Yönetmen Sefa: Kadın olarak işimizi iyi yapmak için ekstra çaba harcıyoruz 2019-04-04 09:11:51   Safiye Alağaş    İSTANBUL - Uzun yıllar dizi setlerinde asistan yönetmenlik yapan Sefa Öztürk bu kez yönetmen koltuğuna oturarak ilk filmi “Güven”i çekti. Dizi setlerinde yaşadığı zorlukları ve “Güven”in ortaya çıkış sürecini anlatan Sefa, “Bir kadın olarak işinizi iyi yapmak için ekstra çaba harcamak zorunda kalıyorsunuz” dedi.   Sinema Yönetmeni Sefa Öztürk’ün ilk filmi olan “Güven”  sinemaseverlerle 15 Mart’tan itibaren buluşmaya başladı. Başrollerinde Bülent Çolak, Serkan Keskin ve Feride Çetin yer aldığı  “Güven” filmi Zonguldak’ta bir güvenlik şirketinde çalışan Ali ve Meryem’in, güvensizlik üzerine kurulu ilişkilerini anlatıyor. Meryem’in Ali ile evlenmeden eski eşi Ferit’ten olma bir çocuğu vardır. Ali, Meryem’i çok severken ikisini birlikte kabul ederek evlenirler. Mutlu giden evlilikleri, Meryem’in eski eşi Ferit’in yıllar sonra karşılarına çıkmasıyla her şey bir anda tersine döner. Ali, Meryem’in eski eşi olan Ferit’in gelmesiyle güven kaybına uğrar. Fakat Ali’nin bir planı vardır. Meryem’i kendince bir teste tabi tutar. Meryem, çocuğunun babası Ferit’in geri gelmesiyle eşi Ali arasında büyük bir ikilem içerisinde kalır. Geçen zamanla Ali, eşi Meryem’e olan inancını yavaş yavaş yitirmeye başlar. Meryem’in eski eşi Ferit’in ansızın gerçekleşen faili meçhul bir cinayete kurban gitmesiyle olaylar çok farklı bir yere gelir. Ferit’in ölümü ile ilgili çalışmalarını sürdüren polisler çifte başvurarak onları sorgular. Erkeğin kadını “Güven” testine tuttuğu film, toplumsal cinsiyet rolleri üzerinden güven duygusunu sorgulamaya götürüyor.   ‘İçinizdeki yazma isteğini durduramıyorsunuz’   İnşaat okuyan ve daha sonra bir süre gazetecilik yapan Sefa Öztürk, uzun yıllar dizi setlerinde yardımcı yönetmen olarak çalıştı.  Dizi sürelerinin giderek uzamaya başladığını ifade eden Sefa, 65 dakika olan dizilerin 95 dakikaya çıkmasının ardından “Artık yeter dayanamıyorum” deyip işi bıraktı. Çalıştığı süre içerisinde hep kendi hikayelerini yazan Sefa, “İşi bıraktıktan sonra yazmaya daha çok zaman ayırdım. Sonra ‘Güven’i hazırlamaya başladım. Aslında insanın içinde yazmaya dair güçlü bir etki var. Bu bende de var. Onu durduramıyorsunuz. O yüzden şartlar zormuş, zaman bulamıyorsunuz çok önemsediğiniz şeyler olmuyor.  Yazmak için çabalıyorsunuz. Çabalayınca da oluyor. Aslında o yazma isteği, hikayeyi anlatmaya dair hissettiğiniz güçlü tutkunun kendisinden çıkıyor. Çok zor deyip bırakmanıza izin vermiyor. Eğer bırakıyorsanız zaten o kadarda istemiyorsunuzdur. Demek ki çokta size göre değilmiş” dedi.   'Yaşadığımız şey cinsiyet ayrımcılığı'   Uzun yıllar dizi setlerinde çalıştığını ve çalışma sürecinde yaşadıklarına değinen Sefa, konuşmasını şöyle sürdürdü: “Sinema dizi setlerinde kadınlar yeni yeni tercih edilmeye başlandı. Eskiden öyle değildi. Setler çok eril ortamlar. İnanılmaz ironik bir dille sürekli dalga konusu oluyorsunuz. Bir erkek asistan hata yaptığında okey sorun değil. Ama kadın yapıyorsa ‘ne oldu beşik mi salladın’ bilmem ne şeklinde alaycı bir dille sürekli manipüle edilmeye çalışılıyorsunuz. Dolayısıyla sizde işinizi iyi yapmak için ekstra çaba sarf etmek zorunda kalıyorsunuz. Bu da psikolojik olarak yıpranmanıza neden oluyor. Sürekli mobing uygulaması demek o kadar yaygın ki artık bir yerden sonra normal hale geliyor. Ben yıllar sonra yaşadığım şeyin mobing olduğunu anladım. Yaşadığım şey cinsiyet ayrımcılığı aslında. Bunu da yıllar sonra tanımlayabildim. O kadar normal şeyler olarak görüyorduk ki.    ‘İşimi yapmaya devam ederdim’   Şimdi setlerdeki kadın oranı biraz fazla ama setlerde sanki kadın ses duyamazmış gibi bir tane bile sesçi kadın yok. İlk birlikte çalıştığım kadın asistan 18 yaşında üniversite öğrencisiydi. İki elinde monitörle malzeme taşıyordu. Herkes ‘Neslihan hadi bakalım yapabilecek misin’ diye dalga geçiyordu. Ben hiç onları duymaz cevap bile vermezdim. İşimi yapmaya devam ederdim. Şimdi çok başarılı ama biliyorum ki oda aynı mükemmel olma gerekliliğinde o alaycı dil, ayrımcı dil nedeniyle çok fazla çalıştı. İşini çok iyi yaparak oradaki o ayrımcılığı kapatmaya çalışıyorsunuz. Dolayısıyla ben iyi teknik öğrendim. Normalde erkek asistanın öğrenmeye ihtiyaç duymadığı bir şeydir. Işık, kamera, ses, lens bilgisi birde yönetime dair bütün unsurları öğreniyorsunuz. Her şeyi öğrenmek zorunda kaldım. Hiç kimsenin açığımı yakalayıp beni orada herhangi bir mobing alaya almaması için öğrendim.”   ‘Birçok kadın çocuk yaptıktan sonra işi bıraktı’   Şuan dizilerin 140 dakika çekildiğine dikkat çeken Sefa, şöyle devam etti:  “Nasıl çekiyorlar gerçekten hiç bilmiyorum. Günde 15-16 saat çalışıyorsunuz. Başka hiçbir şekilde sosyalleşemiyorsunuz. Arkadaşlarınızdan zamanla uzaklaşıyorsunuz. Sadece hayatınız iş oluyor. Zaten eğer rejilik yapıyorsanız yedi yirmi dört çalışıyorsunuz. İzin gününüzde ertesi günün programını hazırlıyorsunuz. Dolayısıyla aslında hiç boş zamanınız yok. Gece üçte telefonunuz çalabiliyor. Oyuncu ‘benim yarın setim kaçtaydı’ diyebiliyor. Sanki siz uyumaya ihtiyaç duymuyormuşsunuz gibi. Böyle bir sürü şey oluyor. Bütün bu sorunlar nedeniyle yetişmiş bir sürü iyi kadın asistan yönetmen, çocuk yaptıktan sonra tabi ki işi bırakmak zorunda kalıyor.”    Hamile kaldığında seti bıraktığını söyleyen Sefa, bu durumda sette 16 saat çalışmanın mümkün olamayacağını kaydetti. Sefa, “Ayakta durman mümkün değil. Süt izni, ücretli izin gibi şeyler zaten söz konusu değil. Mesai saatlerini henüz tutturamadık. O yüzden sosyal hakların talebi için çok gerideyiz. Üç beş senedir sigorta yapılıyor. Çocuk yapmayı düşünüyorsanız, o zaman gelme deniliyor. Onun esamesini bile okuyamazsınız. Orası çok uzaklarda ufuklarda bile görünmüyor. Bu tür sosyal hakların oturmaya başlaması gerekiyor. Şuan olması gerekenin çok gerisindeyiz. Birçok kadın arkadaşım çocuk yaptıktan sonra işi bıraktı. Hâlbuki onlar iyi yetişmiş iyi insanlardı. Sürekli yeniler geliyor. Sirkülasyon çok yüksek” diye konuştu.    ‘Güven duygusu pazarlanıyor’   Güven duygusunun çok önemli olduğunu ifade eden Sefa, “Güven duygusu pazarlanıyor. Satın alınıyor. Halbuki güven satın alınacak bir şey değildir. İnsanlar evler, arabalar satın alıyor. Birde toplumda sanki güven duyulması gereken kişi erkekte güveni sağlaması gereken kişi kadınmış gibi algılanıyor. Çok yanlış konumlandırılmış. Cinsiyete bölünmüş bir duygu.  Bende güven gerçekten nasıl bir kavram, nasıl işliyor diye biraz incelemeye başladım. İncelemeye başladığım fikir ortaya çıktı. Kendime hiç güvenmeyen güvenlikçinin hikayesini konu almak istedim. Aşk, kadınlık, erkeklik, aile çok yönlü olarak idealize ediliyor. Genlerimize kadar işleyen bazı kodlar var. Bunlar erkeklik, kadınlık kodları” diye belirtti.   ‘Onun aşması gereken zihniyet’   Filmin çekim aşamasında da benzer sorunlarla karşılaştığını dile getiren Sefa, şunları dile getirdi: “Mesela 50 yaşında figürasyon biri geliyor sete, sen ona yürü diyorsun. Kadın olduğun için o kişinin yürümek gücüne gidiyor. Kadın yönetmenden direktif almak zoruna gidiyor. Bunlara artık gülüyorum. Ya da bir takım ekipler var. ‘Yönetmen kadın zaten, ilk filmi zaten, çok ufak tefek bir şey. Bakalım gerçekten biliyor mu?’ diyerek seni test ediyor. Artık bütün bunlara bir şey söylemiyorum. Bütün bunları görmezlikten geliyorum. Mesela kendimi göstermem lazım ki önyargıyı aşayım. Niye kendimi göstereyim ki. Niye kendimi kanıtlamak zorundayım. Sadece ne yapmam gerekiyorsa onu yapıyorum. Yapmaya devam ediyorum. Dolayısıyla muhatap olmadığımızda o davranışı direk geri yansıtmış oluyorsunuz. O onun sorunu ve onun aşması gereken bir şey. Yargı, onun önyargısı onun aşması gereken bir zihniyeti egosu.”   ‘Yaşadığım yerde filmim yok’   3 yıl yaptığı çalışmanın ardından filmin vizyona girdiğini vurgulayan Sefa, Türkiye genelinde 33 kopya ile vizyona girdiğini belirtti. 33 kopya ile vizyona girmesinin üzücü olduğunu söyleyen Sefa, “Kadıköy’de yaşıyorum. Kadıköy’de filmim yok. Kendi mahallemdeki sinemaya filmimi sokamıyorum. Gerçekten sinema adına bundan daha utanç verici bir şey olamaz. Zaten amacım büyük gişe filmleriyle yarışmak değil. Hiç olmasa bir parça daha en azından seyirci ile buluşmak için bir fırsata sahip olabilmeliyiz” dedi.