Benim Kabe’m İNSAN filminin yönetmeni: Hikâyelerimiz ortak

  • 09:01 22 Eylül 2019
  • Kültür Sanat
Habibe Eren
 
ANKARA - Lizbon’daki mültecileri konu alan “Benim Kabe’m İNSAN” filmi ile mülteciliği Alevi felsefesi ile ele alan Sinem Taş, coğrafyaların farklı olsa da hikayelerin ortak olduğunu belirtiyor. Sinem, “Dinlediğim hikâyelerle birlikte ben de dönüşüyorum. Amacım kendimle birlikte okuyanı da dönüştürmek” diyor. 
 
Türkiye ve dünyada giderek yakıcı bir hale gelen mülteci sorunu ile birlikte birçok alandan mülteci sorununa dikkat çekiliyor. Yüksek lisan eğitimi için Portekiz’e giden Sinem Taş da bu soruna çektiği belgesel ile dikkat çekiyor. Portekiz’de mültecileri konu alan ilk filmi “Benim Kabe’m İNSAN” ile mültecilerin durumunu, Alevi Bektaşi geleneğinin mottosu “Benim Kabem insandır” sözü ile ele alan Sinem, Alevi bir kadın olarak mülteciliğin insani boyutunu da gözler önüne seriyor. Kısa bir süreliğine Türkiye’ye gelen Sinem ile hem belgeseli hem de mültecilik üzerine konuştuk. 
 
* İlk önce seni tanıyalım biraz kendinden bahseder misin?
 
Üniversite okuduktan sonra Yüksek Lisans için Portekiz’e gittim. Türkiye’ye geri döndükten sonra İzmir’de bir yerel gazetede kısa bir süre gazeteci olarak çalıştım. Gazetede çalışırken fotoğraf çekmeye başladım ve fotoğraf alanına girmiş oldum. Sonra Portekiz Lizbon’a tekrar gittiğimde yüksek lisansımı fotoğraf üzerine yaptım. Fotoğraf okurken tez çalışmamı bir film üzerine yapmaya karar verdim. Alevi Bektaşi felsefesinden etkilenerek yaptım bu filmi. Zaten bu felsefenin içerisinde doğmuş birisiyim. Dolayısıyla bu inancı biraz daha pratiğe dökmek amacıyla aklımda olan bir projeyi hayata soktum. Lizbon’da olduğum süre içerisinde de filmi yapmaya karar verdim. 
 
* Filmde hangi nedenlerden dolayı mültecileri konu edindin?
 
2015 yılı mültecilerin yoğun olarak göç ettiği bir dönemdi. Daha çok Suriye ve Ortadoğu’dan göçmek zorunda kalarak Avrupa’ya gelen mültecilerin bu süreci çok yakıcıydı. Aynı zamanda İtalya’da,  Akdeniz’de ölümlerin yaşandığı dönemdi. Dolayısıyla mülteci sorunu zaten göz önünde olan bir sorundu. Bu yüzden mültecileri anlatmak istedim. Lizbon’daki arkadaş ortamım buna çok müsaitti çünkü mültecilerle kontak halinde olan arkadaşlarım vardı. Onlar ‘yardımcı oluruz’ dediler. Her şey hazırdı aslında bir filmi yapmak kalıyordu ben de harekete geçtim. Filmde amacım insan hikâyelerini anlatmaktı. Fotoğrafla başladığım süreçte filmle devam etmek istiyordum. Filmi yapma fikri oluştuğu sırada insan hikâyelerini anlatırken biraz daha odaklanmam ve alanı daraltmam gerekiyordu. Çünkü bu çalışma aynı zamanda yüksek lisans tezim olacaktı. 2016 yılında filme başladım. Çekimler, yaptığım röportajları derlemem yaklaşık bir yıl sürdü.
 
* Bir yandan Akdeniz, Ege kıyılarında ölümler yaşanırken, bir yandan da mültecilerin hayata tutunduğu ve mücadele ettiği hikâyelere tanıklık ediyoruz. Alevi felsefesiyle ele aldığın mülteci sorununa nereden baktın?
 
Alevi bir kadın olduğum için Türkiye’de politik bir backgroundum zaten vardı. Dolayısıyla her zaman duyarlı yetiştik. Öteki halkları ve inançları dikkate aldık. Burada yaşadığımız sorunlara karşı geliştirdiğimiz duyusal tepkiler orada da devam etti. Aynı zamanda ben de kendi ülkemde değildim. Her ne kadar onların yaşadığı şeyleri yaşamasam da evden uzak olmanın nasıl bir duygu olduğunu biliyordum. Mültecilik politik bir durum zaten ama ben Alevi Bektaşilik felsefesinden yola çıktığım için işin biraz daha hümanistik tarafına odaklanmak istedim. Temel olarak insani temelde bağ kurmak istedim ve zaten filmde de bunu yansıttım. 
 
* Mültecilerle görüşmelerin nasıl gerçekleşti, bu görüşmelerde seni etkileyen bir durum oldu mu?
 
Mültecilerle görüşürken şöyle bir sorun vardı aslında: Çevirmen bir arkadaşım dedi ki ‘ben seni mültecilere götürürüm ancak kabul edebileceklerinin bir garantisi yok.’  Zaten bugüne kadar çok sayıda gazeteye ya da haber ajansına röportaj vermişler. Sorunları devam ediyor Portekiz’de. Çünkü Portekiz’e gittikleri zaman onları çok ciddi bir yasal süreç bekliyor. Çalışamıyorlar, evden dışarı çıkamıyorlar çok az bir para desteği ile yaşama tutunuyorlar. O parayla da dışarıda bir şey yiyip içme durumları yok çünkü hakikaten çok zor şartlar altında yaşıyorlar. Şu ana kadar somut bir çözüm de olmamış artık yeni bir röportaj vermek bile istemiyorlar. Böyle bir risk bekliyordu beni. Ben riskleri göze alarak gidip görüştüm, kendimi anlattım. Görüştüğüm aile Kuzey Irak’tan gelmişti. Amacım onların hikâyelerini anlatmaktı. En azından biraz da olsa bu soruna bir çözüm üretilebilir amacıyla bir adım atmak istedim. Anlattığım zaman sonrasında hepsi çok sıcak baktı. Onlar bana ben de onlara destek olmak istedim. Zaten hala görüşüyorum onlarla. 
Hepsinde çok derin yaralar vardı. Her ne kadar onlardan biri olmaya çalışsam da ben orada bir gözlemciydim ve onları izlediğim zaman kendi aralarında gülüşlerinde, konuşmalarında çok büyük bir samimiyet vardı. Öncesinde durumu anlayamıyordum sonra hikâyeleri dinleyince daha iyi anladım. Çünkü çok fazla yaşanmışlıklar var. Onların evden çıkışı, yol süreci ve Türkiye’den Yunanistan’a geçerek sınırı geçmeye çalışmaları ve bu sırada yaşadıkları sorunlar çok boyutluydu. Mesela;  görüştüğüm Iraklı ailenin botları patlamış ve geri dönmek zorunda kalmışlardı. Şans eseri hayatta kalmışlar. Bulgaristan’a kadar gelip ondan sonrasını yürüyerek devam etmişler dolayısıyla daha başlangıçta çok uzun yol beklemiş onları. Çok büyük bir hikâye var. Aralarında çocuklar da vardı. Bu anlamda çok zordu çekimleri yapmak. Kimi zaman kesmek zorunda kaldık çünkü çok duygusal anlar oldu. Bir salon dolusu insanın hep birlikte ağladığına şahit oldum. 
 
Bu anlamıyla hem parçası olmak, hem gözlemci olmak çok zordu. Devamında, Kongo’dan Senegal’den ve Afrika’dan mültecilerle görüştüm. Aslında coğrafyalar farklı olsa da hikâye maalesef ortak. Hepsinin çıkış sebebi, çıktığı yol ve gittikleri ülkeye vardıklarında başlarına gelenler benzer hikâyelerdi. Dolayısıyla amacım projeye mümkün olduğunca Afrika’dan Ortadoğu’ya kadar çeşitlilik katmaktı. Bende evden uzağım belki öyle bir yoldan geçmedim ama bir şekilde Türkiye’den geldiğim için onları daha iyi anlayabiliyordum. 
 
*  Mültecilerin gittikleri ülkelerde belirli dönemlerde kendilerine dönük nefret söylemleri ile birlikte çok ciddi saldırılar söz konusu olabiliyor. Türkiye’de özelikle Alan Kurdi’nin cenazesinin kıyıya vurmasının ardından biraz da olsa mültecilere bakış açısı değişti. Ancak bu tür yaklaşımlar genellikle dramatik olaylar üzerinden kısa süreli gerçekleşiyor. Sen bu anlamda mültecileri konu alan yapımları yeterli görüyor musun? Ya da yapılan şeyler bu soruna dikkat çekebiliyor mu?
 
Aynen söylediğin gibi İtalya’da mültecileri taşıyan her gemi battıktan sonra konu tekrar gündeme geliyor ama sonra yine bir süre sonra unutuluyor. En son Portekiz’den İtalya’ya gidip sahilde el veren ve onları kurtaran gönüllülere ‘kaçakçılığa yardım’ sebebiyle dava açıldı. Çok genç arkadaşlar gönüllü olarak mültecilerin hayatlarını kurtardığı için haklarında 20 yıl hapis istemiyle davalar açıldı. Bunlar çok acı şeyler. Ne oldu, çok büyük tepki aldıktan sonra hükümet tabi ki dilini değiştirdi, biraz daha farklı bir tepki vermeye çalıştı ama böyle durumlarda biraz daha kamusal tepki yardımcı oluyor. Ama yine de bu tepki de saman alevi gibi oluyor. Mültecileri konu alan birçok film, belgesel yapıldı üzerine yazılar yazıldı bunların hepsi bence etkili oluyor çünkü bir yerlerde birileri daha fazla duyarlı hale geliyor. Herkes kendi çerçevesinde yapabildiği kadar bir şeyler yapmaya çalışıyor. Bir yerlerde bir film izlediğiniz zaman evet gündelik hayatlarımıza devam ediyoruz ama bir yerde birileri değişim için hâla çabalıyor. Kimisi film çekerek yapıyor kimisi de sahil de bizzat gönüllü olarak mültecileri kurtarmaya giderek bir şeyler yapıyor. Kim ne kadar taşın altına elini koyarsa o kadar duyulacaktır diye düşünüyorum.
 
* Filmde anlatmak istediğin neydi tepkiler nasıl oldu?
 
Aslında dinlediğim hikâyelerle birlikte ben de dönüşüyorum. Amacım kendimle birlikte okuyanı da dönüştürmek. Birlikte dönüşelim istiyorum. Çünkü dünyanın hiç gitmediğimiz bir yerlerinde ve yüzünü hiç görmediğimiz insanlarla o kadar ortak ki hikâyemiz. Hikayeler üç dilde Türkçe, İngilizce ve Portekizce hem soysal medya hesaplarında hem de bazı haber sitelerinde yayınlanmaya devam ediyor. İnsanlar başka bir ülkede başka bir dil konuşan ‘öteki’ ile ne kadar ortak yanlarının olduğunu görüyor ve yalnız olmadığını hissediyor. Aldığım tepkiler bu yöndeydi zaten. Bu şekilde yola devam edebiliyorlar. Aslında projenin amacı, ne kadar aynı ve ortak olduğumuzu göstermek ve bu şekilde bir bağ kurmak. Aslında birçok sorunun kaynağı çok farklıymış gibi aksettiriliyor. Çünkü çok kutuplaştırıldık. Sadece Türkiye’de değil, dünyanın birçok yerinde durum böyle. İnsanların farklılaştırılması politik bir hale getirildi. Bazı politikacılar bunun üzerinden ekmeğini yiyor. Benim amacım hangi ırktan ve renkten olursa olsun insanları birleştirmek. Aslında hissettiğimi herkese hissettirmek istiyorum.
 
* Peki, çalışmana dönecek olursak; belgeselin devamı olacak mı? Sanırım fotoğraf çekimine devam edeceksin. Bundan sonraki rotan neresi olacak?
 
Film benim uzun soluklu projeme ilham kaynağı oldu. Film çekimi sırasında Kongo’dan gelen bir mültecinin çekimini yaparken güvenliği nedeniyle yüzünün tamamını çekmemi istemedi. Dolayısıyla kimliğini gizlemem gerekiyordu. Benim için ifadeler çok önemli dolayısıyla yine yüzünde kalmaya ama kimliğini gizlemeye çalıştım. O bana bunu söylediği zaman yaptığım şey, gözüne odaklanmak oldu. Gözüne doğru zoom yaptım ve fotoğrafını bu şekilde çektim. Bu göz fotoğrafı sonradan filmin posteri oldu. Ondan tabi izin aldım. Aslında bu sonraki projeye ilham kaynağı oldu. Kişilerin sağ ve sol gözlerini çekip yan yana getirerek bir bütün oluşturuyorum. Bu şekilde ‘Benim Kabe’m insandır’ ismiyle devam ediyorum. Bu sefer sadece mültecileri değil, insan hikâyelerini anlatıyorum. Japonya’dan Afrika’ya, Küba’dan Latin Amerika’ya birçok yerden insanların hikâyesi olacak. Bu projeyi hayata geçirmek için Lizbon’da çalıştığım işimden birkaç ay önce istifa ettim. Yola çıktım, şu an üç aylığına Fas’ta olacağım. Sonraki rotam Güney Afrika olacak. Biliyorsunuz; Güney Afrika’da derin yaralardan ve ırkçılıktan dolayı orada çok fazla hikâye olacağını düşünüyorum. Daha sonraki rotam Asya ve Latin Amerika olacak. Mümkün olduğunca uzak diyarlara gidip insanlara ulaşmak ve çektiğim fotoğrafları sergilemeyi düşünüyorum. Türkiye için 2021’de bir sergi programladık. Fas’ta Marakeş şehrinde bir galeri ile görüşüyorum. Yine Casablanca’da başka bir galeri ile görüşüyorum. Sergi hazırlıkları içerisindeyim. Yakın zamanda bu hikâyeleri kitaplaştırmayı düşünüyorum ancak bu birkaç seneyi bulacaktır. Bir film fikri de var ama bir süre fotoğraf sergilerini devam ettirmeyi düşünüyorum. 
 
Sinem Taş kimdir?
 
Ankara'da doğan Sinem, Uludağ Üniversitesi Uluslararası İlişkiler Bölümü'nden mezun oldu. 2013 yılında İzmir'de yerel gazetede foto muhabir olarak çalıştı. Ardından yüksek lisans derecesini Lizbon Üniversitesi Güzel Sanatlar Fakültesi Multimedya/Fotoğraf bölümünde tamamladı. Sinem, 2014 ile Temmuz 2019 yılları arasında Lizbon'da serbest fotoğrafçı ve film yapımcısı olarak çalıştı ve Portekiz'deki KINO DOC film kurslarının projelerinde yer aldı.
 
2017 yılında Portekiz'deki mültecileri konu alan ilk belgesel filmi "Benim Kabe'm İnsandır" ı yönetti. Film birçok ülke ve film festivalinde gösterime girdi. Belgesel hali hazırda devam eden fotoğraf projesine ilham oldu. Bu proje ile seyahat ederken dünyanın her yerinden insan hikâyelerini bir araya getiren Sinem, fotoğraf sergileri düzenlemeye devam ediyor.   
 
Filmin, bugüne kadar Türkiye ve dünyada yaptığı gösterimler ise şöyle
 
“Olhares do Mediterrâneo Film Festivali, CINE-TEATRO DE ALCOBAÇA JOÃO, Alcobaça, Portekiz. 2019, Mülteci Film Festivali, Gösterim, İzmir, Türkiye. 2019, Olhares do Mediterrâneo, Gösterim, Vigo/Galiçya, İspanya. 2019, Shortcutz Guimarães, Gösterim, Portekiz. 2019, Olhares do Mediterrâneo Festival Extention, by CRIA, UTAD, Teatro de Vila Real, Gösterim, Portekiz. 2019, Lift-Off Sessions, Resmi Seçki. 2019, AFSAD II. Uluslararası Kısa Film Yarışması, Gösterim Seçkisi, Ankara, Türkiye. 2018, HuBB (Humans Before Borders), Gösterim, Lizbon, Portekiz. 2018, Küresel Göç Film Festivali (IOM), Resmi Seçki, Gösterim, Endonezya. 2018, Olhares do Mediterrâneo V. Film Festivali, Travessias and Começar a Olhar Bölümü Yarışma, Gösterim, Portekiz. 2018, Lizbon Üniversitesi, Güzel Sanatlar Fakültesi, Gösterim, Portekiz. 2018, 3P: Pia-Palto Film Günleri, Gösterim, Türkiye. 2018”
Film Kasım’da İspanya Galiçya’da gösterime girecek.