Tülay Hatimoğulları: Kobane direnişi olmasaydı IŞİD sınır komşunuzdu
- 18:53 9 Aralık 2024
- Siyaset
ANKARA - Tülay Hatimoğulları, çözüm için İmralı’ya işaret ederken, Suriye’deki çatışmalara ilişkin ise, “Bu iktidarın Türkiye ve bölgeye yaptığı en büyük kötülük; Kürt sorununda çözümsüzlüğü sürdürmek, ve Osmanlıcı-yayılmacı hayallere kapılmak, bunun için de selefi-cihadist yapıları desteklemek. Kobanê direnişi olmasaydı IŞİD sınır komşunuzdu” dedi.
Meclis Genel Kurulu'nda 2025 yılı bütçesi görüşmeleri bugün partilerin açılış konuşmalarıyla başladı. Burada söz alan Halkların Eşitlik ve Demokrasi Partisi (DEM Parti) Eş Genel Başkanı Tülay Hatimoğulları, Ortadoğu’daki gelişmelerle konuşmasına başladı.
‘Çatışmalar tesadüfi değil’
Dünyanın bir varlık yokluk eşiğinde olduğunu belirten Tülay Hatimoğulları, kapitalist uygarlığın derin krizin tüm dünyayı etkilediğini kaydetti. Tülay Hatimoğulları, “Kendi krizini aşamayan kapitalizm devlet şiddetiyle bu krizi aşmaya ve insanları susturmaya çalışıyor. Normal koşullarda sürdürülemez olduklarını bildikleri için muhalefetten korkuyorlar. Burada bu salonda korktukları gibi. işçiler ya haklarını isterse emekçiler yoksullar ya örgütlenirse sendikalar ay grev kararı alırsa kadınlar gençler bu ülkede demokrasi olsun karnımız doysun diye sokağa çıkarsa bu iktidarın da aklı başından çıkmıyor. Türkiye’de küresel sermayenin ve onu koruyan bütün devlet aklının aklı başından çıkıyor. Bundan korkuyorlar. Kürdün, alevinin eşit yurttaşlık talebinden korkuyorlar. Bunun için egemenler her yerde olduğu gibi Türkiye’de de çok tedirginler” sözlerini kullandı.
'İflaslarının üzerine örteme çabaları'
Bu politikalarının uygulayıcısı olan AKP’ye “emperyalist madalya” takılması gerektiğini söyleyen Tülay Hatimoğulları, Erdoğan’ın ülkeyi şirket gibi yönetmek vaadini yerine getirdiğine vurgu yaptı. Tülay Hatimoğulları, “Türkiye’de en fazla özelleştirme yapan en fazla kamuya ait malları satan, KİP’leri özelleştiren bu iktidarın ta kendisidir. Yerli ve yabancı sermaye satmaktan geri adım atmadı. Sonra çıkıp biz yerliyiz milliyiz gibi yalanları ortaya atıyorlar. Erdoğan ben bu ülkeyi şirket gibi yöneteceğim dedi gerçekten şirket gibi yönetti ve şirketi de batırdı. İflasın üzerini örtmek için açız yoksuluz diyen insanlara terörist yaftasını yapıştırdılar ve hapishanelere koymaya başladılar. Konuşmamın başında da belirtmiştim. İnsanlık ve dünyamız bir çağ dönüşümünün eşiğindedir. Şimdi yeni bir dönüşüme daha hazırlanıyor. Geliştirilen yapay zekayla 5G teknolojileriyle, dijital dünyada dünyanın bütün geleceğini değiştirecek yepyeni bir uygarlığın kapılarını aralayan devrimler sürecinden geçiyoruz. Şayet teknolojinin bu gelişimini dünyadaki susuzluğu açlığı yoksulluğu gidermek için barışı ve huzuru tesis etmek için kullanacak olsalar büyük insanlık kazanır. Ama ne yazık ki bunu böyle kullanmıyorlar ve yapay zekayı 5g teknolojisini ne yazık ki bu ülkede ve bütün dünyada insanlığı yok etmek için kullanıyorlar. Silah üretiminde kullanıyorlar ve üretim ilişki ve biçimini bozmak için kullanıyorlar” diye konuştu.
Ortadoğu’nun adım adım savaşa çekilmesi
Tülay Hatimoğulları genel kurul konuşmasına şöyle devam etti:
“Bütün dünya ölçeğinde savaş ve çatışmaları kışkırtarak bu krizden çıkmaya çalışmaktadırlar. Yakın zamanda yaşadığımız tarihe dönüp bakacak olursak 11 Eylül’de ikiz kulelerin bombalanması ve akabinde Afganistan işgali, 2010’da Tunus’ta ve Ortadoğu ve Kuzey Afrika’ya yayılan Arap baharına müdahaleler Arap baharını emperyalist güçler Arap dışına çevirmiştir. Savaş her yerde. Rusya’dan ve Ukrayna'dan baktığımızda savaşın batıya yayıldığını görüyoruz. Çin, Tayvan denklemine baktığımızda savaşın diğer bölgelere yayıldığını görüyoruz. Ama savaş bu koşullarda ne şekilde yayılırsa yayılsın en nihayetinde hala Ortadoğu ve Afrika ülkelerinde emperyalist güçlerin paylaşım savaşlarının üçüncü dünya paylaşım savaşlarının bölgesel suretini görmekteyiz. Çok açıktır ki Suriye’deki gelişmelere de baktığımızda bölge yeniden dizayn ediliyor. Ortadoğu’da süren savaşların nihai amaçları ortadadır. İran’ı etkisizleştirmek ve yapabilirlerse savaşa çekmek, Rusya’yı sınırlamak, Çin’in kuşakyol projesinin önünü kesmek ve bunu küresel sermayenin başka bir bloktan yükselen bir tehlike olarak açığa çıkmasını engellemek. Tüm bunların sonucunda Asya-Pasifik hattını engellemek ve gerekirse savaşları bu anlamda büyütmek.
Ulus-devlet anlayışının çözülemez yumağı
Suriye’deki gelişmeleri biz bunlardan bağımsız olarak ele alamayız. Buradan Meclis’e şunu hatırlatmak istiyorum; Türkiye’nin neden iç barışa ihtiyacı olduğunu hep birlikte daha çok anlayalım diye şunun altını kalın kalın çiziyorum. Henüz yeterince gündeme gelmemiş gibi gözükse de Kuzey hattından Kızıldeniz daha güneyde doğu Akdeniz ve Kıbrıs’a varacak gerilimin dinamiklerinin taşları döşenmektedir. Böylesi bir süreçte İsrail’in Gazze’ye müdahalesini de bundan bağımsız düşünemeyiz. Bugün Gazze’de Filistinliler katledilirken başta Türkiye olmak üzere Türkiye’deki mevcut iktidar olmak üzere ne yazık ki bütün
dünya sınıfta kaldı. Ulus devletlerin bitimsiz çözülmeyen sorun yamağı ile karşı karşıyayız. Ulusçuluk siyasal islam mezhepçilik erkek egemen ideoloji milyonları yerinden yurdundan etmiş durumdadır. Emperyalist güçlerin müdahaleleri sonucunda uzunca bir zamandır Ortadoğu ve Kuzey Afrika’da devam eden çatışmalar doğrudan Türkiye’yi, kapımızı da etkilemektedir.
Kürtlere karşı vekalete savaşı yürütülüyor
Suriye’deki bu gelişmelerin, içinde İran’ın da olduğu daha büyük bir savaşın ortamının ve koşullarının yaratıldığının altını çizmek isterim. Bunun üzerinde özel çalışıldığını belirtmek gerekiyor. Bu planları aklımızdan bir an bile çıkarmada Suriye’deki son gelişmeleri değerlendirmeliyiz. Daha büyük bir savaşın kapılarının açılacağını bilen bir yerden değerlendirmeliyiz. Daha büyük bir savaşın kapılarının açılacağını bilen bir yerden değerlendirmeliyiz. Emperyalist güçlerin imalatı olan El Kaide El Nusra ve Suriye’de uzantıları olan HTŞ dahil olmak üzere çok sayıda irili ufaklı örgütü buradan türediğini biliyoruz. Bu türeyen şimdi bir kez daha sahne almış durumdadır. Türkiye’deki iktidarın imalatı olan daha önce Özgür Suriye Ordusu olarak ismini bildiğimiz, daha sonra da Suriye Milli Ordusu olarak ismi değişen Türkiye’de eğitilip donatılan bu çete örgütü şu anda Suriye’de yine faaliyet yürütmektedir. Suriye’de bir vekalet savaşı yürütmektedir. Kimleri saldırmaktır. Kuzey Doğu Suriye'deki Kürtlere ve Suriye haklarına karşı kullanılmaktadır. Bu iktidarın Türkiye ve bölgeye yaptığı en büyük kötülük Kürt sorununda çözümsüzlüğünü sürdürmek neo Osmanlıcı hayallere kapılmak ve bunun peşinden giden bir dış siyaset izlemek.
'IŞİD sınır komşunuz mu olsun?'
Türkiye’ye bölge ülkelerinin neredeyse tamamı ile kavgalı hale getirdi. Türkiye’de Ankara gar katliamı, Suruç ve Reyhanlı katliamları, Antep düğün katliamı ve burada sayamadığım çok sayıda katliamı bu eğitim donattıkları, destekleri sınırı açtıkları örgütler Türkiye'de bu katliamları gerçekleştirdi. Yani bu iktidarın eğitip donattıkları Türkiye’deki yurttaşların katili oldu. Maaşlarını kıstığınız zaman vaktiyle Esad'la görüşme teklifinde bulundunuz diye Reyhanlı sınırında Türk bayrağını yaktılar sesinizi çıkaramadınız. Güvenlik adı altında izlediğiniz politikalara baktığımız zaman Türkiye 2011 Suriye Savaşı başladığından bugüne kıyasladığınızda Türkiye’nin kuruluşundan bugüne kadar Türkiye’nin sınırları hiç bir zaman bu kadar güvensiz olmamıştı. Kuzey ve Doğu Suriye’de yaşayan Kürtler demokratik farklı haklarla ortak yaşam kültürünü benimsemiş kadın özgürlükçü bir anlayışa sahiptir. Kürt halkı mı komşumuz olsun bu özelliklere haiz olan Kürt halkı mı komşumuz olsun IŞİD ve türevi örgütler mi komşumuz olsun.
'Dış müdahaleye son verin'
Ortadoğu’nun soykırım kıskacında Suriye ile ilgili tavrımız çok nettir. Çetelerin kimi bölgelerde devam eden müdahaleleri derhal son bulmalıdır, silahlar susmalıdır. Suriye’nin kaderini Suriye halkları demokratik bir zeminde belirlemeli ve orada demokratik bir anayasa yapım sürecine katkı verilmelidir. Dış müdahaleler derhal bitmelidir. Bu mesajı bugün burada herkes verdi. Demokratik bir Suriye’de bu kürsüden herkes bahsetti. Ama bu kürsüde demokratik bir Suriye’den bahseden, iktidar ve ortağı şunu söyledi. Demokratik Suriye ama arkasından ne yaptı. Bugün elimize ulaşan haberler Ayn İsa’da çoğu çocuk 12 sivil TSK güçlerinin SİHA’larıyla katledildi. Minbiç günlerdir bombalanıyor. Orada sivillerin olduğu yerler bombalanıyor. Türkiye’de iç barış barış diyeceğiz ama Minbiç, Eyn İsa, Tel Rıfat’ı vuracağız. Böyle bir dünya yok olamaz. Buradan çağrımızdır, TSK orada gerçekleştirdiği o saldırılara son vermelidir. Suriye’de yaşayan Araplar Kürtler Ermeniler Türkmenler Dürziler Arap Aleviler Nusayriler İsmaililer Asuriler, Asurlar ve burada sayamadığım tüm farklı halklar ve inançların bir arada yaşam kültürüne sahiptir ve herkesin temsil edildiği ortak kapsayıcı demokratik bir anayasanın oluşması için katkı vermeliyiz hep beraber. Kürtlerin statüleri mutlaka ve mutlaka tanınmalıdır
'Kürt sorunun Türkiye’ye maliyeti çok büyük!
Bugün bütçeyi konuşurken savaşın ve çatışmaların özel harp politikalarının maliyetini de konuşmalıyız. 40 yılı aşkın süredir devam eden savaşta ve çatışmalarda sadece Kürt sorunu odaklı harcamalar baktığımızda 3 trilyon dolardan daha fazla para harcanmış. Neye harcanmış bu paralar mermiye, tanka topa İHA’Lara, SİHA’lara harcanmış. Bu kadar büyük bir bütçenin haklar, işçiler ve emekçiler için kullanıldığında düşündüğümüzde Konya’daki Trabzon’daki işçi kardeşimiz karnı doyacaktır. Diyarbakır Batman Şırnak Ağrı Muş Siirt ekonomik endeksinde en yoksullar sıralamasında yer almayacaktı. Vakit kaybetmeden hem siyasetin hem de toplumun bu konuda çok büyük grev ve sorumluluk üstlenmesi gerekiyor.
'Ülke parsel parsel satıldı'
Biz her fırsatta söyledik cumhur ittifakının bütçesinde milyonlarca yurttaşımız yok. İşçi, emekçi yoksulluk, esnaf çiftçi kadınlar çocuklar, engelliler yok. Doğayı talan etmek için var olarak görüyorlar. Bir avuç yandaşın kazancı var, 5’li çetenin kazancı var, ülke parsel parsel satıldı. Kamuya ait hiçbir şey bırakmadılar. Bir tarafta yüzde çoğunluk yani toplumun yüzde 81. Diğer taraftan zengin azınlık. Bu beytül mala yapılan en büyük ihanettir. Bu ihanet tarihe bu şekilde geçecektir.
Kadına bütçe yok
Kadınlar her gün şiddete uğruyor, katlediliyor. Ayşenur Halil, İkbal Uzuner ve IŞİD vari yöntemle canice vahşice katledildi kadınlar. Türkiye’de kadına yönelik şiddetin haddi hesabı yok ama kadınlar bu bütçede yok. Kadına yönelik şiddetin önleyecek, caydırıcı yasalar yok. Olan yasaları da mevcut olan erkek yargı, erkeklerin lehine kullanıyor. İstanbul sözleşmesinden çekildiniz. 6284 sayılı kanunu tartışmaya açtınız. Kadınların en önemli kazanımlarından olan nafaka hakkını tartışmaya açtınız. Sığınmaevi yok, gündeme bile gelmiyor. Biz bu bütçe asla kadın bütçesi olamaz diyoruz. Kadınların toplumsal ve kamusal alana etkin katılımını oldukça önemsemekteyiz.
Eşbaşkanlık ve politikalara saldırı
Özellikle belediyelerimizde kadın müdürlükleri başta olmak üzere kadın dairesi başkanlığı olmak üzere kadın destek evleri, sığınma evleri ve burada sayamadığım çok önemli faaliyetler var. Kadınlar ile ilgili çok önemli çalışmalar var. Ama bu iktidar ne yapıyor biliyor musunuz? Kadının adını belediyeden de silmek için eş başkanlık sistemimizi de yok saymak için ne yapıyorlar? Halkın iradesini, kürdün, seçilmişin iradesini, seçme ve seçilme hakkını ortadan kaldırmak için kayyım atıyorlar. Oysa olması gereken bu kadın kurumlarının desteklenmesidir. Atanan kayyımın ilk işi belediyelerimizdeki kadın kurumlarını kapatmak oldu.
'Cumhurbaşkanlığı sistemi kökten değişmelidir'
DEM Parti olarak diyoruz ki; Ekmek ve adalet için bütçe yoksulluğu bitirecek tek reçetedir.
Ekmek ve Adalet için Bütçe yapmak mümkün. Yeter ki bütçe yaparken merkezimize insanı, doğayı, barışı ve adaleti alalım. Bunu yapmak mümkün. Ama cumhurbaşkanlığı hükümet sistemi ile bunu yapmak mümkün değil. Dolayısıyla bu sitemin kökten değişmesi gerekir. Bu sistemle hukukun üstünlüğü olacak dediniz, üstünlerin hukukunu yarattınız. Askeri vesayetten kurtulacağız dediniz, Sarayın vesayeti bütün kurumların üzerinde olmuş durumda. Bu sebeple diyoruz ki Türkiye’nin içinde bulunduğu toplu krizi yani ekonomik, sosyal, siyasi krizi aşmak elbette mümkün. Ama bunun için radikal köklü değişikliklere ihtiyaç var. Bu sistem bu haliyle artık daha fazla gidemez, bunu götüremez. Bu çoklu krizlerin çıkış yolu demokratik bir akılla mümkündür. Tekçi değil çoğulculukla mümkündür. Demokratik bir Türkiye’yi inşa etmekle mümkündür.”