'Sürecin ilerlemesi için yasal düzenlemeler yapılmalı'

  • 09:03 21 Nisan 2025
  • Hukuk
Şehriban Aslan
 
AMED - “Umut hakkını” değerlendiren Amed Barosu Başkan Yardımcısı Avukat Şilan Çelik, “Türkiye’nin sadece AİHM’in verdiği kararın uygulanması için değil; bu sürecin ilerlemesi, bir başarıya ulaşması ve olumlu bir ivme kazanması için bu yönde yasal düzenlemeler yapması gerekir” dedi.
 
Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi (AİHM), 18 Mart 2014 tarihinde Kürt Halk Önderi Abdullah Öcalan’a şartlı tahliye hakkına sahip olmaksızın ağırlaştırılmış müebbet hapis cezası verilmesini, “umut hakkı” ilkesi gereğince Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’nin (AİHS) 3. maddesine aykırı bulmuş ve Türkiye’den bu konuda düzenleme yapmasını istemişti. Aradan geçen 11 yıla rağmen Türkiye, bu “ihlal” kararına dair herhangi bir adım atmadı. 17-19 Eylül tarihlerinde Avrupa Konseyi Bakanlar Komitesi (AKBK), Türkiye’ye gerekli düzenlemeleri yapması için 1 yıllık süre verdi. Ancak bu sürenin üzerinden 5 ay geçmesine rağmen hâlâ herhangi bir gelişme yaşanmadı.
 
2024 Ekim ayından bu yana konuşulan yeni süreçle birlikte “umut hakkı” yeniden gündeme taşındı. 27 Şubat’ta Kürt Halk Önderi Abdullah Öcalan tarafından yapılan “Barış ve Demokratik Toplum Çağrısı”, umut hakkının önemini bir kez daha gündeme getirdi.
 
Amed Barosu Başkan Yardımcısı Avukat Şilan Çelik de bu kapsamda “umut hakkı”na dair değerlendirmelerde bulundu.
 
‘Ruh sağlığıyla ve manevi bütünlükle alakalı’
 
Umut hakkının normatif ve yasal metinlerde düzenlenmiş bir hak olmadığını söyleyen Şilan Çelik, bunun daha çok içtihatlar yoluyla oluşturulmuş bir hak olduğunu belirtti. Umut hakkından bahsedebilmek için verilen kararlara bakmak gerektiğini ifade eden Şilan Çelik, “İlk olarak AİHM’nin Birleşik Krallık aleyhine vermiş olduğu bir karar var. Bu kararda umut hakkından bahsediliyor. Türkiye nezdinde de Sayın Abdullah Öcalan hakkında verilmiş iki karar var. Bu iki kararda umut hakkına yer veriliyor. AYM’nin vermiş olduğu kararlarda ise bu yönde sadece Madımak Katliamı ile ilgili karar var. Onun haricinde umut hakkından bahsedilmiyor. Yasal mevzuata baktığımızda, Türkiye’deki infaz rejimi bakımından ağırlaştırılmış müebbet hapis cezalarının ömür boyu hapishanelerde çektirilmesinin, insanlık dışı muamele ve işkence yasağına aykırı olduğuna ilişkin bir değerlendirme mevcut.
Bu sebeple umut hakkı, fiziksel koşullarla ilgili değil; daha çok kişinin ruh sağlığıyla ve manevi bütünlüğüyle alakalı olduğu için önemli bir haktır” dedi.
 
‘Umut hakkının gündeme gelmesi önemli’
 
Umut hakkının gündeme gelmesini ve konuşulmasını önemli bulduğunu belirten Şilan Çelik, şöyle konuştu: “Bu hakkın konuşulması önemlidir. Çünkü Türkiye’de idam cezasının kaldırılması, dünya tarihine de baktığımızda yakın geçmişe denk gelmektedir. Yeni yeni kaldırılmış bir ceza türüdür. Buna alternatif olarak ağırlaştırılmış müebbet hapis cezası getirildi. Bu cezanın getirilmiş olması ve bu cezayı alanlar açısından umut hakkı önem arz ediyor. Bu konuda yasal düzenlemelere ihtiyaç var, özellikle bu sürecin başlamasıyla ilgili. Bu sürecin başlaması sadece Kürt halkı için değil, Türkiye’nin genel olarak demokratikleşmesi için önemli bir süreç olacaktır. Bu demokratikleşme beraberinde bazı yasal düzenlemeleri zorunlu kılıyor. Yasal düzenlemelerden biri de Sayın Abdullah Öcalan nezdinde başlayan ama aslında onun gibi birçok siyasi mahpusla ilgili verilmiş ağırlaştırılmış müebbet hapis cezaları bakımından umut hakkının tanınmasıdır. Bu açıdan da yasal bir düzenlemeye ihtiyaç vardır.”
 
‘Yasal güvenceye alarak uygulamaya gidilebilir’
 
Şilan Çelik sözlerine şu şekilde devam etti: “Türkiye’nin infaz rejiminde bir düzenleme yapılması gerekir. Bu düzenlemeler nasıl yapılır? Ağırlaştırılmış müebbet hapis cezalarından koşullu salıverilme şartı yok. Koşullu salıverilmeyle ilgili bir şart ve bir düzenleme getirilmesi gerekiyor. Şahsi fikrim, koşullu salıverilme de belki yeterli olmayabilir. Koşullu salıverilmede iyi halli olma şartı var. İyi halli olma durumuna baktığımız zaman, şu an siyasi saiklerle mahpuslara iyi hal kararlarının verilmediğini görüyoruz. Bu sebeple ‘infaz yakma’ dediğimiz olaylar yaşanmaktadır. Bundan kaynaklı olarak sadece koşullu salıverilmeye ilişkin bir yasal düzenleme yeterli olmayabilir. Dediğim gibi, umut hakkı normatif bir durum değil, metinlerde yer almıyor. Ama belki bunu biraz daha yasal metinlere ekleyip, yasal bir güvenceye alarak uygulamaya gidilebilir.”
 
‘AİHM biraz daha usule bakıyor’
 
“AİHM, umut hakkıyla ilgili her zaman lehe kararlar vermiyor” diyen Şilan Çelik, “AİHM, ülke nezdinde yapılan başvuruyu incelerken; eğer o ülkenin yasal metinlerinde ‘bir kişinin artık belli bir yerden sonra cezasını dışarıda infaz edebileceğine ilişkin’ bir yasal düzenleme varsa, umut hakkının ihlal edilmediğini ileri sürüyor. Bu şekilde aleyhe verilen kararlar da var. Fakat Türkiye için verilen kararlarda, daha çok ihlal yönünden karar verilmiştir. AİHM biraz daha usule bakıyor. AİHM’nin vermiş olduğu lehe kararların uygulanabilirliği yönünden baktığımızda ise, bu kararların uygulanmadığını görüyoruz. Şimdi burada AİHM kararlarının uygulanabilmesi için Avrupa Komitesi’nin bu kararları izlemesi gerekiyor. İzlediği kararlarda Türkiye’ye süre verdiği durumlarda uygulanmadığına ilişkin herhangi bir yaptırımı söz konusu değil. Aslında o süre, Türkiye’nin yasal düzenlemeyi yapması için veriliyor. Fakat bu süreçte bu konunun konuşulması, özellikle hasta mahpuslar bakımından, yasal düzenlemeye gidilirse, bunun önündeki engellerin de aşılmasına katkı sağlar” ifadelerini kullandı. 
 
‘Vicdani ve insani bir meseledir’
 
Umut hakkının hukuki, siyasi ve birçok noktada insani bir mesele olduğuna dikkat çeken Şilan Çelik, ağırlaştırılmış müebbet hapis cezası almayan kişilerin bile uzun süre hapishanede kalmasının, hem ruhsal hem de fiziksel olarak çok ciddi zararlara neden olduğunu kaydetti. Cezaevinde olan hasta tutsakların da şu an bu durumu yaşadığını belirten Şilan Çelik, “Uzun süre hapishanede kalan mahpusların koşulları, sağlıklarında artık geri dönülemez, ileri derecede hastalıklara neden oluyor. Bu hastalıklar karşısında, normalde Türkiye’nin infaz rejiminde belli bir yaşın üzerinde olan ve hasta olan —yani tespit edilen bir hastalığı varsa— çok ciddi Adli Tıp Kurumu (ATK) raporuna gerek kalmadan, ya ev hapsi ya da tahliye edilmesi için düzenlemeler var. Fakat bunlar uygulanmıyor. Nedeni de dediğimiz gibi, siyasi saiklerle hareket edilmesidir. Hasta mahpuslar meselesine baktığımızda, hukuki ve siyasi bir meseleyle birlikte, aslında vicdani ve insani bir meseledir. Bunun önündeki engellerin, iyi hal durumlarının mevzuata da uygun bir şekilde dikkate alınarak uygulanması gerekir” diye konuştu. 
 
‘Hem hukuki hem de insani açıdan kabul edilemez’
 
Şilan Çelik, sözlerini şöyle sürdürdü: “Yapılan görüşmelerde ve Adalet Bakanlığı ile yapılacak görüşmede —ki zaten konuşulan konuların çoğu yasal düzenlemelere dönüktür— sadece AİHM’in verdiği kararlar için değil, bu sürecin ilerlemesi, başarıya ulaşması ve olumlu bir ivme kazanması için bu yönde yasal düzenlemeler yapılması gerekir. Aslında Anayasa ve mevcut infaz rejimi, bu düzenlemelerin yapılmasına uygun. Ama uygulama kısmında ciddi sıkıntılar yaşanıyor. Oysaki belli başlı düzenlemelerle ya da mevcut yasal metinlerdeki bazı düzenlemelerin uygulanmasıyla da bu engeller aşılabilir.”
 
DEM Parti İmralı Heyeti üyesi Sırrı Süreyya Önder’in sağlık durumuna da atıfta bulunan Şilan Çelik son olarak şu şekilde konuştu: “Şu an Sırrı Süreyya Önder’in hastalık durumuna bakıp bağlantı kurarsak; o da uzun süre hapishanede kaldı. Hapishane koşullarının insanların yaşamları üzerinde yarattığı ruhsal ve bedensel zararlar mevcuttur. Bunun artık canlı tanıklarını görmekteyiz. Maalesef bu durumların yaşanmaması için, hasta mahpuslarla ilgili olarak tahliye edildiklerinde dışarıda çok kısa bir süre içinde vefat ettiklerine dair haberler aldığımızdan acil düzenlemelere ihtiyaç var. Bunlar, aslında aşılabilecek ve önüne geçilebilecek şeylerdir. Anayasal mevzuat uygulansa dahi, bunların önüne geçilebilir. Fakat bunun ısrarla uygulanmaması, hem hukuki açıdan hem de insani açıdan kabul edilemez bir durumdur.”