‘Yaşama tutunan renkler’ ile Kürt tarihini geleceğe taşıyor

  • 09:04 8 Haziran 2022
  • Kültür Sanat
 
Derya Ren
 
DİYARBAKIR - “Doğada hiçbir şey atık değildir” diyerek yola çıkan Ruken, Kürt tarihinde önemli yer edinmiş isimleri, kadınları, savaşa karşı mücadele edenleri nakşediyor.  
 
Ressam Ruken Ekinci’nin ismini geçtiğimiz yılın Aralık ayında Batman’da açtığı sergi ile duyduk. “Doğada hiçbir şey atık değildir” anlayışı ile giriştiği resim yapma yolcuğunu hazırladığı 30 eserle bir sergiye dönüştürdü önce. Ardından bunlara 4 resim daha ekleyerek bu kez Diyarbakır’da ikinci sergisini açtı. Adına “Yaşama tutunan renkler” dedi. Geçtiğimiz ay açılan ve yaklaşık bir ay kadar açık kalan sergide Ruken bir yandan hiçbir şeyin atık olmayacağını gösterirken bir yandan da eserleri ile Kürt tarihine ışık tuttu.
 
Atık malzemeler, karbonat, kahve telvesi, portakal  ve limon kabukları gibi malzemeler kullanan Ruken, Kürt halkının bilge-çınar diye tanımladığı Apê Musa (Musa Anter), Barış Anneleri, Tahir Elçi ile özgürlük mücadelesi ve kadın tarihinde önemli yer edinmiş isimleri eserlerine konu edinmiş. 
 
Resmi kurumlardan sergisi için yer talep eden ancak hiçbir gerekçe gösterilmeden talebi kabul edilmeyen, Ruken ile resimle bağını, yaptıklarını konuştuk.
 
‘İmkan yaratamadım’
 
Resimle bağının çocukluğunda başladığını söyleyen Ruken, ancak imkansızlıklardan kaynaklı yapamadığını ve çocukluğunda bırakmak zorunda olduğunu belirtiyor, önce. Ruken, yaşadıklarından dolayı resme ilgisini o zamanlar geliştiremediğini söylüyor ve  ekliyor: “Çünkü kadınlar zaten toplumda dışlanıyorlar, bununla beraber Kürt kadını olunca da farklı bir hal alıyor. Örneğin sistemin hedefine konuluyor ve engelleniyorsun. Bundan kaynaklı hayallerimi uzun bir süre ertelemek zorunda kaldım.”
 
Hayallerine ara vermesinin ardından, yaklaşık 7 yıl önce yeniden arayışa girdiğini dile getiriyor Ruken. Bunu da “Hayallerini yerine getirmek adına imkansızlıklardan imkan yarattım” sözleri ile ifade ediyor. Ruken, bunun nedenini ise “Yaşamımı, gözlemlerimi, kimliğimi, tarihimi, değerlerimi ve mücadelemi çizmeliyim dedim. Ve başladığım zaman hiçbir şey elimde yoktu. Karakalem çalışmaları yaptım, ancak bu doyurucu değildi” diyerek izah ediyor. 
 
Karbonat ilk malzeme!
 
Resme ilk başladığında yarattığı imkanları, evdeki mutfağın nasıl bir alternatif oluşturduğunu ve  kullandığı malzemeleri de Ruken, şöyle anlatıyor: “Yaptığım ilk eserlerde karbonat kullandım. Daha sonra limon, portakal kabuklarını ve sigaranın külünden tablolar yaptım. Daha sonra kahve telvesinden de tablolar yapmaya başladım. Çünkü ‘her bir kahvenin 40 yıl hatırı vardır’ derler. Ve bununla beraber kahvenin sahip olduğu renk tarihin rengini yansıtıyor. Tarihi yok sayılan kadınların resimlerini yapmaya başladım.”
 
İğne fırça, kahve boya…
 
Ardından Kürt halkının tarihinde önemli yer edinmiş kişilerin portrelerini yapmaya başladğını dile getiriyor Ruken ve bunun için kullandığı malzemeleri anlatıyor: “Apê Musa (Musa Anter) bunlardan biriydi. Onun portresini iğneyi fırça, kahve telvesini boya olarak kullanarak yaptım.” 
 
İlk sergi, ilk buluşma
 
Yaptığı eserlere “Yaşama tutunan renkler” diyen Ruken ilk sergisini  Batman’da açıyor. Resmi kurumların sergisi için kendisine yer vermediklerini aktarıyor Ruken. Kendisine hiçbir gerekçe belirtilmeden maruz kaldığı bu tutuma ilişkin de Ruken, şunları söylüyor: “Benim yaptığım çalışmaların geneli Kürt’lük üzerine bundan kaynaklı izin verilmedi. Ben de kendi imkanlarım ile sergimin açılışını yaptım. Son olarak ‘Yaşama tutunan renkler’ isimli sergimin devamını Amed’de Türkan Elçi’nin açılışıyla birlikte yaptım. Benim yaptığım resimlerde, bu coğrafyada yaşanan insanlar kendilerinden de bir parça buluyorlar. Kürt halkının yaşamı benim de tarihimdir. Bundan kaynaklı da kendi yaşamımı çizdim diyebilirim. Kürt halkının verdiği mücadele içerisinde emek veren ve Kürt halkının kendi tarihini öğrenmeleri için emek vermiş kişileri yaptığım resimlerle ölümsüzleştirmek istedim.”
 
Ruken’i ‘Rukiye’ yapan basın!
 
Sergisine ilginin olduğunu basının, kendisi ile görüşmeler yaptığını, ancak isminin farklı yazıldığını ifade ediyor Ruken. Basının bu yaklaşımına ilişkin de şu değerlendirmeyi yapıyor: “Sergiye bölgede bulunan ajansların yanı sıra Türkiye genelinde basın faaliyetlerine devam eden ajanslar da geldi. İHA ve birkaç ajans daha benimle röportaj yaptılar. Ve verdiğim röportajlar videoluydu. Ancak yayınlandığı zaman ismimin ‘Ruken Ekinci’ olarak değil ‘Rukiye Ekinci’ olarak verildiğini gördüm. Bu da kimliğime karşı bir saldırıdır. Ne olursa olsun ben kendi kimliğim ile tanınmak isterdim. Benim ismim Kürtçe olduğu için böyle bir şey yapıldı. Benim ismim Ruken’dir ve öyle bilinir. Benim ismim Arapça ya da Türkçe değil. Bu durumu asla kabul etmiyorum. Aslında bu da şunun göstergesi onlar da Kürt kadınların mücadeleci olduklarını biliyorlar. Tarihten bu yana baktığımız zaman işgalcilerin her zaman kadınları hedef aldığını görmekteyiz.” Ruken, bunun değiştirilmesini istemesine rağmen düzeltilmediğini ekliyor sözlerine.  
 
İktidar, savaş, sanat, mücadele eden kadınlar…
 
Bölgede yaşanan savaş, buna karşı verilen mücadele de Ruken’in eserlerinin bir parçası ve bunu da işliyor. İktidarın sanata yaklaşımı ve savaşa ilişkin ise şunları dile getiriyor Ruken: “Eğer savaşa ayrılan bütçe, sanata ayrılsa yaşam çok daha güzel olur. Her gün ‘sanatsever’ olduklarını dile getiriyorlar. Ancak bu doğru değildir. Tüm gelirler savaşa gidiyor” dedi. İktidarın yürüttüğü savaşın durdurulması için mücadele eden Barış Anneleri’ni eserlerine nakşeden Ruken, bunda barış güvercini, beyaz tülbent sembollerini işliyor.
 
El değirmeninde buğday yerine savaş aletlerini öğütüyor
 
Eserlerinde Kürt kadınların emekleriyle buğdayı öğüttükleri  “destarlara” (el değirmeni) da bir anlam yükleyen Ruken, “Geçmişten bu yana annelerimizin bir simgesi olan el değirmenini kullandım. El değirmeninde buğday yerine savaş araçlarını öğüterek, suya dönüşümünü çizdim. Çünkü savaşların son bulması ve barışın gelmesi gerekiyor” diyor.