Annesinin gülümseyişinde tap taze duran Nesrin Teke’nin 20’nci yılı

  • 10:10 9 Temmuz 2019
  • Portre
DİYARBAKIR - “Güneşimizi karartamazsınız” eylemleri kapsamında protesto eylemi yaparak bedenini ateşe veren ve 9 Temmuz 2000 yılında yaşamını yitiren Nesrin Teke’yi anlatan Annesi, “Bana ‘büyüyünce neden okumam gerektiğini anlarsın’ demişti. O gün anlamadım ama kızımın direnişi, mücadelesi bana çok şey öğretti. Onunla gurur duyuyorum” diyerek Nesrin’in anılarını anımsayarak gülümsüyor.
 
PKK Lideri Abdullah Öcalan’a 11 Eylül 2016’dan itibaren uygulanan ağırlaştırılmış tecrit koşulları Demokratik Toplum Kongresi (DTK) Eşbaşkanı ve Halkların Demokratik Partisi (HDP) Hakkari Milletvekili Leyla Güven’in 8 Kasım 2018’de başlattığı ve ardından yayılarak 3 mevsimi aşan açlık grevleri sonucunda ilk görüşme yine Abdullah Öcalan’ın kardeşi Mehmet Öcalan şahsında gerçekleşti. İlk görüşmeyi direnişçiler irade kırma girişimi olarak yorumlarken, eylemlerinden vazgeçmeyeceklerini ve bir üst aşama olan ölüm orucuna dönüştürerek sürdüreceklerini kaydetti. 30 Nisan’da 15 tutsak, 10 Mayıs’ta da 15 tutsak olmak üzere 30 tutsak ölüm orucuna başladı. Bu süre zarfında ise 1’i Avrupa’da 7’si cezaevlerinde olmak üzere 9 kişi protesto eylemi yaparak yaşamını sonlandırdı.
 
‘Güneşimizi karartamazsınız eylemleri’
 
Abdullah Öcalan üzerindeki ağırlaştırılmış tecrit koşullarına karşı ilk günden bu yana sessiz ve tepkisiz kalmayan Kürt halkı 2000’li yıllarda da hayata geçirilen politikalara karşı da tepkisini gösterdi. Bu eylemlerden en büyük yankıyı uyandıran ise Abdullah Öcalan’ın yaşamı ve sağlığını hedef alan açıklamaların ardından hayata geçirilen “Güneşimizi karartamazsınız” eylemi oldu. Onlarca insan "Öcalan'ın etrafında ateşten çember olalım. Güneşimizi karartmasınlar" diyerek direnişin ateşini yaktı. Kürtlerin bir bütünden komplo sürecine karşı verdiği mücadele "Güneşimizi karartamazsınız" eylemleriyle sembolize oldu. 1998 ile 2008 arasında 100'e yakın kişi Abdullah Öcalan'a yönelik saldırılara karşı bedenlerini ateşe verdi.  İtalya'nın başkenti Roma'dayken Kürt yurtseverleri bedenlerinden duvarlar ördüler ve ateş topu olup Abdullah Öcalan'ı sahiplendiler.
 
‘Eylemimin amacını daha sonra anlayacaksın’
 
Bedenini ateşe veren 15 kadından biri de Diyarbakır'da 1981 yılında doğan Nesrin Teke’ydi. Nesrin, Özgür Halk Dergisi’nin Diyarbakır büro temsilcisiydi. 'Güneşimizi Karartamazsınız' eyleminde 9 Temmuz 2000 günü yaşamını yitirdi. Annesinin gözü önünde kendisini yakan Nesrin, annesine "Eylemimin anlamını daha sonra anlayacaksın" demişti. 
 
‘Okumam gerektiğini büyüyünce anlarsın’
 
Nesrin’i anlatan annesi Nezahat Teke, Nesrin’in çantasında Leyla Qasım'ın idam edildiği fotoğrafı taşıdığını ve siyasi kitapları okuduğunu görünce sürekli sitem ettiğini ifade ediyor. Nesrin’in de sürekli olarak kendisine ‘büyümenin’ ne anlama geldiğini anlattığını söyleyen Nezahat aralarındaki diyaloğu şu şekilde aktarıyor: "Kızım bana ‘Bu dergileri neden okumam gerektiğini biraz büyüyünce anlarsın. Yaş olarak büyümekten söz etmiyorum. Fikir ve ideolojik büyümekten söz ediyorum’ diyordu. O zaman onu anlamamıştım ama mücadelesi bana çok şey öğretti. Nesrin 17 yaşında partide aktif olarak çalıştı. Mahallelerde kadınları şiddete karşı örgütlüyordu ve aynı zamanda mahalleli gençlerin madde kullanmaması için çalışma yürütüyordu. Bu yaptıklarıyla hep gurur duydum ve gurur duymaya devam ediyorum. Benim kızım başı dik ve onurlu bir yaşamın arayışçısıydı” diye kaydediyor.
 
‘Nesrin kafasına bir şey koyduğunda sonunu getiriyordu’
 
Nesrin’in ilk göz ağrısı olduğunu ifade eden Nezahat, kızının çok düşünen ve bir konuya takıldı mı mutlaka o konu hakkında derinleşmeyene kadar bırakmadığının altını çiziyor. Nezahat, “Okulda ve arkadaşlarının yanında da hep çok suskundu fakat zoruna bir şey gitmiş olsaydı ondan asisi yoktu. Siyaseti, Kürt tarihimizi hep çok merak ediyordu ve araştırıyordu. Nesrin’e siyasete karışman için senin yaşın daha çok küçük diyordum. Çünkü onu kaybetmekten korkuyordum. Lise döneminde parti çatısı altında sıkı çalışmalar yürüttü. Bir dönemde Tutuklular Derneği’nde sorumlu olarak çalıştı. Akşama kadar çantaları bellerinde sokaklarda çalışmalar yürütüyorlardı. Aile içinde sürekli bir konu üzerinden bizi bilgilendirip tartışıyordu. Ben fazla dinlemiyordum ama babası onu çok dinlerdi ve Nesrin’in söylediği her şey babasının çok hoşuna giderdi” diyor.
 
Annesinin anılarında hala yüzünü gülümseten Nesrin…
 
Nesrin’in arkadaşlarının, çevresinin yardımına ilk koşan kişi olduğunu aktaran Nezahat, Nesrin’in kimsesi olmayan ve mahallelerinde oturan iki yaşlı çiftin tüm ihtiyaçlarını, hastane işlerini gönüllü olarak yaptığını anımsatarak gülümsüyor. Ardından Nezahat Nesrin’in protesto eylemini gerçekleştirdiği güne geri gidiyor ve o günü bir noktaya odaklanarak anlatmaya başlıyor:
 
‘O an ki acı anlatılmaz’
 
“Nesrin eylemini gerçekleştireceği gün eve erken geldi ve bana ‘anne neden bugün yemeği geç yaptın?’ diye sordu. Bende erken geleceğini tahmin etmediğim için yemeği geç yaptığımı söyledim. Ardından odasına geçti ve üstünü değiştireceğini söyleyip odadan çıkmamı istedi. Ben ve babası evdeydik. Üstünü değiştirip odaya geldiğinde babasına ‘baba biliyor musun 3 arkadaş kendini yakmış önderlik üzerindeki tecridi protesto etmek için’ dedi. Babası da ona ‘evet kızım ama önderlik böyle bir şeyi kabul etmiyor. Gençlerin kendisi için kendilerine zarar vermelerini istemiyor’ diye cevaplamıştı. Nesrin bunun üzerine babasına ‘Baba bu kabul edilemez hatta tahammül bile edilemez’ demişti. Ardından odasına geçti birden slogan sesi geldi. Bende balkona koştum dışarıdan geliyor diye. Babası da hemen Nesrin’in odasına koştu. Ben Nesrin’i elektrik tuttu sandım ancak bedenini ateşe vermişti. O an tek hatırladığım oğlumun bana ‘Anne ağmama berxedan jiyane’ dediği cümlelerdi. Bayılmışım ama o an ki acıyı anlatamam.”
 
‘Uyuyor sandığım kızım şehdate ulaştı’
 
Nesrin’i battaniyeye sararak hastaneye kaldırdıklarını dile getiren Nezahat, ilk müdahale sırasında polislerin Nesrin’i görüntülemeye çalıştıklarını ancak bu duruma engel olduklarını ifade ediyor. Acıları karşısında hala bir işkence mantığının hayata geçirildiği aktaran Nezahat, o süreçte yaşanan eylemlerin ve acıların 2019 yılında da sürdürdüğünü kaydediyor. Nezahat hastane sürecini ise şöyle anlatıyor: “Ben iyileşeceğini sanıyordum 28 gün boyunca hastanede kaldı. Daha sonra ameliyata almak için Nesrin’i sedyeye aldılar. Nesrin sedyede ‘Ey dağların isyan kızı’ şarkısını söylemeye çalışıyordu. Ameliyata alacakları esnada beni ve babasını yanına çağırarak ‘sizi çok seviyorum’ dedi. Hemşireler serum bağlamıştı ve serum hiç bitmiyordu Nesrin’in vücudu serumu almıyordu. Ben hemşirenin doktoru çağırmasını istedim. Oda aradı ama doktoru cevap vermiyordu. Hemşire ‘bana cevap vermiyor. Sen kendi telefonundan ara ama benim arattığımı söyleme’ dedi. Nesrin’in durumunu anlattım gelemeyeceğini söyledi. O an anladık ki talimat almış ve Nesrin’in tedavi edilememesi için geri çekilmişti. Çünkü birçok hastaneye götürdük hiçbir hastane almadı. Kızım hastane aradığımız süre zarfında ve uyuyor sandığım anda şehadete ulaştı.”
 
‘Mücadelesi ve direnişiyle gurur duyuyorum’
 
Nesrin’in 20’nci yıldönümünü karşıladıklarını söyleyen Nezahat, 20 yıl 20 gün 20 saat 20 dakika geçse dahi Nesrin ve arkadaşlarının Kürt mücadelesinde her zaman hatırlanacağını kaydediyor. Nezahat, “Onlar önderlik üzerindeki tecridi kabul etmediler ve canlarını, bedenlerini verdiler. Ben pişman değilim her ne kadar acısı büyük olursa olsun onun mücadelesi benim için bir gururdur. Bu irade onların iradesiydi onlar yanlış bir şey yapmadılar. Şu yaşadığımız son dönemde de cezaevlerinde fedai eylemler gerçekleştirildi. Birçok genç bu tecridi protesto ederek yaşamına son verdi. Abdullah Öcalan’ın avukat ve aile görüşleri reddedildiğinde korkuyorum. Yine bir tecrit yine fedai eylemler yaşanacak diye. Onlar ölmedi fidan olup yeşerdiler hayatımızda. Bu direniş yeni değil yılların direnişi ve evlatlarımızın verdiği direniş yolunda son nefesimize kadar yürüyeceğiz” diyerek sözlerini sonlandırıyor.