İHD: İşkenceyi önlemek tüm toplumun sorumluluğu 2024-06-26 13:52:21     AMED -  İHD, 26 Haziran Birleşmiş Milletler İşkence Mağdurlarıyla Dayanışma Günü vesilesiyle basın açıklaması gerçekleştirdi. Açıklamada işkenceyi önlemenin tüm toplumun sorumluluğu olduğu vurgulanırken, dayanışma çağrısı yapıldı.   İnsan Hakları Derneği (İHD) Amed Şubesi, “Küresel insani krize karşı insan hakları değerlerine sahip çıkıyor, işkenceye hayır diyoruz” şiarıyla 26 Haziran İşkence Mağdurlarıyla Dayanışma Günü vesilesiyle Amed’in Rezan (Bağlar) ilçesinde bulunan Koşuyolu Parkı’nda İnsan Hakları Anıtı önünde basın açıklaması gerçekleştirdi. Açıklamaya  İHD Amed Şubesi, Türkiye İnsan Hakları Vakfı (TİHV) Amed Temsilciliği, Amed Barosu, Özgürlük için Hukukçular Derneği (ÖHD) Amed Şubesi, Rosa Kadın Derneği,  Sağlık ve Sosyal Hizmetler Sendikası(SES) Amed Şubesi katıldı. Açıklamada “İşkencesiz dünya mümkündür” pankartı açılırken, basın metnini katılımcılar adına TİHV Amed Şube Temsilcisi Murat Aba okudu.   'Başat insan hakları sorunu var'   Sözlerine Türkiye’nin “İşkenceye Karşı Sözleşme”yi 1988’de kabul ettiğini hatırlatarak başlayan Murat, “Maalesef Türkiye’de işkence ve diğer kötü muamele sadece askeri darbeler döneminde değil tüm cumhuriyet tarihi boyunca sistematik bir devlet pratiği olarak varlığını korumuştur. Ancak, ekonomiden toplum sağlığına ülkenin tüm meselelerini güvenlik sorunu haline getiren mevcut siyasal iktidarın, her geçen gün daha da artan baskı ve kontrole dayalı yönetme tarzı sonucu, günümüzde tüm ülke adeta işkence mekânı haline gelmiştir. Türkiye’de işkenceye dair tespitler, mutlak yasağa ve insanlığa karşı bir suç olma vasfına rağmen işkencenin Türkiye’nin en başat insan hakları sorunu olduğunu ortaya koymaktadır” ifadelerini kullandı.   'Kayyumu protesto edenler işkenceye maruz kaldı'   Türkiye’de yaşanan çeşitli psikolojik ve fiziksel işkence örnekleri olduğunu dile getiren Murat, işkencenin siyasal iktidar tarafından görmezden gelindiğine ve teşvik edildiğine işaret etti. Toplumun muhalif kesimlerinin, hak savunucularının, mültecilerin polis şiddetine maruz kaldığını vurgulayan Murat, “Özellikle son dönemde Kürtlerin yoğun yaşadığı il ve ilçelerin belediyelerine çeşitli gerekçelerle, yurttaş/seçmen iradesinin gaspına dayalı, ayrımcı, hukukun üstünlüğü ilkesine, insan hakları ve demokrasi değerlerine aykırı bir şekilde kayyum atanmasını barışçıl toplantı ve gösteriler yaparak protesto etmek isteyen çok sayıda kişi, kolluk güçlerinin müdahalesi sonucu işkence ve diğer kötü muameleye maruz kalarak gözaltına alındılar, hatta yaralandılar” dedi.   ‘İmralı'daki izolasyon kabul edilemez’   Murat, hapishanelerin Türkiye’de her dönem işkence ve diğer kötü muamele uygulamalarının yoğun olarak yaşandığı mekanlar olduğuna dikkat çekerek, “Son dönemde mimari yapısı ve gündelik uygulama rejimi ile izolasyon koşullarını daha da ağırlaştıran S ile Y Tipi ve yüksek güvenlikli yeni hapishanelerin açılması, bilhassa da Avrupa İşkencenin ve İnsanlık Dışı veya Onur Kırıcı Ceza veya Muamelenin Önlenmesi Komitesi’nin (CPT) raporlarında da yer verildiği üzere İmralı Hapishanesi’nde uygulanan izolasyonun özel biçimi kabul edilemezdir” diyerek, tecride işaret etti.   Talepler   Murat, işkencenin önlenmesi için yapılması gerekenleri ve taleplerini şu şekilde sıraladı:   “* İşkencenin Türkiye’de bu boyutta olmasının en temel nedeni, işkence yasağının mutlak niteliği ile bağdaşmayan çok ciddi bir cezasızlık kültürünün varlığıdır. Her şeyden cezasızlık politikalarına derhal son verilmelidir.   * Her düzeyde yetkililer işkenceyi ve işkenceciyi öven, teşvik eden söylemlerden vazgeçmeli, uluslararası mekanizmaların tavsiyeleri doğrultusunda işkence uygulamaları kamuya açık bir şekilde kesin olarak kınanmalıdır.   * Gözaltı koşullarında usul güvenceleri eksiksiz olarak uygulanmalıdır.   * Gözaltı süreleri kısaltılmalıdır.   * Mevcut Türkiye İnsan Hakları ve Eşitlik Kurumu (TİHEK) kaldırılmalı, BM İşkenceye Karşı Sözleşmeye ek Protokol (OPCAT) ve BM Paris Prensiplerine uygun, tümüyle bağımsız yeni bir Ulusal Önleme Mekanizması (UÖM) oluşturulmalıdır.   * İşkencenin belgelenmesi ve raporlandırılması bir BM belgesi olan ‘İstanbul Protokolü’ ilkelerine göre yapılmalıdır.   * İşkenceye ilişkin iddialar İstanbul Protokolü ışığında hızlı, etkin, tarafsız bir şekilde soruşturulmalı, bağımsız heyetlerce araştırılmalı, adli yargılama süreçlerinin her aşamasında uluslararası etik ve hukuk kurallarına uygun davranılmalıdır.   * Hapishaneler insan hakları, sağlık ve hukuk örgütlerinin bağımsız denetimine açılmalıdır.   * CPT raporlarının tümü açıklanmalı ve tüm tavsiyelere uyulmalıdır.   * Cezaevi İdare ve Gözlem Kurulları’nı yürütmeye doğrudan bağımlı kılan, adeta bir mahkeme gibi hareket ederek yargı yetkisi kullanmasına yol açan tüm düzenlemeler iptal edilmelidir.”   ‘Dayanışmayı büyütmek zorundayız'   Murat, son olarak insanlık onuruna sahip çıkmanın ve işkenceyi önlemenin, aynı zamanda tüm toplumun da sorumluluğu olduğunu belirterek, “İnsan ve yurttaş olmak için, bizi toplum yapan müşterek bağı korumak için, işkencenin yol açtığı acıları görmek ve dayanışmayı büyütmek zorundayız” dedi.