Komploya karşı tarihi direniş (5) 2024-09-30 09:01:04     Tarihte benzeri olmayan yer: İmralı   HABER MERKEZİ -  PKK Lideri Abdullah Öcalan’a yönelik uluslararası komplonun bir parçası da korsanvari olarak kaçırılıp getirildiği ve çeyrek asrı aşkın süredir tutulduğu, hiçbir benzeri olmayan İmralı Adası. Kapitalist modernite ve demokratik modernite çizgisinin kıyasıya  bir savaşım verdiği bir yer konumunda İmralı.    9 Ekim 1998 tarihinde Kürt halkının özgürlük mücadelesinin önünü almak için uluslararası güçler PKK Lideri Abdullah Öcalan’a yönelik bir komplonun ilk adımını attı. Abdullah Öcalan, Suriye’den çıkmak zorundan kaldı. Bu tarihten 4 ay sonrasında da Abdullah Öcalan, korsanvari bir şekilde kaçırılarak Türkiye’ye getirildi. Abdullah Öcalan, 15 Şubat 1999 tarihinden bu yana da İmralı Adası’nda tutuluyor.    9 Ekim 1998’de başlatılan uluslararası komplonun yıldönümüne doğru giderken Abdullah Öcalan’ın tutulduğu adına İmralı Yüksek Güvenlikli F Tipi Cezaevi denilen ve uluslararası güçlerin kontrolünde olan, onların sistemleri ile yönetilen bu ada cezaevi hep gündemdeki yerini koruyor. Hem Abdullah Öcalan’ın kaçırılarak Türkiye’ye getirildiği günden bu yana gösterdiği direniş hem de hem de özel bir sistemle yönetilen, kontrol edilen uygulamalarıyla.   Peki, adına İmralı Yüksek Güvenlikli F Tipi Cezaevi denilen bu yer nasıl inşa edildi, özelliği nedir, tarihsel arka planında ne var ve nasıl yönetiliyor, ya da tarihte tutsakların konulduğu ada cezaevelir bulunuyor mu?   Ada cezaevleri   Tarihte tutsakların konulduğu Güney Afrika’daki Robben Adası, Hazar Denizi'ndeki Nargin, Sardunya Adası yakınlarında bulunan Asinara, Akdeniz'de Malta, Ohotsk Denizi'nde Sahalin, Kuzey Buz Denizi'ndeki Solevest ve Çin yakınlarındaki Malaya Adası gibi ada cezaevleri bulunuyor.  Tüm bu cezaevlerinde tutsaklara yönelik birçok işkence uygulamasının yanında tutsakların kendi düşüncelerinden vazgeçmesi için birçok yöntem kullanılır.     Tanınmış birçok isim tutuldu İmralı’da   Tüm bu ada cezaevlerinin ötesinde İmralı adasındaki cezaevi ise ayrı bir noktada duruyor. İlk olarak 11 Ağustos 1935 tarihinde açıldı İmralı Adası’ndaki cezaevi. 10 kilometrelik yüzölçümü olan adada tarım arazilerinin olmasından dolayı da buraya getirilen tutuklularla arazinin işlenmesi amaçlandı. 1960’ta Türkiye’de gerçekleştirilen darbenin ardından idam edilen dönemin başbakanı Adnan Menderes ile bakanlar Fatin Rüştü Zorlu ve Hasan Polatkan’ın da tutulduğu İmralı Cezaevi’nin ilk tutukluları İstanbul ve Bursa’daki cezaevlerinde "cinayet" suçu işleyen tutuklular oldu. Sanatçı Yılmaz Güney de adada tutulmuş olanlardan biri. Yine ressam İbrahim Balaban ve Rum Ressam Angulos Stafonodis'ın da İmralı’daki cezaevinde kaldığı biliniyor.    Dünyanın gündemine girişi   İmralı Cezaevi'nin dünyanın gündemine gelmesi, PKK Lideri Abdullah Öcalan’ın uluslararası komplo ile korsanvari bir şekilde kaçırılarak Türkiye’ye getirilmesiyle oldu.  15 Şubat 1999’dan birkaç gün önce  İmralı Adası “özel güvenlik bölgesi” olarak ilan edildi. Havadan ve denizden adaya hiçbir şekilde yaklaşmaya izin verilmezken 2018 yılında ada üzerindeki uçuş yasağının sınırları daraltılarak, İmralı ikinci derece hava askeri yasak bölgesinin 8 bin 534 m (28 bin feet) olan dikey yükseklik sınırı, 2 bin 438 metreye (8 bin feet) indirildi. İmralı’nın günümüzde “iç güvenliğinin” Adalet Bakanlığı, “dış güvenliğinin” Jandarma Genel Komutanlığı, “deniz güvenliğinin” ise Sahil Güvenlik Komutanlığı tarafından sağlandığı belirtilse de İmralı’daki sistem ve uygulamalar uluslararası güçlerce yürürlüğe konulmuş durumda.  İmralı’daki sistemin esas inşa edicisi başta uluslararası komplonun planlayıcısı ABD olmak üzere uluslararası güçler iken Türkiye’ye verilen rol ise Abdullah Öcalan’ın tespiti ile “bekçilik ve gardiyanlık” oluyor.    İnşa mantığının esası   Tarihte inşa edilen cezaevlerinin hiçbirine benzememekle birlikte İmralı’nın inşası kısmi olarak ABD’nin inşa ettiği Guantanamo’ya benziyor. Bu da “korsanca kaçırma” ve ulusal ve uluslararası hukukun hiçbir şekilde işlememesi. Ancak İmralı’daki uygulamalar bunun da ötesinde. Ne insani, ne ahlaki, ne hukuki ne de de yasal bir işleyiş ve uygulama var. Zira Guantanamo’da bile ile karşılaştırılsa da daha ağır koşullara sahip. Guantanamo’da bile aile, avukat ve ziyaretçi kabulü, telefon, mektup, faks, telgraf gibi haberleşme gibi iletişim olanakları yasaklanmazken, İmralı’da bunların hiç biri yok.  Yani kimi benzerlikler olsa da özünde İmralı’nın dünyada başka hiçbir örneği yok.     Abdullah Öcalan nasıl tanımladı?   İmralı Adası’ndaki cezaevinin inşa mantığı ve hiçbir yere benzemezliğine ilişkin en önemli değerlendirmeyi yine Abdullah Öcalan’ın kendisi yaparak ABD, Avrupa ve Türkiye yönetimindeki bir sistem olduğunu ve bunu da “3 ayaklı sistem” olarak ele alıyor. Ada cezaevinin statüsünün oluşumundaki gizli anlaşmaya dikkat çeken Abdullah Öcalan, ABD’nin  bunu yaptığını ve yaparken de Avrupa’nın yani Avrupa Birliği’nin (AB) fikrini ve onayını aldığını, yapısı ve koşullarının buna göre oluşturulduğuna dikkat çekiyor.  Abdullah Öcalan’ın bu konudaki değerlendirmesi, İmralı’nın durumunun anlaşılması açısından oldukça çarpıcı: “Avrupa İşkenceyi Önleme Komitesi’ne (CPT) sıradan yaklaşmamak gerekir, arada bir gelip giden bir heyet olarak görmemek gerekir, burada olup bitenlerden haberleri vardır. Avrupa Komitesi’ne bağlı bir oluşumdur, dolayısıyla bir bütün olarak Avrupa Konseyi’nin de bilgisi var. Burayı Başbakanlığa bağlı kriz merkezi yönetiyor diyorlar ama değil, burası direkt ABD’ye bağlı. Başından beri cezaevi yönetmeliğinin bile uygulanmamasına anlam verememiştim. Ama ortaya çıktı ki İmralı Cezaevi ilk Guantanamo tarzı cezaevidir. Burada bana yapılan uygulamalardan dersler çıkarılıyor. Bir insanın bastırılmaya ne kadar dayanabileceğini ölçüyorlar.”   Kapitalist modernite ve demokratik modernitenin mücadelesi   PKK Lideri Abdullah Öcalan’ın 9 Ekim 1998’de başlayan ve 15 Şubat 1999 tarihinde Türkiye'ye getirilmesinin ardından geçen çeyrek asrı aşkın süredir İmralı Adası'nda yoğun bir mücadele var. Abdullah Öcalan geliştirdiği Demokratik Ekolojik Kadın Özgürlükçü paradigma ile başta kadınlar olmak üzere tüm halklara özgürlük mücadelesinin doğrultusunu gösterirken buna karşı uluslararası güçler de kapitalist modernite çizgisinin kendisini sürdürebilmesi için karşı mücadele veriyor.  İmralı direniş ve özgürlük çizgisinin merkezi iken aynı zamanda kapitalist modernitenin de kendisini dayattığı bir yer konumunda.    Yarın: 'Ateşten çember' etrafında yapılan kampanyalar...