Adalet Bakanlığı Amed Barosu'nun tecrit başvurularına sessiz

  • 09:03 16 Şubat 2024
  • Hukuk
 
Şehriban Aslan
 
AMED - İmralı’daki müvekkilleriyle görüştürülmeyen avukatların, Amed Barosu’na yaptıkları başvuru üzerine yapılan girişimleri ve avukatların görüşme taleplerini değerlendiren Amed Barosu avukatlarından Adile Salman “Diyarbakır Barosu’nun tecrit son bulana kadar da meslektaşlarımızın mesleki faaliyetlerinin önündeki engel kaldırılıncaya kadar çalışacağını ve sözünü kuracağını belirtmek isterim” dedi.
 
Amed Barosu 2022 yılında, İmralı F Tipi Kapalı Cezaevi’nde ağırlaştırılmış tecrit altında tutulan PKK Lideri Abdullah Öcalan ile görüşmeleri engellenen 107 avukatın kendilerine başvurması üzerine, Adalet Bakanlığı ve Türkiye Barolar Birliği’ne (TBB) başvurdu. Yapılan başvurulara herhangi bir cevap verilmezken, baro 2023 yılında tekrar Adalet Bakanlığı'na başvurdu. Amed Barosu’nun bu başvurusu da yanıtsız bırakıldı. Hak ihlallerine karşı sessizlik sürerken, PKK Lideri Abdullah Öcalan ile görüşme talebiyle 35 barodan bin 330 avukat, 22 Ocak günü Adalet Bakanlığı’na başvuruda bulundu. Amed Barosu Cezaevi İzlem Komisyonu Sözcüsü Avukat Adile Salman, yaşanan süreci değerlendirdi.
 
‘İmralı rejimine hukukun bir cevabı kalmadı’
 
Hukukçular olarak Türkiye hukuk sisteminde ve infaz rejiminde yeri olmayan bir uygulama ile karşı karşıya olduklarını söyleyen Adile, İmralı’da gerçekleştirilmeyen aile ve avukat görüşlerinin hukuksuz olduğunu kaydetti. Adile, “Görüşmelerin yapılması için aileler ve avukatlar sürekli başvuruda bulunuyor, ancak bu başvurular cevapsız bırakılıyor. Çeşitli disiplin cezaları gerekçe gösteriliyor, ancak hukuktaki aleniyet ilkesinin gereği yapılmıyor. Bu kararlar avukatlarına gösterilmiyor. Bu cezaların gerekçelerinin ne olduğu bilinmiyor. Bu şekilde uygulanan İmralı infaz rejiminde bir başvuruya ne kadar süre cevap verilebilirliğine dönük hukukta bir cevabı kalmadı. Çünkü baştan beri hukuksuz yürütülen bir süreçten bahsediyoruz” dedi.
 
Amed Barosu’nun başvuruları
 
Amed Barosu Başkanlığı’nın 2022 tarihinde Abdullah Öcalan’la görüştürülmeyerek mesleki faaliyetleri engellendiği gerekçesiyle 107 üye avukatın kendilerine yaptığı başvuruya istinaden Adalet Bakanlığı ve TBB’ye yaptığı başvuruyu hatırlatan Adile, “Tabi 2021 yılında da baronun buna ilişkin temel hak ve özgürlüklerin ihlal edildiği, Anayasa ve AİHS’in bu noktada güvence altına aldığı temel hak ve özgürlüklerin ihlal edildiğine ilişkin başvuru yapıldı. Ancak buna bir yılın sonunda cevap verilmedi. 2023 yılında tekrardan önceki süreç de dahil edilerek Adalet Bakanlığı’na bir başvuru daha yapıldı. Burada İmralı Ada Hapishanesi’nde bulunan müvekkilleriyle görüşme noktasındaki savunma faaliyetlerinin engellenmesi ve baroların yüklendiği insan hakları savunuculuğunun sorumluluğu gereği olarak başvurularımız oldu. 2023 yılındaki başvuruya da cevap gelmedi. Son olarak yine 22 Ocak’ta Diyarbakır Barosu üyelerinin de olduğu farklı barolardan bin 330 avukat imza verdi. Yine uzun süredir süren bu tecrit, savunma hakkının ihlalinin AİHS’e, Anayasa’ya aykırı olduğuna ilişkin; Türkiye’nin de taraf olduğu uluslararası sözleşmelerdeki kurallar ve koruma altına alınmış hakların uygulanmasının mücadelesi olduğunu tekrardan hatırlatarak tüm hukukçular tarafından bunun altı çizilerek Adalet Bakanlığı’na başvuru gerçekleştirildi” şeklinde konuştu.
 
'Hukukçular sessiz kalmamalıdır'
 
İnsani ve hukuksal olgu taşıyan her bir bireyin tecride karşı söz kurabilmesi gerektiğine dikkat çeken Adile, şu ifadeleri kullandı: “Maalesef ki tecridin ve Kürt sorununun çözümsüz bırakılma iradesinin karşısında tecritten bahsetmek, hukuki açıdan dahi ulusal ve uluslararası hukuka aykırı olduğunu söyleyememek; hukukçular tarafından dile getirilememesi toplumun, hukukun, bireylerin ifade özgürlüğünün siyasal iktidarın etkisinde olduğunu göstermektedir. Siyasallaşan yargının hukuk devleti ilkesi ile çeliştiğini ifade etmek gerekir. Bu sebeple tüm hukukçuların sessiz kalmaması gerektiğini ifade etmek isterim. Sadece hukuk sistemi üzerinden değil, Sayın Abdullah Öcalan'ın fiziki özgürlüğüne kavuşması, İmralı'daki tecridin kaldırılması, bu noktada söz kurabilme ve buna karşı söylemler geliştirmesi, ülkenin demokratikleşmesini isteyen tüm bireylerin söz kurabilmesi gerekir. İmralı tecridinin kaldırılması, bu ülkede temel hak ve özgürlüklerin demokratik hakların kullanılabilmesi için engellerin ortadan kaldırılması demek olacaktır. Diyarbakır Barosu’nun da tecrit son bulana kadar da meslektaşlarımızın mesleki faaliyetlerinin önündeki engel kaldırılıncaya kadar çalışacağını ve sözünü kuracağını belirtmek isterim.”