Demokratik uygarlıkta kadının güzellik ve etiğinin değeri

  • 09:03 9 Nisan 2021
  • Jıneolojî Tartışmaları
"Jineolojînin erkeklik üzerine yaptığı araştırmalar, erkeklerle birlikte yaptığı çalışmalar ve özgür kadın örnekleri, özgür erkek olarak gelişmeleri için onların izlemeleri gereken yollar ve kendilerine karşı vermeleri gereken savaşlar için yöntem ve araç sağlayacaktır.”
 
Clara Torres  
 
Devletli topluma karşı savaşta, Kürt Kadın Hareketi; Mujeres Libres ve diğer devrimci örgütler gibi kişisel ve kolektif gelişimi destekleyecek, özgürlük yolunu aydınlatacak ideolojik prensiplerin geliştirilmesi gerekliliğinin farkında olmuştur. Jineolojî sunduğu bakış açısı ve araştırmalarıyla, kadınları tarihi ile ilişkilendirerek ve köklerini tarihin ilk topluluklarından alan bilimsel bir temele oturtarak bu prensipleri derinlemesine geliştirir. Böylelikle, renkli bağlar, baskıcı sisteme karşı savaşın temeli olan, Kadın Kurtuluş İdeolojisi tarafından geliştirilen 5 prensip ile daha fazla güçlenip esneklik kazanmışlardır:
 
Welatparêz (Yurtsever)
 
Welatparêz duygusu dünyanın kadınları ve halklarını sevmek ve onlar için savaşmak için gereklidir. Zira bizim tarihimiz, toprağımız ve kültürümüzle kurduğumuz bağ aynı tarihin, toprağın ve kültürün parçası kadınlar kadar başka tarihlerin, toprakların ve kültürlerin parçası kadınlarla da kurulan kız kardeşlik bağının geliştirilmesinde vazgeçilmezdir. Kendi halkımıza duyduğumuz güçlü sevgi, tüm halkları sevmemize ve onlar için mücadele etmemize olanak tanır. Ve böylece enternasyonal politikanın birtakım varsayımlarının ötesinde bazı temel prensiplerin gelişmesini sağlar.
 
Xwebûn (Kendin olmak)
 
Düşüncemizi ve irademizi güçlendirerek kendimizi tanımak, diğer bir deyişle xwebûn olmayı geliştirmek, kendini özgür kadınlar olarak inşa etme hedefi taşıyan tüm devrimci kadınlar için gerekli bir adım ve sorumluluk haline gelir. Kim olduğumuzu keşfetmek için mücadele vermek ve baskıcı sistem tarafından zihinlerimize ve kişiliklerimize kazınan izleri silerek, kendi doğamızdan yola çıkarak kendimizi yaratmak, erkek bakışının dışına çıkarak ataerkinin kadın kategorilerinden uzaklaşarak kendimizi tanımlamak uzun fakat aşılması gereken bir yoldur. Ancak bu şekilde, yalnızlık duygusundan çıkmak için ne ilgi ne de bağımlılıklar üzerine değil beraber yürüyeceğimiz ve büyüyeceğimiz yoldaşlık ilişkileri içinde özgür bireyler olarak gelişebiliriz ve diğerleriyle ilişki kurabiliriz.
 
Örgütlülük
 
Xwebûn olmaya örgütlülük yoluyla ulaşılabilir. İster 3 ister 300 olalım, kadınlar, nerede olursak olalım örgütlenmeliyiz. Devletli ulusun kökleri kadın üzerinde kurulan baskıya dayanmaktadır. Her gün kadınlar sistematik saldırılara, cinayete, tecavüze, aşağılanmaya, şiddete ve acıya maruz kalmaktadır. Kapitalist modernite serbest pazarın temel aldığı aynı değerler üzerine bir cinsellik inşa ederek ve erkeklerin onları görmek istedikleri biçimde şekillenmesine neden olarak, kadınları özgür olduklarına inandırmak ister. Topluluklarının lideri konumundaki kadınlar ve mücadeleleri, gücü elinde tutanların birinci hedefi haline gelir: Örneğin Berta Cáceres, Sakine Cansız, Marielle Franco…Hedefi olduğumuz bütün bu örgütlü saldırıların karşısında biz kadınlar, bizi anlamı olan bir hayata taşıyacak yaratıcı gücümüze ivme kazandırarak direnmek ve kendimizi korumak için güçlü bir öz savunma sistemi yaratarak kendi aramızda bağ kurmalı ve örgütlenmeliyiz.
 
Direniş
 
Güçlü bir özsavunma sistemi yaratma, kendi aramızda bağlar kurma ve örgütlenme, direniş yoluyla gerçekleşmelidir. Kendi topraklarıyla bağlantı içinde xwebûn olmayı geliştiren kadınların örgütlülüğü aracılığıyla direniş, hedefi olduğumuz tüm saldırılara karşı hayatımızın her alanında gelişmektedir. Bu noktada direnişin büyük kısmının devletli uygarlığın kişiliğimizde oluşturduğu her şeye karşı, kendimize karşı verilen zorlu bir direniş olduğunun farkına varmamız önem taşır. Bunu takiben, yaşamın düşmanlarına karşı gösterilecek direniş, daha basit olacaktır. Ayrıca, bu direniş bir hobi ya da zaman geçirme aracı olmanın tersine özgürlüğe adanmış bir yaşam biçimidir.
 
Ahlak/Etik ve Estetik
 
Kendimize, “Hayatın anlamı nedir?” sorusunu sorarsak, cevabında özgürlüğe bağlı sevgiyi buluruz. Zihniyetimizde özgürlüğe bağlı derin sevgi ilkelerini (ahlak/etik) geliştirip bu ilkelerin kişiliğimizin (estetik) bir niteliği olmasını sağlamamız gerekir. Bu şekilde bu ilkeler aracılığıyla çevremizle ilişki kurarak güçlü ve özellikle kadınlar arası yoldaşlık bağları örebiliriz. Böylece bu ilişkiler tüm toplum için geçerli bir kültür haline getirilebilir. Doğal toplumlarda, kadınlar, duygusal ve yaşama bağlı zekâları dolayısıyla toplumların ortak değerleri halinde şekillenen ahlaki ilkeler oluşturmuşlar. Yaşamın anlamını kavrayıp tüm yaratımlara ve bunların arasındaki ilişkiye anlam vermek, özgürlük ahlakına sahip olmak için vazgeçilmezdir. Güzellik, bu ahlakla uyum içinde bulunan kişilikle ilişkilidir. Hislerimiz ve davranışımız arasında, yani düşündüğümüz, dile getirdiğimiz ve fiilen yaptığımız arasında bağlantı olunca, güzelleşiriz. Doğal toplumlarda Tanrıça-Ana’nın tarikatı, kadınların toplumun yaşamında gerçekleştirdiği maddi ve manevi çalışmaların tanınması/ tasdiklenmesi/onurlanmasıydı. Bu nedenle, tanrıçaların aynı zamanda aşk ve güzellik tanrıçaları olmaları şaşırtıcı değildir. Yaşam yaratma ve savunma eylemlerinde bulunmaktan daha büyük bir güzellik var mıdır?
 
‘Hakikat  aşktır ve aşk özgür yaşamdır’
 
 “Aşk nedir?” aşk, ahlak ve güzellik arasında bağlantı kurduğumuzda, yola dönüşür. Aşk olmadan ahlaklı olabilir miyiz? Aşk olmadan güzel olabilir miyiz? Ve sırasıyla, ahlak ve güzellik olmadan sevebilir miyiz? Bunu anladığımızda, aşkın tek bir kişiye doğru yöneltilemediğini, dondurulamadığını da anlarız. Aşkı, kişiliğimizin bir niteliği olarak, yaşamla ilişki kurup özgürlüğe doğru yürümek için bir yöntem, bir şekil olarak geliştirmemiz gerekir. Abdullah Öcalan, “Hakikat aşktır ve aşk özgür yaşamdır” der. Bu şekilde, aşkla savaşmaktan daha güzel bir şey olmadığının farkına varırız: Yoldaşlarına duyduğun aşk, özgürlük aşkı, yaşam aşkı… Özgür yaşam bilimi olan jineolojînin geliştirdiği hevjiyana azad (özgür ortak yaşam) araştırmaları, aşk hakkında ve özgürlüğe yaklaşmak için dokumamız gereken ilişkiler konusunda daha fazla aydınlık ve berraklık sağlayacaktır.
 
Toplum üyeleri, sevgi ve özgürlüğe dayalı ilişkiler kurmak için kendilerini özgür insan olarak geliştirme sorumluluğunu taşırlar. “Klasik kadın” kategorisinin dışında kendisini oluşturan bir kadın, özgür kadının kişiliğini geliştirmenin yolunu bulacaktır. Bu kişilik, özgürlük yolunda atılan adımları belirledikçe değişim gücü olarak önemli bir rol oynayacaktır. Özgür kadınların gücü ve enerjisi, aralarındaki aşk ve yoldaşlık tavırları, kararlılıkları, cesaretleri ve devrimci mücadeleleri örneğe dönüşüyor. Sadece diğer kadınlar için değil, özgür erkek olarak kendilerini değiştirmek ve dönüştürmek isteyen erkekler için de bu geçerlidir. Öcalan erkekliği, ilişkilerin güç temelinde kurulmasını zorunlu hale getiren bir ideoloji olarak tanımlıyor. Bilimcilikte özne-nesne, devletçilikte yöneten-yönetilen, kapitalizmde ezen-ezilen olarak kurulan ilişki, baskın erkek-köle kadın ilişkisinde tekrarlanıyor. Kadınların bu kategoriden çıkmaları bir gereklilik ve sorumluluk olduğu gibi erkeklerin de bu güç ilişkisi ve gösteri dinamiklerini terk etmeleri gerekir. Jineolojînin erkeklik üzerine yaptığı araştırmalar, erkeklerle birlikte yaptığı çalışmalar ve özgür kadın örnekleri, özgür erkek olarak gelişmeleri için onların izlemeleri gereken yollar ve kendilerine karşı vermeleri gereken savaşlar için yöntem ve araç sağlayacaktır.
 
Özgür kadınlar ve özgür erkekler, birbirleriyle özgür birliktelik içinde ilişki kuran özgür kişilikler, ahlaki ve siyasi toplumlar oluşturacaktır. Toplumun politik hafızası olarak tanıtılabilen etiği tekrar yaşatan toplumlar, eziyet ve sömürü karşısında müşterek karşılık verme ve özsavunma kabiliyetlerini bu şekilde geliştirirler. Devletten uzak kendi kendilerini yönetir (öz yönetim), ve böylece demokrasi kavramına değerini geri kazandırırlar. Kısacası, etik ve siyasi toplumlar, kaybettiğimiz veya daha doğrusu bizden çalınan şeyi geri alanlar olacaktır. Böylece doğal toplumların devamı haline gelecektir. Kadınlarsa bu yaşam ve aşkın hakiki devrimcileridir. Bundan daha güzel bir şey olabilir mi?
 
Çeviri: Bahar Ersöz-Ekin Ege (jineolojî Dergisi)