İktidarın yarattığı mağduriyeti sorgulayan bir kitap: Gergedan-Büyük Küfür Kitabı

  • 09:12 11 Mart 2019
  • Kültür Sanat
İSTANBUL - Yazar Mine Söğüt’ün yeni kitabı olan“Gergedan-Büyük Küfür Kitabı”, aile ve iktidar arasındaki bağa dikkat çekiyor. Metaforların sıkça kullanıldığı hikayelere dair konuşan Mine, “Hayatı aile içindeki yıkıcılıktan çözümlemeye başlarsak kısa sürede devletlerin yıkıcılığına varırız. Korumacılıkla yıkıcılık birbirinin içine geçmiştir. O yüzden aile de devlet de şu haliyle aynı ölçüde aldatıcı ve tehlikelidir” dedi. 
 
Gazeteci yazar Mine Söğüt'ün yeni kitabı olan "Gergedan-Büyük Küfür Kitabı” raflarda yerini aldı. Gerilimli bir dille zihni harekete geçiren öykülerin yer aldığı kitap, güncel olaylara getirdiği bakış açısıyla okuyucuyu derinden sarsıyor. Yapı Kredi Yayınları’ndan çıkan kitap, ismini tiyatro yazarı Eugène Ionesco’nun 1930’larda Avrupa’da yükselen faşizmi anlattığı “Gergedanlar” adlı oyunundan alıyor. 
 
‘Eleştirel bir yolculuğa çıkarma umuduyla yazıldı’ 
 
Gergedan’ın kendi yaratıcısına kinlendiği ve büyük bir öfke duyduğu kitaba ilişkin konuşan Mine, “Kitabın içindeki hikayeler belki okur bu soruyu kendine sorar ve cevabını aramak üzere düşünsel anlamda eleştirel bir yolculuğa çıkar umuduyla yazıldı” dedi. Yine çeşitli metaforlar kullanılarak çocuklarını öldürmesini de Mine şu sözleri ile açıklıyor: “İnsanlar sürekli bir birini öldürüyor. Kendi yarattığı sistemle ve değerlerle kavgalı. Hayatı buradan, yani aile içindeki yıkıcılıktan çözümlemeye başlarsak kısa sürede devletlerin yıkıcılığına varırız. İkisi arasında güçlü bir bağ vardır çünkü. Korumacılıkla yıkıcılık birbirinin içine geçmiştir. O yüzden aile de devlet de şu haliyle aynı ölçüde aldatıcı ve tehlikelidir.” 
 
Kadın cinayetlerine dikkat çekiyor
 
Kadın cinayetlerine, kedi, köpek, kuş gibi hayvan metaforları kullanarak dikkat çektiğini belirten Mine, bunların daha çok iktidar ve iktidarın yol açtığı mağduriyetleri anlatırken kullandığı metaforlar olduğunu söyledi. Mine, “Gücü tanımlayışımız ve güce tanıdığımız haklarla aslında nasıl bir hak ihlalini onayladığımız üzerine düşünürken, hayvan halleri masumiyeti simgeleyen güçlü bir enstrüman olabiliyor” diye ifade etti.
 
Kitaptaki hikayelerde annelerin çocuklarının yaşadıklarına izleyici konumda kalmasını da yorumlayan Mine, “Anneler ya da kadınlar ve hatta babalar ve erkekler neden hep susuyorlar? Onların tekil izleyiciliği ve pasifliği toplumların kalabalık izleyiciliği ve pasifliğiyle göbekten birbirine bağlı. Bize verilen rolleri olduğu gibi kanıksadığımız anda yerimiz bellidir. İzleyicisiyizdir her şeyin. En itiraz edesimiz gelen şeyin bile” cümleleri ile açıkladı. 
 
‘Esarete mahkum olmak’ 
 
Annelerle izleyici konumda olan bir de toplum olduğunu sözlerine ekleyen Mine, “Korkuyla birbirimizi eğitmeye başladığımızdan beri bu böyle. Sıra dışı olmaktan, farklı olmaktan korkuyoruz. Hangi tarafta olursak olalım, genetik ve kültürel bağlarımızın tutsağıyız. Bu tutsaklığı sorgulamayan insan, direndiğini zannederken bile esarete mahkum kalır. Kendi özel isyanımız çıkarmadığımız sürece kalabalıkların akılsız hezeyanlarının parçası oluruz ve atalarımızın hatalarını tekrarlaya tekrarlaya hiç iyileşmeyen bir yaranın bayrağını nesilden nesile taşırız. Tıpkı şu anda bu topraklarda hep birlikte yaptığımız gibi. O yüzden kimlikler çok önemli ve tehlikelidir. Kitaptaki ‘İstiklal kırlardadır’ hikayesinin özellikle iyi cevap olduğunu düşünürüm” diye belirtti.