‘Çocuk edebiyatı 'itaatkâr insan' için bir araç olarak kullanılıyor’ 2018-06-08 09:04:21   Habibe Eren   ANKARA - İktidarın çocuğa dönük eğitim politikalarını ve bu anlamda gelişen çocuk edebiyatını değerlendiren çocuk edebiyatı editörü Sevinç Koçak, "Çocuk herkesin gelecek hayalinin bir parçası. Herkesin, gelecek tasarrufunu yaparken özellikle de iktidarın kendi varlığını sürdürebilmesi açısından çok önemli bir ‘yatırım’ aracı” dedi.    Son yıllarda okullarda yaşanan cinsel istismar, evlendirme ve savaş provaları, cinsiyet ayrımını ortaya koyan yüzlerce görüntü ve haber ortaya çıktı. Eğitim niteliğinin giderek düşmesi ve bu niteliksizliğin çocuğun bütün yaşamını kuşatması ile birlikte, anaokulu döneminden itibaren çocuklara dönük hazırlanan metinlerde muhafazakârlaşma göze çarpıyor. İktidarın kendi ideolojisini yaymak amacıyla okul çağından itibaren çocukların yaşam alanına müdahale etmesini çocuk edebiyatı editörü ve çocuk hakları aktivisti Sevinç Koçak ile konuştuk. Sevinç, iktidar ile çocuk ilişkisini ve bu anlamda şekillenen çocuk edebiyatını değerlendirdi.    * Öncelikle Kadıköy’de yaptığınız yaratıcı drama atölyesinden sonra ortaya çıkan “Görünen Dünya - çocuklardan çocuklara masallar” kitabını anlatabilir misin? Çocukların nasıl bir katılım süreci oldu?   Çocuklara masallarını hep yetişkinler anlatıyor. Çocuklar kendi masallarını yaratsalar ortaya nasıl masallar çıkar fikrinden hareket ettik. İstanbul’da Tasarım Atölyesi Kadıköy ile birlikte yaptığımız çalışmada, yaşları 7 ile 8 arasında değişen 5 çocuk kendi masallarını anlattı, çocukların anlattıklarını ben kaleme aldım. 5 çizer de bu masalları resmetti. 3 hafta süren yaratıcı drama atölyesi boyunca çocuklar oyun içinde kendi masallarını kurdular. Birlikte çok eğlendik. Bu eğlenceli sürecin sonunda; Arjen Aktan (8), Arya Uzuntaş (7), Ceren Altındağ (7), Gülendam Su Demirbağ (8) ve Uras Yaman (8) masal anlattı. Ceyhun Şen, İpek Okyar, Sedat Girgin, Elif Yemenici ve Gökçe İrten de resimledi. Kitap, çocuklara ücretsiz dağıtılıyor.   Masalların içinde beş çocuğunun dili ve hayal gücü var. Ben o masalları sadece kaleme aldım aslında. Oradaki dil onlara ait. Bu masalların hiç birinde şiddet unsuru, cinsiyet eşitsizliği ve muhafazakârlığa dair herhangi bir şey görmek mümkün değil. Çocuklara güvenmek gerekiyor.  Çocuklar yarattığı zaman son derece iyi şeyler yapabiliyorlar. Çocuklar için bir şey yaparken de en az çocuklar kadar nitelikli yapmak gerekiyor. Masallar çocuk edebiyatının önemli bir parçasını oluşturuyor. Çocuk önce masalların sözü anlatımıyla karşılaşıyor, dinleyerek büyüyor. Yazı ile ilişkisi geliştiğinde de karşılaştıkları ilk metinler çoğunlukla aynı masalların yazılı hali. Geçmişten günümüze aktarılan masallarda toplumsal cinsiyet eşitsizliği ve bütün sorunlu toplumsal kodlarla karşılaşıyoruz. Bu kodları yeniden üreten eski masalları dönüp dönüp çocuklara tekrar okutmak yerine, çocuklar için yeni masallar üretip yazmak, yeni hikâyelerle buluşturmak gerekiyor.    * İktidar açısından çocuk ne anlam ifade ediyor? Çocuk edebiyatı dediğimiz alan günümüze kadar nasıl bir dönemeçten geçti ve nasıl bir gelişim süreci yaşadı?   Aslında çocuk herkesin gelecek hayalinin bir parçası. Herkesin, gelecek tasarrufunu yaparken özellikle de iktidarın kendi varlığını sürdürebilmesi açısından ‘çok önemli bir yatırım aracı.’ İktidar dediğimiz olgu kendi varlığını sürdürebilmek için her türlü yöntem ve aracı kullanıyor. Çocuk edebiyatı da bunun bir parçası ve önemli bir parçası. Çocuğa ulaşabilecek her türlü araç, buna oyuncak da, edebiyat da, sinema da, televizyon da, oyun da dâhil-istenen itaatkâr insanı yetiştirmek için bir araç olarak kullanıyor. Çocuk edebiyatı da bunun en önemli araçlarından birisi. Bu yalnız yaşadığımız coğrafyaya has bir şey de değil bütün dünyada böyle, devlet mekanizmasının kendisi böyle işler çünkü.    * Çocuk edebiyatının ilk yazılı ürünlerini verdiği Tanzimat’tan bugüne neler değişti? Çocuklara dönük eser ve metinlerde ne gibi problemler var? Özellikle son yıllarda kamuoyuna da bu anlamda yansıyan olaylar oldu? Çocukların yaşamı bu metinlerle nasıl baskılanıyor?    Yaşadığımız coğrafyada çocuklara ilişkin ilk yazılı metinler Tanzimat döneminde ortaya çıkıyor. İlk metinlerle birlikte de az önce konuştuğumuz sorunları görmeye başlıyoruz. Mesela Tanzimat Dönemi’nde yayınlanan ilk çocuk dergisi 'Mümeyyiz' 1869- 1870 yılları arasında çıkıyor. Derginin 1. sayısında yayınlanan ortaya çıkış sebeplerinin özeti şu; Çocuklar için güncel haberleri çocuk dilinde aktarmak ve çocuklara ahlâk ve edep kurallarını öğretmek. İlk andan itibaren çocuklara dönük yapılan her şeyin bir nedeni var. Oradaki neden de çocuğun dilini, dünyasını pedagojik olarak anlamak ve buna uygun metinler ortaya çıkartmak değil; çocuğun dünyasına iktidarın ideolojik olarak yansıtmak istediği meseleleri yansıtan metinler ortaya çıkartmak. Elbette bunun karşısında alternatif yayınlar da çıkıyor. İlk baştan itibaren izlek hiç değişmiyor. Muhalif olarak gördüğünü baskılamak onun dışında da kendinden konuşanı ve kendisini anlatanı, yani iktidarın dilinden konuşana sonsuz bir olanak sağlıyor.    O zamandan bu zamana bu anlamda değişen çok bir şey yok. Değişen şeyler ne dersek; siyasal iktidarın renginin değişmesine göre birazcık yönelimler değişiyor. Ama onun dışında devlet-edebiyat ilişkisinin ana meselesi baştan beri hiç değişmiyor. Günümüzde bu durum nasıl ilerliyor diye bakarsak bunun iki yanı var: Bir, eğitimin aracı olarak kitap. İki, “bağımlı” ve bağımsız yayınevleri tarafından çıkartılan yayınlar. Bunun ilk ayağını eğitim kurumlarında dağıtılan ders kitapları, yardımcı kitaplar, kaynak olarak gösterilen kitaplar ve öğretmenler tarafından çocuklara okutulan Milli Eğitim tarafından tavsiye edilen kitapları oluşturuyor.  Milli eğitimin “tavsiye” kitaplar listesinde çok çabuk çizilebiliyor kitaplar. Geçtiğimiz yıllarda100 temel eser arasında yer alan ‘Fareler ve İnsanlar’  kitabının yasaklandığını hatırlarsınız. Dünyaca ünlü çocuk romanı ‘Şeker Portakalı’nın yasaklanması da basına yansımıştı. Bu keyfi yasaklar, kamuoyu baskısıyla kaldırılabildi. MEB ayağı böyle. Yayınevlerini de yine ikiye ayırabiliriz. İktidarın söylemini sürdürerek her türlü toplumsal kodu yeniden üreten yayınlar ve çocuk kitapları. Onun dışında ise daha muhalif ve bağımsız durmaya çalışan yayınevleri ve çocuğun gözüyle dünyayı kavrayıp bu gözden nitelikli ürünler ortaya koymak için emek harcayan yazarların kitapları.    Bu üçayağın üçünü de ayrı ayrı incelemek gerekiyor. Toplumsal cinsiyet eşitsizliği geçmişten günümüze hâlâ en önemli sorunlardan biri.  Hem öykülerin resimlenmesinde hem demetinler aracılığıyla kadın erkek ilişkisinde toplumsal kodlar çocuklara işlenmeye başlıyor. Son yıllarda oldukça yaygınlaşan değer serileri ile sevgi, saygı, arkadaşlık, büyüklere davranış v.s üzerinden de çocuğun toplumsal ilişkilerinin sınırları şekillendiriliyor. Çocuğun kendi deneyimlemesi üzerinden karşısındaki insanla, kendisinin belirlediği bir ilişkiyi kurması ve yaşaması değil; genel olarak yine ilişkiler hiyerarşisi içerisinde, nasıl konumlanması gerektiğini dikte eden bir dil söz konusu.    Son dönemde dini söylemler de çok fazla yansımaya başladı. Diyanet’in yayınlarından birinde şöyle bir çizim vardı: Çocuk ve babası konuşuyor. Babası çocuğa “Ne güzel şey şehit olmak” diyor. Çocuğun sorusu: “Şehit olmak hiç istenir mi baba?” Babanın cevabı: “İstenir tabii ki yavrum. Kim cenneti kazanmayı istemez ki?” Bir çocuğa savaşı özendirmek çocuğun gözünde ölümü yüceltmek, çocuk üzerinde kurulan travmatik bir ideolojik tahakkümdür. Hele de devlete bağlı bir kurum üzerinden ‘ölümü kutsamak’ üzerine bir yayın yapılamaz.    * Son yıllarda çocuk edebiyatı nasıl ilerledi? Çocuklara okutulacak metinler bu anlamda nitelikli mi?   Kitabevlerinde çok iyi yerli ve çeviri çocuk kitapları var. Son on yıllarda yerli edebiyatta bu anlamda ilerledi ve genişledi. Ama sıkıntılar da yok değil. Bu sıkıntıları sıralamak gerekirse; metnin dili, çeviri metinlerde yaşanan çeviri sorunları, çocuk dünyasına uzak ya da hafife alan çizimler, grafik tasarım özensizliği. Çocuğu hafife alan, zekâsına güvenmeyen, anlamayacağını düşürecek çok basite indirgemiş çok sayıda kitap mevcut piyasada. Çocuklarla yaptığımız atölyelerde en çok bunu görüyorum. O atölyelerin her birinde çocuklardan muazzam şeyler öğreniyorum. Biz çocuklara bir şey öğretmeye çalışmıyoruz aslında, birlikte bir süreci paylaşıyoruz o paylaştığımız süreç içerisine çocuklarla birlikte etkileşimin kendisi başlı başına öğretici bir süreç.    * Bu anlamda ailelere nasıl bir iş düşüyor? Çocukları anlattığınız bu tür problemli metinlere karşı nasıl korumak gerekli?   Şöyle bir teslimiyet bizi hiçbir yere götürmez. “Yapabileceğimiz bir şey yok. Çocuklar zaten okulda bunu öğreniyorlar demek” bir teslimiyet halidir. Çocuğun bulunduğu alanları bu anlamda bile hem denetlemek hem de gördüğümüz bu tür problemlere her türlü yöntemle müdahale etmek gerekiyor. Ailelere burada çok iş düşüyor. Aileler sorgusuz bir şekilde,  okuldan gelen her şeyi kabul etmemeli. Okuldan geliyor olabilir; ancak o metinleri aileler gözden geçirip problemli buldukları konularda her türlü girişimi başlatmalılar. BİMER’e bununla ilgili şikâyette bulunmalı, diğer ailelerde de duyarlığı harekete geçirerek okula, öğretmene, ulaşabilecekleri İl ve İlçe Milli Eğitim Müdürlüklerine şikayette bulunmalılar. Buradan sonuç alınamadığında basına vermek, sosyal medyaya yansıtmak da kamuoyunun dikkatini çekmek açısından oldukça önemli. Bu konuda olumlu örnekler de var üstelik. Bunun da bir mücadele alanı olması gerekiyor; çünkü çocuklar bu yaklaşımlara teslim edilmeyecek kadar kıymetli.    * Çocuklara kitap seçimi konusunda önerileriniz var mı?   Çocuklara kitap alırken oldukça seçici olmak lazım. Cinsel, dinsel, etnik, türcü her türlü ayrımcılık içeren kitaptan uzak durulmalı. Ebeveynlerin çocuğun okuduğu kitabı incelemeden, yalnızca resimlerine ya da fiyatına bakıp almalarını sakıncalı buluyorum. Keşke çocuğa verdiği her kitabı ebeveyn kendisi okuyabilse. Çocuk kitabı okumak çok keyiflidir üstelik. Sıkı çocuk kitabı okuru olan çok sayıda yetişkin tanıyorum. (Ben de onlardan biriyim.) Çocuğa iyinin, güzelin, doğrunun ne olduğunu söyleyen değil, çocuğun iyiyi, güzeli, doğruyu sorgulamasına yol açacak, kendisini keşfetmesini sağlayacak kitaplarla buluşturmaktan yanayım.   Sevinç Koçak kimdir?   Ege Üniversitesi Devlet Türk Musikisi Konservatuvarı Türk Halk Oyunları Bölümü mezunu. 1992 yılından bu yana çocuklarla yaratıcı drama, yaratıcı yararlık, dans, ritim ve tiyatro çalışmaları yapıyor. Ebeveyn kaybı yaşamış ve savaş travması görmüş çocuklarla psiko drama destekli yaratıcı drama çalışmaları yapıyor. Masal ve hikâyelerde ki toplumsal cinsiyet rolleri üzerine çalışmaları var. Notabene Yayınevi’nin çocuklar için hazırladığı “Kendi Hayatının Kahramanları” serisinin editörlüğünü yapıyor. Aynı zamanda İnsan Hakları Derneği Ankara Şubesi Çocuk Hakları Komisyonu üyesi.  BirGün ve Gündem gazetelerine, Yeni E Dergisi’ne, Kör Kâtip, Haber Fabrikası ve Fraksiyon internet sitelerine, çocuk edebiyatı, edebiyat eleştirisi ve kültür sanat alanında yazılar yazdı. 2009-2013 yılları arasında Atılım Üniversitesi’nde; Yaratıcı Drama, Oyun Analizi ve Tiyatro Tarihi dersleri verdi.2014 - 2016 yılları arasında Halkbank Kültür Sanat sayfasının Ankara sergileri değerlendirme yazılarını yazdı. Devlet Tiyatrosu oyunlarında dans çalıştırıcısı, koreograf asistanı, oyuncu olarak görev aldı. Yurt içi ve yurt dışında alana dair çok sayıda workshop ve çalıştaya katıldı, atölyeler düzenledi.