Halide Türkoğlu: Sayın Öcalan çözümün asıl muhataplarından

  • 11:04 26 Haziran 2024
  • Siyaset
 
ANKARA- DEM Parti Kadın Meclisi Sözcüsü Halide Türkoğlu,  PKK Lideri Abdullah Öcalan’ın Kürt sorunun çözümünün asıl muhataplarında olduğunu belirterek, “Barış talepleri bu şekilde dillendirirken barışa ses olmak yerine barışı duymadılar, duymak istemediler” dedi. 
 
Halkların Eşitlik ve Demokrasi Partisi (DEM Parti) Kadın Meclisi Sözcüsü Halide Türkoğlu, kadın gündemi ve güncel gelişmelere dair partisinin genel merkez binasında basın toplantısı düzenledi.
 
‘Mezopotamya’nın bu felaketle yok edilmeye çalışıldı’
 
Kurdistan’da yaşanan yangınlarla bölgenin yok edilmeye çalışıldığını söyleyerek sözüne başlayan Halide, Şemrex (Mazıdağı) ile Xana Axpar’da (Çınar) yaşanan yangının aslında ülkenin yöntemini ve aynı zamanda halkın ne tür tehlikelerle yaşadığını ortaya koyduğunu söyledi. Halide, “Bir yangın felaketi değildi sadece. Birçok can ve mal kaybıyla beraber Kürdistan coğrafyasında yurttaşlarımızın neye maruz kaldığını da ortaya çıkaran bir durum yaşandı. Felakette 15 kişi yaşamını yitirdi, 75 kişi yaralandı, 924 hayvan öldü ve 14 bin 900 dekarlık alan yandı. Mezopotamya’nın o köklü topraklarının bir şekilde bu felaketle yok edilmeye çalışıldığını gördük. Yangında birçok ihmal ve iktidarın sorumsuzluğu da ortaya çıktı. Bir helikopterle bu kadar felaket yaşanmayabilirdi. Ancak iktidar hiçbir şekilde buna müdahale etmedi, sorumluluğunu yerine getirmedi ve yangını söndürmek için helikopter göndermedi. Bununla birlikte aslında yangın daha çok yayıldı ve daha çok can kaybı yaşandı” dedi.
 
‘Anız yangını demek DEDAŞ’ın yapmış olduğu suçu örtmektir’
 
İlk günden beri felaketin manipüle edilmeye çalışıldığını kaydeden Halide, “anız” söyleminin iş birliği olduğuna vurgu yaptı. Halide, “Özellikle vali ve AKP’li milletvekillerinin yangının anız yangını olduğunu söylemesiyle birlikte halk olarak isyan ettik. İlk günden itibaren görgü tanıkları vardı birebir bunu yaşayan köylülere sormadan anız yangını demek bu yangında birinci sorumlu olan DEDAŞ’ın yapmış olduğu suçu örtmek ve işbirliği içerisine girmek demekti. Savcılık soruşturma başlattı ve bu soruşturmanın ön raporunda da şüphelilerden biri aslında DEDAŞ’ın kendisiydi. Şimdi tekrardan bir soruşturmayı genişletme adı altında yeniden bir heyetle bu soruşturmaya dair son kararlarını verecekler. Diyarbakır Kent Dayanışma Platformu başta olmak üzere Diyarbakır’daki birçok sivil toplum örgütü yangın yerine gidip birinci elden araştırma yaptı ve ön raporlarını hazırladılar. Aynı zamanda Büyükşehir Belediyesi İtfaiye birimi de ilk raporunu açıkladı. Yangının DEDAŞ’ın elektrik tellerinden kaynaklı olduğu birebir aslında görgü tanıklarıyla, yangını yaşayan köylülerin söylediğini teyit etti. Peki iktidar neden bunu bu şekilde ifade etti? Neden asıl sorumluluğunu yerine getirmek yerine hakikatleri çarpıttı? Biliyorsunuz bu iktidar halkı kadınları köylüyü emekçiyi düşünen bir iktidar değil” diye konuştu.
 
Köylerin afet bölgesi ilan edilmesi çağrısı 
 
DEDAŞ’ın Kurdistan’da ve Kürt halkına zulmü söz konusu olduğuna dikkat çeken Halide, DEDAŞ’a dair verdikleri soru önergelerini hatırlattı. Halide, “Köylülerle yan yana geldiğimizde DEDAŞ’ın zulmünü her gün anlatıyorduk. Ne yazık ki iktidar bunları duymak görmek istemedi. DEDAŞ’a sermaye katsın jandarmasıyla, valisiyle, DEDAŞ’ın yanına kaldı. Geldiğimiz aşamada DEDAŞ ile işbirliği aynı zamanda bir katliamında iş birliği haline geldiğini gösterdi. Biz bunun üzerinde duracağız. Şu noktadan itibaren yaşamını yitirmiş olan köylülerimiz dayanışmayı yükseltmek gerekiyor. Yaraları ancak böyle sarabiliriz. O köyler acilen afet bölgesi ilan edilmelidir” sözlerini kullandı. 
 
 
Halide’nin konuşmasının satır başlıkları şöyle; 
 
“Bu iktidar bir zulüm iktidarıdır, aynı zamanda zulmedenleri koruyan bir iktidardır. Her yönüyle halktan çalıp halkın emeğini, iradesini gasp eden iktidarın bir meselesi daha var ki günlerdir bunun için ayaktayız. Özellikle iktidarın uzun zamandır 2016 yılından beri Kürt illerinde DBP ve HDP belediyelerine kayyım politikasını bir sistem olarak inşa ediyor. Son yerel seçimlerde de DEM Parti’nin kazanmış olduğu Hakkari Belediyesi’nde de intikam alırcasına kayyım atandı. İntikam alırcasına diyoruz. Çünkü nerdeyse bölgede hiçbir şekilde belediye kazanamayacak duruma gelen bu iktidar bunun hesabını tekrar Kürtlerden sormak istiyor. İkinci parti konumuna geldi. Çünkü Kürtler, kadınlar, halklar bu iktidarın bu şekilde yönetme politikalarını karşı çıktı. İktidarın, yerelde iktidar olmaması için çok yönlü mücadele ettiler ve bugün aldığımız belediye sayısı da geçmiş dönemin belediye sayısından çok daha fazla oldu. Hatta ilk defa aldığımız belediyelerde söz konusu oldu. Bugün ne yazık ki bu zulüm politikası, gasp siyasetiyle Hakkari’de uygulanmaya çalışılıyor.
 
Kadınların irade olması karşısında tahammül edemiyorlar
 
Hakkari üzerinden aslında DEM Parti’nin kazanmış olduğu bütün belediyelere bir şekilde kayyım atamak için yeni hukuklar oluşturuyorlar. Yasa, anayasa değil AKP’nin kendine göre kayyım politikasını uygulayabilmesi için yeni bir hukuk inşa ediliyor. Biz buna AKP hukuku diyoruz ama yıllardır da bu hukukun ne olduğunu dile getiriyoruz ve buna biz düşmanlık hukuku diyoruz, çünkü Kürde seçme seçilme hakkı tanımıyor. Kadınların eşbaşkanlık sistemiyle inşa etmeye çalıştığı kadın kazanımlarını yok sayıyor, kadınların irade olması karşısında tahammül edemiyor ve bunun üzerine aslında kayyım uygulamasını hayata geçirmek istiyor. İşte bunun adı düşmanlık hukukudur. O yönüyle de tekrardan sömürge valisine iktidara ve buna dair ses çıkarmayan muhalefete sesleniyoruz; belediye meclisi kendi iradesiyle ortaya koydu kendini. Evet, eşbaşkanımız hukuksuz bir şekilde cezaevinde ancak şunu da belirtmek gerekiyor, belediye meclis üyeleri üzerinden bir belediye meclis üyesi eşbaşkan olabiliyor. Belediyeyi halkın iradesi olarak temsil edilebilir. Biz bunu uyguladık ve hayata geçirdik. Hakkari Belediye eşbaşkanımız Viyan Tekçe’dir. Ülkenin dört bir yanından kayyım defol sloganlarıyla etkinlikler yapılıyor. Bu isyan aslında, ‘Kayyım defol’ isyanı. Aynı zamanda kadınların kayyımın da kayyım olan valinin de kabusu olduğunu göstermek gerekiyor.
 
Mitingden sonra Hakkari’ye yürüyüş düzenlenecek
 
DEDAŞ’ın da, kayyımın da, bekçisine de cevap veriyoruz; çünkü DEDAŞ’ın çıkarmış olduğu yangına ‘anız yangını’ diyen bir AKP Diyarbakır milletvekili var. Yine kayyımı hak olarak gören Kürt halkının iradesinin tanınmadığı, yok sayıldığı ve inkâr edildiği kayyım rejimini koruyan bu bekçiye bir cevabımız olacak. Dün Meclis’te AKP Milletvekili Galip Ensarioğlu tarafından bir erkeklik gösterisi yapıldı. Milletvekilimizi Meral Danış Beştaş’a yaptığı hakareti misliyle kendisine iade ediyoruz. Kadınlara hakaret ederek hukuksuzlukların, usulsüzlüklerin üstünü örtmek isteyenler şunu çok iyi bilsin ki kadınları bu hakaretlerle susturamazsınız. Nerede olursak olalım, iktidarın usulsüzlüklerini teşhir etmeye devam edeceğiz. Meral Danış Beştaş halkın vekilidir, kadınların iradesidir, yoldaşımız yalnız değildir. Siz Kürt halkının hakkına ve iradesine göz dikerek ranta ve talana geçit verdiniz. Anız yangını diyerek DEDAŞ’ın da Kürt halkının iradesini gasp edene kayyımın da bekçisini olarak yüzünüzü gösterdiniz. Size ne deneceğini kadınlar da halk da bir ağızdan söylenmektedir. Biz kadınlar ‘kayyıma geçit yok, nöbetteyiz, yürüyüşteyiz’ diyoruz. 29 Haziran mitingi ve sonrasında Kürdistan ve Türkiye’nin her tarafından Hakkari’ye yapılacak yürüyüşte irademize ve kazanımlarımıza sahip çıkacağız.
 
Bu ülkede son 24 saat içinde 7 kadın katledildi
 
Özellikle son bir hafta biz kadınların gündeminde kadın cinayetleri var ama aynı zamanda uzun zamandır 6284 sayılı yasaya yönelik saldırılar biz kadınlar tarafından isyan ediyoruz. En son 9’uncu Yargı Paketi ile de sesimizi her yere ulaştırmaya çalışıyoruz. Bugün de kadınların sesi kamuoyuna ulaşsın diye bu açıklamayı yapacağız. Bu ülkede son 24 saat içinde 7 kadın katledildi. Sadece Mayıs ayında kamuoyuna yansıyan bilgilere göre 40 kadın katledildi, 20 kadın şüpheli bir şekilde yaşamını yitirdi. Ben sadece iki hikaye üzerinden biraz önce anlattığım iki başlığa da 6284’ün önemi ve 9’uncu yargı paketiyle yapılmak istenen ve şiddetin nasıl sistematik bir hale geldiğini göstermek istiyorum. 
 
Hilal Kar’ın faili neden bırakıldı? 
 
Dün Diyarbakır’ın Bağlar ilçesinde TJA öncülüğünde birçok kadın örgütünün katıldığı bir açıklama yapıldı. Hilal Kar üzerinden kadın cinayetlerinin artışına yönelik tepkilerdi. Şimdi Hilal Kar’ın hikayesini paylaşacağım. Hilal Kar, Diyarbakır’ın Bağlar ilçesinde katledildi fail ise kaçtı. Fikriye Kar, yani Hilal Kar’ın annesinin sözlerini sizlerle paylaşmak istiyorum. Umarım bu sözler bakanlara da ulaşır. Mehmet hakkında kızına uyguladığı şiddet ve ölüm tehditleri üzerinden en fazla şikayet başvurusu yapıldığını söyleyen Fikriye Kar, birkaç kez şikayet etti ama bu adamı aldıkları gibi bıraktılar. ‘Esrar içiyor biz bir şey yapamayız deyip adamı bıraktılar. Bir kere de sesleri duyan komşular polisi çağırdı ama yine nafile, bir şey çıkmadı. Şikayete rağmen nasıl oluyor da o adamı bırakıyorlar. Eğer bugün cezaevinde olsaydı benim kızım katledilmezdi. Ben sadece adalet istiyorum, o katilin yakalanmasını ve cezalandırılmasını istiyorum. Bu katiller bir kapıdan alınıp diğer kapıdan bırakılmasın. Yine kadın örgütlerine de çağrısını bir şekilde söyleyip buradan devam edeceğim. Devlet kadına şiddet uygulayan kadınları katleden bu insanları bırakmasın. Bu katiller dışarı çıkınca cesaret alıyorlar, daha çok kadını öldürüyorlar. Bir afla hepsi serbest kalıyor. Adalet kadınların halklarını savunsun, kadınlar katledilmesin, çocuklar annesiz kalmasın artık. Buna engel olmaları gerekiyor. Ben bu adamdan sonuna kadar şikayetçiyim. Kızıma yapmadığı şey kalmadı. Kadınlar artık öldürülmesin, bu katiller bir kapıdan alınıp diğer kapıdan bırakılmasın.’
 
Şükran Aba neden korunmadı? 
 
Yine Adana’da Şükran Aba ve ailesi boşanma aşamasında olduğu Hakim Aba tarafından katledildi. Fail elini kolunu sallayarak geliyor, bir aileyi katlediyor ve bebeği alıp gidiyor. Şükran Aba neden korunmadı? Çünkü bu ülkede kadınların yaşamlarını koruyan kollayan yasalar uygulanmıyor. Şimdi bu olaylar yaşanırken 4 Haziran’da Aile ve Sosyal Hizmetler Bakanı kadına yönelik şiddetle mücadele ve veri istatistik komitesi toplantısına başkanlık ediyor. Kadınlar, kadın örgütleri yıllardır kadına yönelik şiddet verileri neden paylaşılmıyor? diye sorduğunda tek bir cevap vermedi bu bakanlık.  Şimdi de içerisinde yıllardır kadına yönelik şiddet verilerini derlemeye çalışan ve buna dair mücadele yürüten kadın örgütleri bu toplantılarda yok. Biliyorsunuz biz hem kadına yönelik şiddeti, cinayetleri ve şüpheli ölümleri de veriler üzerinden alamıyoruz. Daha çok basına düşen ya da kadın örgütlerinin bildiği şekilde ya da dava ve duruşmalarından takip edebiliyoruz. Kesin olan sağlıklı bir verilere hiçbir zaman ulaşamadık. Bugün itibariyle bu çalışma elbette önemli. Sonuçta bir veriye ulaşacağız. Ama bu verinin hazırlanması, bunun içerisine dahil olabilecek kadın örgütleri, platformlar varken bunların dışarıda tutulması bir eksiklik olarak görmek gerekiyor.
 
9’ncu yargı paketinde yapılacak değişikliklerin etkileri
 
İçerisinde şiddet gördüğü aileyi korumak meselesine daha çok bakanlık değiniyor. Ama bunun verilerini ortaya koyduğumuzda nedenlerini de artık ortaya koymak gerekecek. O yönüyle de aile politikalarından vazgeçilmesi lazım, kadına yönelik şiddetle mücadele politikalarının üzerinden durulması lazım. Yaşanmış katliamlarda kadınlar en yakındaki erkekler tarafından katlediliyor ve bu şiddet daha çok aile içerisinde besleniyor. O yönüyle güçlü aile kadar güçlü kadın da önemlidir. Buna dair politika üretmek gerekiyor. Bakan şöyle bir değerlendirmede bulunuyor; ‘6284 sayılı kanun ile bu mücadele dünyada eşi benzeri az bulunan hukuki düzenlemeye sahibiz’ doğrudur. Bu masanın örselenmesine izin vermeyeceğini belirtiyor. Bu kadınların aklıyla dalga geçmektir diyoruz. Bu yasayı kırpa kırpa ortadan kaldırmak isteyen bu iktidar değil midir? Yaşamın gereklerini yerine getirmeyen bu iktidar değil midir? İstanbul Sözleşmesi’nden geri çekilerek kadınların yaşamlarını riske atan yine bu iktidar değil midir? Kadınların iradesini gasp eden kayyımlar eliyle kadın merkezlerini sığınaklarını kapatan kadınların başvuru formlarını teşhir eden yine bu iktidar değil midir 6284 tam da böyle uygulanıyor. Dokuzuncu yargı paketiyle yapılmak istenen değişiklikler 6284’ü örselemek değil de kırpmak değil de nedir.
 
Yeni torbadan yeni af çıkarmak istiyorlar
 
9’ncu  Yargı Paketi'nde ne diyor? Zorlama hapis kararı hâkimlerin kafasını karıştırıyor. O yüzden düzeltmek gerekiyormuş. Zorlama hapse itiraz yolu açmak için düzeltme yapacaklarmış. Bu tam da bize rağmen herkesi salıvermeden bahsediyor. Paketin 27. maddesinde tekrar tekrar suç işlemiş ve mahkum olan hükümlülerin koşullu salıverilmesi var. Kadın katillerini, çocuk ve kadın cinsel istismarcılarını önce Nisan 2022’de pandemi bahanesiyle yaptılar, sonra Temmuz 2023’te olmak üzere infaz yasasında düzenleme adı altında iki kere affetti iktidar. Şimdi yeni torbadan yeni bir af çıkarmak istiyorlar. Toplumdaki adalet duygusunu tamamen yerle bir edecek, hukuka güveni tamamen sarsacak bir durum.  Yine bir değişiklik bu yargı paketinde soyadı kanununda yapılmak istenen değişiklik. Kadınların evlendikten sonra erkeğin soyadını almadan yaşamını sürdürmesi uzun soluklu bir mücadeleden sonra elde edilmiştir. Bu eşitlik ilkesi gereğidir. Eşitlik istiyorsak böyle bir ilkemiz var. Çocukların üstün yararı, çocuğun travma yaşaması gerekçesiyle bu hak da gasp edilmek isteniyor. Anayasanın eşitlik ve ayrımcılık yasağını düzenleyen 10. maddesi ile aile de eşitliği düzenleyen 41. maddesine açıkça aykırı olan bir düzenleme ile geliyorlar.
 
Kadınların sesini duymayan  her çalışma kadın cinayetini meşrulaştırmaktır
 
Tüm bunlar yaşanırken söz konusu bakan, kadınların en önemli gündemlerinden biri olan 9’ncu Yargı Paketine tek bir cümle kurmuyor. Soruyoruz ; Aile ve Sosyal Hizmetler Bakanı'nın bu pakete ilişkin söyleyecek bir sözü yok mu? Paketin resmi olmayan taslağına dair yapacağı bir açıklaması yok mu? Günlerdir kadınlar, kadın örgütleri her yerden ses yükseltiyor. Bu taslakta kadınların kazanılmış haklarına yönelik saldırı var diyoruz. Bakan ise aileyi güçlendirme diyor. Uyarıyoruz, kadınların sesini isyanını duymayan bir bakanın yaptığı her çalışma erkek egemenliğini şiddeti kadın cinayetini beslemektedir, meşrulaştırmaktadır. 
 
Sayın Öcalan çözümün asıl muhataplarındandır 
 
Biliyorsunuz her hafta Ankara’ya adalet, barış için anneler Adalet Bakanı ile görüşmek için geliyor. Dün bir görüşme sağlandı, ondan önceki haftada kısa bir görüşme yaşandı. Ancak ailenin taleplerine dair herhangi bir olumlu bir söylem gelişmedi. Bakanlık dinledi ama duymadı. Buradan tekrardan annelerinin sesine ses olarak sözlerini yükseltiyoruz. Sayın bakana diyoruz. Annelerin talebi cezaevlerinde yaşanan hak ihlallerinin son bulması, derinleşen tecridin kaldırılmasıdır, Kürt sorunun demokratik çözümü için Sayın Öcalan üzerinde derinleştiren mutlak tecridin kaldırılmasıdır. Sayın Öcalan üzerindeki tecrit hukuksuzdur, İmralı ada hapishanesinde ayrı bir hukuk işletilmektedir. Tüm bu politikaların altında Kürt sorunun çözümsüzlüğü yatmaktadır. Tecridin bir rejim haline getirilmesi vardır. Sayın Öcalan, Kürt sorunun çözümünün asıl muhataplarındandır. Bu sorun da çözümsüzlüğü dayatmak, savaşta ısrar etmek demektir. Barış talepleri bu şekilde dillendirirken barışa ses olmak yerine barışı duymadılar, duymak istemediler. Annelerin barış ve adalet mücadelesi bizim de mücadelemizdir. O sesin her yere ulaşması için elimizden gelen tüm mücadeleyi ve dayanışmayı göstereceğiz. Elbette ki bu savaş politikalarında ısrar demek. Savaş politikaları kadın yoksulluğunun daha da derinleşmesi demektir.”