Tutsaklığı aşan sergi: Olağan Zamanın Dışında

  • 09:01 16 Haziran 2021
  • Kültür Sanat
 
 
Marta Sömek
 
İSTANBUL - Açlık grevi eylemlerine katılması sebebiyle 3 yıl tutsak kaldığı Diyarbakır Cezaevi’nde yaptığı çalışmalarını “Olağan Zamanın Dışında” adıyla Depo'da sergileyen Fatoş İrwen'le çalışmalar ve derinlikleri üzerine sohbet ettik.
 
Sanatçı Fatoş İrwen’in Depo ve Karşı Sanat Çalışmaları'nda düzenlediği ilk kişisel sergisi olan “Olağan Zamanın Dışında”, 27 Haziran'a kadar sürecek. Fatoş'un yıllara yayılan kesintisiz üretim süreci, malzeme çeşitliliği ve kavramsal katmanlılığıyla dikkat çekiyor. Video, fotoğraf, kağıt, tekstil ve tuval işlere, yerleştirmeler, nesneler ve metinler eşlik ediyor. “Olağan Zamanın Dışında” başlıklı serginin gövdesini tanıklık, adalet ve merhamet kavramları oluşturuyor.
 
Depo' daki sergisinde yer alan birkaç çalışması dışında tümü, açlık grevi eylemlerine katılması sebebiyle 3 yıl tutsak kaldığı Diyarbakır Cezaevi’nde yaptığı eserlerden oluşuyor. Fatoş'la Depo'da sergisi üzerine derinlikli sohbet ettik.
 
Saçlarla başlayan yolculuk
 
Çocukluğundan beridir toplayıcılık yapan Fatoş, bu yolculuğa saçlarından başlıyor ve bulduğu her şeyi topluyor. Toplayıcılıkla özel bir yolculuk yaptığını belirten Fatoş, nesnelerin de o yolculukta kendisiyle bir hareket etme serüvenine başladığını aktarıyor.
 
‘Yoldaş çocuklar’
 
Depo'daki sergi Wenda Koyuncu küratörlüğünde gerçekleşerek giriş odasını cezaevinin ve mekanın gündelik yaşamı, çocuk portreleri ve birtakım nesneler üzerinden üretilen eserlerle oluşturan Fatoş, koğuşun fiziki yapısı, terlikten makasa, dolaplardan merdivenlere, oyuncaklardan kedilerden, kuşlara kadar cezaevi mekanına, yaşamına dahil olan her bir unsuru kendi biricik yapısıyla öne çıkararak betimliyor. “Yoldaş çocuklar” isimli çalışma serisine koğuş betimlemeleri eşlik ediyor.
 
Mekanın beton yapısı
 
Fatoş, her sabah sporda topladığı kuş tüyleriyle kurduğu iletişimi, bir kuş tüyünü beton blok üzerine heykel formunda yerleştirdiği bir bütün olarak enstalasyon çalışmasıyla 'Kuş Bahçesi' oluşturarak sergiliyor. Öte yandan çarşaf parçaları üzerine betimlenen çocuk portreleri ve giysileri, mekanın beton yapısı içerisinde belli belirsiz yer alıyor. Fatoş’un bütün çizimleri, elinde sadece kurşun kalem olduğu için bir tür sınırlanma durumuyla karşı karşıya kalsa da ayakkabı boyasıyla oluşturduğu yüzeydeki derin çatlaklar mekanın zamanını, tarihini ve an'ın güncelliğini aktarması bakımından keskin bir minimallik içeriyor. Cezaevindeki çocukların gerçekliğini dışarı aktaran Fatoş, dışarıdan gelen bir çocuk mendilindeki kokuyla ve yan koğuşlardan gelen çocuk seslerinden tamamen duyusal olarak esinlendiği çocuk serisini de sergilerken Mekanda erimiş gibi görünen her bir figür, nesne birer hayalete dönüşüyor. Varlığını her köşeden ve her yerden duyup hissettiğimiz hayalet figürler.
Bununla beraber mesela, Ronî cezaevinde büyüdü, annesi sürekli atık malzemelerden oyuncaklar yapıp dışarı göndermeye çalışırdı ve çocuğuyla kurduğu tek bağ Ronî için yaptığı oyuncaklarla onun mutlu olmasını ve kendisini unutmamasını sağlamaktı. Kendisiyle çocuğu arasında, zamanın yarattığı bir yabancılaşmaya karşı bir dirençti bu. Cezaevinin bir anne için en yıkıcı tarafı, anne ve çocuğu arasında yarattığı yabancılaşmaydı. 'Gri' seri bu yabancılaşmanın bir ifadesi olarak göz teması kurmak için daha yakınlaşmak için zorluyor insanı.
 
Sonu olmayan merdiven
 
"Cezaevinde her bir nesne o kadar ayrı bir değer kazanıyor ki, dışardaki algının çok ötesine geçebiliyor " diyen Fatoş, cezaevinden arkadaşı olan Leyla’nın terliklerinin de bunlardan biri oluğunu aktarırken, "Dikişlerle nakşettim o gri zemine, çatlağını vurgulayarak, çünkü onunla geçirdiğim zamanın kırılganlığı ve ifadesiydi bu " dedi. Yine koğuşun merdivenlerini resmederken nasıl bir yere çıkılacağı konusunda bir ipucu vermiyor fakat oradan çıkanların terliklerini  o sonu olmayan  merdivene yayarak, günlük rutini, tekrarları sonunu göremediğimiz basamaklarla özetliyor.
 
Mekanı dışarı taşıdı
 
Fatoş, "Zaman Katmanları" isimli  Duvar çalışmalarında, Açlık Grevindeyken gece nöbetlerinde duvarlarla baş başa kaldığını söylerken o mekanın yıllardır bir müzeye, bir utanç müzesine dönüşmesinin sonuçsuz kaldığını ve bu minvalde günlerce, gecelerce bir arkeolojik kazı yapmayı tam da bu mekanın 40 yıllık direniş hafızasını dışarı aktarmak üzere yapılan bir yolculuk olarak nitelendiriyor.  Bu yolculukta duygusal bir bağ kuran Fatoş mekanı dışarı taşıyarak kalıcı bir bellek yaratıyor. 
 
'Uzun zaman cezaevinde kalmış devrimci arkadaşlara ithafen'
 
"1980 yılına kadar yaptığım bir yolculuktu, tavandaki yasaklı renklere kadar ulaştığım bir çalışmaydı" diyen Fatoş, "Pencere pervazından kapının pasına ve hatta taş kütlesine kadar dışarı çıkardığım bir çalışmaydı. Uzun zaman cezaevinde kalmış devrimci arkadaşlara ithafen yaptım ve bazılarını hediye ettim, hafızayı kalıcı hale getirmek istedim" ifadelerini kullandı.
 
Birliktelikle erkek egemen yapı ve tutsaklığın üstesinden gelmek
 
Fatoş, alışveriş kağıtlarından koğuşların kamp ve kampüs alanlarının mimari yapısını çizip saç ve iplerle diktiği çalışmasını çok hassas bir zeminde kullanıyor ve mimari yapının kırılganlığı üzerinden gelişen bir ilişki kuruyor. Saçların dikişlerle tutturulmasını ise birliktelikle erkek egemen yapının ve tutsaklığın üstesinden gelme çabası, bedenlerin birbiriyle olan bağlantısıyla tasarlıyor.
 
Yazılı olmayan kadın tarihine yoğunlaştı
 
Fatoş, “Öteki Tarih” adlı çalışmasında 40 metinden 6 parçayı birer kitabe formunda sergiliyor. Yazılı olmayan kadın tarihine yoğunlaşan Fatoş, 5 Nolu Cezaevi’nden ayrıldığında cezaevi tam 40 yıllık siyasi tarihini aktif olarak bitirmiş adli koğuş kullanımına bırakılıyordu. Çayla sararttığı A4 kağıtlarını eskiterek antik bir görünüm kazandırarak iğnelerle metinler yazarak cezaevi idaresinin okuyamayacağı bir “başkaldırı” sergiliyor. Mors alfabesi sanılan fakat o formatın kullanılmadığı metinlerin bazılarını şiir, bazılarını da düz yazı ve başka başka formatlarda işleyen Fatoş, "Cezaevi idaresinin okuyamadığı metinlerle kriz aralıkları yaratıyor ve el konulan bu metinleri çıktıktan sonra alabiliyor. Bu metinleri 40 yıllık siyasi cezaevinin direniş tarihine atfen ortaya koyarak resmi ve yalan tarih karşısında hakiki birer metne dönüştürüyor. Egemen olanın karşısında alternatif hareket edebilme biçimlerini yöntemlerini yaratmanın, performe etmenin politik bir tavır olarak önemine vurgu yapıyor bu işiyle de.
 
Bu çalışmayla idareyi huzursuz ettiğini söyleyen Fatoş, "Beni okuyamadılar. 40 metni Diyarbakır’ın 40 yıllık tarihine armağan niteliğinde sundum. Çünkü cezaevinde oranın tarihiyle yüzleşmeniz bile engelleniyor" sözlerini kullanıyor. Öte yandan Fatoş'un saçlarıyla birleştirdiği sayfalar var. "Otoritenin yer ettiği bir yer üzerinde ne inşa edebilirim dedim ve onu bir beden parçasıyla birleştirip bir çatlak zemin oluşturdum" diyen Fatoş, kağıtları çaylarla sarartarak bir enstalasyon çalışması sunuyor.
 
Cezaevine ilk girdiği zamanlarda gelen mektup kağıtlarını kullanarak sigara külü ve baldan organik ve kurumayan çalışmalar yapan Fatoş, sürekli bir akışkanlığı olan çalışmasının içerisindeki saç parçalarıyla acı ve tatlıyı aktarıyor.
 
'Bir anne ekmek ve su verdiği için bu bir suç unsuru sayılıyor'
 
Fatoş, bir tülbendin üzerine cezaevi arkadaşlarının saçlarından oyaladığı ve kenarlarında Türkçe, Kürtçe ve İngilizce “ekmek, su ve Tanrı misafiri” yazısıyla, annelerin hikayelerini yansıtıyor. Fatoş, bu yazmada “suç unsuru barındıran etmenleri” kadınlık meselesi ve toplumsallık üzerinden yansıtıyor. Fatoş çalışmasını şöyle yorumluyor: "Herhangi bir anne mahkemede şunu söylüyor, sen de gelsen kapıma ve misafirim olsan sana da su ve ekmek veririm ama birilerine ekmek ve su verdiği için bu bir suç unsuru sayılıyor, aynı zamanda varlığı, kullandığı nesne ve eylediği şey de suç unsuru.”
 
'Koşulların yarattığı hastalık ilişkisini obsesif haliyle yansıtıyor'
 
İğne ipliklerle aylarca yatağında on kat katlayıp çalışmasını işleyen Fatoş, coğrafyayı ve insanlık hikayelerini anlatıyor. Ayrıca günlük şifa niyetine yaptığı kapsüllerle, ilaç kutusu ve prospektüs üçlemesinde en ufak bir hap parçasıyla dahi iletişim kuran Fatoş, koşulların yarattığı hastalık ilişkisini obsesif haliyle yansıtıyor ve her bir kapsülün içerisinde bir kadın tarihine yer veriyor. Rüya betimlemelerinin, erkekle kurulan iktidar ilişkisi ve kadın üzerinde kurduğu baskı, kızını yiyen bir baba figürü, otorite ve asker figürü ile ele alan Fatoş, o nesnelerle aradaki köprüyü felsefik bir bağla yansıtıyor. 
 
'Duvarları deşen bir eylem'
 
Fatoş, “Gülleler” adlı çalışmasını da açlık grevlerinde eylemci olan arkadaşlarına ithaf ediyor. Kadınlarla eylemin aktif öznelerinden biri olarak gülleleri bedensel eylemin bir parçası şeklinde tasarlayan Fatoş, “bir gülle gibi dışarı çıkardığını ve duvarları deşen bir eylem” diye değerlendiriyor.
 
'Kendi kadınlarımızdan yola çıktım'
 
“Jin” isimli çalışmasında tülbent üzerine bir kadın çizen Fatoş, çok yoğun detaylara sahip bir çalışma olduğunu aktarırken, "Tanrıça gibi ağırlığını hissettiren ve kendi kadınlarımızdan yola çıkarak havada helikopteri yakalayan bir figür çizdim, bütün savunma reflekslerini üzerinde taşıyan bir kadın bu. Ayakları atın ağırlığı kadar büyük, omuzları dokunulamayacak kadar sert resmedilmiş bir figür" diye ekledi.
 
Bitmiş bir kent anlayışı üzerine çöreklenmiş kadın bedeni 
 
Kent üstüne bütün ağırlığıyla oturmuş kapitalist, kültürel ve pek çok unsuru taşıyan bitmiş bir kent anlayışı üzerine çöreklenmiş kadın bedeni olduğunu vurgulayan Fatoş bu çalışmanın devamında şu değerlendirmelerde bulundu: "Bu kadın bedeni bir çocuğu beslemiyor tam da o kentin derinliklerinden yukarı çıkmış herkesin tiksindiği fareleri besleyen yaşam saçan bir kadın. Bir yandan da çift kafalı bir kadın."
 
'Tutsak da etseniz o diken kendini savunacak'
 
Fatoş'un “İçim Diken Bahçesi” çalışması da iki bacak arası rahim tarafından fışkıran dikeni, yani içten gelen durdurulamaz bir tür savunma mekanizmasını temsil ediyor. Bitkinin kendisini savunma refleksi olduğunu söyleyen Fatoş, en güvenilir, korunaklı yer olarak ele aldığı rahmi “içim diken bahçesi” diye tanımlama isteği duyduğunu aktarıyor. İktidar ve beden ilişkisi üzerine de kavramsal bir yaklaşım sunan Fatoş, "Tutsak da etseniz ne yaparsanız yapın o diken kendini savunacak" yorumunda bulunuyor.
 
Çıplak aramaya ilişkin 2012 yılında hazırladığı “Dev Cüce” isimli video çalışmasında bir bedeni ikili figür haline getiren Fatoş, birisini dev diğerini de cüce olarak bu iki kavramı ötekilik kavramı üzerinden kurguluyor. Rahatsız edici olarak nitelendirilirken kurgusal boyut sürreal bir formla dile gelirken  aslında yaşanan mevcut gerçekliğin kendisinin rahatsızlığını hatırlatıyor, vurguluyor.
 
“Yuva” isimli çalışmasında cezaevinin avlusunda yumurta bulan Fatoş, pamuklar içerisinde saklayarak dışarı çıkardığı ve bir çocuğun saç bukleleri içinde yuvalayarak sunduğu enstalasyon heykel olarak sergide yerini aldı. Kendisi için saçın ve yumurtanın da yaşam demek olduğunu kaydeden Fatoş, birbirini besleyip yuva olduğu için böyle bir çalışma sunduğunu belirtti.
 
Pieta'
 
Cezaevinde beraber kaldığı Yade Fehime ve Yade Yıldız isimli iki kadını anlatan Fatoş, çocuklarıyla olan özlemleri, arzuları ve kayıplarını tülbent üzerine tülbent kolaj ve  dikiş yaparak sunuyor. "Yade Fehime ve kaybettiğinden henüz haberi olmadığı kızı, benim için pek çok bakımdan bir milattı ve her bakışmamızda Meryem'in hüznünü görürdüm zira bütün anneler birer Meryem olmuştu çok zamandır " diyen İrwen, bu çalışma benim sanat tarihinde en sevdiğim ve hissettiğim "Pieta" yı sürekli hayal etmeye ve yeniden düşünmeye sevk etti. Aslında o an'ın ruhu İsa'nın ve direnişin tarihselliğiyle ve annesinin kucağında olması nedeniyle erilliğin dışına kavuşma olarak nitelendirdiğim bir manzara sunuyor. Ve en nihayetinde  Meryem’in kucağındaki İsa, Yadê Fehime’nin kucağındaki direnişçi kızı ile ortaklık kurarak benzer ama yeni  bir tarihselliğe denk düşüyor. 
 
Fatoş, Yade Yıldız’ın çocuklarına ve torunlarına duyduğu özlem, kurduğu hayeller bitmeyen bir yaşam arzusunu gene kınalı tülbentlerle kolaj ve dikişlerle Yadê Fehime ile yoldaşlık ilişkisi kurarak yan yana getiriyor.
 
Tülbent üzerindeki kocaman Dağ resmine ilişkin ise “Dağ canlıdır, çünkü dağa bakarken kayalıklar, kendisinden cok daha fazlasını anlatıyor ve bunları görüyorum. Coğrafik bir unsur olmanın ötesinde toplumsallığı, düzen karşıtlığı, isyanı, kudreti,  dinamizmi var Dağ'ın. Dolayısıyla yaşama dair çok fazla şey ifade ediyor, söylüyor Dağ benim için" yorumunda bulundu.
 
Ceset gibi şehrin ortasında duran bir yapı: Yeni Sur
 
Mart ayında cezaevinden çıkan Fatoş, Sur'a ilişkin hazırladığı video çalışmasını, "Yeni Sur’u içerideyken hep merak ediyordum, çıktım baktım ki bir TOKİ çalışmasıyla ceset gibi şehrin ortasında duran bir yapı var ve kim burada huzur içinde yaşayabilir ki? cümleleriyle ele aldı.
 “Höyükler” çalışma serisi Fatoş'un 2015'te saçlarla ve anadilini kullanarak yaptığı bir çalışma. Kadın saçları üzerinden “Benim saçlarım dilimdir” yazılarını Kürtçe sunup beden, dil ve saçı bedensel bir höyük gibi katman katman işliyor.
 
Feminist yönü güçlü 'güvenlik ağı'
 
Cezaevinde kadınların saçlarından oluşan üç boyutlu beyaz bir elbise işleyen Fatoş, cezaevinin belleğini vücutla tıpkı Sur’un hali gibi kalıcı bir hale getirme isteğiyle işliyor. Yine aynı katmanda ilerleyen bir diğer çalışması da kendi yaptığı ipleri koridor boyunca yerleştirdiği ve içeride de yaptığı saçlardan bir “güvenlik ağı” adını verdiği bir ağ ile sergiliyor. Bütün kadınlara saçlardan ördüğü bir “güvenlik ağı” sunmak isteyen Fatoş, kadınların birliktelik, dayanışma ruhunu ortaya koyduğu feminist yönü güçlü olan bir tür güvenlik ağı oluşturduğu enstalasyondan oluşuyor.
 
Bir iğne, saç teli ve ipliğin bütün işlerini fikirlerinin temeline aldığını ve bedensel direnişe kaynaklık eden şeylerden olduğunu söyleyen Fatoş, çalışmalarını bu esinlenmeyle sabit olma halinden çıkardığını, algıların ötesine taşıdığını ve saçın ne yaptığını, nasıl bir dil oluşturduğunu yansıtıyor.
 
'Savaş bölgesinde bedenlerin yerlerde sürüklenmesi'
 
Fatoş'un “Sur Fragmanları” isimli video çalışması ise Suriçi' nde 2017 yılında  cezaevine girmeden bir gün önce yaptığı canlı performanslardan biri. Fatoş, Sur’un bütün geçmişinden şimdiki zamana yayılan süreci özetlediği videoda, sürüklenen kitaplar bir beden olarak ele alınırken, savaş bölgesinde bedenlerin yerlerde sürüklenmesiyle bağdaştırılıyor. Fatoş performansını, "Bir kadın olarak yer etme, yerinden edilmek derken mitolojiye de vurgu yapıyor. Çocukluğumun geçtiği yer olan Sur'un toplumsal tarih katmanlarında yer eden imgelerle örülü sahnelerden oluşan olduğu bir video.
 
'Kent cezaevi yaşıyor'
 
Yine videoda sokağın sulanmasını “mezara dönüşen bir kentin sulanması” olarak yansıtan Fatoş, çalışmalarının büyük çoğunluğunu bir yas tutma durumu olarak ele alıyor. "Bütün tarihin, hafızanın, belleğin ve kayıpların yası, iç içe geçtiği bir meseleden oluşuyor" diyen Fatoş, Sur çalışmasının şu ana kadar yapılmış ilk sokak performansı olduğunun altını çiziyor. "Meselem orda başlıyor ve noktalanıyor, bu da benim için bir borç niteliği taşıyor" sözlerine yer veren Fatoş, Diyarbakır'a bölgeye dair egemen, oryantalist , sömürgeci bakış açısına dair eleştiriler içeren video  ve ekliyor. Bu videonun ertesi günü tutuklanan Fatoş, "Sokakta volta atıyordum ama bütün kent cezaevi yaşıyor, mezara döndü" diyor.
 
'Dışarıya çıkardığım bedenler'
 
“Beton Bahçe” adlı çalışmasında beton bloklara yerleştirdiği labirentle, cezaevinde topladığı canlı cansız nesnelerden, telefon kartından portakal kabuklarından çevirdiği güllerden ve gerçek dişlerden bir enstalasyon çalışması sunuyor. "Dışarıya çıkardığım bedenler" diye tanımladığı çalışmasıyla toplayıcılığının cezaevini çok rahatsız ettiğini kaydeden Fatoş, "Böcekler kriminal incelemelere tabii tutuldu, el konuldu, bu bir böcek, çekirge ve çiçek olmayabilir diyorlar aslında kendince felsefe de yapıyorlar" dedi.
 
Hasta tutsaklar vurgusu
 
Son olarak “Human Rights” isimli çalışmasında 25 yıldır cezaevinde tutsak olan ve açlık grevlerine katılan bir arkadaşının kalıcı rahatsızlıkları oluştuğu için ciddi sağlık sorunları olduğunu aktaran Fatoş, bağırsaklarının bir kısmının alındığını ve torbayla yaşamaya mahkum edildiğini (Semire Direkçi) belirtiyor. Tüm hukuki girişimlerin boşa çıkarıldığını ve Meclis’te de gündeme geldiğini vurgulayan Fatoş, tutsak arkadaşından aldığı bağırsak torbasını insan haklarının evrensel beyannamesi üzerinden tüm bu süreçleri boşa çıkartan tamamen global bir sistemin var olduğunu betimleyerek yerde sergiliyor.