İstanbul Kürt Film Festivali’ne yoğun ilgi: Kürt sanatını sahiplenelim

  • 21:04 26 Mart 2022
  • Kültür Sanat
İSTANBUL –İstanbul Kürt Film Festivali’ne sinema severlerin yoğun ilgisi 3’üncü gününde devam ederken katılımcılar, Kürt sanatının ve kültürünün sahiplenilmesi çağrısında bulundu. 
 
Mezopotamya Kültür Merkezi (MKM) Sinema Kolektifi öncülüğünde gerçekleştirilen ve bu yıl ikincisi düzenlenen İstanbul Kürt Film Festivali, üçüncü gününde de Kanun Hükmünde Kararname (KHK) ile işine son verilenlerden öğrencilere, insan hakları savunucularından farklı halklara yüzlerce kişinin katılımıyla devam etti. Katılımcılar, kültürel soykırım ve tüm baskılara karşı Kürtçeyi sahiplenerek festivalin üçüncü gününde de adeta açılış coşkusuyla salonları hınca hınç doldurdu.
 
Zorluklarla dolu yaşam mücadelesi
 
24 Mart günü yapılan açılıştan bugüne dek yüzlerce kişinin katıldığı festival kapsamında, Beyoğlu’nda bulunan Cinemajestic'te bugün 8 film sergilendi. İlk olarak saat 13.00’te Musab Tekin’in yönetmenliğini yaptığı “Rewşan” ile Rahim Zabihi’nin yönetmen koltuğuna oturduğu “Nanî Pîroz” filmleri sergilendi. “Nanî Pîroz”, ekmek parası kazanmak için her gün hayatlarını ortaya koymak zorunda kalan insanların hikayesidir. Ailesini geçindirmek için kaçakçılık yapmak zorunda olan insanların hayatlarına odaklanan filmde, evini geçindirmekle sorumlu birinin bazen düşen bir çığla bazen de bir asker kurşunuyla ölebileceğini konu ediniyor.
 
Derin bir göç hikayesi
 
Saat 15.00’te ise İran'ın batısında büyük bir çoğunluğunu Kürt nüfusun oluşturduğu Kirmanşahlı yönetmenin “Landless” isimli filmi ile yönetmenlerinin Özlem Diler ve Celil Badikanlı’dan oluştuğu “Casimê Celîl” seyircilerle buluştu. “Landless”, Federe Kürdistan Bölgesi ve Suriye sınırında bulunan bir şehirde yaşayan müzisyen bir çiftin göç hikayesini işliyor. Filmde, doğum yapmasına az bir süre kalan bir kadının, IŞİD’in saldırıları nedeniyle bir mülteci grubuna katılarak Türkiye sınırından geçmeye çalışması konu ediliyor.
 
Seyircileri derinden etkileyen ‘Casimê Celîl’
 
Günün en çok ilgi gören filmlerinden biri ise “Casimê Celîl” oldu. Derin sanatsal sahnelerin yer aldığı filmde duygunun ilmek ilmek işlenmesiyle izleyiciler tarafından uzun süre alkışlandı. 1918'de yaşadıkları soykırımla tüm aile fertlerini kaybeden Casimê Celîl, Erivan'da bir yetiştirme yurduna yerleştirilir ve ismi değiştirilir. Kim olduğunu unutmamak için her sabah kendine "Adım Casim, Celîl'in oğluyum, Digor'un Kızılkule köyündenim, Kürdüm, Ezidi Kürdüm" sözlerini tekrar eder. İki kuşak üzerinden bir geri dönüş hikayesine odaklanılan filmde Casimê Celîl, bir gün ailesinin köyüne gitmeye karar verir.
 
‘Ben Kürdüm…’
 
Hem annesinin hem de babasının evini bulan Casimê Celîl, geçmişinin izinden gitmesiyle duygu dolu sahneler yansıtır. Köydeki Kürt çocuklarına anadillerini ve kimliklerini kaybetmemek için ömürleri boyunca çabalamalarını nasihat eden Casimê Celîl’in filmin son sahnesinde söylediği “Ben Kürdüm” cümlesinin ardından ise seyirciler dakikalarca alkış tuttu.
 
Güney Kürdistan'ın soykırımlarla dolu dağları
 
Saat 17.00’de, Mustafa Emin Büyükcoşkun’un yönetmenliğini yaptığı Suruç Katliamı’nda hayatını kaybeden 33 kişiyi konu alan “Gitmek” isimli belgesel ile yönetmen koltuğuna Reber Doskî’nin oturduğu “Sidik û Panter” filmi sahnelendi. “Casimê Celîl”in ardından izleyicilerin uzun süre hafızalarından silemeyeceği bir diğer film de “Sidik û Panter” oldu. Sıdık, Güney Kürdistan'ın soykırımlarla dolu dağlarında bir zamanlar çok sayıda bulunan kar panterlerinin tekrar dönmeleri durumunda halkının ve vatanının kurtulacağına inanarak yaşar. Sıdık, eğer bu büyülü canlılardan birisini yakalarsa bölgenin “ulusal park” ilan edileceğini ve bir daha asla bombaların düşmeyeceğini düşünür.
 
‘Kürtlerin tek dostu Kürdistan dağlarıdır’
 
Gece gündüz, kar kış demeden tüm dağlarda kar panteri arayan Sıdık, dağlara kamera ve ses cihazı yerleştirir, gittiği ve gözlemlediği her yere ilişkin defterine notlar tutar. Bir panter bulamasa da umudunu yitirmeyen Sıdık, girdiği bir mağarada “Kürtlerin tek dostu Kürdistan dağlarıdır” yazısını görür ve 1970’li yıllarda yaşadıkları sürgün katliam ve saldırılar nedeniyle köyleri yakılarak göçe maruz kaldıkları ve katledildikleri günleri anımsar. 
 
Dağ eteğinde sergilenen Kürt kültürü
 
Filmde kadınlar tarafından yakılan Kürtçe ağıtlar büyük bir ilgi toplarken, dağlarda gezerken Sıdık’la tanışan bir kişi, 70’li yıllarda Spî Dağı’nda katledilen peşmerge dedesi için de bir not yazmasını ister. Sıdık, tanıştığı kişinin Baas rejimi tarafından Meheme Reşo isimli katledilen dedesi için taşlardan bir anıt mezar yapıp üzerine çiçek koyarak Kürt halkının sahip olduğu saygı ve kültürü bir dağın eteğinde sergiler.
 
‘Umut ve iyileşme olasılığı…’
 
Kürt halkına yaşatılan zulümlerin son bulması için tüm umuduyla uğraşan Sıdık, doğaya, canlılara ve evrene gösterilen saygıyı da her sahnede yansıtır. İzleyicilerin hayranlıkla seyrettiği şiirsel film, şaşırtıcı güzellikteki bir ülkede umut, gurur ve iyileşme olasılığının hikayesini anlatıyor. Saat 19.00’da da Mohammad Hossein Mahdavian’ın yönetmenlik yaptığı ve Federe Kürdistan Bölgesi’ndeki köylerin kimyasal gazlarla bombalanmasını konu alan “Walnut Tree” ile Soleen Yusuf’un yönetmeni olduğu, Almanya’da doğan Güney Kürdistanlı üç kardeşin hikayesini anlatan “House Without Roof” seyircilerle buluştu.
 
Sahiplenme çağrısı
 
Üç günde her alandan binlerce kişinin katıldığı festival tüm gün alkışlar ve ilgiyle sürdü. Katılımcılar ise herkesi festivale davet ederek büyük bir emekle hazırlanan filmlerin, Kürt sanatının ve kültürünün sahiplenilmesi çağrısında bulundu.