Devraldığı mirasa aşkla bağlılığın adı: Deniz Fırat

  • 09:05 6 Ağustos 2019
  • Portre
HABER MERKEZİ - Son ana kadar kamerasını kayıttan çıkarmayan ve hakikati halka ulaştırmayı kendine borç bilen gazeteci Deniz Fırat’ın aramızdan ayrılışının 5’inci yıldönümü. İşini büyük bir aşkla yapan Deniz, Gurbetelli’den aldığı mirası layığıyla yerine getirdi ve bayrağı ardıllarına devretti.
 
Gazeteci Deniz Fırat (Leyla Yıldıztan) DAİŞ çetelerinin saldırılarını dünyaya ilk duyuran gazetecilerden biri oldu. Bir kadın ve bir gazeteci olarak çetelerin ilk olarak yöneldiği kadınların sesini duyurmaya çalışan Deniz, 8 Ağustos 2014'te DAİŞ çetelerinin Maxmur'a yönelik saldırısını takip ederken vücuduna isabet eden şarapnel parçaları nedeniyle hayatını kaybetti. Bayrağını en onurlu şekilde taşıdığı özgür basın geleneğinin temsilcisi olan Deniz, sonsuzluğa uğurlanırken yüzlerce kadın gazetecinin de bu gelenekle tanışmasını sağladı.
 
Binevş, Sarya ve Deniz…
 
Van'ın Çaldıran ilçesine bağlı Hangedik (Xecîxatun) köyünde 1984 yılında dünyaya gelen Deniz'in hikayesi göç ve savaşın orta yerinde bir kadın gazetecinin hikayesiydi. Direngen Kürt kadınlarının hikayesi Deniz’in ailesinde özetlenmiş gibi. Üç kardeş, üç can, üç yoldaş… Aynı yolda, aynı inançla, aynı havayı soluyarak, farklı zamanlarda yaşamını yitirdi. Şimdi onlardan geriye kalanları, anıları, aynı yola çıkan tüm kadınlara ilham veriyor. Binevş, Sarya ve Deniz…
 
Van’dan göç
 
Deniz'in annesi 5’inci çocuğu Sarya'yı dünyaya getirdikten sonra yaşamını yitirdi. Annesi yaşamını yitirdiğinde 4 yaşında olan Deniz, 7 yaşında göçün sancılarını yaşamaya başladı. Babası, "örgüte yardım ettiği" gerekçesiyle bir süre tutuklu kaldı. Serbest kaldıktan sonra ise 1990 yılında Deniz ve diğer 3 kardeşini de alarak Van'ın Çaldıran ilçesinden İran'ın Arapken köyüne göç etti. Deniz, Çaldıran'dan İran'a giderken ardında ablasını ve cezaevine giren iki abisini bıraktı. Bunların yanı sıra bir daha hiç yaşayamayacağı çocukluğunu, anılarını ve annesini bıraktı.
 
Deniz’in ailesi İran'da kısa bir süre kaldıktan sonra 1991 yılında Xaxurké’ye göç etti ve uzun bir süre bu alanda kaldı. Yaşadığı sıkıntılar Deniz’in çocuk yaşta haksızlıklara karşı bir bilinç edinmesini de beraberinde getirdi. Babası çaresizlik içindeyken çocuklarını mücadelesine emanet etti. Bu zamanda, Deniz henüz 9-10 yaşlarında, ablası Ayfer (Binevş) 13-14 yaşlarında, kız kardeşi Şükran (Sarya) ise 6-7 yaşlarındaydı.
 
Binevş ve Sarya’yı kaybediş
 
Deniz'in ablası Binevş, 1997 yılında Zap'ta çıkan çatışmada yaşamını yitirdi. Deniz, ablasını yitirdikten 2 yıl sonra 8 Ağustos 1999'da ise bu sefer kardeşi Sarya'yı Metina alanında çıkan bir çatışmada kaybetti. Deniz’in başka bir kız kardeşi de tam da bu dönemde Kürt mücadelesine katıldı ve Binevş Sarya ismini aldı. Ardından okuma yazma öğrenen Deniz, sürekli kendini geliştirmeye çalıştı. Okumayı çok severken bunun yanı sıra birçok sahada da pratik çalışmalarını yürüttü.  
 
Özgür basın adına birçok çalışma yürüttü
 
Okuma yazma dahi bilmeyen o küçük kız çocuğu, köşe yazıları kaleme almaya başladı. Kaleme olan sevdası büyüdükçe Deniz iyi bir gazeteci olmak istedi. Deniz 2007 yılında gazetecilik alanında kendini geliştirdi. Deniz, uzun bir süre, “Tanrıça Zilan” dergisi ve “Dengê Welat” radyosunda kadın gündemi bültenlerini hazırladı. 2013 yılında ise Deniz, Mahmur Mülteci Kampı’nda gazetecilik yapmaya başladı. Burada haftalık gazete olan “Rojeva Welat” gazetesinde çalışan Deniz, aynı zamanda Stêrk TV için programlar, Tanrıça Zilan dergisi için yazılar, JINHA’da muhabirlik ve yer yer de Roj News ve ANF için de haberler yaptı. Basına büyük emek harcayan Deniz durmak dinlenmek bilmeyen bir pratiğe sahip oldu. Maxmur'da kapı kapı dolaşıp gerçeğin insanlara ulaşması için gazete dağıtımından, yazdığı makalelere, çektiği görüntülerden, savaş muhabirliğine kadar özgür basın adına birçok çalışma yürüttü.
 
Deniz elinde kamerasıyla olanları dünyaya aktardı
 
Kaybettiği kardeşlerinin anılarına bağlılığın gereği Deniz, gazeteciliği savaşın en sıcak yerlerinde yaptı. Savaşın en ön cephesinde Mahmur direnişini anı anına yansıttı. Deniz, DAİŞ’in Şengal’e ilk saldırısında katlettiği Êzidîleri ve kaçırıp zorla köle pazarlarına götürdüğü Şengalli kadınları anlatabilmek için gecesini gündüzüne katarak Mahmur’dan programlar yaptı. 6 Ağustos 2014’te DAİŞ çeteleri Mahmur Kampı’na saldırdığında ise Deniz elinde kamerasıyla savaşın içinden tüm dünyaya olanları aktardı.
 
8 Ağustos'ta DAİŞ'in Mahmur saldırısında en ön cephede olan Deniz, gerçekleri tüm dünyaya duyurma çabası içerisindeydi. Deniz televizyon kanalına bağlanıp DAİŞ saldırılarına karşı direnişe ilişkin haber aktardıktan kısa bir süre sonra DAİŞ çetelerinin attığı havan topunun parçalarının vücuduna isabet etmesi sonucu yaşamını yitirdi. Deniz, gerçekleri aktarmak için, halkın bilgi edinme hakkı için haberlerin peşinden ayrılmadı. O son haberi yaparken çekilen fotoğrafı için “kamera bir kadına bu kadar mı yakışır" sözleri döküldü insanların dilinden.
 
Herkes olanları bir kadın sesiyle duymalıydı
 
Herkes, insanlık düşmanı çetelerin kendi halkına, kadınlarına ve çocuklarına yaptıklarını bir kadın sesiyle ve bir kadın kamerasıyla duymalıydı. Ve böyle de oldu. DAİŞ'in Mahmur'a saldırısını dünyaya ilk duyuran Deniz’di. Özgür gazeteciliğin kadın profili bu şekilde oluştu. Gurbetelli Ersöz'ün çizgisine sahip çıkan Deniz, o yıl yapılacak Musa Anter ve Özgür Basın Şehitleri Gazetecilik Ödülleri’nin de jüri üyesiydi aynı zamanda. 
 
Denizi binler sonsuzluğa uğurladı
 
Yaşamını yitirdikten sonra cenazesi önce Kandil’de ardından da henüz 7 yaşındayken terk etmek zorunda kaldığı Çaldıran'a geldi. Gerçekleri anlatmak istediği yüz binler Silopi'den Çaldıran’a gelene kadar karşılayarak "Hoş geldin" dedi. Yüz binler akıp gitti ardından ve selama durdu Deniz'i karşılarken.
 
Deniz’den sonra kız kardeşleri Binefş Sarya ve Bêrîtan Medûsa da onun çizdiği yolda hakikatin taşıyıcısı olmayı tercih etti. Binefş, Tanrıça Zilan dergisinde Deniz’in yerine yazmaya ve radyoda da kadın bültenleri hazırlamaya başladı.  
 
Deniz’in kaleminden...
 
Gazeteci Deniz Fırat basın çalışmalarının yanı sıra dil konusuna da oldukça hassastı ve bunu “Zimanê birîndar û boykot” (Yaralı dil ve boykot) yazısında şöyle ifade etmişti: 
 
“Dil bedendir. Coğrafya bedendir. Kültür bedendir. Bedeninize sahip çıkın... Dil, doğa, kültür ben hepsine beden diyorum. Eğer siz bedeninize sahip çıkmazsanız başınıza bıçak dayansa da bir şey olmaz ve bir anlamı kalmaz.”
 
Yine DAİŞ çetelerinin 3 Ağustos 2014’te gerçekleştirdiği Şengal katliamına ilişkin de "Di serdema me de ol dibin sedema kuştina mirovan" (Zamanımız dinler insanların katledilmesi için gerekçe oluyor) başlığı ile yazı kaleme alan Deniz, şöyle diyor: 
 
“Şengal katliamında binlerce insan öldürüldü. O insanlar ne yapmıştı ki bu şekilde cezalandırıldı. Peki bir kaç aylık bebekler, anneler, henüz küçük genç kızlar neden kaçırıldı? Çekilen fotoğraflar sadece bu barbarlığın şahidi olabildi. Katliamdan kurtulan biri ‘Sadece geride kalanı çekebildiniz’ diyordu. Bu toprakların çocukları neden böyle cezalandırıldı? Êzidî oldukları için mi? Sadece gerekçe bu. Eğer bizler sadece bunu gerekçe olarak ele alırsak büyük bir yanılgıya düşeriz. Doğrudur dinler günümüzde kirli siyasetlerin bir parçası olarak görülüyor. Fakat Şengal katliamının tek gerekçesi bu değil. Şengal katliamı Önder Apo’nun felsefesini esas alan Kürtlerin birliğine verilen bir mesajdır.” 
 
Deniz çocuklar için ise şu yazıyı kaleme aldı: “Her insanın kalbinin kendi avucu kadar olduğu söyleniyor. Peki bu küçük yürekler nasıl oluyor da bu kadar büyük sevebiliyor, özlüyor ve acı çekebiliyor? Kimler kendi gözleri ile bu halkın çocuklarının gözüne bakabilir? O siyah gözler ki içinde acı ve umut olan... Bir göz içinde hem acıyı hem de umudu nasıl saklayabilir ki mümkün mü bu? Ateş ve güneşin çocuklarının olabilir. Umudun dili de olabilirler. Bizler umudun bekçileriyiz. Bu umut için acı da çekiyoruz. Onlar özgürlük şarkılarında hem acı hem de hüzünler. Özgürlük isteyen kuşlar onlar. Onlar bir gün büyüdüklerinde kendilerinden utanmayacaklar, çünkü onlar küçücük elleri ile umut öldürücülere taş atıyorlar. Bir Kürtçe atasözünde şöyle deniliyor: “Daristan tine bibin/ dar winda bibe/ ma ez ê ji zarokên pişt xwe re çi bibêj im. Dema dara dawi hate jêkirin, çemê herî dawî hate jehrkirin, masiya dewiyê hate kuştin; hûnê bibînin ku pare jî nayê xwerin.”