Sağlığın metalaştırılması: Biyoetik 2021-01-22 09:01:32   “Ticarileşen, teknolojiye mahkum edilen, tahakküm aracı olarak kullanılan sağlık bilgisi; sağaltım dışında sağlığı koruma bilgisiyle donatılarak tekrar biz kadınların yaşam-doğa sevgisi, duyarlılığı ve zarafeti ile buluşmadan, toplumsal anlam dünyasının dışında kalan, dolayısıyla ahlaki (etik) değerleri hakiki olmayan ya da hep oluşturulmaya çalışılan bir araçtan öteye geçemeyecektir.”   Derya Etem   “Biyoetik nedir” sorusuna bir İNSAN olarak verebileceğim tarafsız bir yanıtım yok maalesef. Çünkü önce kadınlığım sonra da insanlığım; tıp fakültesindeki eğitim sırasında aslını ve doğallığını yitirdi. Tıp fakültesinde insan-hekim ya da kadın-hekim olmayı, sağaltıcı olmayı değil bilginin iktidarını nasıl tahkim edeceğinizi, kanıta dayalı tıbbi verileri nasıl kullanacağınızı ve sağlık bilgisini nasıl profesyonelleştireceğinizi öğretirler. Sınavlar, pratik çalışmalar, bilginin yeniden üretimine ve toplumsallaşmasına değil; “uzman”laşarak insan kavramından uzaklaşmasına hizmet eder. Halimiz böyle olunca insan ya da kadın olarak BİYOETİK tanımı sunmakta ne kadar zorlandığımızı bilmenizi istedim. Kapitalist uygarlığın en yakın dönemi olarak tanımlanabilecek modern-postmodern-teknolojik uygarlık, Bilim Merkezli Sağlık iddiasında bulunsa da sunduğu tek SAĞLIK anlayışı, ticarileşen sağlık ekseninde olmuş ve BİYOETİK tartışmalar da bu çerçevede şekillenmiştir.    Biyoetik, günümüzde kullanıldığı şekliyle tıp, sağlık hizmetleri, biyomedikal ve özellikle son dönemde genetik bilimi alanlarında ortaya çıkan değer sorunlarına cevap sunmaya çalışan uygulamalı bir disiplin olarak tanımlanır. Etik, insan eylemi ve karar verme sürecinin tüm boyutlarıyla uğraştığı için, birçok alt dalı olan çok geniş ve karmaşık bir çalışma alanıdır. Etiğin, tıbbi uygulamalardaki ahlaki sorunlarla uğraşan dalı Tıp Etiğidir, Biyoetik’le yakından ilişkilidir, ancak eşanlamlı değildir. Tıp Etiği, birincil olarak tıp uygulamalarından kaynaklanan konulara odaklanırken Biyoetik, daha genel olarak biyolojik bilimlerin gelişmesiyle ortaya çıkan ahlaki sorunlarla ilgilenen çok geniş bir konudur. Biz bu genel bakışı sağlamaya çalıştığımız yazımızda biyoetik ve tıp etiği kavramlarını iç içe kullanacağız.   “Tıp Etiğinin” iki ana ekseni söz konusudur    Türkiye’de “Tıp Etiğinin” iki ana ekseninden biri, sağlığın ücretsiz bir hizmet olarak erişilebilirliği çerçevesinde yoğunlaşmıştır. Şöyle ki; sağlık hizmetinin ücretsiz olması gerektiğini ve serbest piyasa dinamikleri ile yönetilmemesi gerektiğini savunur. Sağlığın metalaşması ile insan bedeninin ve sağlığının kar aracı haline getirilmesine karşı çıkar. Sağlık hizmetine erişimde hakkaniyeti savunduğu gibi, bir yükümlülük olarak sağlığın korunmasına ve yükseltilmesine vurgu yapar. Ancak bu vurgu, sağlık çalışanının değil, merkezi otoritenin (devletin) yükümlülükleri üzerinde yoğunlaşır.    Bir kadın olarak (kadın şifacı diyebilmeyi çok isterdim) bu eksene dair geliştirilmesini önerdiğim en önemli konu, sağlığın toplumsallaşması için bir yöntemin oluşmasıdır. Her hastanın birey olduğu ve toplumla bütünlük içindeki sağlıklılık halini devletin organize ettiği ve tahakküm aracı olarak araçsallaştırdığı sağlık hizmetlerine dayanmaksızın, “TIP BİLİMİNİN uzmanlığına” rağmen sağlığın toplumsallaşmasını sağlayacak çalışmalar, halkın toplam sağlığı açısından nasıl, kimlerle, nerelerde yürütülecek? Bu anlamda halk sağlığı alanında çalışmalar mevcut olup, biyoetik disiplini açısından henüz yeterince irdelenmemiştir. Elbette Prof. Dr. Onur Hamzaoğlu ve Mehmet Zencir gibi halk sağlığı uzmanlarının bu anlamda çalışmaları olmuştur; ancak hala sağlık bilgisinin topluma yeniden hatırlatılmasının yöntemine dair sorular ve sorunlar mevcuttur. Halkın sağlığa dair binlerce yıllık bilgisi, (ki kadında birikmiştir) sistematik bir şekilde “cadı avları” ve sonraki yüzyılda bizzat ERKEK tıp biliminin kadının şifacılığını yok etmek üzere başlattığı REDDİYE ve yasal kovuşturmalar, sadece KADIN cins kırımı ile değil aynı zamanda toplumun sağlık bilgisinin katledilmesi ile de sonuçlanmıştır.   İkinci eksen Hill’in bireyci yaklaşımıyla örtüşmektedir   Biyoetik ve/veya tıp etiğinin Türkiye’deki, daha çok akademi ile sınırlı olan ikinci ekseni ise Halk Sağlığı kapsamında Hill’in bireyci yaklaşımıyla örtüşmektedir. Bu eksen, hasta haklarını, birey haklarını ve hekimin tartışmasız otoritesini birey olarak sorgulatan bir eksendir. Eksen, tipik olarak hasta bireyin haklarına ve bu haklar doğrultusunda sağlık hizmeti veren profesyonellerin ve kurumların (özellikle de hekimlerin) yükümlülüklerine ya da ödevlerine odaklanır. Hastanın karar vericiliğini ön plana aldığı için de, tıp uygulamalarının tarihi boyunca sürekli olarak karar verici konumunda olagelmiş olan hekimlerin karar verici konumuna ve otoritesine meydan okur.    Günümüzde ise hekimler; meslek birlikleri ve örgütlerinde hekimin ahlakına yönelik bildirgeler, ortaklaşılmış el kitaplarıyla ve deklarasyonlarla bu hakimiyetin ahlaki sınırlarını standardize etmeye çalışıyorlar. Hippokrates gibi tıp etiğinin kurucularının çalışmalarını yazıya dökmelerinin üstünden 2000 yıldan fazla bir zaman geçmiş olmasına karşın, şu ana kadar tıp mesleğinin tıp etiği öğretmek için temel, evrensel olarak kullanılan bir kaynağa sahip olmaması şaşırtıcıdır. Modern sağlık hizmetleri, karmaşık ve çok boyutlu etik ikilemlerinin doğmasına yol açmıştır. Hekimler bu ikilemleri yetkin biçimde çözmek için çoğunlukla hazırlıksızdır. Tıp etiği bir “doğrular ve yanlışlar listesi” değil, sağlam ve ahlaki kararlar verebilmek için önkoşul olan duyarlı bir BİLİNCİ gerektirir. Bireysel etik düşünmek ve ekip ortamında tartışmayı geliştiren birçok olgusal örnek söz konusudur. Bu örnekleri hayvan deneyleri, ilaç çalışmaları, tedavi rehberlerinin hazırlanmasından başlatıp estetik kaygıları giderme yöntemlerinde tıbbın kullanımına kadar genişletebiliriz. Hasta-hekim ilişkisi kurabilmek oldukça ayrıcalıklı bir durum yaratır; etik değerleri ve güven çerçevesinde bilimsel bilgi aktarımı ve hizmet sunumunu kolaylaştıran eşsiz bir ilişkidir bu.    Bilge-şifacı kadına her zamankinden çok ihtiyaç duyulmaktadır   Biyoetik ve/veya Tıp Etiği; kadın bilimi açısından ele alınırken yukarıda bahsi geçen iki ana eksenden bağımsız olmayı başarabilmelidir bence. Doğal sağlık ve kültürel sağlık bilgilerinden tamamen koparılmaya çalışılan insanlık, bilge-şifacı kadına her zamankinden çok ihtiyaç duymaktadır. Ticarileşen, teknolojiye mahkum edilen, tahakküm aracı olarak kullanılan sağlık bilgisi; sağaltım dışında sağlığı koruma bilgisiyle donatılarak tekrar biz kadınların yaşam-doğa sevgisi, duyarlılığı ve zarafeti ile buluşmadan, toplumsal anlam dünyasının dışında kalan, dolayısıyla ahlaki (etik) değerleri hakiki olmayan ya da hep oluşturulmaya çalışılan bir araçtan öteye geçemeyecektir. Sonuçta, bütün olarak sağlığın ahlaki değerleri ERKEK BİLİM ve kapitalist uygarlık tarafından unutturulmuştur. Bizlerin işi hatırlamak ve sağlık hakikatine dair bağımsız bir yolculuğa çıkmak olacaktır.