'Burçak' fotoğraf sergisi ile 'Aklınızdaki imgeleri unutun' 2018-04-22 09:56:34   Kevser Özkaynak   İSTANBUL - Fotoğraf sanatçısı Ömer Tevfik Erten, "Burçak" ismini verdiği sergisi ile LGBTİ'lerin yaşamlarına farklı bir pencereden bakmaya davet ediyor. Ömer, "Burçak"ın yaşamına davet ettiği fotoğraf severlere, "Aklınızdaki imgeleri unutun" mesajı veriyor.   Fotoğrafçı Ömer Tevfik Erten'in "Burçak" ismini verdiği fotoğraf sergisi 14 Nisan tarihinde Galata Fotoğrafhanesi Sergi Salonu'nda ziyaretçilere açıldı. LGBTİ bireylerin yalnızca "kurban", "mağdur" ya da "seks işçisi" gibi ifadelerle imgeleştirilmesine karşı çıkan ve çalışmalarını bu kavramlardan arındırarak sürdüren Ömer Tevfik Erten'in, geçtiğimiz yıllarda İstanbul'da yasaklanan Onur Yürüyüşü'nde polisin üzerine yürüyen trans kadın Burçak Tekin'i konu alan sergisi 13 Mayıs'a kadar meraklısı ile buluşmaya devam edecek.   Ömer Tevfik Erten, Galata Fotoğrafhanesi Fotoğraf Akademisi Belgesel Fotoğraf Programı 9. Dönem öğrencisiyken bir yılda hazırladığı "Burçak: Belgeler 17" sergi dizisi hakkındaki sorularımızı yanıtladı.     *Fotoğrafçılığa başlama hikayenizi anlatır mısınız?   Lisede arkadaşlarımla savaş karşıtı "Genç Praksis" dergisini çıkartıyorduk. Edebiyat, sinema, tiyatro ve müzikle ilgilenen ve kafasında türlü soruyla hayatı sorgulamaya ve üretmeye hevesli bir grup gençtik. Bu süreç içinde fotoğrafla tanıştım.  Cinsel yönelim ve cinsiyet kimliği politikaları üzerine belgesel sergiler hazırlıyorum. Aslında kendimi keşfediyorum.   *Fotoğraflarınızda LGBTİ'leri konu alarak neyi amaçlıyorsunuz?   Kadın ya da erkeğe dayatılan toplumsal cinsiyet rollerini yük olarak görüyor ve bunu reddediyorum. Hem ikisi hem de hiçbiri olmak beni ben yapan şey. Asıl istediğim, trans kimlikleri üzerine çalışırken kendime ve topluma yönelik tartışma alanları açmaktı. Çünkü toplumun ahlak kuralları trans kimlikleri ya da LGBTİ'leri görmezden geliyor, bizi sınırlı alanlara sıkıştırıp fırsatını bulduğunda nefretini kusuyor. Biz toplumu oluşturan değerlerden biriyiz ve toplum denilen şeyin kendisiyiz. Bu nedenle topluluğumuzun içinden yaşam pratiklerimiz, maruz kaldığımız sorunlar, mücadele ve bir varlık olarak belirme hallerimiz belgelenmeli ve farkındalık yaratmak amacıyla gündem oluşturulmalıydı.   *Projelerinizi hazırlarken dikkat ettiğiniz noktalar var mı?   Projelerimde görsel dildeki erilliği, cinsiyetsiz bakış açısıyla nasıl anlatabileceğimi sorguluyorum. Şiddeti deneyimleyen grupların hikayelerini anlatırken nasıl bir dil kullanmak gerekiyor, kurduğumuz dil konunun öznesinde nasıl bir etki bırakıyor, görmezden mi gelmeli yoksa gözüne mi sokmalı gibi soruların cevaplarıyla yeni sorular ve yeni tartışma alanları arıyorum.   *Şu an "Burçak: Belgeler 17" adlı çalışmanız sergileniyor. Burçak'ı bize anlatırmısınız?   Burçak, kendi deyimiyle 'ne erkek ne kadın, hem erkek hem kadın'. Bireysel varoluş yolunu arayan, hayatı ve hayalleri için emek verip kendini gerçekleştirmeye çalışan biri. Onu ve onun temsilinde birçok kişiyi özel kılan taraf burası. Biz, bize dayatılan mutsuz hayatları yaşamayı reddediyoruz.  Baksanıza etrafınıza, aile ve toplum tarafından önceden tayin edilmiş hayatlar yaşamamız bekleniyor. Kaç çocuk doğuracağımıza kadar sipariş ediliyor. Oku, ailenin istediği işi yap, çocuk sahibi ol, hayatın boyunca bir kutu ev için çalış, öl. Burçak da benim gibi kendisine dayatılan hayatı yaşamıyor ve alternatifini örgütlüyor. Biliyoruz ki yalnız değiliz. Bizim gibi kendini gerçekleştirmeye çalışan hayatları 'Burçak' hikayesiyle selamlamak istedim. Yalnız değilsiniz.   *Sergideki fotoğraflarda neyi vurgulamak istediniz ve sizi en çok etkileyen fotoğraf hangisi?     Burçak sergisindeki fotoğraflarda şiddet ya da seks işçiliği yok. Biraz muzip, çokça cüretkar, heyecanlı, tutkulu bir insanın yaşamına tanıklık ediyoruz.  En çok etkilendiğim fotoğraf seriye başlamama vesile olan İstiklal Caddesi'ndeki tavşan kulaklı fotoğrafı oldu. Caddede ahlakın boy ölçüsünü almaya gelmiş gibi geziniyordu cimcime!   *LGBTİ'lerin maruz kaldıkları şiddetin boyutuyla birlikte her geçen gün yaşam alanları kısıtlanıyor. Bu durumu nasıl anlatmak gerekir?   Türkiye'de trans imgesi ya seks işçiliği ya da şiddet üzerinden kuruluyor. Translarla ilk tanıştığımda kaçınılmaz olarak bu konuları ben de çalıştım, görmezden gelemezdim. 'Trans evi' çalışmamda şiddeti deneyimleyenleri kurbanlaştırmayan ve aynılaştırmayan bir söylem üretmek gerektiğini vurgulamıştım. Trans hayatları kurban, mağdur ya da seks işçiliğinden ibaret değil. Bu söylem eril ve üstten bir dil. Maalesef, Türkiye fotoğraf tarihine dönüp bakınca bunu görüyoruz. Acının pornografisi üzerinden prim yapılıyor! Lakin bu algıya karşı imgeler üretmek gerekiyor. Evet, şiddete maruz kalan dezavantajlı gruplardan biri bizleriz, bunu herkes biliyor. Bilmedikleri şey ise hayatın kendisine sahip olduğumuz.   *Bir diğer projenizde "Gezi'den OHAL'e Türkiye'de Trans kadınlar" isimli çalışmaydı. Sizi proje noktasında harekete geçiren özel bir durum var mıydı?   Geziyle beraber bana benzeyen ama aynı olmayan, pek çok noktada ortaklaştığım, aynı paydada olduğum insanlarla temas ettim. Tabii ki bu temas hayatımın her alanını değiştirdi. Trans hikayeleri yapma isteğim yalnız olmadığımı anladığım zaman çıktı ve bunu insanlarla paylaşmaya başladım. Olduğum şeyden dolayı mutluydum. Kendim gibi insanlarla bir arada olmak yeterince özeldi, bir olaya ihtiyaç kalmadı.   *Gezi direnişi, çözüm süreci ve ardından OHAL ile başlayan süreç LGBTİ'leri nasıl etkiledi?   LGBTi+ hareketi görünür ve örgütlü bir durumdaydı. Gezi'nin etkisiyle muhalif kesimlerin tamamı aynı durumdaydı. Yaşamsal taleplerimiz için doğrudan gündem oluşturabiliyor, toplumda olumlu yönde reflekslerini görebiliyorduk. Fakat şu anda toplumun genelinde baskı, sessizlik ve korku hakim. Ankara LGBTİ etkinliklerinin tamamı toplumun ahlak kuralları bahanesiyle süresiz olarak yasaklandı. 3 yıldır Onur Yürüyüşü'nü yapamıyoruz, aktivistler tutuklanıyor, trans intiharları OHAL sürecinde artış gösterdi.   'Şiddete açık durumda çalışmak zorunda kalınıyor'   Bununla beraber özellikle trans topluluğu içinde çeteleşmeler mevcut. Bu durum Eylül Cansın intiharıyla görünür hale geldi. Sokakta seks işçiliği yapan kadınlar güvenli çalışma alanları olmadığı için şiddete açık durumda çalışmak zorunda kalıyor. Tabii, tekinsiz alanlar çetelerin ortaya çıkmasını sağlıyor. Haraç verilen çete lideri 'anne'ler, haracın devamlılığını sağlamak için genç erkekler aracılığıyla sokakta şiddeti yaratıyor. Herkesin her şeyden haberi var ama kimse bunu konuşmak istemiyor.