Alternatif yaşam alanları ve aile formlarının inşası için yaklaşımlar 2022-03-18 09:04:08     “Feminist mekân teorisyenleri ve aktivistleri çok sayıda araştırma ve incelemede mekânsal koşulların ve mimarinin ataerkil zihniyet ve rol şemalarını ailede ve kamusal alanda nasıl katılaştırdığını ortaya koyuyor. Bazı örnekler, ataerkil, ekonomik, ekolojik ve askeri işgal savaşları nedeniyle oluşturulan engellere rağmen şimdiden böylesi projeleri başlatmanın mümkün olduğunu gösteriyor. Jinwar bunlardan biri…”   Andrea Benario   Yaşam alanının ataerkil ve devlet mimarisi sonucu aileler ve topluma uygulanan şiddet ve dışerkliğe rağmen bütün zamanlarda alternatif yaşam alanları ve aile formları arayışı söz konusu olmuştur. Çok sayıda roman bununla bağlantılı soru ve sorunları, yeni ütopya ve çözüm yollarını gündemleştirdi. Kadınlar Şehri Kitabı ve Kendine Ait Bir Oda gibi, Rus yazar Çernişevski’nin 1863’te yayımlanan Nasıl Yapmalı romanı da buna dahildir. Birçok devrimciye ilham veren bu roman küçük burjuva ahlak anlayışını ve ataerkil-feodal evlilik ve aile anlayışını eleştirir. Aynı zamanda devrimci alternatif ve yaşam biçimlerinin nasıl olabileceği sorusunu sorar.   Sınıfına layık görülmeyen bir evlilik yapan başkahraman Vera Pavlovna’nın yaşadığı toplumsal çelişki ve bireysel sorgulamalarını anlatır. Vera, yaşadığı evlilik ilişkisinde ataerkil normlara boyun eğmek istemez. Bundan dolayı 3 odalı evini, o dönem açısından yeni ve olağandışı olan bir şekilde düzenlemeye karar verir. Evli çift ortak bir oturma salonu ancak iki ayrı yatak odası dayayıp döşer. Böylece hem birlikte geçirecekleri hem de bireysel ihtiyaç ve okumaları için değerlendirmek istedikleri zamanı bilinçli ve karşılıklı rıza temelinde şekillendirme koşullarını mekânsal olarak yaratırlar. Bu ise hem evlilik hayatı hem de yaşam alanı kullanımındaki eril hakimiyetten kopuş anlamına gelir. Aleksandra Kollontay da kadın kurtuluşu, cinsel özgürlük ve işçi sınıfının yeni ahlakı konusundaki yoğunlaşmalarında bu konuyu ele alır. Özel evlerdeki ataerkil aile modelini ve kadınların tecrit edilmesini aşmak amacıyla kolektif komşuluk mutfakları ve ortak çocuk bakımına sahip yaşam modelleri geliştirir. Böylece hem kadınların hem de çocukların serbest gelişim olanaklarının güçlendirilmesi hedeflenir.   Alternatif yaşam projeleri   Benzer yaklaşımları 1968 öğrenci ve gençlik hareketi ile birlikte Avrupa’nın birçok ülkesinde yayılan komün ve ev işgali hareketlerinde de görülebilir. Devlet ve patriyarkanın üreme hücresi olarak gördükleri küçük aile modelini, kilisenin cinsellik konusundaki ikiyüzlülüğünü ve iffet taslayan yaklaşımını, yaşam alanının kapitalistçe pazarlanmasını eleştiriyorlardı. Boş fabrikalar ve eski binaları işgal edip, buraları onlarca insanın yaşayabileceği kolektif yaşam alanlarına dönüştürüyorlardı. Büyük ortak odalar, mutfaklar, konser ve etkinlik salonları kurmak için odaları ayrıştıran duvarlar yıkılıyordu. Ancak işgal edilen bu binalarda yaşayanlar, genel kurul ve bina toplantılarında günlük yaşamlarını örgütleyip siyasal konuları tartışırken ortak alanların yanı sıra ya tek başına ya da çift olarak bireysel bir odaya da sahipti. Hem devletin bu alternatif yaşam projelerine saldırıları hem de erkeklerin cinsiyetçi tutumları veya komünal sorumluluk duygusundaki yetersizlik nedeniyle bu projelerin büyük kısmı sadece birkaç yıl sürebildi. Devlet veya belediyeler işgal edilmiş binaların zorla boşaltılmasını meşrulaştırmak için çoğu zaman sonrasında onların yerine sosyal kurumlar açtı. Böylece önceden planlanmış lüks konutlar veya şirket binaları yerine direniş nedeniyle bu semtlerde çoğu zaman çocuk kreşler, huzurevleri veya gençlik merkezleri oluşturuldu.   Mimari değişim   Bununla birlikte kadınlar giderek daha fazla yaşam ve etki alanlarını özerk bir şekilde örgütleme zorunluluğunu hissediyordu. Bunun bir yolu kadın komünü, kooperatifi ve ortak evler kurmaktan geçiyordu. Kadınlar günlük yaşamlarını, yaşam alanlarını ve ekonomilerini ortak biçimlendirdikçe ataerkil evlilik ve çekirdek aile modeline alternatifler oluşuyordu. Bu sadece pratik alanda yaşanan bir gelişme değildi. Bilim ve araştırma alanında ataerkil yapı ve bakış açılarına dönük geliştirilen eleştiriden yola çıkarak farklı ülkelerdeki kadın grupları 1970’li yılların sonundan itibaren feminist mimari ve mekân teorileri konusunda çalışmaya başladı. Feminist mekân teorisyenleri ve aktivistleri çok sayıda araştırma ve incelemede mekânsal koşulların ve mimarinin ataerkil zihniyet ve rol şemalarını ailede ve kamusal alanda nasıl katılaştırdığını ortaya koyuyor. Ancak birçoğu kadının bastırılmasının “tabii ki sadece evin ve yaşam çevresinin değiştirilmesiyle ortadan kaldırılamayacağına” dikkat çekiyor. Yani yaşam, aile ilişkileri ve cinsler arası ilişkilerin mimarisindeki demokratik değişim sadece fiziki bir inşaat projesi olarak ele alınamaz. Komünal, dayanışmacı, ailevi yaşam form ve alanlarının (yeniden) inşa süreci toplumun demokratik değişiminin temelini oluşturuyor. Ki söz konusu form ve alanlarda farklı kuşaklar birlikte ve doğa ile iç içe yaşama, öğrenme, çalışma ve insani ihtiyaçlarını karşılama imkânına sahip olabilmeli. Bazı örnekler, ataerkil, ekonomik, ekolojik ve askeri işgal savaşları nedeniyle oluşturulan engellere rağmen şimdiden böylesi projeleri başlatmanın mümkün olduğunu gösteriyor.    Jinwar örneği   Rojava’da kızıl killi topraktan yapılan evlerden oluşan kadın köyü Jinwar böylesi bir örnektir. Evlerin yuvarlak ve köşeli formu ve kullanılan materyal, bölgede bin yıllardır uygulanan neolitik yapı geleneğinin köklerine dayanıyor. Geleneksel unsurlar çağımızın kullanışlı teknik gelişmeleri ile birleştirildi. Örneğin evlerin çatılarındaki güneş panelleri ile köyün elektrik ihtiyacı gideriliyor. Tıpkı ana klan toplumunda olduğu gibi Jinwar’da da mekân ile toplum arasında sıkı bir bağ bulunuyor. Komünal mutfak ise köyün ortasında yer alıyor. Devlet sisteminde yaşam alanının dışına taşınan eğitim veya sağlık gibi alanlar, Jinwar’da köy yaşamının ayrılmaz bir parçasını oluşturuyor. Yuvarlak, renkli boyanmış, killi toprak evlerinde bulunan ilkokul, Jineolojî Akademisi’nin oval ve kıvrımlı binası veya bahçede bulunan Şîfa Jin adlı sağlık ocağı sadece köydeki kadın ve çocuklar için birlikte yaşamın ve karşılıklı yardımın mekânları değil. Aynı zamanda komşu köylerdeki insanlarla bağ ve paylaşım alanını oluşturuyorlar. Çevre köylerindeki çocuklar da Jinwar’daki okulda okuyor. Bu okulda eğitim Kürtçe ve Arapça dillerinde veriliyor. Farklı yaşam alanları ve tecrübelerinin bir araya getirilmesi sonucu köy bütün bölgeden insanların başvuru yeri haline geliyor. Hastalıkları için tedavi arayan kadınlar gibi doğal tedavi yöntemleri ve şifalı bitkiler konusundaki bilgilerini aktarmak isteyen kadınlar da Şîfa Jin’e geliyor.   Jinwar mümkünleri gösteriyor   Hem evlerin mimarisi hem de köy yaşamının estetiği ve etiği kadınlara ve çocuklara, özgür toplumsal yaşamın temelini döşeyebilecekleri bir mekân sunuyor. Farklı kuşaktan kadınlar, tarım, hayvancılık ve bahçeciliğe dayanan komünal ekonominin gelişimine katkıda bulunuyor, köy meclisinde kolektif bir şekilde alınan karar süreçlerine katılıyor ve toplumsal yaşam için sorumluluk üstleniyor. Yaşam alanları ve aile yapıları savaş ve şiddet sonucu yıkılmış olan kadın ve çocuklar burada, bilinçli bir şekilde dayanışmacı bir yaşam alanının inşasında yer alma kararını vermiş olan kadınlarla birlikte yeni bir aile topluluk formunda kaynaşma olanağına sahip oluyorlar. Bu örnek bize ataerkil işgal ve kapitalist modernite hakimiyetinin karşı konulmaz gibi görünen mimarisine rağmen kolektivizm, yaratıcılık ve inatla, öz güç ve iradeye dayalı alternatif yaşam alanları ve aile formlarını inşa etmenin mümkün olduğunu gösteriyor.