Karadeniz’de kadınlık halleri ‘Sırtında Sepeti’nde buluştu

  • 09:03 7 Nisan 2018
  • Kültür Sanat
Evrim Kepenek
 
İSTANBUL - Emek Yıldırım ve Özlem Şendeniz tarafından derlenen “Sırtında Sepeti Bafra’dan Hopa’ya Karadeniz’de Kadınlık Halleri” isimli kitap, Karadeniz kadınına dair anlatılan tüm klişe ve stereotipilerin ötesinde bir kapı aralıyor. “Hiçbir şeyin göründüğü gibi olmadığı” mesajı veren kitap, okuyucunda da tam not almış gibi görünüyor. 
 
Phonenix Yayınevi tarafından yayına hazırlanan, Emek Yıldırım ve Özlem Şendeniz tarafından derlenen “Sırtında Sepeti Bafra’dan Hopa’ya Karadeniz’de Kadınlık Halleri” isimli kitap,  okuyucu ile buluştu. Türkiye’nin farklı coğrafyalarından çok sayıda kişinin ilgi gösterdiği kitap,  Karadeniz’e ilişkin yazılan birçok anlatının da ötesine geçiyor. Çünkü kitap daha başında, Karadeniz’e giydirilmek istenen adı konulmamış algıyı alt üst edercesine, “Dikkat mizah ve klişe barındırmaz” ve  “Barışı istiyorsanız, adaleti geliştirin” cümlesi ile başlıyor.  
Kitap, okura,  “Hiçbir şeyin göründüğü gibi olmadığı” mesajı verirken, Karadeniz’i anlatılanların ötesinde anlamlandırmak için kocaman bir kapı aralıyor.  
 
Emek ve Özlem’in “N’olmuş ki Karadeniz Kadınına?” başlıklı sunuş yazısı ile devam eden 440 sayfalık kitabın sayfalarında ilerken, Karadeniz kadınının varoluş biçimlerine tanıklık ettiğiniz gibi yaylalarında da kısa bir mola vermiş gibi hissediyorsunuz. Nilüfer Taşkın’ın “Karadeniz Kadını’nın” Sakladıkları yazısında, kadınların, babaları, eşleri ve erkek kardeşleri gurbete gittikten sonra bir öz savunma haline dönüşen “erkeksileşmeleri”ne değinilirken, başka bir kitaba konu olan “Fadime Kimdir” sorusuna da vurgu yapılıyor.
 
Gazeteci Evrim Kepenek’in KHK ile kapatılan Gazete Sujin’de yer alan Karadeniz’deki kadın ve müzik ilişkisini irdeleyen yazıları ile katkıda bulunduğu kitabın dikkat çeken başka bir yazısı da İlhan Zeynep Karakılıç’a ait. İlhan Zeynep, Karadeniz’deki Türk Yunan mübadil süreçlerinden kadınların nasıl etkilendiğini, tarıma ve gündelik yaşama etkisini,  emekli işçi Feride, tütün işçisi Zeynep Nene  gibi görüşme yaptığı kadınlar üzerinden anlatıyor. Ayrıntılı bir saha çalışması yapan İlhan Zeynep’in yazısı, tarımdaki sorunlara da dikkat çekiyor.
 
Farklı bir bakış açısı
 
Derleyenlerden Özlem, “Yapmak istediğimiz, klişelerin bir tortu misali üzerini örttüğü gerçekliklere biraz daha yaklaşabilmek, en azından farklı bir bakış açısı bulabilmek adına, bu tortuyu kazımaya çalışmaktır” derken, Emek, “Hiçbir şey göründüğü gibi değildir. Hele de uzaktan, daha da zor olabilir herhangi bir motifi, ayrıntıyı görmek. Bunun için, biz de Karadeniz’deki kadınlık hallerine yakından bakmaya çalıştık, zaten gündelik hayatımızda dokunarak deneyimlediğimiz bu hali. Umuyorum ki bu bakış açısı hem Karadeniz çalışmaları için hem de toplumsal cinsiyet çalışmaları içinde insanlara değen bir konuma yerleşir ve insanların hem kendi zihinlerinde hem de kendi aralarında bir fikir dalgalanmasına yol açar” diyor.
 
Matbaadan çıkış tarihi 8 Mart
 
Karadeniz konusunda da kadınlar konusunda da çeşitli çalışmalar varken her ikisini de birleştirip kendine sorun edinen çalışmaların sayıca az olduğunu vurgulayan Özlem, bunların arasında da kadınların “konuştuğu” çalışmaların sınırlı sayıda olduğunu fark ettiklerinde, Karadeniz’deki kadınların ahvalini, bölgeyi tanıyan kadınların anlatmasının bir ihtiyaç olduğunu hissettiklerini söylüyor. Bölgeyi tanıyan kadınların, bölgeye dair yerleşik stereotiplerin, klişelerin dışına çıkarak yerelin bilgisini üretmelerinin kıymetli olduğuna inandıklarını belirtiyor. Yaklaşık bir yıl önce kitapta yazması için çeşitli kesimlere çağrı yaptıklarını anlatan Özlem, kitabın matbaadan çıkış tarihinin de 8 Mart olmasını hoş bir tesadüf olarak değerlendiriyor.
 
‘Klişeleri yerinden sarsacak bir çalışma olsun istedik’
 
Karadeniz’e dair olarak genel bakış açısının “oryantalist güzellemeler” ve “romantik stereotipler” ile dolu olduğunu belirten Emek de “Bilhassa da söz konusu kadın ve/veya kadınlık hali ise bu güzellemeler ve stereotiplerin daha çok bölgede var olan katı geleneksel, ataerkil yapıya ve hegemonik erkekliğin değirmenine su taşır bir nitelik barındırmakta” diye ekliyor. Emek tüm bu güzellemelerin, klişelerin, stereotiplerin altındakileri açığa çıkarak biçimde sarsacak, altını kazıyacak, yerinden oynatacak bir çalışma yapma arzusu ile yola çıktıklarını ekliyor. 
 
Özlem de Emek de Karadeniz’deki eril yapının yakın tanığı
 
Kendisinin de Özlem gibi Karadeniz’de yaşadığını hatırlatan Emek, bu sebeple, bölgeyi, bölgedeki kadınlık hallerini, varolan ataerkiyi, hegemonik erkekliği sadece bilmekle kalmıyor, gündelik hayatta da bizzat yaşadıklarını söylüyor. “Bundan dolayı, Karadeniz’deki kadınlık hallerini kendimden azade bir durum olarak görmüyorum. Ben de onun bir parçasıyım çünkü” diyen Emek, Karadeniz’deki kadınlara dair gözlemleri pek iç açıcı olmasa da umudun yine kadında olduğunu vurguluyor: “Şöyle ki oldukça emek-yoğun ve zor bir yaşamları olmasına, küçük yaşlardan ileri yaşlarına kadar sırtlarındaki sepetin çok çeşitli yüklerle dolu olduğu aşikâr. Velakin, tüm bu eylemliliklerine rağmen ne iradeleri, ne karar hakları, ne kamusal alanda varoluş imkânları ne de ekonomik veya toplumsal özgürlükleri var. Olanlar ise zaten erkeklerin ya da daha doğrusu ataerkinin ve hegemonik erkekliğin çizdiği sınırlar içinde mümkün olabiliyor. Ayrıca, bölgede mevcut milliyetçi, muhafazakâr toplumsal yapı da kadınların bu durumunu hem besleyen hem de devam ettiren bir niteliğe sahip. Bu anlamda, Karadeniz’deki kadınların özgürleşme imkânı, ihtimali ise ancak ve ancak toplumsal bir dönüşüm ile mümkün olabilir ve bu açıdan da Karadeniz’i özgürleştirecek olan da muhakkak ki yine Karadeniz kadınıdır.”