Kadının mücadeleye evrilişi: Suikast

  • 09:06 16 Nisan 2018
  • Kültür Sanat
Melike Aydın 
 
İZMİR - Duvara Karşı Tiyatro Topluluğu tarafından sahnelenen "Suikast" oyunu, köleci sistemin bir eleştirisi olarak günümüz Türkiye’sini hedefe koyarken, bir kadının aydınlanıp değişimini anlatıyor. 
 
Kolektif bir tiyatro olan "Duvara Karşı Tiyatro Topluluğu" yeni oyunu "Suikast" ile sahnelerde. Bir suikast filminden tiyatroya uyarlanan oyunda, sistem içinde kadının hapsoluşu ve mücadeleyi keşfedişi anlatılıyor. Kadının muhafazakar baskılarla evde, okulda, işte sıkışmışlığının bir temsili olarak başrol, devlet okulundan uzaklaştırılmış bir özel okul öğretmeni, eşinden ayrılmaya çalışan, çocuklarının velayetini almaya çalışan bir anne olarak karşımıza çıkıyor.
 
5 yıldır topluluğun içinde yer alan ve "Suikast"ın başrol oyuncusu Dilek Bulut, Wolfgang Borchert'ten uyarlanan "Dışarıda Kapının Önünde", Joe Saramago'dan uyarlanan "Görmek" gibi oyunlarda sahne almış bir oyuncu. Oyuna dair değerlendirmede bulunan Dilek, son zamanlarda artan muhafazakarlık konusunu anlatmaya çalıştıklarını belirtti. 
 
'Zihniyete karşı mücadele verilmeli'
 
Baş karakterin amacının düşleri olan çocuklar yetiştirmek olduğunu söyleyen Dilek, "Maddi desteğe ihtiyacı var. Mahallelerde gönüllü olarak ders verenler var. Amacı hükümetin başındaki kim varsa onu öldürmek aslında ama sonra şunu fark ediyor; 'Hayır öldürerek çözüme ulaşamam. Mücadele etmem ve bunu herkese anlatmam zihniyetle mücadele etmeliyim' diyor" şeklinde anlattı. 
 
'Köle nesiller üreten militarist bir sistemin eleştirisi'
 
Çocuklarını hayaller kurabilen, özgür düşünceli ve bilimsel bakış açısına sahip çocuklar olarak yetiştirmeyi umut eden kadının, eşi, ablası, ablasının eşi, okul müdiresi, öğrenci velisi ve arkadaşı tarafından sürekli olumsuzlandığını vurgulayan Dilek, bu nedenle de toplumun kendine benzemeyene davranışını temsilen "deli gömleğini" andıran beyaz bir gömlek giyindiğini aktardı.
 
Kadın emeğinin görülmediği, varoluş amacını sadece çalışmak olarak şekillendiren köle nesiller yetiştiren bir sistemin eleştirisi yapılan oyunda, bir yanda da eril sistemin kadına yüklediği rolle beraber "erkekleşen" kadınlara dikkat çekiliyor. Bunun için abla ve öğrenci velisinin erkek oyuncular tarafından canlandırıldığını aktaran Dilek, "Abla kız kardeşinin aldığı kararlara ket vururken 'namus' kavramını kullanırken, veli ise paranın verdiği 'üstün olma' hali ile kadının üzerinde baskı kurmaya çalışıyor" diye belirtti. 
 
'Televizyon izleyip uyuşuyoruz'
 
Sahne kenarlarında asılı olan iki ekran hayatın her anında yanımızda ve yönlendirici bir rol oynayan televizyonları temsil ederken, Pierre Bourdieu'nun tanımladığı sembolik şiddet kavramı üzerinden iktidar baskısı anlatılmaya çalışılıyor. Dilek, "Televizyon izlerken fark etmeden sembolik bir şiddet uygulanıyor. Televizyonda gördüğümüz iktidardaki kişiler bize öyle şeyler anlatıyor ki biz ona inanıyoruz. Gerçek mi doğru mu sorgulamıyoruz bile. Son dönemlerde izleyecek bir kanal bulamıyorum. Muhalefet olan tüm kanallar kapatıldı maalesef. Onun dışında televizyonda 'aydın' denen kişiler de iktidar yanlısı olarak konuşuyor ve burada aslında onun eleştirisi veriliyor. Televizyonu yani iktidarı izleyip uyuşuyoruz. Fark etmiyoruz bile bu uyuşukluğu. Bu biraz da karizmatik lider kavramından kaynaklı" diye konuştu.
 
'Ve kadın mücadeleye evrilir'
 
Çoğu izleyicinin eylem sahnelerini Gezi eylemlerine benzettiğini söyleyen Dilek "Belki yakın tarihte olduğu için ama biz onu kastetmedik. Bunun dışında Kobane'de, İspanya'da, dünyada gerçekleşen eylemleri vermekti amacımız. Kadın da oyunun sonuna doğru bir şeylerin değiştiğinin farkındaydı" dedi.