Demokratik modernite kadın kimlikli bir sistemdir 2021-02-12 09:11:38   “Emeği fiiliyatta sessiz sedasız, kimliksiz ve statüsüz olarak sürdüren kadın buna rağmen ve bu nedenle “ebedi işsiz” olarak görülmüş, sömürgen sistemin işsizler ordusundaki ''en'' işsiz durumuna mahkum edilmiştir.”   Mizgin Aydın   Belirtmek gerekir ki; ya monist ya evrenselci tarzda yaklaşarak hakikati hapseden pozitivist yaklaşımlardan kurtulmadan, tarihin düz-çizgisel yorumu aşılmadan ve tutsak olunan "demirden kafes" kırılmadan paradigmal bir çıkış, Rojava'da yaşamsallaşan "gerçekçi bir hayal" olabilmek mümkün değildir. Bu paradigmal bütünlük, Abdullah Öcalan'ın çalışmalarında vuku bulmuştur, bulmaktadır. Nitekim Öcalan'ın "halklar zamanı" olarak nitelendirdiği Demokratik Uygarlık çağı gerçekliğinde demokrasi, devletli, devletçi ve sistem-içi olmayıp, adına yakışır biçimde "devlet dışı kalmış toplumsal kesimlerin kendilerini yönetmesi" olarak ifade kazanıp kapitalist modernitenin en çok dillendirip "harcadığı" demokrasinin komünal/doğal köklerine dönüşü olarak da ele alınabilir.   Ahlaki ve politik toplum, perspektifinde "öznesel katılım" esas olduğundan, demokrasi algısında yenilikler yaratmıştır ki temsili demokrasinin yerini doğrudan demokrasinin alması da başlı başına bir devrimdir. Bu anlamda demokratik uygarlık sistemi de Frankfurt Okulu ya da Annales Okulu gibi bir ekoldür. Nitekim Öcalan'ın nitelendirmesi şöyledir: "[...]Toplumsal doğanın varoluş halinin ve gelişiminin ahlaki ve politik toplum temelinde incelenmesini varsayan sosyal bilim okullarını Demokratik Uygarlık Sistemi olarak tanımlamak mümkündür... Hem bir düşünce birikimi, düşünce sistematiği hem de ahlaki kurallar ve politik organların bütünlüğüdür... Ahlak ve politikanın kendisi tarih olarak da okunabilir." Çünkü insan ömrünün neredeyse yüzde 98'i, sadece demokratik uygarlık sürecinin yani Demokratik Uygarlık Sistemi'nin temel birimi olan ahlak ve politikanın en yetkin ve sade halinin yaşanmış olduğu doğal topum sürecidir.    Ben varım, tarihi gerçek anlamına kavuşturuyorum   Kadının hayat ve zamanın “sahnesini alması”, monist, diktatöryal, cinsiyetçi, ırkçı, tek merkezci, pragmatist, inkârcı, tüketici ve devletçi zaman ve mekânda devrim olup ailede, sokak, mahalle, toplum ve dünyada zincirlerin kırılması anlamına gelmektedir. Kadının devrim olması, erk/erkek silindirinin ezip geçtiği tüm etnik, bireysel, toplumsal, kültürel, bölgesel ve grupsal realitenin manevi ağaç ve ormanlarının yeniden yeşermesi; uyanış, ayaklanış ve ''kendi oluşun'' yaseminlerinin açmasıdır ki buna en iyi örnek eş başkanlık sistemidir. Rojava’da başta olmak üzere, demokratik modernite perspektifinin hayat bulduğu tüm Kürdistan köy, mahalle, kent ve meclislerinde kadınca varoluş, kadınsal katılım, temsiliyet ve gerçekleşme, her türlü erk-ek despotizminin temelini sarsmakta, kadının tanrıça, cadı, peri ve cin formlarındaki uzun yitme ve yitirmesini sonlandırmaktadır. Bu eksende demokratik modernitenin erk/kek sisteminin toplumsal mühendislik projeleriyle olan muazzam farkını da açığa çıkarmaktadır. Kısa zamanda ''ben varım, tarihi gerçek anlamına kavuşturuyorum'' dercesine Kürt, Arap, Ermeni, Süryani, her yaştan kadının şahsında, alternatif bir yaşam, kadın ve erkek hakikatinin örülmesi, kadının nasıl da ''demokratik modernitedeki” başat misyonunu gerçekleştirmeye hazır olduğunu gösteriyor. Nitekim sadece eş başkanlık sistemi bile ulusal, toplumsal, bireysel ve cinsiyetsel anlamda demokratik, öznesel katılım bağlamında çığır açmış; burjuva, feodal, neoliberal, vb. duvar ve kafeslerin yıkılmaz olmadığını görünür kılmıştır.    Demokratik uluslaşma sürecinde kadın özgürleşmesi büyük önem taşır   Kadının öz, özgür ve özgün inşası olmadan, asla ve asla Demokratik Ulus’un bir boyutu olan “özgür birey-yurttaş ve Demokratik komün yaşamı” gerçekleşemez. Zira kadının özgürlüğü olmadığı için bu alanlar erk-kekliğin tank paletleri altında kalmış, ''birey-yurttaş'' etkili-yetkili erkekler anlamına gelmiş; “demokratik komün yaşamı'' ise esamesi bile okunamayan altınçağ-yitik cennet olagelmiştir. Bir diğer boyut olan olan “sosyal yaşamın” ne olduğunu ise Öcalan'ın şu tespiti ifade etmektedir. ''Hakim modern yaşam, en eski köle olan kadın etrafında tam bir tuzağa dönüşmüştür. Kapitalizmde kadın öyle hale getirilmiştir ki “metanın kraliçesi” demek yerinde olacaktır. Sisteme sürekli yeni nesil üreten bir endüstriyel doğurgan makinedir. Reklam endüstrisinin baş aracıdır. Cinsiyetçi iktidarın gerçekleştirilme aracıdır. Küresel imparatordan aile içindeki küçük imparatora kadar bütün egemen erkeklerin sınırsız haz ve iktidar amacıdır. Hiç iktidarı olmayanların iktidarını doğuran nesnedir.'' Demokratik ulusun diğer boyutu olan ''özgür eş yaşam'' eş başkanlık, eş öz savunma, eş var olma, eş iradeleşme temelinde yaşamın her hücresinin kadın özgürlüğüyle yeniden oluşması, bireysel ve toplumsal dokunun gerçek anlamda hayat bulmasıdır. Nitekim Öcalan'ın şu tespiti de eklemelere yer bırakmayacak niteliktedir: ''Demokratik uluslaşma sürecinde kadın özgürleşmesi büyük önem taşır. Özgürleşen kadın özgürleşen toplumdur. Özgürleşen toplum ise demokratik ulustur.''   Kadınlar işsizler ordusundaki ''en'' işsiz durumuna mahkum edilmiştir    “Demokratik ulus ve ekonomik özerklik” boyutu, kadının başat rolünü olmazsa olmaz kılmaktadır. Çünkü zaten kadın ekonomiden dıştalandığı için ekonomi, 'anti-ekonomi' yani azami kar talanı, ulus devlet zulmü ve endüstri faşizminin canavarlaşarak evreni yok etmeye yönelmesi olmuştur. Emeği fiiliyatta sessiz sedasız, kimliksiz ve statüsüz olarak sürdüren kadın buna rağmen ve bu nedenle “ebedi işsiz” olarak görülmüş, sömürgen sistemin işsizler ordusundaki ''en'' işsiz durumuna mahkum edilmiştir. Bu nedenle ''ekonomik özerklik'' perspektifi temelinde şekillenmekte olan kadın öncülüğündeki komünal oluşumların; maddi-manevi yeniden doğuşun emekle buluşma ve yaratmanın adı olduğu gibi ''Çağdaş neolitik''in gerçekleşmesi de olmaktadır.   YPJ Kobanê'de dünya kadınlarının yüreği ve onuru oldu   ''Demokratik ulusun hukuk yapısı ve kültürü” boyutu, kadının ezilen konumundan çıkmasıyla ya da özgürleşme temelinde vereceği cevapla mümkündür. Zira hukuk ve kültür alanı da anti kadın, anti toplum, olduğu için sistemin bekçiliğini oluşturmakta ve karşı devrim olan ulus devleti ayakta tutmak için önce ve en çok kadını vurmaktadırlar. Demokratik ulusun ''öz savunma ve diplomasi'' boyutları da en çok erk-ekekleştirilmiş, talan, ırkçılık ve tecavüzün hizmetine konulmuş alanlardır. Bu nedenle YPJ Kobanê'de dünya kadınlarının yüreği ve onuru oldu ve bu nedenle her halk ve toplumun YPJ'si olmak zorundadır.    Devrim şimdide ve tüm zamanların bilinç ve enerjisindedir    Kapitalist moderniteye karşı yükselen umut, ütopya, hakikat ve iradeleşmenin ta kendisi olan demokratik modernite, köylü isyanlarından komünarlara, Ekim Devrimi'nden, Latin Amerika devrimci hareketlerine kadar, tüm insansal, özgürlükçü ve toplumsal çıkış ve sıçrayışların ardılı olarak; devrimlerin karşıtını yok ederek yerine geçme, sonrasında celladına benzeme, "çocuklarını yeme" ya da "devrimi çaldırma" tarihinden muazzam dersler alarak; devrimin şimdide ve tüm zamanların "şimdileşen" bilinç ve enerjisinde olduğunu anlamıştır. Devrimin, kadın, erkek, genç, çocuk, Türk, Kürt, Türkmen, Asuri, Arap, Ermeni yani insanlık olarak, yaşamın her alanında mücadele etmek, "Rojavalaşmak" olduğunun bilinç ve pratiğine varmıştır. Yanı sıra Nazizmden DAİŞ'e varan ulus-devletin, tekçi, cinsiyetçi, madden ve manen talancı olan sisteminin alternatifi olan "Demokratik Ulus", özerklik ve konfederalizm perspektifiyle özgür kadın, özgür birey, özgür erkek, özgür toplum ve özgür halklar, özgür zaman rüzgârları ve çocuklardır. Birey ve toplumun özerkleşmesi, doğanın, her an başka bir şekilde can veren ormanların, ırmak, dere, göl, yayla, çiçek, kuş, rüzgâr ve kelebeklerin de "özerkleşmesi" gölge etmeden ve gölge edilmeden yaşaması ve yaşatması, endüstriyalizm belasından kurtulmasıdır. Çünkü demokratik modernite, kâr ve pazarın değil; varoluş, doğal üretim ve makrosuyla mikrosunun buluşması, tamamlaması ve tamamlanmasıdır evrenin.