Bilimcilik ve koronavirüs salgını

  • 09:02 28 Ocak 2022
  • Jıneolojî Tartışmaları
 
"Abdullah Öcalan, “Sağlığını kendi öz imkânlarıyla koruyamayan toplumun temeli, varoluş ve özgürlüğü ya tehdit altındadır veya tümüyle yitirilmiştir” tespitini yapar. Yaşam ve sağlık hakkını korumayı, öz iradeye ve örgütlülüğe dayandırma, alternatif sağlık, yaşam ve özgürlük arayışının temel boyutlarından birini oluşturmaktadır. Halkların özsavunmasının temeli, devlete-tekellere teslim edilemeyecek kadar yaşamsal, hassas bir alanı ifade ediyor."
 
Jineolojî Akademisi
 
Pozitivist bilim, nesne olarak gördüğü, cansız olarak tanımladığı virüsü öldürmeye çalışmaktadır. Kapitalist sistemin çıkarları gereği anlamlandırılmamış ve işlevi somutlaşmamış her canlı, nesne olarak görülmektedir. Bu nesneleştirme anlayışı, yaşam ve tüm varlıklar için geçerli olmaktadır. George Floyd gibi insan rengi de bu nesneleştirici anlayışın kurbanı, nefessiz bırakılarak katletme gerekçesi olabilmektedir. Bir Kürt gencinin resmi devlet kanunlarında yasaklı anadilinde müzik dinlemesinin bir öldürme gerekçesi olabilmesi gibi. Ataerkil zihniyetin ve kurumlarının bin yıllardır dört duvar arasında tutarak bu düşünceyle biçimlendirmeye çalıştığı kadını, her türlü işkence, tecavüz ve kırıma uğratması gibi. Salgın süreci bütün dünya bir laboratuvara dönüştürülmüş ve üzerinde biyolojik müdahaleler yapılan virüs gibi nasıl refleks göstereceği, nereye kadar direneceği, teslim olacağı veya öleceğinin testleri yapılmaktadır. Biyolojik deneyler tarih boyunca değişik halklar, ırklar üzerinde uygulanmıştır. Özellikle kaçırılan, esir alınan, soykırıma uğratılan halklar bu tür deneylere maruz bırakılmıştır. 
 
Hastalıkta ve sağlıkta tekellik
 
Sosyal yaşamın dışında kalan ve sadece sömürü sisteminin tekelinde çalışan bilim, bozulan sosyaliteye dair çözüm de geliştirmez. Zaten sosyal bilimin geliştireceği yaşam modeli, günümüzün ev hapishaneleri olmuştur. Bill Gates gibi dünyanın en büyük tekellerinden birinin denetiminde olan Dünya Sağlık Örgütü, “Koronavirüsü hayvanlar arasında yaygın olan büyük bir virüs grubudur. Bilim insanlarının zoonotik olarak adlandırdığı nadir durumlarda, hayvanlardan insanlara bulaşabilir” demektedir. Bu salgının önüne geçebilecek aşının bulunmasına onay veren patent sahibi de yine Bill Gates’in kendisi olmaktadır. Daha ilk dönemlerde hastalığın ilacını bulduğunu belirten Fransız doktorun ölümle tehdit edilmesi, ABD’de yine önemli sonuçlara ulaşmış Çinli bir doktorun öldürülmesi, bu tekellerin küresel çıkarları ve amaçlarıyla açıklanabilecek durumlardır. Hastalığı üreten ve çaresini bulanın aynı kaynak olması, gerçeği aşikar kılmaktadır. Virüsün yayılmasından aylar sonra geliştirilen aşıların patentlerinden etkilerine, ne kadar üretilip ne kadar satılacağına kadar geniş bir yelpazede sürdürülen tartışmaların seyrine bakıldığında da bu gerçek ortaya çıkmaktadır.
 
Salgının insan sosyolojisi, toplumsal psikoloji, ekonomi, sağlık, eğitim vb. tüm yaşam alanlarını nasıl ve ne kadar etkilediği, kapsamlı tahlilleri gerekli kılıyor. Bu dönemde insan sağlığının korunmasına dönük yapılan en yaygın açıklama, sosyal tecrit ve herkesin eve kapanması olmuştur. Toplumların mevcut bilim kurumlarından, sağlık örgütlerinden ve hizmetinden çözüm beklentisi oldukça zedelenmiştir. Toplumsal yaşamı ve ihtiyaçları gidermeyi tamamen devlete bağlayan devletli zihniyet, toplumlar açısından ciddi bir tartışma konusudur ve sonuçları salgın döneminde daha net ortaya çıkmıştır. Eve kapatılan kadınlar ve çocuklar, birçok cinsiyetçi saldırı ile yüz yüze bırakıldı. Ekonomik kriz derinleştikçe küçük esnaf iflas ederken, Amazon ve Reihnmetall gibi uluslararası tekeller zenginleşti. Eğitim ve düşünsel çalışmalar, 5G tekniği ile online eğitim sistemine geçirilerek, toplumsallıktan koparıldı. Yalnızlaştırılan, tecrit edilen insanlar daha fazla teknik denetime itirazsız tabi olmak zorunda bırakıldı. 
 
Salgın açıklamalarında militarizm dili
 
Geliştirilen korku atmosferinden hastalığın baş gösterdiği ülkelerde olağanüstü hal mekanizmaları gündeme girdi. Devletler, toplumları denetim altına almak için, polisleri sokağa salarak halkı evlere kapatmayı, ceza yağdırmayı bir yöntem olarak kullandı. İspanya gibi örneklerde, dört kişilik kriz masasını iki asker, bir polis ve bir doktordan oluşturan, salgın sürecini sağlıklı aşmak yerine güvenlik tedbirleriyle aşmayı amaçlayan devlet politikaları öne çıkabildi. Günlük olarak sunulan ölü sayılarının psikolojik baskısı altında toplum ölüm-yaşam sınırında sıkıştırılmak istenirken, güvenlik tedbirleri ile askeri disiplin ve talimatlarla yönetilmeye alıştırılmaya çalışılmaktadır. Salgına ilişkin yapılan açıklamalarda, düşman ordusu karşısında savaşan bir militarist güç gibi ifadeler öndedir. Salgın hastalığa karşı “Bu savaşı kazanacağız, bu illetin üstesinden geleceğiz, hep beraber mücadele edeceğiz, bu süreci hastalanmadan, evlerden çıkmadan, birbirimize temas etmeden inşallah sonlandıracağız” gibi kavram ve cümleler kullanılması buna örnektir.
 
Abdullah Öcalan, “Sağlığını kendi öz imkânlarıyla koruyamayan toplumun temeli, varoluş ve özgürlüğü ya tehdit altındadır veya tümüyle yitirilmiştir” tespitini yapar. Kapitalist tekellerin azami kâr kanununa bağlanan, özel şirketlerin eline teslim edilen insan sağlığı, varoluşunu tehlikeye sokmuş durumdadır. Doğru bilgi ve doğru tespitlerle tedavilerin yürütülüp yürütülmediği bile tartışma konusudur. Yaşam ve sağlık hakkını korumayı, öz iradeye ve örgütlülüğe dayandırma, alternatif sağlık, yaşam ve özgürlük arayışının temel boyutlarından birini oluşturmaktadır. Halkların özsavunmasının temeli, devlete-tekellere teslim edilemeyecek kadar yaşamsal, hassas bir alanı ifade ediyor.
 
Bilge kadının bilgisinin canlandırılması hayati rol oynayacaktır
 
Jineolojî olarak, toplum ve insan sağlığının, doğal tedavi yöntemleri, şifacılıkla yeniden buluşması gerektiğini savunmaktayız. “Jineolojî, bu diyalektiği, iyilik ve iyileştirme temelinde, toplumsal tarihin başlangıcındaki özüne göre yeniden kurmanın bilimi olarak, sağlık alanını ele almaktadır. Sağlık alanında jineolojîk bakış açısını örerken, kapitalizmin ilkel sermaye döneminde cayır cayır yakılan bilge kadınların sağaltıcı bilgilerini özümsemektedir” tespiti, Jineolojîye Giriş kitabında yer almaktadır. Modern tıbbın, bilge kadınları cadı diye diri diri yakıp sağlık bilgilerine el koyarak devlet eliyle geliştirildiği bilgisine sahibiz. Kimyevi ilaçları tamamen reddetmemekle birlikte, kaynağının doğal bitkiler olduğunu bilerek, doğal tıp alanının geliştirilmesi ve bilge kadınların bilgisinin canlandırılması ile birlikte koruyucu hekimlik, sağlığın toplumsallaştırılması gibi politikalarla halk sağlığının öncellenmesi insan kaderi-sağlığının pazar konusu olmaktan çıkarılmasında hayati rol oynayacaktır. 
 
Bilimi kapitalist zihniyetin etkisinden ve maddi-iktidar zemininden kopardıkça sosyal bilim başta olmak üzere bütün bilim alanlarının rengi değişecektir. Yaşadığımız coğrafya ve Ortadoğulu halkların doğal ve toplumsal bilgileri, kapitalist modernite tarafından tamamen ele geçirilememiştir. Toplumsal bilgi canlıdır ve halkların bilgi birikimi yaşamını, sağlığını, geçmiş ve geleceğini güvence altına almaya yetebilecek düzeydedir. Savaş ve katliamlarla soykırımın eşiğine getirilen halklar ve özellikle kadınlar, hazine değerindeki bu bilgilerini korumakta, iyi ve sağlıklı insan ve yaşam koşullarını geliştirmek için kullanmaktadır. Bu gerçeklik, kadın bilimi jineolojînin toplum bilim olma iddiasının en güçlü dayanaklarından biridir. Dünyadaki tüm kadınlar, bu bilgi birikimlerini hastalık ve özel savaş yöntemlerine karşı temel bir özsavunma yöntemi olarak değerlendirebilir, varlıklarını ve yaşamlarını güvence altına alabilir.
 
Bireyci yapılar aşıldıkça özgür yaşam seçimleri gelişir
 
Jineolojî olarak, kapitalist modernitenin bireyci ideolojik yapıları aşıldıkça ve maddi kalıplara indirgenen bilimcilik anlayışı kırıldıkça, kapitalizmin sembol ve ritüelleri bilince çıkarılıp reddedildikçe, halkların özgür yaşam seçimlerini geliştirebileceğine inanıyoruz. Semboller, devletçi zihniyetin kurum ve kuruluşlarını, ritüeller ise ezberlenmiş ve kanıksanmış geleneklerini ifade ediyor.
 
Bilgi yapılanmaları özgür tartışmaya dayalı gelişir. Kapalı laboratuarlarda, saklı mekanlarda ve gizli üretilmez. Toplumsal ve yaşamsal alanların ve ihtiyaçların içinden çıkar ve şekillenir. Süregelen bilgi yapılarını kadın etrafında geliştirilecek olan hakikat çerçevesinde yeniden yorumlayabilirsek ve yorumumuzu anlam bütünselliği içerisinde yaşama uyarlayabilirsek, kadının bilgi çağı kendisini görünür kılar. Aksi takdirde ezberlenen bilgi yapılarını tekrarlamış oluruz. Tekrarlanan bilgi, zaten bir tıkanma içindedir ve bu tıkanma kapitalist sistemin çıkarlarına göre kullanılmaktadır.
 
Şifacılar doğa ve toplum dengesini gözetenlerdir
 
Bilgili ve bilgisi ile topluma öncülük eden kişilere aydın denilmektedir. Düşüncedeki duruluk, sadelik ve ışık sözle dışa yansımakta, pratik politikada eyleme dönüşmektedir. Bilgeler, bilindiği gibi ilk şifacılar ya da diğer adı ile otacılardır. Şifacılar sadece belli bir hastalığı ya da ağrıyı iyileştiren kişiler değildir, aynı zamanda doğa ve toplum dengesini gözetenlerdir. Doğanın ve toplumun bozulan dengesini yeniden kurmayı varlık gerekçesi gören, sürekli gözlemleyen kadın öncüleri ve kadın bilgisi olarak ele alabiliriz. Kadın tarafından gözetlenen ve korunan metafizik dengedir. Ruhun, duygunun, aklın ahengidir ve maddi ilişkiler de bu ahenge göre şekillenir. Toplumsallığı ören duygu ve düşüncenin mayasını oluşturan temeldir bu. Güncel ve maddi olanı koruma ve tedbir geliştirme ise bireyciliği en üst düzeyde yaşayanların ve geliştirmek isteyenlerin yöntemi olabilir.
 
Temizlik perspektifi veren modern bilimin modern sözcüleri, sadece laboratuar zeminlerinde ve sistem okullarının sıralarında ezberlemiş oldukları kavramları halka sunmaktadır. Salgının başından beri tüm insanlara, ellerini lavabolarda sık sık sabunla yıkamaları bir tedbir olarak sunuluyor. Oysa Afrika’da bir yılda susuzluktan ve açlıktan ölen çocukların sayısının 100 bini bulduğu UNICEF raporlarında geçiyor. Birçok insan, ancak içmek için su bulabilmektedir. Buna bilimsel yöntem veya sosyal bilim diyemeyiz. İnsan emeğinin piyasaların hammaddesine dönüştüğü bu çağda, kapitalist sistemin bilgisiz uygulayıcılarının topluma bilim adına verebileceği perspektifler de sahte, köksüz, zararlı ve sağaltıcı değildir.
 
Jineolojî, bilimsel devrim sahalarını geliştirme çabasında
 
Sezgisel duygu ve düşünceden uzaklaşan laboratuvar biliminin kuru akılcılığa dayanan perspektifi, sistem uygulayıcılarına ait olabileceği ve sadece emek sömürüsüne hizmet edeceğini bilmek önem taşıyor. Bunu bilmek, teşhir etmek, bilim alanında çaba gösteren herkes için devrimsel nitelik taşır ve toplumsal bilimin gelişmesine hizmet eder. Jineolojî bu çabaların toplamı ve etkisiyle, bilimsel devrim sahalarını geliştirme ve genişletme arayışı ve çabasındadır. Toplumların bayram hali, yaşam biçimine dönüşünceye kadar da bu çaba ve emek devam edecektir.