Sahnenin tek kişilik devrimi: Afife Jale

  • 09:07 23 Temmuz 2019
  • Portre
Sibel Özalp
 
HABER MERKEZİ - Sahne tutkusunu “Tiyatro varsa ben varım” sözüyle ifade eden Afife Jale, yasakların Türkiye tiyatrosunda kadınlar için bir devrimin mimarı oldu. 24 Temmuz 1941 yılında yaşama veda eden Afife, kadına sahnenin basamaklarını kapatan düzene usanmadan direndi.
 
Sahneye çıkan ilk Müslüman kadın olarak tarihe geçen Afife Jale, 24 Temmuz 1941 tarihinde yaşama veda etti. Kısacık yaşamı bununla sınırlı kalmadı; başkaldırı, başarı, aşk, mutluluk, mutsuzluk gibi tüm duyguları aynı yoğunlukta geçirdi. “Beni acıyarak değil, düşünerek severek, kucaklayarak hatırlayın. Tiyatro varsa ben varım” diyecek kadar sahneye tutkun bir kadın olan Afife, en çok da tiyatro sahnesinin kadınlara kapatıldığı dönemde o ateşi ilk yakma cesaretini gösterdi. Türkiye’nin ilk kadın tiyatro sanatçısı olma unvanını taşıyan Afife, kadına sahnenin basamaklarını kapatan düzene usanmadan direndi. Yasakların Türkiye tiyatrosunda kadınlar için bir devrimin mimarı olan Afife, toplum hayatında bir ilkti. Kendi deyişiyle de “ilk ateşi yakan”, “ilk türküyü söyleyen” idi. 
 
Afife Jale, 1902 yılında İstanbul Kadıköy’de dünyaya geldi. Orta halli bir ailenin çocuğu olan Afife, kardeşleri Behiye ve Salah’tan ayrı bir çocuktu. Kendi başına buyruk, hayalleri peşinde koşmaya çok erken başlayan Afife’nin çocukluk hayallerini hep tiyatro süsledi. İstanbul Kız Sanayi Mektebi’nde eğitim görüyordu; ancak aklı yine tiyatrodaydı. Ancak Türk ve Müslüman kadınların sahneye çıkması yasaktı. İşte tam da böyle bir zaman diliminde 10 Kasım 1918’de Darülbedayi’nin (Şehir Tiyatrosu) tiyatro kursları için açtığı sınava girdi. Yasak hala devam ediyordu. Ancak Darülbedayi, Müslüman kadınların sadece kadınlara özel gösterilerde yer alacağı gerekçesiyle açmıştı bu sınavı. Elbette hayallerinde tiyatro sahnelerinden inmeyen Afife, bu sınavı kazandı. Darülbedayi’ye kabul edilen 5 Müslüman kadından biriydi.
 
1920’ye kadar hiç sahneye çıkamadı
 
Afife, sınavı geçen diğer arkadaşlarıyla beraber stajyer kadrosuna alındı. Ancak bir süre sonra arkadaşlarından üçü, nasıl olsa hiçbir zaman sahneye çıkmasına izin verilmeyeceği gerçeği düşüncesine daha fazla dayanamadı ve kursu bıraktılar. Geride Afife ve Refika kalmıştı. Refika, suflör; Afife de mülazim artistlik (stajyer oyuncu) kadrosunda devam etti. 1920’ye kadar oyunların provasına katıldı, ancak hiç sahneye çıkamadı.
 
İlk kez sahnedeydi Afife
 
Kadınların sahneye çıkma yasağı olduğu bir dönemde hayallerinin peşinden nasıl gitmesi gerektiğini düşünen Afife için fırsat doğmuştu. Hüseyin Suat, “Yamalar” adlı oyunu sahneye koymuştu ve “Emel” karakterini Eliza Binemeciyan adlı Ermeni bir kadın oyuncu oynuyordu. Oyunun 13 Nisan 1919’da Kadıköy’deki Apollon Sineması’nda ilk gösteriminin yapılması bekleniyordu. Sonra bir gün Eliza’nın Paris’e gitmesi gerekti ve onun yerini dolduracak bir kadın oyuncu arayışına düşüldü. Bir sınav düzenlendi; sonsuz arzusu ve yeteneğiyle bu sınavı kazanan kişi elbette Afife idi. Jale takma adını kullanarak ilk kez sahnedeydi Afife. Gerçek bir sanatçı olmak için ilk adımını atmıştı, tarihe geçecekti.
 
Sahnenin ilk fedaisi! 
 
Afife, bu geceyi, 6 yıl sonra Refik Ahmet Sevengil’e şöyle anlatacaktı: “Hayatımda mesut olduğum ilk gece. Sanatın ruhuma verdiği güzel sarhoşluk içindeyim. O piyeste (Yamalar) güzel bir sahne vardır; ağlama sahnesi. Orada taşkın bir saadetle gerçekten ağladım. Alkış, alkış, alkış. Perde kapandı; açıldı, bana çiçekler getirdiler. Perde tekrar kapandı. Muharrir (Hüseyin Suat Bey) kuliste bekliyormuş; ben çıkarken durdu, alnımdan öptü: ‘Bizim sahnemize bir sanat fedaisi lazımdı; sen işte o fedaisin’ dedi. Ancak bu sancılı bir sürecin başlangıcı da demekti aynı zamanda. Ertesi hafta Şehir Tiyatrosu ilk kez polis tarafından basıldığında Afife “Tatlı Sır” oyunundaki rolü için sahnedeydi. Polisleri çok erken fark eden Ermeni bir oyuncu Kınar Hanım, onu aldı ve bahçeye doğru kaçırdı. Bu ilk seferdi ve kurtulmuştu. Ancak belli ki son olmayacaktı. Bu baskınlar devam etti.
 
‘Avradımı şanoda görmüş gibi oluyorum’
 
Tiyatro bir kez daha basıldığında Afife bu kez “Odalık” adlı oyununu sahneliyordu. Dönemin şartlarının gerekliliğine ters düşen bir mutluluk yaşıyordu. Bu kez de makine odasına kaçırılarak kurtarıldı Afife. O günlerde ve daha sonraları Afife, hep Halit Fahri Ozansoy’un evine sığınacaktır. Afife’yi yakalayamayan polisler, arkadaşlarını gözaltına alır. Bir polisin, Şair Celal Sahir ve Yazar Hüseyin Suat’a söylediği söz o devrin aynası gibidir: “Avradımı şanoda görmüş gibi oluyorum. Hepinizi mahvederim.”
 
Ancak bu işin peşi bırakılmadı. Dahiliye Nezareti (İçişleri Bakanlığı) devreye girmişti. Art arda düzenlenen ilk baskınlardan kurtulsa da Afife, son baskında yakalandı. Babası da bu süreçte kızını kendini düşürdüğü durum sebebiyle evlatlıktan reddetti. Onun “kötü kadın” olduğunu düşünüyordu. Dönemin kültürel şartlarına bakılırsa, aslında tam da Afife’nin beklediği gibi davranıyordu herkes. Zaten ona destek vermeyen babası da onu şimdi tamamen terk etmişti.
 
‘Müslüman kadınlar kesinlikle sahneye çıkmayacak’
 
Afife zor günlerin onu beklediğini bilse de üzülmüştü. Bu üzüntülü günlerin en elim hediyesi şiddetli baş ağrılarıydı. Yaşadığı sıkıntılar nedeniyle şiddetli baş ağrıları çeken Afife, doktorunun morfinle tedavi yoluna gitmesi nedeniyle morfin bağımlısı oldu. 27 Şubat 1921’de, Dahiliye Nezareti’nin bir buyruğu ile belediye, Darülbedayi’nin yönetim kuruluna 204 sayılı bildiriyi gönderi: “Müslüman kadınlar kesinlikle sahneye çıkmayacak”. Bu bildiri sonunda Afife’nin ücretli görevine son verildi. Ne parası ne de kalacak yeri vardı ve gözü hala tiyatrodaydı. İçinde bulunduğu durumun ayırdına bile varamıyordu. Sanki kanının akmasını sağlayan, ona iyi gelen tek şey sahnede olmaktı ve ne yapıp edip bunun bir yolunu bulmalıydı.
 
Yaşadığı sıkıntılar onu çıkmaza soktukça baş ağrısı da giderek artıyordu. Doktoru morfinle tedaviyi uygun gördü ve Afife tedaviye başladı. Ancak bir süre sonra morfin onu ele geçirmişti; Afife, artık bir bağımlıydı. Birkaç yıl sonra Burhanettin Tepsi Kumpanyası ile Anadolu’da sahneye çıktı. Ardından Fikret Şadi’nin Milli Sahnesi’yle birçok şehirde temsiller verdi.
 
Kadınların sahneye çıkma yasağı kalktı
 
Ancak hala özgür değildi tabii. 1923’te Cumhuriyet’in ilan edilmesiyle değişenler arasında Türk kadınlarının sahneye çıkma yasağının ortadan kaldırılışı yazıyordu. Artık özgürdü Afife. Çekinmeden, korkmadan hep tiyatro yapabilirdi. Ama bir yandan morfin bağımlılığı da devam ediyordu. Afife’nin sağlığı giderek bozuldu ve bu durum, onu en sevdiği şeyden uzaklara itmeye yetmişti. Bu bir savaşın hazin sonu gibiydi.
 
1928 yılında gittiği bir Hafız Burhan konserinde ona tamburuyla eşlik eden Selahattin Pınar ile tanışan Afife, 1929 yılında evlendi. Selahattin Pınar, “Nereden sevdim o zalim kadını” ve “Anladım sevmeyeceksin beni nazlı çiçek” gibi birçok şarkıyı Afife için besteledi. Fakat Afife’nin sağlığı evliliklerini olumsuz etkiledi ve 1935 yılında boşandılar.
 
‘Sanki bu dünyaya gelmek istememiş gibi bir insan’
 
Morfin bağımlılığından kurtulamayan Afife Jale, son yıllarını Darülbedayi’deki dostlarının yardımıyla yatırıldığı Bakırköy Ruh ve Sinir Hastalıkları Hastanesi’nde geçirdi. 24 Temmuz 1941’de, hastanenin morfinmanlar bölümünde hayata gözlerini kapadı. Cenazesi Kazlıçeşme Kabristanı’na kaldırıldı. Kazlıçeşme mezarlığındaki cenazesine sadece 3 kişi katıldı: Sait Köknar, oğlu Ergun Köknar ve Behzat Butak. Behzat Butak Afife’nin maskını alır. Selim İleri bununla ilgili şöyle der: “Bu mezarı çok araştırdık, bizzat kendim gittim, ne yazık ki mezar kaybolmuş. Mezarlık kel kör, yerli yerinde, fakat mezar yok. O mask da kayıp. Yani bir tuhaf bir şey işte, hep dediğim gibi sanki bu dünyaya gelmek istememiş gibi bir insan.”
 
Afife Jale’nin ardından
 
1997 yılından beri Afife’nin anısına Yapı Kredi tarafından Afife Tiyatro Ödülleri düzenlenmektedir. Afife’nin yaşamı ise Şahin Kaygun’un yönettiği 1987 yapımı “Afife Jale” ve Ceyda Aslı Kılıçkıran’ın yönettiği 2008 yapımı “Kilit” filmine konu oldu. Selahattin Pınar ile olan ilişkisi ise gazeteci Can Dündar tarafından çekilen 2003 yapımı “Yüzyılın Aşkları: Afife ve Selahattin” adlı belgesele konu oldu. Bestesi Turgay Erdener’e, kareografisi Beyhan Murphy’e ait “Afife Jale Bale Süiti” ve Selva Erdener’in “Afife” adlı müzik albümü ise Afife’nin anısını yaşatan bir başka eserlerdir.
 
Afife Jale’yi bir kez daha onurlandırmak adına 2016 yılında 20’nci Afife Tiyatro Ödülleri töreninde o güne kadar Muhsin Ertuğrul Özel Ödülü ve Yılın En Başarılı Kadın Oyuncusu almış 20 oyuncunun Afife Jale olarak poz verdiği fotoğraflardan oluşan “Afife Jale’ye Saygı” adlı fotoğraf sergisi sergilendi.