Bir festivalin ardından: Kültürel asimilasyona karşı mücadeleye devam 2023-08-09 09:11:59     DERSİM – 21’inci Munzur Kültür ve Doğa Festivali’ni ve iktidarın festival politikalarını değerlendiren festival tertip komitesinden Gönül Sonbahar, “Amaçladıkları şey tam da kültürel bir asimilasyon. Kendilerine muhalif olan veya kendileri gibi düşünmeyenlerin düzenleyeceği festivalleri yasaklıyorlar” dedi.   Dersim’de “Madencilik yağmasına karşı doğayı savunalım” şiarıyla 3 Ağustos’ta başlayan 21’inci Munzur Kültür ve Doğa Festivali 6 Ağustos’ta son buldu. 4 gün süren ve tiyatro, folklor, konser, resim ve fotoğraf sergisi, film gösterimi, panel başta olmak üzere çeşitli etkinliklerin yer bulduğu festivalde Valilik kararıyla Grup Yorum, Grup İsyan Ateşi ve Ermeni dans grubu olan Veradardz Folk Grup’un sahne alması yasaklandı. Yasak kararının ardından müzisyenler adeta kaçırılırcasına polisler tarafından Dersim dışına çıkarıldı.   Polisler listelerle kontrol noktalarında bekledi   Festival öncesi kentin tüm girişleri polis kontrol noktaları ile dolduruldu. Kente giren herkesin kimlik bilgilerini alan polisler, ellerinde tuttukları listede bulunan isimlerin kente giriş yapma girişimlerinin olup olmadığını kontrol etti. Valilikçe kısıtlanmasına rağmen festivale Kurdistan ve Türkiye’nin çeşitli kentlerinden yüzlerce insan katıldı.   Dersim Belediyesi Kültür ve Sosyal İşler Müdürlüğü çalışanı ve festival tertip komitesinden Gönül Sonbahar, 4 günlük festivali ve iktidarın festival politikalarını değerlendirdi.   ‘Festival insanlar için bir kucaklaşma’   Munzur Festivali’nin uzun zamandır süren geleneksel bir festival olduğunu belirten Gönül, festivalin zaman zaman gerek pandemi gerekçesiyle gerekse de Valilik kararlarıyla yasaklandığını ifade etti. 21 yılı aşkın süredir geleneksel bir şekilde gerçekleşen festivalin kısmi yasaklarla gerçekleştiğini kaydeden Gönül, müzisyenlere yönelik sahne yasaklarını hatırlattı. Gönül, “Bu nedenle festival bizim açımızdan da eksik kaldı. Çünkü bu gruplar toplumsal konulara dair ve özgürlüklere dair taleplerini dile getiriyor. Halk yıllardır süren yasaklara karşı festivalin gerçekleşmesini istiyordu. Bu nedenle festivali gerçekleştirdik. Festivale sadece Dersim’den değil Türkiye’nin çeşitli kentlerinden ve Avrupa’dan çok sayıda insan katıldı. İnsanların kaynaşmaya, buluşmaya ihtiyacı var ve festival bu nedenle de önem taşıyor. Festival insanlar için bir kucaklaşma ve hasret giderme oluyor” şeklinde konuştu.   ‘Coğrafyamıza kapitalist işletmeler tarafından bir yönelim oldu’   Kültür ve Doğa Festivali’nin önemine işaret eden Gönül, “Dersim inanç ve kültürel açıdan özgün bir şehir. Asimilasyona karşı durmak için bunlar ihtiyaç duyulan başlıklar. O nedenle bu festival kültür ve doğa festivali. Festivalin ‘doğa’ kısmını değerlendirecek olursak, coğrafyamız zengin bir coğrafya. Endemik türler, madenler açısından zengin bir coğrafya. Bu nedenle coğrafyamıza kapitalist işletmeler tarafından bir yönelim oldu. Özellikle son yıllarda bunlara tanık oluyor ver yaşıyoruz. Birçok ilçemizde maden aramaları yapılıyor. Maden aramaları yapılırken de kapitalist işletmeciler kar amaçlı düşündüğünden dolayı bu durum yağma ve talana dönüşüyor. Biz de doğamızı ve çevremizi korumak adına, iklim krizinin önüne geçmek adına mücadele ediyoruz. O nedenle festivalin bu başlıklarda ilerlemesine anlam veriyoruz. Bu anlamda bizim bu yılki festival şiarımız da ‘Madencilik yağmasına karşı doğayı savunalım’ idi” ifadelerine yer verdi.   Onlarca etkinlik yapıldı   Festivalde gerçekleşen etkinliklere değinen Gönül, çocuklar, kadınlar, toplumun her kesimi için etkinlikler yapıldığını ekledi. Festival kapsamında yapılan etkinlikleri özetleyen Gönül, “Çocuk tiyatroları, paneller gerçekleştirdik. Panellerde kentin sorunlarını ve ekonomiyi tartıştık. Kadın etkinliğimiz oldu. Burada özellikle Dersim’de yaşayan kadınların yaşadığı sorunları konuştuk. Bunu özellikle dışarıda yaptık. Çünkü tüm kamusal alanlarda erkekler yeterince yer alıyor. Ancak kadınlar yer alamıyor. Bu nedenle erkeklerin en yoğun olduğu kamuya açık yerde kadın etkinliği gerçekleştirdik. Festival boyunca yazarların etkinlikleri, söyleşileri vardı. Dersim’de yaşayan ressamların yaptığı resimlerden oluşan bir sergi gerçekleştirdik. 4 gün boyunca konserlerimiz oldu. Konserlerimizde Zazaca da dahil çok sayıda dilde şarkılar söylendi. Zazaca yok olma tehlikesi taşıyan diller arasında. O nedenle sahne alacak sanatçıları seçerken de kültürel farklılıkları ve dil zenginliklerini gözeterek yer verdik. Halk oyunları sergilendi. Tiyatro gösterileri gerçekleşti. Ovacık’taki Cevizlidere Maden Ocakları sahası çevre dostlarıyla birlikte ziyaret edildi” sözlerine yer verdi.      ‘İnançların, kültürlerin katledilmesi kabul edilemez’   Festival yasaklarına dikkat çeken Gönül, iktidarın alternatif festivaller düzenlediğini kaydederek, “Amaçladıkları şey tam da kültürel bir asimilasyon. Sanat alanında, inanç alanında bir asimilasyon politikası yürütülüyor. Kendilerine muhalif olan veya kendileri gibi düşünmeyenlerin düzenleyeceği festivalleri yasaklıyorlar. Burada amaçladıkları şey açık bir şekilde istedikleri gibi sosyolojik ve demografik bir yapı oluşturmak. Yeni bir anlayış ve kültürü zorla da olsa dayatmak ve empoze etmek istiyorlar. Oysa bu topraklarda çok sayıda halk yaşıyor ve her birinin inanç ve kültürü farklı. İnançların, kültürlerin bu kadar katledilmesi kabul edilebilir bir durum değil” diye belirtti.   ‘Baskı ve manipülasyonlara karşı mücadele edeceğiz’   Munzur Festivali’nde bu politikalara ne kadar cevap olduklarının tartışılabileceğini söyleyen Gönül, bu noktada eksik kaldıklarının altını çizdi. Festivalde anadile çok özen gösterdiklerini ve ağırlıklı olarak anadili kullandıklarını belirten Gönül, sözlerini şöyle sonlandırdı: “Eksikliklerimiz olabilir ama her etkinlik sonrası eksikliklerimizi değerlendiriyoruz. Bu çalışmaları nasıl zenginleştirebiliriz üzerine tartışmalar yürütüyoruz. Devletin inanç meselesinde Dersim’e yönelik, Alevilik inancı üzerinden yaklaşımını da Diyanet’in açıklamalarını da her açıdan görüyoruz. Bu baskılarına ve manipülasyonlarına karşı mücadele etmeye devam edeceğiz. Herkes inancını özgürce yaşayabilmeli. Biri bir diğeri üzerinde baskı unsuru oluşturmamalı. Biz hem dil konusunda ve dile yönelik yapılan asimilasyon politikalarına, hem de inanç noktasında özellikle Alevilik inancına yönelik politikalarına karşı mücadele ederek, bizden sonra gelecek nesillere de bu mirası bırakacağız.”