Demokratik komünal ekonomi sistem deneyimi ve kadın emeği

  • 09:02 15 Nisan 2022
  • Jıneolojî Tartışmaları
 
“Savaşın bir başka boyutu ise faili meçhul sabotajlarla üretimin talan edilmesi politikasıdır. Sadece 2019 yılında Rojava’da binlerce hektarlık buğday tarlaları ateşe verildi. Binlerce ton buğday tarladayken yanıp kül oldu. Bu, ekonomi üzerinden yürütülen ve bölgenin ekonomi sistemini oluşturmaması için verilen bir savaştır.”
 
Elif Kaya
 
Sovyetler Birliği’nin 1991 yılında dağılmasından sonra Reel Sosyalizmin yarattığı hayal kırıklığı, komünal hareketlerde yeni bir arayış ve sorgulamaya yol açtı. “Sosyalizmde ısrar, insan olmakta ısrardır” belirlemesiyle arayışını derinleştiren Kürdistan Özgürlük Hareketi, yaşanan deneyimler ışığında demokratik komünal sistemi geliştirdi. 90’lı yıllarda sorgulanan, 2000’li yıllardan sonra daha fazla somutlaşan bu sistemin, uygulanmaya çalışıldığı alanlar daha çok Kürdistan coğrafyasıdır. Bir yandan ulus-devlet politikaları ve küresel emperyalizm politikalarıyla kıskaca alınan coğrafyada demokratik komünal ekonomin sistemi geliştirilmeye çalışılırken, diğer yandan yoğun savaş koşullarında, imkanların elverdiği alanlarda, komünal ekonomi örgütlenmeye çalışılmıştır. Bu çalışmanın en yaygın ve somut uygulama alanı ise Rojava’dır.
 
Kuramsal çerçevesini yukarıda ortaya koymaya çalıştığımız demokratik komünal sistemin uygulama aşamasında karşılaştığı pek çok engel ve zorluk vardır. Bunların en başında da toplumsal alışkanlık ve zihniyetten kaynaklanan engeller gelmektedir. Tabi aynı zamanda ataerkil devletli uygarlığı aşan ve kadın etrafında gelişen toplumsal özgürlüğü merkezine alan bir sistem inşa etmek emperyalist sömürgeci sistemin doğrudan hedefi olmak demektir. Sistem inşasında bu iki engelle karşılaşılmakta ve aşılması ciddi mücadeleler gerektirmektedir.
 
Kürdistan coğrafyasında her ne kadar toplumda komünal yaşam değerleri beli oranda canlı olsa da ekonomisi sömürgeci devletler eliyle kapitalist politikalarla şekillendirilmiştir. Pazarda hâkim olan anlayış kapitalist sistemin anlayışı olup bir başka deyimle ‘kurt kanunu’dur. Yani “büyük balık küçük balığı yutar” ya da “her koyun kendi bacağından asılır” anlayışı pazara nüfuz etmiş durumda. Oysa pazar demokratikleştirilmeden salt üretim veya tüketim süreçleri üzerinden demokratik ekonominin inşası mümkün olamaz.
 
Komünal üretimin pazarla buluşma anı önemlidir. Kapitalist sistem anlayışıyla pazarda emeğin değeri belirlendiği oranda, komünal üretim marjinal üretim olmaktan kurtulamaz ve savunmasız kalır. Üretim ve tüketim aşamalarında komünal değerlerin yaşatılması önemli olduğu kadar pazarı demokratikleştirmeyi de bir o kadar önemsemek önemli olmaktadır. Ancak savaşın hiç eksilmediği, dört tarafı kuşatılan bir ortamda pazarı demokratikleştirmek çok kolay değil. Resmi statüsünün tanınmadığı, sınır kapılarının kapalı olduğu ve hatta sınırı olan devletlerle savaş halinde olduğu bir durumda ticaret kimi kez her şeyi belirleyen konuma gelebilmekte. Devletler ve karşıt güçler bölge siyasetine ticaret üzerinden müdahale etmeye bir yöntem olarak başvurmaktalar. 
 
Devlet ve devlet üstü güçlerin sömürge savaşı yürüttüğü bu coğrafyada komünal ekonomiyi inşa etmek ciddi bir mücadele ve emek gerektirmektedir. Sömürgeci güçlerce işgal, talan ve gaspın temel bir politika olarak uygulandığı bu alanda komünal ekonomiyi kurmanın, sürdürmenin ve korumanın ciddi zorlukları var. Her model görünür olup somutluk kazanmasıyla sınanır ve insanlarda inanç gelişir. Sömürge savaşlarıyla yaşanan deneyimin ve birikimin bertaraf edilmesi, bir yandan istikrarsızlık ve güvensizlik oluştururken, diğer taraftan sürekli oluş halinde olmak bu çabanın yenilenme ve mücadele halinde olmasını sağlamaktadır. İstikrarsızlık ve güvensizlik ortamında komünal yaşam, kendini koruma ve savunma ihtiyacı daha fazla hissedilen bir duygu olmaktadır. Toplum örgütlendirilmediği ya da tehdit çok büyük olarak algılandığında, bu koruma duygusu kimi kez çatışmalı ortamlardan kaçışa ve başka ülkelere göçle sonuçlanmaktadır. Bu durum başta nitelikli emek olmak üzere emek göçüne yol açmakta. Bölgeden göçen insanlar başka ülkelerde en ağır ve zor işlerde ucuz iş gücü ihtiyacını gideren bir konuma düşmektedir. 
 
Savaşın bir başka boyutu ise faili meçhul sabotajlarla üretimin talan edilmesi politikasıdır. Sadece 2019 yılında Rojava’da binlerce hektarlık buğday tarlaları ateşe verildi. Binlerce ton buğday tarladayken yanıp kül oldu. Bu, ekonomi üzerinden yürütülen ve bölgenin ekonomi sistemini oluşturmaması için verilen bir savaştır. Meraların, ormanların yakılması, hayvanların otlanacağı alanların bırakılmaması ve nitelikli iş gücünün göçe zorlanması da bir savaş ve göçertme politikası olarak yıllarca kuzey Kürdistan’da uygulandı. 
 
Yine işgal ederek, üretim alanlarına ve ürüne ele koymak son yıllarda yaygın yaşanan bir durum oldu. Binlerce ton buğdaya el konuldu, zeytin bahçeleri talan edildi, ağaçlar kesildi, tarım alanları ekilemez, işletilemez duruma geldi. Savaşın bir parçası olan bu politikalar, ekonomik faaliyetlere ciddi anlamda zarar vermektedir.
 
Savaş ortamlarında alternatif ekonomi modelleri oluşturulmaz değil ancak çok ciddi zorlukları olduğunun altını çizmek gerekir. Bu zorluklar sadece dışarıdan geliştirilen saldırılarla sınırlı değil, sistemin yarattığı yaşam kültürü ve alışkanlıklar, öğretilmişlikler de bunun bir parçası. Üretim ve tüketim aşamalarının demokratik komünal değerlerle olması son derece önemlidir. Tüketim kültürünün yüceltildiği ve insanın değerinin tüketimle ele alındığı kapitalist sistem kültürünün etkilerini aşmadan, komünal ekonomi gelişme şansı yakalayamaz. Komünal ekonomi sistemi ihtiyaç temeli bir üretim ve tüketim anlayışla geliştirildiği oranda yaşamsallaşabilir. Bu konuda zihniyet değişimi çok önemli olmaktadır. Bu nedenle demokratik komünal ekonomi sisteminde akademilere önemli yere verilir. Yaşanan deneyimler burada irdelenir, demokratik komünal ekonominin kavramsal kuramsal çerçevesi burada tartışılarak, uygulamanın yol- yöntemleri belirlenir. Ataerkil kapitalist sistemin yarattığı sistem ve kişilik çözümlemeleri yapılır. Komünal yaşamın önünde engel olan bencil, bireyci, iktidarcı ve hiyerarşik zihniyet ve yapılanmalar aşılmaya çalışılır. Örneğin komünal bir yaşam biçimiyle örgütlendirilmesi gereken kooperatife, bir şirketten hisse sahibi olmak gibi yaklaşım Rojava devriminin ilk süreçlerinde yaşanan yanılgılı bir yaklaşım oldu. İnsanlar, üretim alanıyla doğrudan temas ederek, emek harcayarak ve üretimin tüm aşamalarına dahil olarak ancak komünal ekonomi sistemini geliştirebilir. Bu ilişki biçimi yakalanmadığında kapitalist sistem anlayışının hâkim olduğu ortamda, yarışa zorlanmak ve buna güç getirmeyince, zarar edip, dağılmakla sonuçlanabilmektedir. İşte, yaşanan pratiğin tahlil edilip, demokratik komünal değerlerle yeniden buluşmasını sağlayan yer akademi çalışması olmaktadır.
 
Demokratik Komünal Ekonomide Kadın Emeği
 
Feminist hareket özellikle 1970’lerle birlikte, kadın emeği üzerinde geliştirilen ataerkil kapitalist sömürüyü görünür kılıp emek tanımlamasına eleştiriler geliştirmesiyle emek kavramının dar ve erkek odaklı olduğu açığa çıkmıştır. Radikal, sosyalist, Marksist ve feminist hareketler başta olmak üzere kadın emeği üzerine derinlikli incelemeler ve tahliller yapılmıştır. Feminizmin bu değerli çabaları sömürünün kaynağına işaret etmesi ve analiz etmesine ciddi katkısı olmuştur. Ev içi emeğin, kadının görünmeyen emeğinin görünür olması açısından son derece değerli çalışmalardır. Bu anlamda ilk sömürgenin kadın olduğu, kadın bedeni ve emeği üzerinde geliştirilen sömürü sistemiyle ataerkil uygarlığın iktidarcı, hiyerarşik yapılanmasını geliştirdiği ve tüm topluma yaydığı bu tespitlerle açığa çıkmıştır. Ancak sorunun çözümü konusunda farklı yaklaşımlar ortaya konulur. Kimisi ev içi emeğin ücretlendirilmesini ve kadın emeğinin değerinin bu temelde verilmesini, kimisi ev içi çalışma da dahil olmak üzere her tür işin kapitalist sistemi güçlendirdiğini bu anlamda “iş grevi’’ yapmayı önerir. Kimisi ev içi işlerin erkekle paylaşılması ve kadın işi olmaktan çıkarılmasını önerir. Tüm bu öneriler mevcut sistem için de kadın emeğini görünür kılmak ve hak ettiği değeri takdir etme amaçlıdır. Ancak bu çözüm önerilerine eleştirel yaklaşanlarda bulunmaktadır. Örneğin, ev içi emeğin ücretlendirilmesinin, kapitalist ilişkilerin ulaşmadığı ya da az ulaştığı aile içine taşıma anlamına geldiğini, ev işini kadın işi olarak meşrulaştırıp, kabul ettirdiğini, bu haliyle erkeğin patron, kadının işçi statüsüyle aile içinde yer almasına yol açacağı eleştirisi yapılır.
 
Demokratik Komünal Ekonomi Modeli ücretin kendisini emeğin değerini belirlemede kuşkulu bir araç olarak görürken, kadın emeği açısından böyle bir önermeyi geliştirmez. Emeğin kutsal olduğu ve değerinin ölçülemez olduğuna inanılır. Ancak tüm bunlarla birlikte karmaşıklaşan toplumsal ilişkilerde emeğin değerini takdir edecek bir mekanizmanın olması da kaçınılmaz. Ancak bu ücret değildir. Emeğin pazarlanmasına kuşkulu yaklaşarak, emeğin değerinin pazarda değişimi değeriyle bir bütün ölçülemeyeceğine inanılır. Yaşamsal değeri olan kadın emeğinin içinde değer olarak tanımlandığı komünal yaşam örgütlendirilmesini ve pazar anlayışını önerir. Bu anlamda çözüm arayışları ataerkil kapitalist sistem içinde kısmi değişimler yaparak değil, demokratik komünal toplum sistemini tüm boyutlarıyla örgütleyerek gerçekleştirilebileceğine inanır, bunu hedef ve amaç edinir.
 
Kadınların gerek özgün/özerk örgütleme, gerekse karma ekonomi alanına aktif katılımıyla ekonomi anlayışında önemli değişimlerin yaşandığını görmek mümkün. Yaşamın her alanında kadın dokunuşları hissedilir düzeydedir. Üretim ve tüketim aşamalarında aktif katılımı olan kadınların, sosyal pazar anlayışının gelişiminde etkileme gücünün halen sınırlı olduğu görülmektedir. Pazar anlayışında etkisi zayıf kaldığında kadının ekonomi de yer alışı, toplumsal cinsiyet rolleri temelinde yapılan iş bölümünü aşmada yetersiz kalabilir. Bu yönlü riskleri de kendi içinde taşımaktadır. Bu nedenle pazarın demokratikleştirilmesi ve kadının bu alanda belirleyici güç haline gelmesi önemli olmaktadır. Özgün/özerk örgütlenme ile binlerce yıldır ev sınırlarına hapis edilen, ailenin geçimlik ekonomisini üstlenen ve yaşamsal emek harcayan kadın, toplumsal alanda ilk kez kendi ekonomik sistemini kurup, toplumsal yaşama müdahil olmuştur. Sadece müdahil olmamış, öncülük yapmış ve toplumsal sistemin belirlenmesinde belirleyici olmuştur.