yi sorumlu tutacak bir meseledir. Çünkü Türkiye'nin Hatay sınırı boyunca olan ve sözde etrafı çevrilmiş bir İslam emirliğine bu kadar donanım ve bu kadar eğitici intikali nasıl gerçekleşti? Gökten zembille inmedi” dedi.   ‘Rojava'da yapılmak istenen bölgenin Barzanileştirilmesi’   Hamide Rencüzoğulları devamında şu ifadeleri kullandı: “YPG’nin yaptığı, çok takdir ettiğimiz bir şey; ‘halkı yalnız bırakmayacağız’ dediler. Ancak çok yoğun bir saldırı altında olan Halep’te, desteksiz bir YPG’nin bu saldırılara karşı duramaması gayet normal. Geri çekilmeler söz konusu oldu. Ancak en azından siviller için bir koridor açılması konusundaki ısrarlarını da izledik. ABD ve Türkiye, Kürtler üzerinden bir ittifak halindeler, ancak bu ittifak hizaya getirilmiş Kürtler istiyor. Türkiye, başından itibaren Kuzey Irak’taki Kürt yönetim biçimi gibi, KDP benzeri müttefik Kürtler talep etti. Bu durum, Salih Müslim döneminden beri isteniyordu. O dönem, Salih Müslim ile yapılan müzakereler de bu yöndeydi. Ancak PYD’nin tutumu nettir: ‘Biz cihatçılarla bir olup Şam’a karşı savaşmayız, Şam ile bir olup sizin militanlarınıza karşı da savaşmayız.’   AKP, ‘üçüncü yol’ duruşunda ısrar edildiği için müzakere masasını devirdi. Devlet Bahçeli gibi ırkçı ve Kürt düşmanı birinin Öcalan’ı çağırması, çok kapsamlı ve derin bir planın parçasını ifade ediyor. Türkiye’deki Kürtlerle barışma niyetleri olsaydı, geçmiş hükümetler döneminden bugüne kadar çok fazla fırsatları olurdu. Ancak böyle bir niyetleri hiçbir zaman olmadı. Canları ve kanları pahasına Rojava’yı dünyaya duyuran Kürtler, emellerinden vazgeçecek değildir elbette. Rojava’da yapılmak istenen, bedel ödeyen Kürtleri tasfiye etmek ve bölgenin Barzanileştirilmesidir. ‘Kürtlerin belini bükelim, her yere kayyum atayalım, her yerden sıkıştıralım ve rıza göstermek zorunda kalsınlar’ gibi bir denklem var. Şimdi bu denklemin bir parçası da Suriye Milli Ordusu’nun tekrar YPG güçlerine saldırmasıdır.”   ‘Suriye'nin kaderini Suriyeliler belirlerler’ ilkesi   Êfrin’deki çeteler değinen Hamide Rencüzoğulları, “Afrin’de şu anda onlarca cepheden tahliye edilen cihatçılar var. Cihatçılar yerleşti, Kürtlerin yerine” diye ekledi. Hamide Rencüzoğulları,” ‘Suriye’nin kaderini Suriyeliler belirler’ ilkesi içinde olunursa anayasada dahil bütün demokratik kazanımlar elde edilebilir. Şu anda belki de final savaşındayız. Tahminime göre, İdlib’de çok ciddi bir şekilde sıkıştırılacak cihatçılar ve Türkiye’ye ‘Halep’teki cihatçıları çekmezsen, İdlib’dekileri Türkiye’ye süreriz’ gibi bir rest çekilecek gibi düşünüyorum. Eğer İdlib meselesi çözülürse Halep kenti kurtarılır” diyerek sözlerini sonlandırdı.