37. İstanbul Film Festivali kendi yolunu çizen kadınların filmleriyle başlıyor

  • 12:03 5 Nisan 2018
  • Kültür Sanat
İSTANBUL -  37. İstanbul Fim Festivali 6-17 Nisan tarihlerinde birbirinden farklı yerlerde baskılara karşı boyun eğmeyen, kendi yolunu çizen kadınların hikayelerini anlatan 10 yeni film ile izleyiciyle buluşacak.
 
İstanbul'da bu yıl 37'ncisi düzenlenecek olan İstanbul Film Festivali yarın başlıyor. 17 Nisan'a kadar devam edecek festivalinin yeni bölümlerinden bir olan "Çiçek istemez/No More Flowers" bölümü kapsamında gerçek yaşamda da sinemada da baskılara boyun eğmeyen, kendi yolunu çizen, kendi ayakları üzerinde duran kadınların hikayelerini anlatan İran'dan Belçika'ya Arjantin'den Gürcistan'a 10 film yer alıyor. 
 
Festivalde yer alacak filmler ve konuları ise şöyle:
 
*Festivalde izleyicilere sunulacak fimlerden biri olan Gürcistan-Estonya yapımı "Korkunç Anne/Scary Mother" filminin ilk gösterimi Altın Leopar Ödülü için yarıştığı Locarno Film Festivali'nde yapıldı. Gürcü yönetmen Ana Urushadze'nin ilk uzun metrajlı kurmaca filminin konusu şöyle: Ömrünü ailesine adamış olan Manana, yıllardır bir roman yazmak istemiş ancak bu niyetini baskılamıştır. Sonunda yazı yazmayı seçtiğinde her şeyi feda etmeye hazırdır hem ruhsal hem de fiziksel anlamda.
 
Film, absürd mizahi tonları, yaratıcılık mekanizmalarına bakışı ve özgürleşen kadın figürünü ele alışıyla birçok uluslararası festivalde ödüllendirildi. 
 
*Festival kapsamında gösterimi yapılacak olan filmlerden biri olan İran'ın en tanınmış televizyon ve sinema oyuncularından Rambod Javan'ın kamera arkasına geçtiği dördüncü uzun metrajlı filmi "Negar", ilk gösterimini ödül kazandığı Fajr Film Festivali'nde yaptı. Nigar rolündeki Negar Javaharian'ın öne çıkığı film, izleyiciyi son anına dek merak ve heyecan içinde bırakan polisiye bir dram. Filmin konu ise şöyle: Babası beklenmedik bir şekilde intihar eden Nigar, borçları yüzünden evleri dahil tüm malvarlığını kaybeder. Gece gördüğü bir rüyanın ardından, sabah elinde yüklü bir çek bulur. Nigar, çekin babasının ölümüyle bağlantısını çözmeye çalışırken rüyalarla gerçek iyice birbirine karışmaya başlar.
 
*Tonie Marshall'ın ilk gösterimi Toronto Film Festivali'nde yapılan "Bir Numara/Numero Une" filmi de festivalde yer alacak. Filmde Fransa'nın en büyük şirketlerinden birinin başına getirilen ilk kadın olma savaşını veren 40'lı yaşlardaki kıdemli müdür Emmanuelle'in mücadelesi anlatılıyor. Hırslı, cesur ve hazırcevap Emmanuelle zirveye giden yolda hem işyerindeki erkekler kulübünün dişli sırtlanlarıyla hem de evdeki söylenmelere doymayan eşiyle uğraşmak zorundadır. Emmanuelle, çalışkanlığı ve azmi ile erkeklere karşı mücadele ediyor. Filmde dikkat çeken bir diğer konu sie cinsiyet eşitliğine vurgu yapması. 
 
*Festivalde yer alacak ABD yapımı "Gizemli Dil / The Sounding" isimli film ise, Maine kıyısındaki ücra bir adada yaşayan Liv, yıllar süren sessizliğinin ardından Shakespeare-vari sözcüklerden kurulmuş bir dille konuşmaya başlamasını konu alıyor. Filmde, adaya getirilen nörolog Liv'i tedavi amacıyla hastaneye yatırır. İyileşmek yerine hastanede şiddete meyilli bir isyancıya dönüşen Liv, hayatı boyunca kapalı kapılar ardında kalma tehlikesiyle karşı karşıyadır. Başrolünü de üstlendiği uzun metrajında güncel siyasal iklime de göndermeler taşıyan bir "ötekilik" hikâyesi anlatan Catherine Eaton, tavizsiz yönetmenliğiyle ve kontrollü oyunculuğuyla dikkat çekiyor. Filmin senaryosunu Eaton ile İrlandalı oyun yazarı Bryan Delaney'nin birlikte yazdı. 
 
*Fransa-Tunus yapımı "Erkeklere Bakmak / L'amour des hommes / Of Skin and Men / Mehdi Ben Attia" filmi de festivalde gösterime sunulacak filmlerden biri.  Tunus'un batıya açık muhafazakâr toplumsal yapısını derinden sarsan Emel'in fotoğrafçılıkta geleceği parlakken birden eşinin ölümüyle sarsılmasıyla başlayan filmde. Emel'in toplum içerisinde "dul" olarak görülmesi sonucunda yaşadıkları ve sanatçı olarak bu durumun yaşamına yansıması konu ediliyor. 
 
*Festival kapsamında gösterilecek filmlerden biri olan ABD yapımı "Madeline Madeline'i İzliyor / Madeline's Madeline /",  Josephine Decker'in üçüncü uzun metrajlı filmi olarak izleyicilere sunulacak. 
 
*Yönetmenliğini Léa Mysius'un yaptığı uzun metrajlı "Ava" filmi de festivalde gösterilecekler arasında yerini alıyor.  Fransız yapımı filmin konusu ise şöyle: Henüz 13 yaşında olan Ava isimli çocuk, kalabalığın ortasında uyuyor. Ruhu uyanıyor, ancak gözleri bir hastalık nedeniyle kapanmak üzere olan Ava, genç kızlığa adım adım yaklaşırken, yolunda bekleyen sorunlarla baş edebilmek için kendince yöntemler arıyor. Prömiyerini yaptığı Cannes Eleştirmenler Haftası bölümünden ödülle dönen Ava, bir kız çocuğun büyüme hikâyesini girift bir anlatı üzerinden kuruyor ve dört başı mamur bir sinema duygusu yaratıyor. 
 
*Belçika- Fransa yapımı olan "Hâkim Hanım / So Help Me God /" filminde ise Brükselli Yargıç Anne Gruwez'in yaşamından kesitler sunuluyor. Filmde sürprizlerle dolu, son derece açık sözlü bir kadın olan Anne, zanlılara ve vakalara sıra dışı yaklaşımıyla hem şaşırtıyor hem de sempatikliği ve tavizsiz duruşuyla kendine bir hayran kitlesi ediniyor. Anne'yi davadan davaya bakarken gözlemleyen, bir yandan da Belçika yargı sisteminin trajikomik bir portresini çizen bu ilginç filmin yönetmenleri, Belçika ve Fransa'da 20 yıl aralıksız yayınlanan kült belgesel programı Strip-Tease'in yaratıcıları Yves Hinant ve Jean Libon. Sansürsüz diliyle politik olarak yanlış Hâkim Hanım, dünya ilk gösterimini San Sebastian Film Festivali'nde gerçekleştirdi.
 
*Festivalde gösterilecek filmlerden biri olan Arjantin yapımı "Alanis" filminde ise Buenos Aires'te fuhşa sürüklenen bir kadının hikayesinin anlatılıyor. Anahi Berneri'nin yönetmenliğini yaptığı filmde, yetersiz ve taraflı yasalar nedeniyle evinden atılınca sokağın kendi yasalarına uyum göstermek zorunda kalıyor. Bir yandan da ırkçılık ve önyargılara karşı onurunu koruyup çocuğuna bakmaya çalışan Alanis, gitgide batağa saplanıyor. 
 
Filmde, Arjantin'deki toplumsal çöküşün duygulardan tamamen arınmış, net ve olağanüstü gerçekçi bir portresini çiziliyor. 
 
*ABD yapımı ve yönetmenliğini Milcho Manchevski'nin yaptığı "Bikini Moon" filminde ise, bir belgesel ekibi, zihinsel problemleri olan bir veterineri, işlenmeye değer bir maden olarak görüp filmlerinin konusu haline getirmeye çabalıyorlar. Böylece farklı yaklaşımlar ve türler iç içe geçiyor. Film, çağa ve çağın gerçeklik algısına dair bir tartışma açıyor.