'Seni bulduk' diyebilme ve mücadelenin bir parçası olma zamanı…

  • 09:06 25 Ağustos 2018
  • Kadının Kaleminden
“Bugün o meydanı doldurmak, gözlerinin feri ve umudu hiç sönmeyen annelerin yanında olmak ve sonrasında, hep beraber  'seni bulduk' diyebilmek,  geçmişin hesabını sorabilmek bir hayalden öte dirençli bir mücadelenin parçası olarak karşımızda duruyor.”
 
Habibe Eren
 
Cumartesi Anneleri (insanları)  zorla kaybedilen çocuklarının, eşlerinin, kardeşlerinin akıbetini sormak amacıyla 1995 yılından bu yana Galatasaray Meydanı'nda haykırıyor. 1995-1999 yıllarında her Cumartesi saat 12.00'de "Kayıplar son bulsun, kayıpların akıbeti açıklansın, kaybedenler bulunsun ve yargılansın" talebiyle Galatasaray Lisesi önünde oturan annelerin çığlıkları 700'üncü hafta da Galatasaray Meydanı'nda bir kez daha insanların vicdanına haykıracak...
 
"Benim evladım gelir diye kapıyı bacayı açık bıraktım. Ay geçti, gün geçti, sene geçti benim çocuğum gelmedi. Benim çocuğum ölmüşse cenazesini bana versinler." Bu sözler Cumartesi Anneleri'nin sembol isimlerinden Berfo Kırbayır'a ait. Ömrünün 33 yılını, 12 Eylül döneminde evden alınan ve bir daha geri dönmeyen oğlu Cemil Kırbayır'ı aramakla geçiren Berfo Ana oğlu geldiğinde evini tanısın diye 30 yıl boyunca evinin duvarlarını boyamadı. Berfo Ana ölene kadar oğlunun peşinde olacağını söylemişti öyle de oldu. Diğer anneler ve kayıp yakınları belki de yıllar boyunca çocuklarının ve yakınlarının evden çıktığı son anı ve o kapının tekrar açılışını hayal etti.  
 
Yüreklenme zamanı…
 
Bundan üç yıl önce Eskişehir 2. Ağır Ceza Mahkemesi'nde görülen JİTEM davasında Cizre'de öldürülen 20 fail meçhulden biri olan oğlunun hesabını sormak için gelen bir annenin haykırışı da en az Berfo Ana kadar etkilemişti beni.  Kürtçe konuşan anne 17 yaşındaki oğlunun kuyuda bulduğu cenazesini anlatırken oğlunun üzerinde bulunan kanlı kıyafetini son kez kokladığını söylüyordu. "Üstelik oğlum oruçluydu aç gitti" diyen anne katliam sorumlularından o dönem Albay olan Cemil Temizöz ve diğer sanıkların karşısında onurlu duruşundan taviz vermiyordu. Bugün devrimci olsun ya da olmasın bu ölümler ve kaybetmeler karşısında vicdanı sızlayan ve buna ses çıkaran tüm kesimlerin, benim, senin, onun hepimizin hakikatin çıkarttığı bu ses karşısında belki daha yüreklenmemiz gerekiyor.
 
Sorumluluk alma zamanı bizde değil mi?
 
Geçen günlerde 700'üncü hafta sebebiyle Ahmet Kaya'nın yıllar önce faili meçhul katliamlar için yazdığı "Beni bul anne " şarkısı sanatçı Ceylan Ertem ile kaybedilenlerin yakınları tarafından seslendirildi ve 700'üncü haftaya çağrı yapıldı. Dünya deneyimlerine baktığımızda gerçekten kadınlar tüm bu süreçlerde,  hakikatin savunucusu ve çağrıcısı oldu. Arjantin'de mücadele eden Plaza de Mayo Anneleri, Barış Anneleri ve Cumartesi Anneleri olağanüstü koşullarda dahi seslerini duyurmaya devam etti. Şarkıya gelecek olursak;  "Beni bul anne " sözü başka bir hakikati de bir bıçak gibi yüzümüze vuruyor. Elbette anneler yıllar boyunca ne unuttu, ne affetti. Ne de hesap sordukları bir günü bile aklından çıkarmadı. Yıllarca süren adalet ve hakikat arayışında anneleri ve kayıp yakınlarını bu yolda yalnız bırakmama sorumluluğu ise hepimizin omuzlarında ağır bir yük olarak duruyor.  Bu sorumluluk bugün yıllarca mücadele eden annelerden çok bize düşmüyor mu? 
 
Anneler ve kayıp yakınları ilk günden beri bir an olsun dahi o alana gitmekten imtina etmedi. Her hafta attıkları sloganda ve yüreklerde var olan sızı belki aynı tonda devam etti;  ancak yakınlarının bir daha dönemeyeceği gerçeğinin yanında, aynı acılar bir daha yaşanmasın diye meydan hiç boş bırakılmadı. Bugün o meydanı doldurmak, gözlerinin feri ve umudu hiç sönmeyen annelerin yanında olmak ve sonrasında, hep beraber  "seni bulduk" diyebilmek,  geçmişin hesabını sorabilmek bir hayalden öte dirençli bir mücadelenin parçası olarak karşımızda duruyor.