Oyuncu Deniz Türkali: Kadınlık her çağda patriarkayı törpülemeye devam edecek 2018-06-03 09:01:01     Evrim Kepenek   İSTANBUL - Sanatın hiçbir zaman baskı altına alınamayacağını belirten Oyuncu Deniz Türkali, “İktidarların izinlerinden çok daha özgür bir şeydir sanat. İktidar hep baskı yapar ama sanat da yolunu bulur” dedi. HDP ve Selahattin Demirtaş’ın hem iktidarı hem de muhalefeti tepe taklak ettiği için düşman seçildiğini kaydeden Deniz’in bir cümlesi de patriarkaya: “Kadınlık, her çağda patriarkanın gücünü yok etmeye, törpülemeye devam edecek.”   Hem sanatçı kimliği hem de hayattaki duruşu ile toplumsal mücadelenin önemli isimlerinden Deniz Türkali. Yüzlerce tiyatro oyunundaki karaktere hayat veren Deniz, “şehvet” isimli albümü ile müzikte de adından söz ettiriyor. Gelecek yıl iki farklı oyunla seyirciyle buluşmaya hazırlanan Deniz ile Türkiye’de sanatçı olmak, yıkılması gereken karanlık ve dayatılan kadınlık rolleri üzerine konuştuk.    * Tiyatro sezonu yeni kapandı, gelecek yıl için var mı yeni projeler?    Evet, bu yıl son olarak DOT’ta oynadım, ondan sonra konser verdim. Şimdi gelecek sezon için iki oyuna hazırlanıyorum. Bir oyunumuz daha vardı ancak yönetmenimizin rahatsızlığı nedeniyle o proje durdu. Dünyaca ünlü şarkıcı Marianne Faithfull’un üzerine bir oyuna hazırlanıyorum. Tek kişilik bir oyun. Marianne’nin 12 şarkısı da olacak bu oyunda. Bu oyun beni çok heyecanlandırıyor. Oyun İngiltere’de yazılıyor şuan.    Ayrıca şimdi, Ekmek Kırıntıları diye bir oyun var. Biraz kaybedenlerin hikâyesi gibi.  Hikâye ilgimi çekti, bu yıl bir de o olacak.   * Dizi setlerine soğuk mu bakıyorsunuz?    Dizi konusu çok karışık. Dizi tekliflerine bakıyorsunuz ‘iyi bir şey olsun’ diyorsunuz onlarca dizi çıkıyor içinden bir ya da iki tanesi iyi derken, o da olmuyor bazen. Dizi çok zor iş. 240 dakikaya çıkmış diziler,  bu da 170 dakika demek. Dizinin senaristine yazık,  yönetmene yazık, ışıkçısına yazık. Bir de hevesle başlıyor tutmayınca o kadar insan işsiz kalıyor. Denk düşerse oynarım.    * Oyuncular neden dizilerde oynamaya ihtiyaç duyuyor?   Diziyi paraya ihtiyaç duyduğumuz için yapıyoruz. Hepimiz böyleyiz. Ama ben hiçbir gün ‘bunu para için yapıyorum’ deyip, küçümseyip oyunculuğumdan taviz vermedim. Bir rolü kabul ediyorsam reklam da olsa dizi de olsa elimden geleni yaptım ve oynadım. Bunu da özellikle belirtmek istiyorum.    * Çok yönlü bir sanatçısınız...    Aslında ben kendimi oyuncu olarak tarifliyorum, oyuncuyum. İçimden yazılar gelince yazıyorum. Murat Çelikkan beni anlatan ‘Daha dans edicem’ isimli kitabı yazdı. Ben orada her ayrıntıyı anlattım. Elbette yazmak eğlenceli güzel hatta biraz sancılı bir iş. Oyunculuk da öyle kuşkusuz ama kıyas kabul etmez benim için.    * Sanatla kurduğunuz bağı özetler misiniz?   Sanat hayatı güzelleştiren en önemli insan yaratılanlarından biri, hatta birincisi. Ben kendimi sanatçı olarak tanımlıyorum,  ben oyuncuyum.  Ama sanatın içinde bir insan olarak yer alabiliyorum. Eğer bir sürü olumsuz etkilere rağmen gülümseyebilirsek bunu büyük ölçüde sanata borçluyuz. Sanatın her bir insan için nefes almak kadar gerekli olduğunu düşünüyorum. Vazgeçilmez bir şey olarak görüyorum, bundan mahrum olmanın çok acıklı bir şey olduğunu düşünüyorum. Bu hazzı duyamamanın dünyayı mahvettiğini düşünüyorum.    * Sizce sanat baskılanabilir mi?   Sanat baskılanamaz. Bir süre sansür uygulanır belki ama baskılanamaz. Ben bu mağduriyet dilinden hiç hoşlanmıyorum. Mesela son 12-13 yıldır tiyatro en altın çağlarından birini yaşıyor. Her baskı döneminde sanata baskı var diye feryat etmeyi gerçek bulamıyorum, sanat baskı altında kendine farklı yollar buluyor, konu ne olursa olsun. Tam aksine kendini özgürleştiriyor, farklı yollar buluyor yaratıcılığı geliştiriyor. Baskı altında da sanat yapılır. Dünyanın her yerinde de yapılıyor. Bosna’da çello çalan çocuğu unutmayın. Mağduriyet dili kadar sinirimi bozan başka bir dil olamaz.    Dünya tarihi sanatın illa bir yol bulduğuna tanık. İktidarların izinlerinden çok daha özgür bir şeydir sanat. Kim gelirse baskı yapacak. İktidar hep baskı yapar çünkü ama sanat da yolunu bulur.    * Bu iktidarın da genel bir tarzı baskı...   İktidarların genel tarzıdır baskı ama bu iktidarın, muhalefet denen şeyin düşmanlık olmadığını anlaması gerekirdi. Ne böyle bir muhalefet anlayışı ne de böyle bir iktidar anlayışı var. İktidar eleştirinin her türlüsüne kapısını kapatıyor. Muhalefetten gelen eleştirileri dinleyen bir algı yok. Muhalefet dilinin de sadece iktidarı yıpratmak için değil hakikaten bir şeyleri düzeltmek için olmalı.  Ancak HDP’nin ve Selahattin Demirtaş’ın varlığı, yaklaşımı, siyasi üslubu, muhalefetin de iktidarın da tavrını tepe taklak etti. İktidar bu nedenle Selahattin Demirtaş’ı ve HDP’yi düşman seçti. Bu kadar köhne nasıl oluyor? Bu kafa nasıl oluyor? Hiç anlamıyorum. Kendine bir düşman yaratıp ve buna karşı mücadele etmek bunu anlamıyorum.    ‘Ben bu ülkede iyi şeyler yapmak istiyorum’ diyorsun. Zaten senin iyi şeyin benim iyi şeyimle örtüşmez ama ortak iyilikler vardır. Mesela yeşilin korunması. ‘Yeşili seviyorum’ diyorsun yeşili yok ediyorsun, yaptırma o zaman o binaları.    * Paradoks…   Benim aklım almıyor bunun sonsuz bir vicdansızlık olduğunu düşünüyorum. Asıl iktidar için de büyük bir muhalefet için de vicdan yoksunluğu olarak düşünüyorum. Kendinden zayıfa güç yetiştirmeye çalışmak kadar çirkin bir şey düşünemiyorum.   Ben şehir insanıyım deprem karşısında çaresiz kalmak istemiyorum. Yeşil olmayan bir yerde yaşamak istemiyorum. Denizlerin katledilmesine dayanamıyorum bu alçakça bir zihniyet. Doğa devamlı intikam alır,  doğa savunucusu aktivist, radyo programcısı Ömer Madra yıllardır söylüyor.    * Erkeklik ve kadınlık rolleri üzerine bir sanatçı olarak ne söylemek istersiniz?   Erkeklik ve kadınlık toplumsal kodlara göre şekilleniyor. Erkekliğe özenen kadınlar da var.  Konu, kadınlar ve erkekler değil kadınlık ve erkeklik olarak düşünüyorum. Ben bir kadınım dolayısıyla taciz girişimlerini hep gördüm, tanık oldum. Başıma kaç kere geldi anlatamam. Tacize maruz kalmayan kadın bence yok. Dünyada çok az Türkiye’de çok çok daha az. Tacizin ne olduğu da önemli, bakış, dokunuş, ses tonu tacizdir. Buna tanık olmak tacizdir. Metoo Hareketi’ni tabiki destekliyorum.    Bazıları bu hareketi manipülatif diye eleştirdi. Ne manipülatif değil ki? Her iyi bir şeye nifak sokulabilir ama bu işin kendisinin önemini yok etmez. Kadınlık, her çağda patriarkanın gücünü yok etmeye, törpülemeye devam edecek. Kızına ‘mini etek giyme’ demeyeceksin, oğluna ‘taciz etme’ diyeceksin.