Yaşamın mizahını yazılarına taşıyan Evrim Alataş'a dair

  • 10:08 12 Nisan 2018
  • Portre
DİYARBAKIR- Yaşamın mizahi yönünü gören ve her olumsuz olayın karşısında gülüşünden vazgeçmeyen Evrim Alataş'ı ablası Mukkades Alataş anlattı. Mukaddes, Evrim'in yaşamı boyunca olaylara yüreği ile baktığını, halkın yaşadıklarını hissederek yazılarına aktardığını belirterek, “Ataerkil zihniyete karşı bir muhalif kimlikti ve bu muhalif kimliğini hep korudu” dedi. 
 
Evrim Alataş 15 Nisan 1976’da Malatya’nın Akçadağ ilçesine bağlı Gölpınar köyünde dünyaya geldi. İlkokul ve ortaokulu doğduğu köyde okudu. Daha sonra eğitimini İstanbul'da sürdürdü. 1994 yılında gazeteciliğe başladı. Yeni Politika, Demokrasi, Özgür Bakış, Ülkede Özgür Gündem gibi gazetelerde muhabir ve sonrasında da editör olarak görev aldı. Ardından Evrensel, BirGün ve Özgür Politika'da aralıklarla köşe yazarlığı yaptı. Esmer, Birikim, Amargi, Siyahi ve Tiroj başta olmak üzere birçok dergide makaleleri yayınlandı. Radikal İki eki ve Taraf gazetesinde de köşe yazdı. Mayoz Bölünme Hikayeleri adlı kitabı 2003 yılında Aram Yayınları tarafından yayımlandı. Her Dağın Gölgesi Deniz’e Düşer adıyla kaleme aldığı çalışması da 2009 yılında İletişim Yayınları’ndan çıktı. Yazdığı ve katkıda bulunduğu kitaplarında Kürt coğrafyasında yaşanan çatışmalı dönemin traji-komik öykülerini derledi. Savaş mağduru çocukları konu edinen “Min Dît” (Ben Gördüm) hikayesi adıyla uzun metrajlı bir film çekti. 
 
Yakalandığı kanser hastalığı nedeniyle yine bir Nisan ayında Diyarbakır’da hayata veda etti. 12 Nisan 2010’da yaşamını yitiren gazeteci-yazar Evrim Alataş’ın ölüm yıldönümünde ablası ve kadın hakları savunucusu Mukaddes Alataş kardeşini anlattı. 
 
‘Muhalif kimliğini hep korudu’
 
Evrim’in öncelikli olarak gazeteciliği esas aldığını belirten Mukaddes, Evrim’le sürekli zaman geçirdiklerini o zaman da sürekli birbirleriyle şakalaştıklarını söyledi. Mukaddes, “Evrim’in mizahi yanı vardı bu yazılarında da görülüyordu. ‘Kendimizle de dalga geçeriz, yaşantımızla da dalga geçeriz’ diyordu. Buda yaşantısıyla ne kadar barışık olduğunu gösteriyordu. Her şeyden önemlisi bir muhalif kimliğe sahipti. Ataerkil zihniyete karşı bir muhalif kimlikti ve bu muhalif kimliğini hep korudu. Çocukluğunda siyaset ilgi alanına girdi çünkü girdiği ortam öyleydi" dedi.
 
‘Zor dönemlerde çalıştı’
 
Evrim’in liseyi bitirir bitirmez gazeteciliğe başladığını ifade eden Mukaddes, ilk olarak “Newroz” gazetesinde çalışmaya başladığını ardından Gündem’de devam ettiğini dile getirdi. Mukaddes, “Gündem gazetesine geçtiğinde de çok gençti, 20 yaşlarında bile yoktu. O dönem gazetenin çok yoğun zorlukları vardı. Kürdistan’da yoğun baskılar devam ediyordu. Yakılan köylerin ‘faili meçhul’ cinayetlerinin en yoğun yaşandığı dönemlerdi. Bunu göğüsleyebilecek tek gazete vardı oda Gündem gazetesiydi. Çünkü diğer gazeteler yine bugünkü gibi yazmıyordu. Eğer magazinsel bir durum varsa, devletin haklılığını ön plana çıkaran bir durum varsa yazıyordu. O dönem Gündem gazetesinde çalışan bütün arkadaşlar kendini riske atmıştı. Evrim’de bunların içinde en geç ve çocuk olanlarıydı.
 
Evrim sadece görüp yazmaktan ziyade işin mutfağına, derinine inmek istedi. Olaylara yüreği ile bakıyordu, yaşayıp ve hissediyordu. Bir gazeteci yüreği ile bakıyorsa hele de bu gazeteci muhalif bir gazeteci ise ve ideolojisi ile birleştirirse doğruya gitmiş demektir. Evrim’in kadın bakış açısı kendiliğinden ortaya çıktı. Kürt kadınlarını çok iyi bir bakış açısıyla anlattı. Yazılarına da bunu yazmıştı” diye konuştu. 
 
‘Olaylara geniş bakabilen biriydi’
 
Mukaddes, Evrim’le yaşadığı anısını ise şöyle anlattı: “Asansörün önündeyiz, erkekler kavga ediyor. Erkeğin biri, ‘siz burada durun ben yukarı gidip silahımı getireceğim’ dedi. Bende gayrı ihtiyari bir dakika deyip olaya müdahale etmek istedim. Evrim döndü bana ‘Bir dakika abla erkeklerin kavgasını ayırma. Bunlar birbirine hiçbir şey yapmazlar. Biz buradan da bakıyoruz kendilerince celallendiler erkeklendiler’ dedi. Öyle deyince çok güldüm ve gerçekten de adam gelmedi. Ben o kadar kadın çalışması deneyimimde bile böyle bir şey yakalayamamıştım. Evrim olaylara geniş açıdan bakabilen biriydi.” 
 
‘Çocukluktan itibaren politikleşiyorsun’
 
Çocukluklarında geceleri jandarmanın sürekli köylerini ve evlerini bastığını söyleyen Mukaddes, “Biz aslında bu sistem tarafından sevilmiyor muşuz” duygusuna kapıldıklarını kaydetti. Mukaddes, “Köyde evlerde tuvalet yoktu. Biz kapıya çıktığımızda jandarma ile karşılaşıyorduk. Buda bizde inanılmaz korkular yaratıyordu. Babaannem içeriye leğen bırakıp, ‘artık çişinizi bunun içine yapın, dışarı çıkmayın’ dedi. Bir yerden sonra çocuk bunu sorguluyor. Çocukları ne kadar korkutursanız korkutun çocuklar orada ışığı ararlar. Ve devlete karşı olan sevgisizlik net çıkar ortaya bizde de öyle oldu. Kapının önüne çıkarılıp saatlerce soğukta bekletiliyorduk. Ev aranıyordu ama neyin arandığında söylenmiyordu. Mesela Maraş Katliamı’nda katledilenlere devlet ses çıkarmadı. Bizlerde köyümüzde günlerce ailelerimizle nöbet tuttuk. Yaşanılanlar çocukluktan itibaren seni politik olmaya itiyor. Evrim’de ondan sonra yönünü belirledi diyebiliriz” ifadelerini kullandı. 
 
‘Evrim doğru adrese gitti’
 
Evrim 1992 yılında lise son sınıfında okuduğu sırada Şırnak’ta yaşanan katliam için İstanbul’da eylem yaptıklarını ardından gözaltına alınıp tutuklandıklarını aktaran Mukaddes, “Sadece büyüklere değil çocuklara da ceza verildi. Evrim’e de bir buçuk yıl ceza verildi ve okuldan atılması istendi. Evrim’in olduğu liseye mahkemeden bir yazı gönderilerek durum anlatılıp okul hayatına son verilmesi isteniyor. Bunu duyan Evrim arkadaşlarını örgütleyerek kâğıdın müdüre ulaşmasına engel oluyor. Bu şekilde müdürün duymasına engel oldu. Sonrasında kendisi okul ile ilişkisini kesti bilinçli bir şekilde yaptı. Çünkü sistemi çok erken çözdü. Okulda ki eğitim sistemini şu şekilde çözdü. Okuduğu okulda her sabah mehter marşı çalıp ve istiklal marşı okunuyor. Üniversiteye de gitme hayali de yoktu. Kendi kurumlarımızda çalışırım dedi. Evrim doğru adrese gitti ve ortaklaşarak geliştirdi kendini” dedi.
 
‘Baskılar ne korktuklarını gösteriyor’
 
Sistemlerin kendilerine muhalif olanlardan korktuğuna vurgu yapan Mukaddes, “Saldırı ne kadar boyutlu ve ilerliyorsa ne kadar korktuğunu gösteriyor. Biz değil onlar korkuyor. Hiçbir hukuk, ilke, kural tanınmıyor düşmanlıkta bile bir kural vardır. Gerek Evrim’in mirası gerekse gözaltında kaybedilen gazetecilerin mirasıdır. Buna sahip çıkmak gerekir. Gündem gazetesi ya da muhalif kimliğe sahip olan gazeteciler sisteme alternatif olmayı anlatıyor. Gazetenin arkasında bir halk var. Bu gazete halkın dilinin düşüncesinin temsilcisidir. Siz ve Evrim gibiler bunu aktarıyor. Yapılan bu büyük baskılara muhalif basından ne kadar korktuğu şeklinde okunmalıdır” diye belirtti. 
 
‘Her anını güzel geçirmeye çalışıyordu’
 
Mukaddes, son olarak Evrim’in hastalık sürecini şu sözlerle anlattı: “Evrim kemoterapi gördüğü zamanlarda dışarı çıkamıyordu ve kendisine evde alternatifler üretiyordu. Her şeyle uğraşıyordu yetenekli biriydi. ‘Bir tek örgü öremiyorum’ diyordu. Bir gün kendince ördüğü bir örgüyü getirip bana gösterdi. Birini çok ince iple diğerini de kalın bir iple örmüştü ve örgüsü çok dengesiz duruyordu. Kardeşim kameramandı. Evrim evde sıkıldığı için kamerayı açıp ya köylü bir kadını oynardı, bazen şahmeran oluyordu, bazen uçuk kaçık bir tiplemeyi oynardı. Bizler izlediğimizde gülmekten kırılıyorduk. Çok mizahi bir yapısı vardı. Sürekli üretiyordu. Sesi de çok güzeldi. Kürtçe çok güzel ezgiler söylerdi. Her anını güzel geçirmeye çalışıyordu.”