Kaybedilenlerin akıbetini sordular 2024-05-11 13:26:43   HABER MERKEZİ - Kayıp yakınları 3 kentte kaybedilenlerin akıbetini sorarken Amed’deki açıklamada konuşan İHD Diyarbakır Şubesi Başkan Yardımcısı Suzan Mehmetoğlu, yüzlerce haftadır kayıp yakınlarının yapmış olduğu bu eyleme siyaset erkinin kayıtsız kaldığını belirterek kayıplar meselesi ile yüzleşilmeden hakikate erişmenin mümkün olmadığını vurguladı.     Kayıp yakınları Amed, Colemêrg (Hakkari) ve Êlih'te (Batman) kaybedilen yakınlarının akıbetini sormak için eylem gerçekleştirdi.   Amed   Amed'de ve kayıp yakınları, "Kayıplar bulunsun, failler yargılansın" şiarıyla Rezan (Bağlar) ilçesinde bulunan Koşuyolu Parkı'ndaki Yaşam Hakkı Anıtı önünde 796’ıncı hafta oturma eylemini gerçekleştirdi. Kayıpların fotoğraflarının yer aldığı bir pankartının açıldığı ve kaybedilenlerin fotoğraflarının taşındığı eylemde yarınki Anneler Günü dolayısıyla yakınları kaybedilen annelere karanfil verildi.   Kayıp yakınları eylemine siyaset erki kayıtsız kalıyor   İlk konuşan İHD Diyarbakır Şubesi Başkan Yardımcısı Suzan Mehmetoğlu, annelerin yüzlerce haftadır devam ettirmekte olduğu bu arayışa siyaset erkinin hala kayıtsız kaldığının altını çizerek, “Bildiğiniz üzere yarın Anneler Günü. Bugün aramızda bulunan birçok kayıp annesi evlatlarının mezar yerlerini aramakta, gözaltında kaybedilen yakınlarının akıbetini sormaktadır. Ancak, annelerin yüzlerce haftadır devam ettirmekte olduğu bu arayışa, siyaset erki halen kayıtsız kalmaktadır. Biliyoruz ki kayıplar meselesi ile yüzleşilmeden hakikate erişmek mümkün olmayacaktır. Buradan kayıp yakını annelerimizle bir kez daha yineliyoruz, kayıplar bulunsun, failler yargılansın” şeklinde konuştu.   Ardından 22 Nisan 2024 tarihinde Amed’in Yenişehir ilçesinde gözaltına alınan ve ardından katledilmiş bir şekilde cenazesi bulunan Mehmet Şerif Avşar’ın  hikayesini İHD Diyarbakır Şubesi Kayıp Komisyonu Üyesi Berfin Elçi okudu.   Berfin, Mehmet Şerif Avşar’ı abisinin yanında Gültekin Sütçü ve yanındaki 3 uzman çavuşun götürmesine rağmen reddettiklerini ve olayın üstünden 2 hafta geçtikten sonra Mehmet’i harabe bir binada yaşamını yitirmiş bir halde bulunduğunu belirterek “Mehmet Şerif Avşar evli ve iki çocuk babasıdır. Diyarbakır/Yenişehir’ de bulunan, ailesine ait gübre satış dükkanın da çalışır. Mehmet Şerif Avşar 22 Nisan 1994 günü, ailesine ait dükkanda ağabeyleri ile çalışırken dükkana gelen uzman çavuş Gültekin Sütçü ve yanındaki 3 korucu tarafından gözaltına alınır. Ağabeylerinin yanında alınıp götürülmesine rağmen gözaltına alındığı reddedilir. Olaydan yaklaşık iki hafta sonra harabe bir binada Mehmet Şerif Avşar’ın cenazesi bulunur” dedi.   Fail belli olmasına rağmen serbest ve aileyi tehdit ediyor   Berfin, olayın tanığı olan Mehmet’in kız kardeşi Sadiye Avşar’ın anlatım ve beyanlarını da şu şekilde paylaştı: “Dükkâna ilk olarak 3 korucu ve bir itirafçı gelir. Korucular Şerif’in ifadeye götürüleceğini söyler. Ağabeyleri şerifle birlikte gitmek ister. Ancak korucular buna izin vermez. Şerif ağabeyim, koruculardan kimlik göstermelerini ister. Korucuların yanında bulunan uzman çavuş Gültekin Sütçü, Şerif’e kimliğini gösterir. Ancak ağabeyleri yine Şerif’i bırakmak istemez. Ancak Gültekin çavuş, ‘hepsini öldürün’ diye emir verir. Şerif öne atılarak tamam ben gelirim der. Gelen korucular Şerif’i toros marka araca bindirip dükkandan ayrılıyor. Ağabeyleri kendi araçlarıyla torosu takip eder. Şerif’in Saraykapı’da bulunan JİTEM binasına götürüldüğünü görürler. Ağabeylerim binaya girip, kardeşlerinin gözaltına alındığı belirtir. Orada bulunan memur ‘biz gözaltıları yapmıyoruz. Siz burada beklemeyin biz araştıracağız’ şeklinde yanıt verir. Ağabeyleri uzun süre kapıda beklerken, Şerif’i kaçıranların bahçede olduğunu görüyorlar. Günlerce Şerif’in nerede olduğunu söylemediler. Birçok resmi yetkiliye başvurduk, cevap alamadık. Şerif kaçırıldığı günden hemen sonra savcılığa başvuru yapıldı, babam Ankara’da dönemin siyasetçileriyle görüştü, gazetelere ve televizyona yansıdı ancak bir sonuç alamadık. Olaydan yaklaşık iki hafta sonra harabe bir binada Şerif Ağabeyimin cesedi bulundu. Otopsi raporuna göre 10-15 gün önce öldürüldüğü belirtildi. Kardeşimizin faillerinin bir kısmı bulundu ve yargılandı. Ama hak ettikleri cezayı almadılar. Koruculardan biri 20 yıl ceza aldı, 10 yıl sonra bırakıldı. Diğer korucular ve itirafçı ise 6 yıl ceza aldılar. Uzman çavuş Gültekin Sütçü ise olaydan yıllar sonra bulundu, tutuklandı. Kısa bir sürede serbest bırakıldı. Şuan hala serbest dolaşıyor. Biz uzun süre telefonlarla aranarak tehdit edildik. Ardı kesilmeyen telefon tehditleri, ısrarlı fiziki takipler sonucu hepimiz başka şehirlere göç etmek zorunda kaldık. Yerel mahkemelerden adil bir yargılanma sağlanmayınca, Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’ne başvurduk. Mahkeme, Türkiye’yi mahkum etti.”   Açıklamının ardından eylem sona erdi.    Colemêrg   İHD Colemêrg Şubesi, Cumartesi Aileleri ve kayıp yakınları, Colemêrg’in Gever (Yüksekova) ilçesine bağlı Sanat Sokağı’nda bir araya geldi. Eyleme, kayıp yakınlarının yanı sıra DEM Parti Gever Belediye Meclis üyeleri, Demokratik Bölgeler Partisi (DBP) ve DEM Parti Gever İlçe Örgütü üyeleri ile Barış Anneleri de katıldı. Eylemde, “Kayıplar bulunsun, failler yargılansın” pankartıyla faili meçhul şekilde katledilen ve kaybedilenlerin fotoğrafları taşındı. Eylemin 122’inci haftasında, Colemêrg’in Şemzînan (Şemdinli) ilçesinde 24 Temmuz 1994 yılında gözaltına alındıktan sonra katledilen ve akıbeti faili meçhul bırakılan Naci Şengül’ün akıbeti soruldu.    'Cezasızlık politikasından vazgeçmesine çağırıyoruz'   Zorla kaybetme suçunun cezasızlık sisteminin varlığında gerçekleştiğini ve süreceğini belirten İHD Colemêrg şube üyesi Ozan Akbaş, insanlığa karşı işlenen suçlarda hukuk yolunun açılmaması insan haklarının sistematik ve yaygın olarak ihlal edilmesine neden olacağını vurguladı. Cezasızlık sistemi, toplumu hukuktan ve adaletten uzaklaştırdığını ifade ederek, “Cezasızlık, huzur ve güven içinde bir toplumsal yaşamı da imkânsızlaştırır. 122 haftadır Gever’den gözaltında kaybetme suçunun cezasız bırakılmasına itiraz ediyoruz. Hükümeti ve adli makamları kaybedilenlerin varlığının inkârı ve kaybedenlerin cezasız bırakılmalarından ibaret olan gözaltında kayıplar politikasından vazgeçmeye çağırıyoruz” dedi.   'Köylülerin akibeti açıklansın'   Naci Şengül için 30 yıldır adalet arayan ailesi ve İnsan Hakları savunucuları olarak, katledilen köylülerin akıbetinin bir an önce ortaya çıkarılması gerektiğinin altını çizen Ozan, “İnsanlığa karşı işlenmiş suçlar ele alınmalı ve sorumlular bir an önce adil bir yargı önünde hesap vermelidir. Buradan yetkililere bir daha sesleniyoruz, Naci Şengül ve diğer köylülerin akıbeti açıklansın, sorumlular yargılansın” çağrısında bulundu.    Açıklama oturma eyleminin ardından son buldu.   Êlih   İHD Êlih Şubesi, “Kayıplar bulunsun, failler yargılansın” talebiyle her hafta gerçekleştirdikleri eylemin 632’ncisini Gülistan Caddesi’ndeki İnsan Hakları Anıtı önünde gerçekleştirdi. Eyleme, DEM Parti ile DBP Êlih İl Örgütleri, Tevgera Jinên Azad (Özgür Kadın Hareketi-TJA), Türk Mimar ve Mühendis Odaları Birliği (TMMOB) ve Barış Anneleri’nin yanı sıra çok sayıda kayıp yakını katıldı.   Kayıp yakınları bu hafta, 2 Mayıs 1994’te Şirnex’e (Şırnak) gittikleri sırada askeri kontrol noktasında gözaltına alınarak, Geçit Jandarma Karakolu’na götürüldükten sonra bir daha kendisinden haber alınamayan 16 yaşındaki Zeki Diril ile 12 yaşındaki kuzeni İlyas Diril’in akıbetini sordu. Açıklama öncesi Anneler Günü dolayıyla eyleme katılan kadınlara karanfil verdi.   Diril kuzenlerin kayıp hikayesini İHD Êlih Yöneticisi Sinan İslam Gegin okudu. Sinan, iki çocuğun hikayesini şöyle aktardı: “Şirnex’in Keldani Köyü olan Mehri’de (Kovankaya) yaşayan Diril Ailesi, köyleri askerler tarafından yakılınca, 1990’lı yıllarda İstanbul’a göç ettiler. İstanbul’da büyük zorluklar yaşayan aile, 1993 yılında köylerine geri döndü ve yakılan evlerini yeniden yaptı. Bir kuyumcu imalathanesinde çalışan 16 yaşındaki Zeki Diril ve 12 yaşında olan kuzeni İlyas Diril İstanbul’da kaldı. Burada bir süre çalışarak para biriktirdiler. Biriktirdikleri paraları yanlarına alarak evlerine gitmek için Şırnak’a doğru yola çıktılar. 2 Mayıs 1994’te henüz evlerine ulaşamadan askeri kontrol noktasında gözaltına alınarak Uzun Geçit Jandarma Karakolu’na götürüldüler. Karakolda Nezaret ve Emniyet odası defterine 11 Mayıs 1994 tarih ve 18-19 sıra numarası ile kaydedildiler. 14 Mayıs 1994’te Uludere Jandarma Karakolu’na sevk edilen iki çocuk, bir tutanakla Uludere İlçe Jandarma Komutanı Bülent Serdengeçti’ye teslim edildiler. Çocuklarının gözaltına alındığını öğrenen aileleri Uludere Cumhuriyet Başsavcılığı’na başvurdular.”   Sinan, Bülent Serdengeçti’nin, İlyas Diril’in yaşı küçük olduğu için hemen serbest bırakıldığını, 193 sıra numarası ile gözaltı kaydı yapılan 16 yaşındaki Zeki Diril’in ise ifadesi alındıktan sonra aynı gün akşama doğru serbest bırakıldığını iddia ettiğini aktardı. Sinan, “1995 yılında, Zeki ve İlyas’ı gözaltında gördüğünü söyleyen ve Uludere Cezaevi’nde tutuklu bulunan K.Y. isimli kişi, Zeki’nin babasına ‘Çocuklarınızı bir sabah erkenden karakoldan çıkardılar. Çok ağır işkence görmüşlerdi. Sonra bir askerden onların helikoptere bindirilip, bir yerde atıldığını duyduk’ dedi” aktarımlarında bulundu.   Uludere Cumhuriyet Başsavcılığı tarafından başlatılan soruşturmada görevsizlik kararı verilerek, dosyanın Şirnex’e gönderildiğini aktaran Sinan, Şırnak Cumhuriyet Başsavcısı Ayhan Aygün’ün, 28 Temmuz 1982’de, Adalet Bakanlığı’ndan Uludere Jandarma Komutanı hakkında cezai soruşturma başlatması için izin istediğini fakat bu iznin verilmediğini söyledi.   AİHM’den ihlal kararı   Cumhuriyet savcısının talep etmesine rağmen İlyas ve Zeki Diril’in kaybedilmesinden sorumlu olanların tespit edilebilmesi amacıyla hiçbir cezai dava başlatılmadığını ve soruşturmanın takipsizlik kararıyla kapatıldığını aktaran Sinan, bunun üzerine Zeki Diril’in babası Apro Diril’in AİHM’e başvurduğunu ve başvuru sonucu “ihlal” kararı verildiğini belirtti.    Açıklama, oturma eyleminin ardından son buldu.