Ekolojik konfederalizm

  • 09:02 30 Temmuz 2021
  • Jıneolojî Tartışmaları
"Abdullah Öcalan'ın doğayla bağlantılı olan insan anlayışına göre, insan doğanın farkında olan bir doğadır. Bu nedenle, yarattığımız ekolojik felaketlere çözüm bulabileceğimizi bilen muhtemelen tek tür biziz."
 
Andrea Wolf Enstitüsü
 
İnsanlar, insanlığın ektiği ilk tohumlardan büyük kömür santralleri ve yeryüzünün damarlarını tüketen petrol yataklarına kadar giderek daha çok kapitalistleşen ve küreselleşen toplumun ihtiyaçlarına göre doğayı değiştirmeyi öğrendi. Artık emperyalist topraklar, çokuluslular ve bankalar sınırsızca hareket ederek güçlerini artırmak için gezegeni sonsuz bir kaynak haline getirdi ve doğanın yaşam gücünü kullanarak bunu egemen bir sınıf yaratma hizmetinde kullanıyor. Doğa tahrip edilmesi, toplumun bölünmesinin de kökenini oluşturan erkeklerin, kadınlar üzerindeki baskı ve sömürü mekanizmaları yoluyla gelen egemenliğinden kaynaklanan toplumsal bir sorundur. 
 
Toplumsal ekolojinin temeli ise kadın özgürlüğünü merkezine alan ekolojik bir toplum inşa ederek doğanın bu yıkım çarkını tersine çevirmektir. Demokratik konfederalizm; komünler, konseyler ve komiteler şeklinde tabandan ve bunları birbirleri ile yerel, bölgesel ve küresel düzeylerde koordine etmeye dayanan örgütlenmenin bir yoludur. Ekoloji de demokratik konfederalizmin üç temel taşından birisidir. Diğer ikisi ise demokrasi ve kadın özgürlüğüdür. 
 
Ekolojinin demokratik konfederalizm içerisindeki yeri
 
Toplumsal ekoloji, jineolojî kadar, toplumu ve doğayı ve onların tüm bileşenlerini bir bütün olarak görür. Toplum, insan ve doğa birbirlerinden kopuk değildir. Bunun tam tersine kadın merkezli tüm toplumlarda insanların günlük hayatlarını çevre ile canlı ve güçlü ilişkiler kurarak şekillendirdiklerini görebiliriz. Doğa bir nesne olarak görülmez, bizim bir parçamızdır ve diğer taraftan bizler de doğanın parçasıyız. 
 
Bu, bizim nasıl hareket ettiğimiz noktasında bir fark yaratır; biz doğanın içerisinde hareket ederiz- ona karşı olarak değil. Doğayı bu şekilde görme biçimi tam olarak demokratik konfederalizme uymaktadır: yani bütünüyle organik olarak ekoloji, tüm konfederal düzeylerde; komünler, konseyler, komiteler vb.  bir rol oynamalıdır. 
 
Konfederalizm kendi içinde ekolojik bir konsepttir-örgütlenmenin ekolojik yoludur. Demokratik konfederalizm, komiteleri, konseyleri ve diğer küçük demokratik oluşumları kendi şemsiyesi altında tutan ekosistemdir. Diğer küçük alt ekosistemler gibi. Ekoloji, her canlının bir yeri, mekânı ve değerinin olduğu bütüncül bir yaklaşımdır. Özgürlük ancak tüm canlı varlıkların birliği içerisinde yaşanabilir- bunun aşağısı ya da üstü olamaz. Örneğin faşizm asla ekolojik olamaz. Rojava Devrimi’nin özünde ekolojik olması amaçlanmıştır. Bununla birlikte, kalıcı savaş mülkiyeti, ambargo, kaynakların kısıtlılığı ve insanların zihinlerine her gün saldıran özel savaş gibi pek çok maddi durum buna engeldir. Bunun yanı sıra ekolojiyi sürmekte olan devrime entegre etmenin yollarını bulmak jineolojî ve daha geniş anlamda kadın hareketi için açık bir görevdir.
 
Ne yapmalıyız, nereden başlamalıyız?
 
Ekolojik bir yaşam ve toplum için mücadeleler, şu veya bu şekilde, tehdit altına girdikleri andan itibaren dünya çapında var olmuştur. Bu mücadelelerin çoğu toprakların ve halkın kolonileştirilmesine karşı bir direniş olarak doğar. Örneğin Via Campesina Latin Amerika’da başlayan uluslararası bir gıda egemenliği hareketidir. Dünyanın dört bir yanından milyonlarca köylüyü, çiftçiyi, topraksız insanı, kırsaldaki kadını ve genci, yerli halkı, göçmen ve tarım işçilerini bir araya getirir. Kadınlar toprağın koruyucusu olarak tohum kampanyası gibi birçok kampanyanın ön saflarında yer alır.  Onlar ‘Defensoras de la tierra’ yani toprağın savunucusudurlar. Kadınlar mevcut düzene meydan okuduklarından kapitalizm için büyük bir tehdit oluştururlar. 
 
Rojava'da kadın köyü Jinwar demokratik konfederalizmin üç temel direğinden biri olarak kadınların özgürleşmesinin bir ifadesidir. Jinwar kadınların birlikte ortak bir yaşam kurduğu ve hayatlarının her alanını ortak, özerk ve doğa ile yaşam içinde düzenledikleri bir yerdir. Kadınlar arasında ve kadın ile doğa arasında zorla kesilen bu bağları kurmak başlı başına bir devrimdir. Karaya yakınlıktan filizlenen, dünyanın döngülerini ve mevsimleri takip eden yaşamın özü bu köyün içinde bulunur. Komşu köyler, bölge ve tüm dünyadaki farklı insanlar ve gruplarla genel olarak çok yönlü ve çevresine duyarlı çeşitli ilişkilerin olduğu bir yaşam mevcuttur.
 
Peki ekolojik bir konfederalizmi nasıl inşa edebiliriz?
 
Abdullah Öcalan'ın doğayla bağlantılı olan insan anlayışına göre insan doğanın farkında olan bir doğadır. Bu nedenle, yarattığımız ekolojik felaketlere çözüm bulabileceğimizi bilen muhtemelen tek tür biziz.
 
Şimdi görev, toprak anaya geri dönmek için çabalamaktır. Sümerce'de “Amargi” kelimenin tam anlamıyla “anaya dönüş” anlamına gelir ve özgürlük için kullanılan ilk kelimedir. Ekolojik konfederalizm çeşitli komünlerin, komitelerin, konseylerin, köylerin, şehir ve bölgelerin üyeleri olarak biz kadınların gidip sanayiciliğin şimdiye kadar mahvettiklerini ortadan kaldırıp, tamir edip birlikte yeni ve güzel bir hayat inşa edebilelim anlamına gelir.
 
Ekolojik konfederalizmi inşa etmek için inşa edilmekte olan tüm farklı ekolojik alternatiflerle bağlantıları güçlendirmeye devam etmek önemlidir. Örneğin kooperatifler ve toplum destekli tarım projeleri oluşturan insanlar ile. Örneğin tohum bankaları insanların tarımsal özerkliği için inanılmaz derecede önemlidir. Sömürge saldırılarına karşı otonom bölgeler ilan etmek için bile savunmak ve projeler arasında daha güçlü bağlantılar kurmak ve gerçekten birlikte örgütlenmek önemlidir. Bu aynı zamanda ekolojik konfederalizmin inşasının ilerlemesini de güçlendirecektir. Bunlar atabileceğimiz ve atılmakta olan pratik adımlardır.
 
Ortadoğuda devletçiliğin, kapitalizmin, ekolojik yıkımın ve kadınlara uygulanan baskının sona ermesi demokratik bir ulus ve güçlü bir öz savunmaya dayalı olması aynı zamanda eko-sistemlere de zararlı iki unsur olan sömürgeciliğin ve savaşın sona ermesi anlamına gelmelidir. Kadınlar olarak güçlü bir toplumsal doku oluşturduğumuzda sadece ekolojik mücadele değil, her türlü mücadele daha da güçlenir. Ve bunu yapmanın tek yolu ilişkilerimizde, zihnimizde ve örgütlenmemizde ataerkilliği sürekli olarak ortadan kaldırmaya çalışmaktır. Kadınların birleşmesi ekolojik bir toplumun gelişmesinin de merkezidir çünkü bizim ezilmemiz doğanın ezilmesiyle birlikte başladı ve gelişti. 
 
Yaşadığımız ülkelerin çoğunda hala bir devlet varken demokratikleşmeye şimdi başlamalıyız, böylece zaman içerisinde devlet demokratik ulus tarafından gereksiz hale getirilecektir. Bunun anlamı şimdiden başlayabileceğimizdir. Devrim veya ayaklanma sonrasını beklememize gerek yok.
 
Ulus devletler elbette ki içimizdeki güzelliği fark etmemizi, bu ortak vizyonu yaratmamızı ve buluşmamızı kesinlikle engellemeye çalışacaklardır. İnsanların demokratik topluma katılmaları ve kapitalist devleti geride bırakmaları için eğitim düzeninin yanı sıra çok çalışmak da gerekiyor. Ama nihayetinde bunu yaptığımızda, büyük olasılıkla geriye bakmayacağız.
 
Amargi'ye geri döneceğiz- anaya geri döneceğiz.