Barış Paneli: Barışı iki devletin de insafına bırakamayız 2024-12-01 16:01:48       ANKARA- “Barışı İnşa Etmek” panelinde konuşan Kürt siyasetçi Sebahat Tuncel, “Biz barışı iki devletin insafına bırakamayız ne devletin ne de Devlet Bahçeli’nin. Barış için bazı şeyleri göze almalıyız. Doğru olan tecridin bir an önce kalkmasıdır” dedi.   Halkların Demokratik Kongresi (HDK)  Ankara İl Meclisi Tümbel-Sen Genel Merkezi’nde “Barışı İnşa Etmek; Olanaklar, Olasılıklar, Yöntemler” adlı panel gerçekleştirdi. Çok sayıda dinleyicinin katıldığı panele konuşmacılar olarak Kürt siyasetçi HDK Kadın Koordinasyonu Sebahat Tuncel, AKP’nin ilk dönem kuruluşunda yer alan ve barış akademisyeni insan hakları savunucusu Fatma Bostan Ünsal ve DEVA Partisi milletvekili ile Akil İnsanlar Heyeti’nde yer alan Avukat Mehmet Emin Ekmen katıldı.    ‘Barış için sürekli pedal çevrilmelidir’   Öncelikle söz alan Fatma Bostan Ünsal, “adalet olmadan barış olmaz” mottosunu hatırlatarak konuşmasına başladı. Eşitlik ve insan haklarının tanınmadığı ortamda barış olmayacağını belirten Fatma Bostan Ünsal, “İnsan haklarının tanınmadığı ortamda çözümsüzlük ve sorun yumağı olur. Kuzey İrlanda’da barış için mücadele eden grupların bize şunu söylemiştir, ‘hiçbir zaman barış talepleri durmamalıdır.’ Bu nedenle sürekli barış için pedal çevrilmelidir. Biz 1 Ekim öncesinde de hep barış talebinde bulunduk. Sonrasında Devlet Bahçeli’den bunu duyduk.  Başörtüsü yasaklarının olduğu dönemde, Nesrin Ünal MHP’de başörtülü bir vekildi fakat o dönem partisinden ihtar gitmiş ve Meclis’e başörtüsüz gelmezse ihraç edileceğini belirtilmişti. Başörtüsü konusunda en görüşemediğimiz kesim MHP, milletvekillerinden biri başörtülüydü ama en radikal söylemi söyleyen ve başörtüsüne karşı olan bir yerdeydi. 2015’te ise siyasi iklimin değişmesiyle beraber desteklemeye yönelik bir siyasi tavra girdi. Bu döneme de baktığımızda yaptığı çıkışlarda ise Devlet Bahçeli’nin söylemini kendi partisinin ve ideolojisinin ötesinde bir çıkış olduğunu görüyorum” sözlerini kullandı.    ‘Süreç Türkiye’nin kendi Kürt sorunun düşünmeye itmiştir’   Kuzey İrlanda’daki çatışma ve barış sürecinden örnekler sunan Fatma Bostan Ünsal, büyük güvensizlik ortamında dahi müzakere ile bütün sorunların üstesinden gelinmesine yönelik bir süreç işletildiğini hatırlatarak,  “Türkiye’de barışı inşa etmenin ise çok olumlu temeli var. Türkiye’nin siyasetçilerinin, akademisyenlerin, sivil toplumun göstereceği çabaya bağlıdır. Bunun başlangıcı ise temel insan haklarının tanınması ile olur. İnsan haklarının tanınmasını sağlayacak şartların da ortaya konulmasıyla barışın gelişeceği söylenebilir. Barış görüşmelerinin 1 Ekim’de dillendirilmesinin nedenlerinden biri olarak uluslararası çatışmalar gösteriliyor. Birkaç gündür Halep gündemde. Bütün bunlar Türkiye’nin kendi Kürt sorununu düşünmesi gerektiğine itmiştir. Şu anda da görüyoruz ki böyle bir zeminde Türkiye ne yapacak? Daha önceki barış sürecinden Türkiye şunu düşünmüştü Esad’a karşı beraber mücadele edebiliriz ve Türkiye’de güçlü olur, bu talep görmedi ve Türkiye’nin istemediği bir durum ortaya çıktı. Türkiye bugün de bir değerlendirme yapıyor, umarım bölgedeki grupların inisiyatifine güveneceği bir yol izler, Suriye’deki vatandaşların güçlü olmasının Türkiye’ye tehdit olmadığını düşünmeye başlar. Uzun yıllar, Rusya’yı,  Kürdistan Bölgesel Yönetimini tehdit olarak gördü ama baktığınızda şu an Barzani ile Irak’tan daha güçlü bir ilişki içinde. Bu yönüyle ilişkilerini Suriye ile yeniden düşünmelidir.  Barışı inşa edecek bir zemin oluşması için umarız hareket eder” diye konuştu.    'Toplum barış talebine itiraz etmemiştir’   Barışı oluşturacak birçok temel zeminin şu an olunduğunu söyleyen Fatma Bostan Ünsal, “Siyasi açıdan barışı isteyen bir diskur ve uluslararası ortam oluştuğunu düşünüyoruz. Bir kere toplumsal olarak bunun çok büyük olumsuz reaksiyon vermediğini düşünüyoruz. Toplum olumsuz cevap vermemiştir. Maalesef toplum siyaset öncülük etmeden barış isteyen bir pozisyonda değil ama siyaset kendine bunu hedef koyduğunda toplumun peşinden geldiğini, itirazların gelmediğini görebiliyoruz. Tabi ki isteriz ki toplum bunu talep etsin ama maalesef ki toplumun barış istemesi durumunda siyasetin buna her zaman öncülük etmediğini de gördük” dedi.    ‘Acımasız bir özeleştiri ve muhatabına rağmen kararlılık gerek’   Romantizmden uzak biçimde sürece ciddi olarak yaklaşmak gerektiğini belirten Mehmet Emin Ekmen ise, tehdit ve riskleri iyi değerlendirmek gerektiğini ifade etti. Muhatapsız bir barış olmadığını belirten Mehmet Emin Ekmen, son 10 yılda savaşı konuşamamanın maliyetini de yaşandığını ve bir kazanan olmadığını aktararak, “ Türkiye’de hem örgüt hem de devlet tarafından sorunun diyalog yoluyla çözülmesi için 93’ten bu yana 12 girişim olmuştur fakat hiçbiri neticeye ulaşamamış ve maliyeti çok ağır olmuştur. Acaba biz ne yanlış yaptık da bu süreç tamamlanmadı diye bakmak gerek. Kendimizi durduğumuz yeri ve yapıları bir bütün olarak yapılan hataları acımasız bir özeleştiriye tabi tutmalıyız, kendimizi değerlendirmeli ve muhatap ne yapmışsa biz sonucunda en az hatayla çıkmalıyız. Muhatabına rağmen barışı inşa edecek bir kararlılık ve geçmişten ders çıkarmak gereklidir. Bu güvensizlik hissi ve geçmişteki başarısızlıklara dair şunu belirteyim; bu tip süreçlerin ihtiyaç duyduğu şey kolaylaştırıcılık için bir rol üretilmesi, saf bir arabuluculuk ve acele etmemektir. ‘Barışın olmazsa olmazı şudur Kolombiya, İrlanda süreci bize şunu söylüyor 2023-2015 sürecinden 50 madde sayabiliriz’ derim ama bu böyle işlemez. Her ülke kendi modelini ürettiği gibi her süreç te kendi modelini yaratır. Keşke bir mimarisi, bir kolaylaştırıcısı olsa, ama yok barış sürecine bir türlü giremiyoruz keşke girebilsek. Ama giremiyorsak barıştan vaz mı geçeceğiz, hayır. İlk olarak konuşacağız, ne olursa olsun konuşmayı sürdüreceğiz. Savaşmak çok kolaydır, zor olan barışı inşa etmektir” diye konuştu.    En büyük problem kimlik sorunudur   Ardından söz alan Sebahat Tuncel ise konuşmasını şöyle yaptı: “Hep iktidar ve devlet konuştu halk konuşmadı bu açıdan panel önemlidir. Konuşmanın maliyetini ödeyenlerden biriyim. Kobanê Davası’nda mahkeme defalarca ‘Kürt sorunu mahkeme salonunda çözülmez diyalogla çözülür’ dedik. Bunu anlatmaya çalıştık. Bugün yine bunu konuşuyoruz. 2013-2015 Meclis’te kurulan komisyonda 438 sayfalık rapor çıkartılmıştı, sonrasında yasanın Kürt tarafı cezaevinde Türk tarafı cezaevinde demiştik. Bu rapor çok önemliydi, uluslararası örnekleri de yer alıyordu. Ama şuna katılıyorum her ülkenin kendi süreci ve barış koşulları vardır. Bizim de en büyük problemimiz devlet kimliğimizi tanımıyor. Kürtlere yönelik inkâr ve imha söz konusu, hala Türk kökenli olarak anlıyoruz. Her şey olabiliyorsunuz ama Kürt olamıyorsunuz. Kürtlere yönelik Türkiye’de bir sömürge hukuku uygulanıyor ve biz bunlar tartışamıyoruz. En son bakın kayyımlar atandı. Kürtler seçiyor iktidar halkın iradesini gasp ediyor, vekil seçiyor cezaevlerine koyuyor itibar suikastı yapılıyor. Bu meselinin esasını koymadan çözüm gelişmez, etrafında dolanmamak gerek.    Temel haklar pazarlık yapılamaz   Türk-Kürt ilişkilerinde bütün tarihsel arka plan anlatılabilir, en büyük birliktelik ümmettir belki ama bu hep Kürtlerin aleyhine kullanıldı. 21.yüzyılın eşiğinde bir yandan Sayın Öcalan ile görüşmeler oluyor bir barış ihtimali var ve süreç destekleniyor ama bir öğreniyoruz ki devlet tarafından çöktürme planı hazırlanıyor. Topluma barış satılırken, devlet bir yandan gizli planla süreci başka yana evriltti.  Yeni bir şeyden bahsetmiyoruz 93’ten bu yana bu böyle, tüm iktidarlar örgüt liderleriyle müzakere ve diyalog yoluna gitti. Diyalog için güven önemlidir. Toplumdaki güvensizliğin nedeni belki budur, en olumlu dönemde güvensizlik yaratıldı, sözler tutulmadı şimdi toplum güvensizlik duyarken 1 Ekim’de Devlet Bahçeli çağrı yaptı. Bence bu DEM Parti’nin sorunu değil Meclis’te konuşulmalıdır, tüm Türkiye’nin sorunudur. Pazarlık yapmaya çalışarak “umut hakkını” işleteceğini söylüyor temel insan hakları pazarlık konusu yapılamaz. Bir kez yaparsanız herkes için pazarlık konusu yapmış olursunuz. Öncelikle özgürlük koşulları sağlanmalıdır.    Uluslararası güçler çözüm için olanak sunmalı   Akademi konuşamıyor, hukuk araçsallaştırıldı, sivil toplum işlevselleştirildi. Denetim mekanizmaları ortadan kalktı, Meclis işlevsiz, gece gündüz muhalefet yapıyor arkadaşlarımız Cumhurbaşkanı kararnameleri ile her şey geçiyor, kabul ediliyor. Yani konuşamıyoruz. Bütün denge, denetim mekanizmaları ortadan kalkmıştır. Akademide, sokakta, Meclis’te bu konuları konuşamayacaksak eğer barışı nasıl inşa edeceğiz? Savaşmak kolay barışı inşa etmek zordur kesinlikle katılıyorum. Bakın Ortadoğu’ya. Ortadoğu’nun ideolojik kimliğine bir müdahale ve baskı var. Savaş ve çatışma temel bir politika olarak kullanılıyor. Filistin ve Kürt sorunu çözülmüyor çünkü bu sorun üzerinden devletler kendi politikalarını işletiyor. Uluslararası güçlerin de çözüm için hazır olması ve olanaklarını ortaya koyması gerekiyor.    Çözüm kendini dayatıyor   Bu mesele farklı düşünenlerin de oturup tartışılacağı bir meseledir ama konuşamıyoruz, tartışamıyoruz. Şiddet her yerde. Bize diyorlar ki her şeyi Kürt sorunana bağlıyorsunuz, biz bağlamıyoruz ne yaparsak yapalım sorun gidip oraya bağlanıyor. Şunu söyleyeyim, çözüm kendini dayatıyor. Çürüme derin, AKP çürürken toplumu çürütüyor, yönetemiyor. Tüm bunlar baskı ve savaş politikasından bağımsız değil.   Barış bir tercih meselesidir   Çözüm iktidarı bekleyerek mi olur; AKP’nin barışı ile bizim barışımız aynı olmayabilir ama barış bizim için önemlidir. Barış için müzakere ve mücadele edeceğiz. Eşit yurttaşlık temelinde bir çözüm oluşturmalıyız. Ne yapılması ve ne yapılmaması gerektiğini biliyoruz. Ama bu tercih meselesidir. Biz barışı iki devletin insafına bırakamayız ne devletin ne de Devlet Bahçeli’nin. Barış için bazı şeyleri göze almalıyız. Doğru olan tecridin bir an önce kalkmasıdır. Şu çok soruluyor ‘AKP ile barış olur mu’, iktidar kimse onunla olur, CHP’nin şuan net yaklaşımını bilmiyoruz fakat CHP’nin de burada rolü önemlidir. Şuan avantaj olarak tüm partiler daha olumlu konuşuyor, herkes ‘aman bir şey olur mu’ diye düşünerek sözlerini kuruyor.”   Panel soru cevaplar ile sürdü.