Kürdistan’da pandemi ve sömürge toplum gerçeği

  • 09:07 7 Ocak 2022
  • Jıneolojî Tartışmaları
“‘Sağlıklı olma hali, özgür olma halidir’ belirlemesi, esasında özelde Kürdistan, genelde tüm dünya için sağlık krizinden çıkıştaki esas belirlemedir. Bu sömürge halinden çıkış arayışında; bir halkın sağlık mücadelesi ile özgürlük mücadelesi de birbirinden bağımsız değerlendirilemez.”
 
Ruşen Sekvan
 
Pandemi süreci, ilk bakışta kaba bir pozitivist anlayışla dahi değerlendirildiği zaman, sömürge durumundaki Kürdistan halkları için sağlık hizmetine erişimi daha imkansız hale gelmiştir. Anadil, sağlık hizmetlerinin evrensel anlamda temellerinden biridir. Dil, insanın kendini anlatmasındaki en önemli araçtır. Kendini doğru anlatamayan bir yurttaşın doğru hizmeti ve tedaviyi alabilmesi de mümkün olmamaktadır. Kürdistan’da, diğer hizmetlerde olduğu gibi sağlık hizmetlerinin de anadilde olmayışı yılların sorundur. Pandemi süreci gibi zor bir süreçte dahi Kürdistan’da anadilde hiçbir çalışma yapılmamış, pandemiye dair verilen sağlık hizmetleri anadilde olmadığından, sonuç alıcılığa da olmamıştır.
 
Pandeminin işçiye, emekçiye bedeli…
 
Pandemi sürecinde en çok etkilenen kesimlerden biri de işçi ve emekçi sınıfıdır. Bunun Kürdistan’daki yansımaları tüm dünyada olduğu gibi ağır olmuştur. Kürdistan’da on yıllardır süregelen savaş politikaları geçim kaynaklarını oldukça kısıtlamakta, toplum mecburiyetten mevsimlik işçilikle geçimini sağlamaya çalışmaktadır. Pandemi sürecinde mevsimlik işçiler de tamamen işsiz bırakılmıştır. Bunun gibi birçok işçi emekçi kesimi, sonucu bir şeye hizmet etmeyecek politikalarla açlığa ve yoksulluğa mahkum edilmiştir. Hayvancılıkla geçimini sağlayan ve yaylada hayvanlarını otlatan kişilere, pandemi tedbirleriyle hiçbir alakası olmayan ve ödeyemeyeceği cezalar kesilirken, büyük otel ve fabrikaların çalışmasının durmaması için emekçiler insanlık dışı koşullarda çalışmaya mahkum edilmişlerdir.
 
Geliştirilen tek politika yasak-ceza
 
Pandemiye dair geliştirilen politikalarda bölgesel özgünlüklerin hiçe sayıldığı alanlardan biri de toplumsal yaşamın şekillenişidir. Kürdistan’da yaşam daha toplu ve daha toplumsaldır. Aileler daha geniş, sosyal yaşam ortamları dahi daha toplu ve iç içedir. Kürdistan’da taziye, düğün, bayramlar gibi bir arada kalabalık geçirilen zamanlar oldukça fazladır. Covid-19 virüsünün bulaşması ve yaygınlaşması için bu ortamlar riskli ortamlardır. Pandemi sürecinde, yine iktidarın buna dönük geliştirdiği politikalar ya bunu görmezden gelen ya da yasaklar ve cezalarla önünü almaya çalışan bir noktada olmuştur. Pandemi süreci, her süreçte olduğu gibi yerellerin özgünlüklerinin gözetilerek politikalar yürütülmesi gereken bir süreçtir. Kürdistan’da kayyımlarla da beraber yerelden yönetimin önüne tamamen geçilmiş; bu, pandemi sürecinde daha büyük sorunlar oluşturmuştur. Ancak en küçük topluluktan, sokaklardan ve mahallelerden başlayan, halkın yerelden yönetime katılımını sağlayan politikalar, pandemi sürecini aşabilmeyi sağlayabilir. Ama geliştirilen tek politika yine yukarıdan, tek elden geliştirilen yasak-ceza politikaları olmuştur. Hatta toplumun temeli olan bu toplumsallığın bu yasaklarla parçalanması da egemenlerin işine gelmiş, bu her anlamda genel bir politikaya dönüştürülmeye çalışılmıştır.
 
‘Tedbirlerin’ Kürdistan’a yansımaları
 
Salgının ilk başlarında yine bir politika olarak geliştirilen sokağa çıkma yasaklarının bile Kürdistan’da yansımaları farklı olmuştur. Sokağa çıkma yasaklarının, Kürdistan belleğindeki yerinin çok ayrı olduğu, su götürmez bir gerçekliktir. Özellikle 2015-2016 yıllarındaki sokağa çıkma yasakları, halkın belleğinde çok tazedir. Pandemi sürecinin başında 2020 Mayıs ayında sokağa çıkma yasaklarında ortaya çıkan bir görüntüde, Nusaybin’de devletin kolluk kuvvetlerinin bir sitenin bahçesindeki çocukları silahla kovaladığı, havaya ateş açtığı görülmüştür. Daha sonra buna dair yapılan olayın “pandemi tedbirleri çerçevesinde yaşandığı” açıklamasında inandırıcılık olmayınca, site bahçesinde oyun oynayan çocukların “taş attığı” kılıfı uydurulmuştur. Bunun gibi, sokağa çıkma yasakları sürecinde birçok örnek yaşanmıştır. Bu yasak, ceza yaklaşımlarının her biri de yine belleğin bir parçası olmaya devam etmektedir. 
 
Aşıya güvensizliğin dünü, bugünü
 
Pandeminin en başından beri çalışmaları yürütülen ve Covid-19 virüsüne karşı geliştirilen aşıların da salgın politikalarında yeri büyüktür. Bağışıklama yani aşı; patojene karşı vücudun dirençli hale gelmesi, savunmayı öğrenmesidir. Covid-19 pandemisinde de ilk süreçten bugüne, aşı ve aşıya dair tartışmalar çok önemli bir yer tutmaktadır. Aşı bulunduktan ve üretildikten sonra hızlı ve yaygın bir şekilde aşının yapılmasında Kürdistan yine ikinci planda kalmıştır. Temelde aşıya dair oluşan büyük güvensizlik, devletin aşı politikalarıyla daha da derinleşmiştir. Geçmişte yapılan bozuk kızamık aşıları sonucu görülen binlerce SSPE vakası, Kürdistan halkının belleğidir ve aşıya dair oluşan güvensizliğin bir boyutudur. Bunun yanında geçmişte Kürdistan’da kadınların bilgi sahibi olmadan doğum kontrol yöntemlerine zorlanması, bazen doğum kontrol yöntemlerinin habersiz uygulanması, gebelikte kimi kadınların türlü ve doğru olmayan gerekçelerle kürtaja zorlanması gibi birçok örnekte, Kürdistan halkının soykırım tehdidi altında olduğu belleklerde yer edinmiştir. Esasında genel varoluşuna dair olan bu güvensizlik, devletin tüm politikalarıyla ilgilidir. Aşıya dair gelişen ‘kısırlaştırma’ söylentisi de bu soykırım kıskacında olma belleğine eklenince, genel bir güvensizlik ortamı oluşmuştur. 
 
Birbirine yapıştırılmış iki coğrafya
 
İlk dönemlerinde şeffaf yürütülmeyen pandemi süreci, bir süre sonra çarpık verilerle iktidarın çıkarları doğrultusunda manipüle edilmeye başlanmıştır. Sayısal verilerin yanlış verildiğine dair tepkiler oluşturulup bu durum sivil toplum örgütleri tarafından deşifre edildikten sonra, bu noktada kısmi geri adımlar attırılmıştır. Buna dönük tepkilere karşılık her gün yayınlanan sayıların olduğu rengarenk bir harita üzerinden süreç “şeffaf yürütülmeye” çalışıldı. Bu haritaya dair değerlendirilmesi gereken en temel gerçeklik; zaman zaman renkler yer değiştirse de bu haritanın Türkiye ve Kürdistan olarak, iki bambaşka parçanın birbirine yapıştırılmış gibi oluşuydu. Kimi zaman mavi iller Kürdistan, diğer renk Türkiye iken kimi zaman da salgının seyrine ve dalgalara göre tam tersine döndü. Salgının seyri ve dalgalanışı da, pikleri aslında Kürdistan ve Türkiye’de birbirinden çok farklı olsa da bu durum bölgesel bir farklılığa indirgenmeye çalışıldı.
 
Sağlık nedir
 
Dünya Sağlık Örgütü sağlığın tanımını, “Fiziksel, ruhsal, sosyal tam bir iyilik hali” olarak yapmaktadır. Yukardaki tüm belirlemelerden ve örneklerden, doğru sağlığın aynı zamanda politik-siyasal durumdan ayrı tanımlanması da mümkün değildir. Sağlık, bu tanımlamanın ‘fiziksel, ruhsal, sosyal ve siyasal tam bir iyilik hali’ olarak tamamlanmasıyla bir anlama kavuşabilir. Sağlık sorunu; doğrudan bir özgürlük sorunudur, dolayısıyla da “Sağlıklı olma hali, özgür olma halidir” belirlemesi, esasında özelde Kürdistan, genelde tüm dünya için sağlık krizinden çıkıştaki esas belirlemedir. Bu sömürge halinden çıkış arayışında; bir halkın sağlık mücadelesi ile özgürlük mücadelesi de birbirinden bağımsız değerlendirilemez.
 
Çözüm, toplum odaklı düşünmektir
 
Sağlık sisteminde var olan temel sorun, kapitalist modernitenin her alanda yarattığı gibi bağımlılık sorunudur. Kendini bunun üzerinden var eder ve yeniden yeniden üretir. Bu bağımlılık; sağlık bilgisine bağımlılık, sağlık hizmetine bağımlık ve bedene yabancılaşmadan gelmektedir. Sağlık sisteminde var olan krizli hal için çıkış noktası birinci olarak; bu bağımlılık ilişkilerini kırarak profesyonelleşmeden çıkıp amatör tarzla inşadır. Profesyonelleşme, var olan kurulu düzende insanı ve doğayı nesneleştirerek, bağımlılık ilişkilerini yeniden üreten, kendini metalar üzerinden var eden bir durum geliştirmektedir. Amatörlük ise, toplumun kendine yetebilmesini amaçlayan, yani meta odaklı değil çözüm odaklı bakan, öz güçten beslenen ve bağımlılık ilişkilerini ortadan kaldıran bir yaklaşımla gelişir. Pandemilerin üstesinden asıl gelecek olan, amatör bir ruhla toplum odaklı düşünme ve hareket tarzıdır. Çıkışta bir diğer nokta ise bu bahsettiğimizin, yerellerden merkeze yatay örgütlenme tarzı ile yani özyönetim ile kurgulanmasıdır. Bu da sokak ve mahallelerden başlayan, sağlık komünlerinin örgütlenmesiyle mümkündür.
 
Doğru ilkeler çerçevesinde bir sağlık algısı
 
Soykırım kıskancında olduğu belirlemesini yapan bir halk için, pandemi gerekçesiyle geliştirilen her politika egemenin tahakkümünü daha da arttırdığı bir aracın olması ötesine gidememiştir. Bu krizli yaşamın çıkışında yeni yaşamın inşasından; toplumsal her alanın inşası ile toplumsal yaşamın inşasından başka yol mümkün değildir. Bu noktada yeni bir yaşam için sağlığın inşasında da en önemli şey doğru ilkeler çerçevesinde geliştirilecek bir sağlık algısıdır. Bu algı ve perspektif oluşturulduktan sonra, buna dönük geliştirilecek politikalardan sonuç alınabilir. Doğru bir sağlık algısı da ataerkil sömürüye hizmet etmeyen, hiyerarşik olmayan, kadınların özne olduğu, toplumsal birikimi önemseyen ve toplum katılımını önceleyen bir sağlık algısının oluşturulmasıyla mümkündür.