Üçüncü Doğa iyi ve güzel yaşam sanatıdır

  • 09:03 16 Temmuz 2021
  • Jıneolojî Tartışmaları
 
“Üçüncü Doğa yeni bir cennet veya ütopya vaadi değildir; doğalar üzerinde insanın artan bilinç gücünün farkını koruyarak büyük uyuma katılımını sağlayabilmesidir. Bu sadece bir özleyiş, amaç, ütopyalar vaadi değil, güncel pratik anlamı olan, iyi ve güzel yaşam sanatıdır.”
 
Sevda Can
 
Toplumsal hafızanın yok edilmesine yönelik, hiyerarşik toplum tarihi boyunca en çok başvurulan yöntemlerden bir diğeri de demografyanın değiştirilmesi olmuştur. Sözlük anlamı olarak, Demografi: sınırlı ya da belirli bir coğrafyada bulunan nüfusun yapısını, değişimlerini ve özelliklerini inceleyen bir bilimdir. Tarih, Sosyoloji ve Coğrafya ile iç içe bir bağlantılılığı vardır. Demografik değişiklik ise; bir halkı, topluluğu, kendi topraklarından yaşadıkları yerlerden koparıp başka coğrafya ve topraklara sürgün etme ya da zorunlu göçertme, yerlerine başka halk ve toplulukların yerleştirilmesidir. Bu değişiklik planlı bir hedef doğrultusunda siyasi amaçlı yapılmaktadır. 
 
Toplumsal hafızaya karşı soykırım saldırısı
 
Demografya değişikliğindeki temel hedef, asimile etme, köklerinden koparma, yabancılaştırma, coğrafyanın aidiyetini değiştirmeyi hedefler. Bu anlamda ırkçı, siyasi çıkarlar temelli bir özel savaş politikası olmaktadır. Örneğin, Avrupalı beyaz insanın, Afrika yerlilerine yaptığı budur. Ya da Amerika’nın kuruluşunda, beyazların, Amerika’nın yerli kabilelerine yaptıkları, Avustralya’da yerli Aborjin halkına ve diğer yerli halklara yapılan bu temelde bir siyasi, kültürel demografik değişimin soykırım ile yürütülmesiydi. Bugün de bunun bir versiyonu, Türkiye eli ile Efrîn ve Serêkanîye’de yapılmaktadır. Kürt nüfusun çoğunlukta olduğu yerleri savaş ve baskılar yolu ile boşaltılarak yerlerine Arap ve farklı halklardan oluşan grupların, çetelerin yerleştirilmesi, o coğrafyanın demografyasının değiştirilmesi oluyor. Demografik değişikliğin kendisi de coğrafyaya ve toplumsal hafızaya karşı bir soykırım saldırısıdır.
 
Hegemon sistemde temel konu hakimiyet ve ekonomik çıkarlar
 
Dünyada gelişen hiçbir şey birbirinden ayrı ve kopuk değildir. Bu evrenin diyalektiği, toplumsal, siyasal, kültürel alanda da etkili bir şekilde işlemektedir. Kuantumun atom altı parçacıklar dünyasında olduğu gibi, ikinci doğada da kelebek etkisi misali bir etkileşimi içermektedir. Yoksa, dünya bu kadar global bir köy haline gelmiş iken yaşanan bu dünya insanlık kültürel miraslarına ve coğrafyasına yönelik soykırım saldırılarına karşı bu sessiz kalış başka nasıl açıklanabilir ki? Netice de yaşanan bu soykırım saldırıları salt yaşanılan bölge halkları ve doğası ile sınırlı değildir. Dünya hegemon sisteminde, birincil olan temel konu hakimiyetler ve ekonomik çıkarlardır. 21. yüzyılın bu ilk çeyreğinde, Türkiye’nin ve cihadist IŞİD vb çete güruhlarının bugün, kadim Ortadoğu coğrafyasında hayat bulan, insanlık tarihinin kültürel mirası olan maddi ve manevi değerlerine bu kadar kökten yok edici kültürel soykırım saldırıları, tarihin hiçbir döneminde bu denli hoyratça yapılmamıştır. Ve dünya hegemon güçlerinin, Türkiye’nin bu saldırılarına bu kadar göz yummaları, kendi çıkarlarına da uygun olduğundandır.  
 
Diktatörlerin sonu aynı olmuştur
 
Kendilerini, bilimin tekeli ve evrensel bilginin sahibi haline getirmiş olan Avrupalıların, bölgedeki mevcut erkek egemen iktidarlara ve IŞİD’e yaşam şansı ve saldırı alanları açmaları çıkarlarına hizmet ettiğindendir. Neticede hiyerarşik dönem insanlık tarihini incelediğimizde, farklı zaman kesimlerinde ve mekânlarında aynı zihniyetin yaratıcıları ve uygulayıcıları kendileridir.  Saddam’ı öne çıkaran ve bir diktatör gibi halklar üzerinde büyüten, her yaptığına göz yuman, destekleyen aynı Avrupa, işi Saddam’la bitince en düşürülmüş şekli ile yine bir halka, bir coğrafyaya adeta hakaret edercesine, ipe götürtmüştür. Ortadoğu’nun yeni leviathanlarının da sonunun bundan pek farklı olmayacağı kesindir. Çünkü, hiyerarşik devletli uygarlığın tarihi bakış açısında, tüm diktatörlerin sonu aynı olmuştur ve hiyerarşik tarih bakış açısında, tarih tekerrürden ibarettir.  
 
Tarih tekerrürden ibaret değil
 
Ancak, doğal toplum ana akışı eksenli gelişen demokratik uygarlığın, tarihsel bakış açısında, tarih tekerrürden ibaret değildir. Zamanın ve mekânın biriktirdikleri üzerinden, bir akış ve tarihsel bilinç içermektedir. Demokratik ekolojik kadın özgürlükçü toplum sistemi, doğal ana kadın sisteminin tarihsel bilinci ışığında gelişmiş olan bir sistemdir. Günümüzde bu eksende, toplumsal hafızamızın ve coğrafyamızın korunması, savunulması ve yaşatılması için her yönden bir mücadele verilmektedir. Kadın, bu varlığını koruma mücadelesinin temel ayağını ve özünü oluşturmaktadır. Hiyerarşik sisteme karşı verilen bu mücadelede, toplum olarak temel argümanımız da, jineolojî bilimi olmalıdır. Bu tarihsel bilinç ışığında, birinci ve ikinci doğanın simbiyotik uyumu ekseninde, üçüncü doğanın, toplumsal ve kültürel hafızasının geliştirilmesi, toplumsal ve ekolojik sorunların çözümünün anahtarı olacağı gibi, hegemonik uygarlık sisteminin de sonu olacaktır. 
 
‘Üçüncü doğa bir cennet ya da ütopya vaadi değildir’
 
Üçüncü doğanın anlamına, Abdullah Öcalan’dan bir alıntı ile açıklık getirelim: “Üçüncü Doğa yeni bir cennet veya ütopya vaadi değildir; doğalar üzerinde insanın artan bilinç gücünün farkını koruyarak büyük uyuma katılımını sağlayabilmesidir. Bu sadece bir özleyiş, amaç, ütopyalar vaadi değil, güncel pratik anlamı olan, iyi ve güzel yaşam sanatıdır. Üçüncü Doğa; Birinci ve İkinci Doğa’nın üst bir aşamada farklılıklar temelinde eşitlik ve özgürlüğün ifade ve gerçekleşme rejimi olarak demokratik sistem, içinde ekolojik ve feminen toplum özelliklerinin gelişmesiyle mümkündür.”
 
Doğaya kadınca bir ruh ile sahip çıkmak
 
Bu da kadın ve toplum olarak kendimizi yaşamın her alanında bilinçlendirme, örgütleme ve mücadelemizi büyütmeye bağlı olmaktadır. Burada Egeli anaların, altın madenlerine açılmak istenen alanlar için, Karadeniz’li anaların HES ve madenlere açılmaya çalışılan yayla ve vadileri için, Kürt anaların öncülüğünde barajlara ve doğa, tarih kıyımlarına karşı toplumların birlikte yürüttükleri eylemsellikler, bu anlamda ifade edilmesi gereken, çok değerli ve anlamlı eylemselliklerdir. Doğamıza, coğrafyamıza kadınca bir ruh ile hep birlikte sahip çıkalım.