Gültan Kışanak: Kürt hakikatine saygı duyun

  • 12:53 16 Ocak 2024
  • Hukuk
ANKARA - Kobanê Davası’nda beyanlarını sürdüren Gültan Kışanak, cezaevinde olmalarına rağmen susmayacaklarını ifade ederek, 34 yıldır demokratik siyasette ısrar eden bir Kürt hakikati olduğunu ve buna saygı gösterilmesi gerektiğini vurguladı. 
 
DAİŞ’in Kobanê’ye yönelik saldırılarına karşı 6-8 Ekim 2014 tarihinde gerçekleşen protesto eylemleri gerekçe gösterilerek, Halkların Demokratik Partisi (HDP) eski Eş Genel Başkanları ve Merkez Yürütme Kurulu (MYK) üyelerinin de aralarında bulunduğu 18’i tutuklu 108 kişi hakkında açılan Kobanê Davası, Sincan Cezaevi Kampüsü’ndeki salonunda Diyarbakır Büyükşehir Belediyesi (DBB) eski Eşbaşkanı Gültan Kışanak’ın savunmasıyla sürüyor. 
 
Sincan Cezaevi'nde bulunan tutsaklar, Sebahat Tuncel, Nazmi Gür ve Bülent Parmaksız duruşma salonunda hazır bulunurken, siyasetçilerin bir kısmı ise Ses Görüntü ve Bilişim Sistemi (SEGBİS) ile bağlandı. Edirne Cezaevi’nde bulunan Halkların Demokratik Partisi (HDP) eski Eş Genel Başkanı Selahattin Demirtaş, duruşmaya Ses Görüntü ve Bilişim Sistemi (SEGBİS) ile bağlanırken, Kandıra Cezaevi’nde bulunan Gültan Kışanak’da SEGBiS ile bağlandı. Duruşmayı Özgürlük İçin Hukukçular Derneği (ÖHD) avukatları ve çok sayıda kişi izledi. 
 
Duruşma, Gültan Kışanak’ın savunmaları ile başladı. 
 
‘Halk görevine yerine getirecektir’
 
Sözlerine, Halkların Eşitlik ve Demokrasi Partisi'nin (DEM Parti) bu hafta sonu önemli bir demokrasi gereğini yerine getirdiğini ve ön seçimi yaptığını, bunu takdirle karşıladıklarını belirterek başladı. Gültan, yerel seçimlerin kumpas davalarının açığa çıkma seçimleri olacağını ve halkın görevini yerine getireceğini kaydetti. Gültan, “Halkımız bu siyasi darbeyi kabul etmedi, sonradan yapılan tüm seçimlerde iradesini açığa koydu. Sizin vereceğiniz karar itibariyle, dikkate almanız gereken bir husus. Senelerdir yargı denilen mekanizma karşısında siyasi rakiplerimizle mücadele ediyoruz. Onların yalanlarını ifşa ediyoruz, halkımız bunu bildiği için seçimlerde siyasi iradesini ortaya koyuyor. Sizin de yargı olarak, bu kararın altında imzanız olacak ve tarih sizi bu imzalar nedeniyle yargılayacak. Halkın iradesine darbe yapanların yanında mı duracaksınız, yoksa darbe yapamazsınız diyenlerin yanında mı? Bizi bir araç olarak kullanmayın mı diyeceksiniz, yoksa halkın sandıkta çıkan iradesini yok sayanların yanında mı?” diye sordu. 
 
Tutuklandıktan 11 gün sonra iddianame hazırlandı 
 
Gültan beyanlarına şöyle devam etti: “Bu dava siyasi bir davadır, bu davada bana ve diğer arkadaşlarımıza suçlama konusu olarak yöneltilen tüm iddialar siyasi faaliyetleri, basın açıklaması, miting konuşmaları ve demeçlerdir. Kamuoyu bunu açık bilsin, kendi siyasi düşüncelerimiz ve siyasi faaliyetlerimiz dışında suçlama konusu yoktur. Bu dava kumpas davasıdır, 2016’da tutuklanmama ve DBB’ye el koymaya gerekçe gösterilen soruşturmanın hepsi kumpastır. Malatya’ya gelen yanıtlarda; ‘elimizde CD yok, Meclis'e fezleke gönderilmemiş’ denildi. Belediyeyi ele geçirmek için bir kumpas düzenlendi. Benim için birinci kumpas budur. Ankara’da Numan diye bir adam gelip çöplükten bulduğu belgeleri savcılığa vermiş. Ben tutuklandıktan 11 gün sonra iddianame çıktı. Ben tutuklanıncaya kadar Numan tüm süreçleri takip etti, beni uçağa bindirdi, Kocaeli’ye gönderdi. Özel bir kumpas vardı, bu iktidar DBB’ye el koymak istiyordu. Hangi savcı 11 gün sonra iddianame hazırlar? O iddianamedeki iddiaların tek bir belgesi yok, darbecilerin kurduğu yalana dayalı polis tutanaklarıdır. 
 
Demokratik siyasete kumpas kurdunuz 
 
İkinci kumpası da burada yaptınız. Kobanê Kumpas davasına beni eklemek için burada tuttunuz. Ahmet Altun, teşhisçilerin altına imza attı ve beni bu kumpasa ekledi. Kobanê kumpas davasındaki iddianamenin benimle ilgili her bir bölümü emniyetin araştırma tutanağıdır. İftiracıların beyanlarından tutuklandım, beni 3 yıl tuttuktan sonra utanmadan iftiracıların beyanlarının benim tutuklanmamdan önce alındı dediniz. Ben vekil seçilmeden, 2007 yılında kumpasçılar devreye girmiş, uyduruk bir soruşturma dosyası yapıldı ve o dosyayla ilgimiz olmamasına rağmen, DTP milletvekilleri teknik takibe alındı ve o zaman başladılar kumpasa. Dava dosyasında hepimiz ile ilgili verilmiş, fiziki, teknik ve ortam takibi kararı yok. Kumpasçıların verdiği kararı bahane ederek bizi dinlemişler. Dertleri, Kürt demokratik siyasetin önünü kesmek, öbürleri kılıftı. Kürt sorununun, barış yoluyla, Meclis yoluyla çözülmesine karşı bize kumpas kurdular. Soruşturma savcısı çok açık bir şekilde; ‘Dava dosyası bin küsur klasörden oluşuyor, bazı belgeler yok, onlar arayıp bulsun ben bulamam’ diyor. Sen bulamıyorsan ben nereden bulacağım, böyle bir savcı ve yargılama olabilir mi? 
 
Hukuk devleti değil polis devleti 
 
Savcı, ‘polis tutanakları delil niteliğindedir’ diyor aksi ispatlanmadığı sürece. Yargılanan kişiye suçsuzluğunu ispatla denilebilir mi? ‘Sen cadısın cadı olmadığını ispatla’ diyorlar, suya atıyorlar dibe batarsa cadı değil, suyun üstünde kalırsa cadısın diyorlar hiçbir kurtulma şansın yok. Bunun adına adalet denilemez. Hiçbir hukuk devletinde savcı ismini kullanan kişi bunu yapamaz. Karşı karşıya kaldığımız dosya bir savcının yazdığı iddianame değil, polislerin, kumpasçıların tuttuğu belgelerden ibaret bir çöplük. Bunu yazmak için beni kumpas davasına dahil etmek için Ahmet Altun’a ne gerek var, polis tutanak tutmuş. Böyle bir mantığın olduğu yerde hukuk devleti yoktur, polis devleti vardır. Hukuk devletinin köküne kibrit suyu damlatıyorsunuz. 
 
Mahkeme heyetine: Darbecilerin mirasına sahip çıkıyorsunuz 
 
Bizi, beğenmediğimiz anayasayı savunmak zorunda bırakıyorsunuz. ‘Sahte delil üretilmedi’ diyor, size onlarca sahte delil sayarım. Benim şu davada tutuklanmama gerekçe yapılan gizli ve açık tanıkların kumpas olduğu, dava dosyasındaki tarihlerle yanlış olduğu ortada. CD’si bilirkişiye giden üç şey var, bunlar polis tutanağının nasıl sahte olduğunu gösteriyor. 6-7 yıldır hepimiz, yargılandığımız sürece bunların altında FETÖ'cü mü var bir araştırın diyoruz, bunu da araştırmıyorsunuz.  Bu, 15 Temmuz darbe girişiminin devam ettiğinin göstergesidir. O darbe girişinin asıl muradı, bu ülkede Kürt sorununu çatışma içinde bırakıp ekmeklerine yağ sürmek. Darbe başarılı olmuş, kimse demesin darbeyi başarısız kıldık diye. Hendek dediğiniz süreçteki komutanların hepsi darbeci çıktı, bu kumpas belgelerini toplayanlar darbeci çıktı. Darbecilerin mirasına sahip çıkıyorsanız, söyleyin. Bizlere burada hukuka uygun bir yargılama yapılıyormuş gibi kimse konuşmasın, biz hakikati biliyoruz. Bu hakikati anlatmaya devam edeceğiz. 
 
Anayasa ve AYM kararları 
 
7 yılı aşkın bir zamandır siyasi kumpaslarla cezaevlerinde tutuluyoruz, peki dışarıda ne oldu?  Ekonomi çöktü, savaş, çatışma var, komşuları ile ilişki kalmadı, anayasa çöktü. Şu anda Yargıtay’ın Can Atalay üzerinden AYM ile yürüttüğü kavga ülkede, anayasal hukuk sistemine son verme girişimleri noktasına geldi. AYM’de bizimle ilgili bekleyen kararlar var ama siyasi baskılardan kaynaklı kararlar verilmiyor. 2018’den beri uzun tutukluluk ile ilgili başvurular var. 6 yıldır orada bekliyor. Cevap veremiyor, niye veremiyor? Diyecekler ki, ‘sen teröristleri korudun’  Demirtaş ile ilgili AİHM kararı var uygulamıyorlar, çünkü tehdit altındalar. Anayasal rejim çökmüş durumda. Artık bizim Anayasa Mahkemesi'ne ihtiyacımız var mı yok mu? Bunun son noktası bizim anayasaya ihtiyacımız var mı yok mu tartışmasına geldi. Demokrasi denilen şey denetlenme mekanizmasına bağlıdır, denetleme mekanizması sadece yargı, yasama faaliyetleri içerisinde değildir, eleştiri, protesto hakkı olmadan, özgür tartışma hakkı olmadan denge denetleme mekanizmasının en önemli ayağı demokratik toplum düzenidir, halkın örgütlenme hakkıdır. Kadınların, gençlerin, işçilerin eleştirme hakkı olmadan bir ülkede demokrasi rayına oturtulamaz. Anayasal rejimlere hukuk devleti diyebilmek için düşünce ve ifade özgürlüğü, protesto hakkı, örgütlenme hakkı, basın özgürlüğü, sokağa çıkma, STK’nın örgütleme özgürlüğü olmadan bir rejime demokratik denilmez. Bunun doğru işleyebilmesi için demokratik toplum düzeninin inşa edilmesi lazım. 
 
Bunun neresi demokratik rejim? 
 
Türkiye’de demokratik toplum düzeni diye bir şey kalmadı. Darbe girişimi bahane edilerek, STK’ler kapatıldı, grevleri yasaklandı, sokağa çıkılamıyor. Bir basın açıklaması yapılamıyor, Türkiye’nin üçüncü büyük partisin binası önünde bile basın açıklaması yaptırılmıyor. 2016’dan bu yana darbe yapıp bizi içeri koydular, örgütlenme hakkı, basın özgürlüğü, örgütlenme hakkını ortadan kaldırdılar. Bunun adı otoriter rejimdir. Bugün yaşadığımız krizlerin temelinde bunlar vardır, bunlar kapsamında faaliyet yürüttüğümüz için yargılanıyoruz. Kadın meclislerimizin toplantıları, kadın kurumları, kadın platformları ile yaptığımız görüşmeler suç sayıldı. Kadınlar sokağa çıkmadan dertlerini nasıl anlatacak, parlamentonun, yargının hali ortada. Bütün karar verici mekanizmalara erkekler yığılmış, kadınların sesini kısacaksın, kadın kurumlarını kapatacaksın, faaliyetlerini suç sayacaksın, kadınlar nasıl sesini duyuracak? Bunun neresi demokratik rejim? Bürokrasi de yüzde 2-3 değil, valiler, kaymakamlar, siyasi temsilciler dibe vurmuş durumda. 
 
Cezaevindeyiz diye susmayacağız 
 
Bu ülkede sermayeyi erkekler kontrol ediyor. Kadın hukuksuzluğa uğradığında ne yapacak? Örgütlenecekler, dernek kuracaklar, konuşacaklar, sokağa çıkacaklar, şiddete dur diyecekler. Bunu deme hakları yoksa demokrasi yoktur demek. Kayyımların yaptığı ilk iş kadın kurumlarını kapatmak oldu. TRT 6’de yapılan programda kadınlara yemek yaptırmak. Kadınlar zaten bunu evde yapıyor, bu mu kadınların geliştirilmesi? Buna itiraz ediyoruz. Her yerde kadın olarak ben kendimi temsil edeceğim, kendi sözümü kuracağım, programımı koyacağım. Buna engel olamazsınız. En fazla bizi cezaevine koyarsınız ama sözümüz sokaklarda olmaya devam edecek. Kadınları kutluyorum, bu rejime karşı seslerini kısmadılar, bizler de kısmadık, cezaevindeyiz diye susmayacağız. 
 
Sen kimsin bunu yazıyorsun!
 
Partimizin bütün faaliyetleri suç, adam kraldan öte bir durumda. ‘Terör faaliyetleri’ diyorlar. Sen kimsin bunu yazıyorsun. Haddini bileceksin. Demokratik siyasete yapılan bu darbenin geldiği son nokta, toplumu biat ettirmeye zorlamak, örgütlenme mekanizmalarını dağıtmak, ifade özgürlüğünü yerle bir etme. Televizyonlardaki haberlerin vahameti ortada. Bir gazeteci, konuğu komutan olsa bile ona ‘sayın komutan der, komutanım’ demez. Haberci kılığına girenler dışarıda gerçeği söyleyen içeride. Buna da demokrasi denilecek. Bu, demokrasi değildir, biz bu ülkede demokrasiyi yeniden inşa edeceğiz, örgütleneceğiz, kadın meclislerimizi, platformlarımızı kuracağız. Bir araya geleceğiz, yürüyeceğiz, korkmayacağız, bir korku imparatorluğu yarattılar ama bu korkunun üstesinden geleceğiz, yıkıp atacağız. 
 
Bugün susarsak yarın konuşacak bir zemin olmayacak
 
Bizim düşünce ve ifade özgürlüğümüzü elimizden alamazsınız, bunu suç gibi gösteremezsiniz. İktidar gibi düşünmediğimiz için bizi yargılayamazsınız. Bu korku imparatorluğuna teslim olmayacağız, bunu yenmenin tek yolu; cesur olmak ve bu despotluğa karşı çıkmak. Karşı çıkmayan toplumlarda ne oluyor? Almanya'da Hitler öncesinde önemli bir hukuk tartışması başlıyor. Şimil Hitler’e yakın ve diyor ki; ‘seçimde en fazla oy alan kimse onun söylediği yasadır.’ Şu anda Türkiye’de kurulmak istenilen rejim bu. Keser’de diyor ki; ‘çoğunluk öyle diyebilir ama halka da kulak vermek gerekiyor.' Anayasal rejim tartışması budur. Sonunda Keser’in yanında yüksek sesle itiraz edilmediği için Şimil’in dediği oluyor ve Hitler Almanya’nın başına bela oluyor. Türkiye’de yürütülen Anayasa ve AYM arasındaki durum tam da budur.  Türkiye toplumuna sesleniyorum; bugün susarsak yarın konuşacak bir zemin olmayacak, bu kumpas davalarına susarsak diğer kumpaslara ses çıkaramayacağız. Şimdi cesur olma zamanı, özgürlüklere sahip çıkma zamanı şimdi. Yarın çok geç olabilir. Ne yapacaksak bugün yapalım, doğruyu örgütlenmeliyiz, demokratik haklarımızı yeniden kazanmalıyız. 
 
Kürt ve Kurdistan gerçekliği var 
 
Savcı mütalaada, ‘etnik terör diye bir tanım yapmış, etnik terörün iki nedeni vardır’ demiş. Türkiye açısından, bizler açısından, Kürtler açısından bunun doğru olup olmadığına savcı mı karar veriyor?  Kürtlerin tarihinin evveliyatının olmadığını, birilerinin bunu bahane ettiğini söylüyor savcı. Bu mütalaayı yazan, bu yargılamayı sürdürenler şunu kabul ediyor; ‘PKK bir neden değil bir sonuçtu, PKK diye örgüt çıktı bir çatışma çıktı’ iyi niyet olarak yorumladık. Kürtlerin bir dili var Kürtçe,  coğrafyası var adı Kurdistan. Kürt ve Kurdistan gerçekliği var. Bu toprakların kadim bir halkıdır. Kürtlerin anadilini kullanmadığı, kimliğini kullanmadığı bir gerçek. Daha oturduğunuz yerin ilerisinde Meclis'te sabah akşam Kurdistan ve Kürtçe sorunları konuşuluyor.  Daha geçen gün Diyarbakır milletvekilimiz Mehmet Kamaç, ‘ben buradan Türkçe konuşuyorum, ama annem anlamıyor’ diyor. Bir vekil seçilmiş Meclis'e gitmiş, konuştuklarını annesi anlamıyor. Bu sizin için sorun değil mi?  Siz kendinizi Kürtlerin yerine koysanıza, parlamentoya gitmişsiniz ama annen, eşin, kardeşin, köylün seni anlamıyor. Çünkü o dili bilmiyor, bunun adı haksızlık değil mi? O yüzden bunlar sözde nedenler değil, gerçek nedenlerdir. Kürt halkının varlığının olduğu, Kurdistan diye bir coğrafyanın olduğu, Kürtlerin bu coğrafyada yaşadığı kadim bir halk olduğu ve bu ülkedeki sistemin onları yeterince kapsamadığı, anadillerinde hakları olmadığı bir vaka ve hakikattir. 
 
Kürt hakikatine saygı duyun 
 
Senelerdir söylediğimiz şey, nedenleri ortadan kaldırmamız lazım. Demokratik siyasetin işi de bu nedenleri ortadan kaldırmak. Birileri bunların ortadan kaldırılmasını istemiyor, bizlerin önlerinin kesilmesinin nedeni budur. Bizleri cezaevinde tutup, rantı cebe indirmek istiyorlar. Bırakmıyorlar ki nedenleri konuşalım, sürekli sonuç üzerinden konuşuyorlar. Diyarbakır’da benim karşımda aday olanlar televizyonları gezip 'özerkliği bunlar getiremez, biz getirebiliriz' dediler. Bunların gerçekliği bu, halkın gerçekliğini görmediler. Demokratik siyasetin önünü kapatarak, bu sorunların hiçbiri çözülemez. Ben burada siyasi görüşlerimi savunuyorum, erdemli bir kadın olarak gerçekte ne düşünüyorsam bunu savunuyorum. Kumpas davasıyla tertiplediğiniz kağıtları kabul ettiğim anlamına gelmiyor, bunu sakın düşünmeyin. Kumpas delillerinizi kabul ettiğim anlamına gelmez. ‘Demokratik siyasetin önü kapandıysa ülkenin başı belada’ bu nasıl suç oluyor? Ülkenin başı belada değil mi? O zaman neden bu durumdayız? 34 yıldır demokratik siyasete ısrar eden bir Kürt hakikati var, buna saygı gösterin. Bütün engellemelere, saldırılara, cezalara, tutuklanmalara, kayyım atamalara rağmen demokratik siyasette ısrar eden bir Kürt gerçekliği var buna saygı duyun, bunu suç olarak gösteremezsiniz. Bu bir tehdit değil, bir şanstır. Bu şansı değerlendirmek gerekiyor, bu ısrara saygı duymak gerekiyor. 
 
Erdoğan CHP’yi suçluyordu şimdi kendisi yapıyor 
 
Bu ülkede ‘dağı kaç kere boşalttık yine doldu’ diyen bir genelkurmay var. Defalarca komutanlar şunu söylemişti; ‘bize diyorsunuz git savaş vur, bitir, yapıyoruz ama siyaseten neden çözmüyorsunuz’ diyor. En radikal olanları bile Kürt sorunun silahla çözülemez, siyasi boyutlarını çözün diye defalarca demeç vermiştir. 'Kimyasal silah kullanın, ot üstünde ot bırakmayın' diyen Doğan Güreş bile 'bunun siyasi boyutlarına bakın' demiştir. Çözüm sürecinde parlamentoda kurduğumuz komisyonda, tüm boyutları konuşuldu, tartışıldı ama bu bir tercih. Bu hakikatleri yokmuş gibi göstermek, terörist olarak göstermek bir tercihti. Türkiye’de siyaset kemiksizdir, dün söylediklerini bugün unutuyorlar. 2011’de Erdoğan, ‘Dersim’de olaylarla ilgili özür diledi ve Kemal Kılçdaroğlu’nun da özür dilemesini istedi ve yedi önemli belge açıkladı’ Erdoğan, CHP’yi ve Kılıçdaroğlu’nu sıkıştırarak, siyasi rant devşirmek istedi. Sözünü söyleyip, CHP’ye karşı ‘Kürtlere bu zulmü yaptın’ diyen Erdoğan, aynı zulmü yazıyor. Yarın bir gün biri çıkıp sana bunları diyecek, neden bunu düşünmüyorsun? Biz bunları söylesek bugün ne olurdu? Bizler bir inanç liderini Seyid Rıza’yı andığımız için suçlanıyoruz ama Erdoğan, 2011 yılında bunları konuştu. Türkiye’de siyaset kemiksiz deyince bunu söylüyoruz. Kürt sorununu, siyaset malzemesi yapa yapa büyüttüler. Bugün Erdoğan adına kim özür dileyecek? 
 
10 maddede Kürt sorunun nasıl çözüleceğini ortaya koyarız 
 
Çöktürme planı ortaya çıkacak, demokratik siyasetin adım adım ne hale getirildiği ortaya çıkacak. Biz diyoruz ki bir yerden başlayalım. Barışı inşa etmek bir süreçtir, hemen olacak bir şey değildir ama bir yerden başlayalım. O başlayacak yerde demokrasinin önündeki engelleri kaldırmak ve kumpas davalarını kaldırmaktır. Çözemeyeceğimiz hiçbir şey yoktur, yeter ki samimi olalım. 10 maddede Kürt sorununun nasıl çözüleceğini ortaya koyarız ve ortada bir irade var. 2015’te öz yönetim sürecinde hepimiz çaba gösterdik, o sorunu çözmek isteseydiler bu sorun böyle devam etmezdi. Füzeleri olan insanlar yoktu orada, siyaset ağırlığını koysaydı, iktidar bizimle görüşmelere gelseydi bu durumu bitirebilirdik, bu kentlerimizin yıkılmasına gerek yoktu. O komutanların darbeci olmaları tesadüf değildir, bilerek ve isteyerek olayları büyüttüler. Biz iktidarı ve muhalefeti ile sağlam yerde dursaydık ama yapamadık. Hükümetin ‘çözmek istiyorum’ söylemine inandığımız için yargılanıyoruz, milletvekilliğinin dokunulmazlığı Kürt halkını korumuyor, düşünce ve ifade özgürlüğü de bizi korumuyor. Biz bu ülkenin vatandaşı değil miyiz? Onu söyleyin vatandaşı değilsiniz, örgütlenme hakkınız yok, belediye başkanı olma, milletvekili olma hakkınız yok deyin.”
 
Duruşmaya bir saat ara verildi. 
 
Verilen aranın ardından duruşma, Gültan’ın bir sağlık sorunu yaşadığı ve durumunun şu anda iyi olduğu öğrenildi. 
 
Gültan beyanlarına Suruç Katliamı’na değinerek devam etti. Gültan, “Kobanê’deki çocuklara oyuncak götüreceklerdi, bu kadar masum bir şeydi. IŞİD gibi barbar sürüsü, gelip katletti. Bunun anlamı şudur; ‘Bu gençler şahsında bütün insanları katlediyorum.’ Bu katliamlarla, ‘Türkiye Cumhuriyetini tehdit ediyorum, ya gelip benimle anlaşırsın ya da insanları öldürürüm’ diyor. Diyarbakır’da böyle bir yürüyüş olduğu için ben de katıldım. Yedi yıldır önüme geliyor. Evet katıldım. Hücremde o gençleri anıyorum, anılarına saygı duruşunda bulunuyorum. Ömrüm yettiğince bu katliamı lanetleyeceğim. Bunun kimse dava dosyası diye önüme getiremez” dedi. 
 
‘HDP’nin siyasi propagandasını yapıyorum, destekliyorum’
 
Gültan, beyanlarını şu sözlerle sürdürdü: “Sosyal medya hesaplarımla ilgili polis araştırma tutanağı tutmuş tweetlerle ilgili. Savcı bunu da ciddiye almadığı için iddianameye suçlama olarak koymamıştı, ama mütalaayı hazırlarken, bu zihniyet yeniden hortlamış, esasa ilişkin mütalaada bana suç olarak yöneltmiş. 2016’da polisin hazırladığı kumpas belgesi, savcı tarafından dikkate alınmamış. Ama bu kumpas davasının savcısı almış dosyaya koymuş. Deniz Gezmiş, Hüseyin İnan ve Yusuf Arslan’a dair, ‘İdam sehpasında söylediği ‘halkların kardeşliği şimdi HDP’de yankılanıyor’ paylaşımım suçlama konusu. Meclis’te defalarca bu iddialarla ilgili özür konuşması yapıldı. Bunu getirip, ‘örgüt propagandası’ yapmak nedir? Bu insanlar ölüme gitmişler, son sözleri bunlar. Nasıl suçlama konusu oluyor. En büyük dert ikinci cümle, HDP’nin siyasi propagandasını yapıyorum, destekliyorum. Halkların şiarını haykıran bir partidir HDP. Bu suç mu? 
 
Esat Oktay beni korkutmadı 
 
‘Neden halkların kardeşliğini savunmuşsun? O zaman sen teröristsin’ diyor. Bütün insanlık değerlerini ortadan kaldıran bu ithamlar karşısında savunma yapmak gibi bir pozisyonda olmak ağrıma gidiyor. Türkiye halklarına, bizim kardeşlik duygumuz, idam sehpalarında, bu davalarda, cezaevlerinde, hücrelerdedir demek için konuşuyorum. Evet, bizle dava kardeşiyiz. Bu dava bizim davamız. Bu ülkenin halklarının yan yana durmasını istemiyor musunuz? Ne istiyorsunuz bizden? Bu zihniyetin arkasında da darbeci mantığı, demokrasiyi kast etme mantığı var. Diyarbakır Cezaevi’nde o zulmü yaşadım, işkenceyi yaşadım. Bugün beni bu hücrelerle korkutmaya çalışanlar bilsin ki, Esat Oktay beni korkutamadı. Bu memleketi o katil sürüsüne bırakmamak için en sosyalistlerle beraberim. Diyarbakır vahşetine ilişkin açıklama yaptım diye kimse beni yargılayamaz. Bugün o zihniyetleri yaşatanların bana verecek özür borçları var. Diyarbakır Cezaevi müze olsun dediğim için, ziyaret ettiğim için savcı utanmış, bunları suçlama konusu yapmamış, ama hortlayan bu zihniyet, bunları da davada suçlama konusu yapmış 
 
Kenan Evren’in zihniyeti bugün bu dosyada yaşıyor 
 
Dönemin Adalet Bakanı Bekir Bozdağ ben seçildikten sonra gelip beni ziyaret etti. Diyarbakır Cezaevi’nin müze olması için dosyayı teslim ettim. Basına açıklama yaptık. Diyarbakır Cezaevi’nde yaşanan açıları hatırlatmak için değil, bir daha asla demek için bir müze olması gerektiğini söyledim ve kendisi de aynı fikirde olduğunu söyledi. O yıllarda Erdoğan meydan meydan gezip, ‘duvarların dili olsa da konuşsa’ diyordu. Benim çektiğim acılar üzerinden oy devşirmeye çalışıyordu. Şimdi de benim yargılanmamı istiyor. Nasıl bir ülkede yaşıyoruz? Niye her şey bu kadar karışık ve anlamsız. Şimdi kendileri bir şey yapmaya çalışıyor, umarım oradaki acıların anısına aykırı bir şey olmadan bir müze çalışması ile sonuçlanır. Bunların suç olarak buraya konuşmasının tek sebebi, Kenan Evren’in zihniyeti, dosyada yaşıyor demektir. 
 
Onurumun kıymeti var 
 
Kimse burada 3 yıldır sözünü sakınmadı, kimse siyasal görüşlerini kıvırıp dönmedi. Herkes dost doğru bildiğini, siyasetini yaptığını, halka anlattığını burada da söyledi. Biz çünkü halka giderek bunları söyledik, oy istedik ve halk bize temsiliyet görevi verdi. Bize oy veren  halka sırtımızı dönmeyiz, o gün ne söylediysek, bugün de bunları söylüyoruz. Bağımsız Kurdistan söyleseydik, bugün de bunu söylerdik. Kimse siyasi görüşünden imtina etmez, ayıptır, öbür türlü tarihe karşı rezil oluruz. Ama biz olamayız, biz halka ne söylediysek bugünde onları söyledik.  Hücrede miyiz, siyasi rehine miyiz hiçbir kıymeti yok bunların, benim onurumun kıymeti var.
 
Tutuklanmasına neden olan Nurullah Hakan kayıp!
 
Benim dava dosyasında hakkımdaki iddialarının tamamı 2011-2023 yılına aittir. Ben o dönem milletvekiliydim, bu iddialara dair Meclis’e gönderilen tek fezleke yoktur. Çünkü DTK faaliyetleri suç değildir, Cemil Çiçek resmi davetiye göndererek gel Meclis’te çalış dedi. Ortada bir çözüm süreci vardı, tamamı yasama dokunulmazlığı ihlal edilerek, polisin yalan yanlış tuttuğu iftiralardan ibarettir. DTK, Kürt sorunun demokratik barışçıl yöntemlerle çözülmesi için en kapsamlı çalışmalar yaptı. DTK, riskli bir görevim olsaydı bunu savunmaktan gurur duyardım ama onun ötesinde kumpasa da evet demem. Ağzınıza pelesenk ettiğiniz, Malatya’da tutuklanmama neden olan Nurullah Hakan vakası var. Nurullah Hakan diye bir adam yok şu anda ortada. Nurullah Hakan’a ait olan bir kaç sayfalık fotokopiden başka bir şey yok. Artık bunu bulsunlar, Nurullah Hakan’ı güya İstanbul’da 2012’de ifade verdiği ve benim özerklik toplantısına katıldığım ifadesi var. Tüm milletvekillerini saymış, dava dosyasında kanıt olarak gösterilemeyecek üç beş sayfalık okunmayacak hale gelmiş bir kağıt parçasını getirip buraya koyamazsınız. Ben hukuki savunma yapmıyorum, ben bu kumpası teşhir ediyorum, ortada suç yok çünkü rahmetli annem derdi ki; sen doğru dur yanlış belasını bulur. Bu savcı da belasını bulmuş. Nurullah Hakan bu toplantıya katılmamış ama nasıl benim katıldığımı biliyor, kararda bunların hiçbiri yok. Nurullah Hakan’ın emniyette susma hakkını kullandı diyorlar ama önümüze emniyetin belgelerini getiriyorsunuz, işte kumpas böyle oluyor. 
 
DTK’yı terörize edemezsiniz!
 
DTK, Kürt sorunun barışçıl ve demokratik yöntemlerle çözülmesi için kurulmuş ve herkes orada yer alıyordu. Herkese açık bir platformu terörize edemezsiniz. DTK’nin faaliyetlerine bizzat katılan, çalışan, kurullarında yer alan AKP’li yandaşlar çatır çatır beraat alıyor, bize gelince neden suç oluyor. Meclis başkanı resmi olarak Meclis’e çağırdığı DTK neden suç oluyor? Yandaş olana mubah, muhalif olana günah. Buna da pabuç bırakacak halimiz yok. Ortalıkta AKP milletvekili olarak dolaşanlar, bilmem nerede olmak için DTK’ye yalakalık yapıyordu. Biz sözümüzden vazgeçen insanlar değiliz, korkan insanlar değiliz. Ceza tehdidi ile vazgeçmiyoruz, koltuk kapalım diye bazen buraya, bazen şuraya yamanmıyoruz. Ben onlar adına utanıyorum, isimlerini söylesem rezil olacaklar. 
 
Raylı sistem projesi parasını kayyım yemiş 
 
DTK’yi bahane ederek siyasi kumpas kurdular. Diyarbakır Büyükşehir Belediyesi’ni çetelerine peşkeş çektiler. Kayyımlar,  kentteki bütün sosyal hizmetleri eşit ve adil olmaktan çıkarıp yandaşlara peşkeş çekip, AKP’ye oy devşirmenin aracı haline getirdi. Bunu ben söylemiyorum, Sayıştay raporu söylüyor. Yıllarca benim peşime müfettiş taktınız tek bir şey bulamadınız ama kayyımlarına bakın. Belediyenin kayıtlı kuruşunu tek kişiye veremezsiniz. Kayyım döneminde DBB’de sosyal yardımların kime dağıtıldığına dair kayıt olmadığı için inceleme yapılmamış. İşte belediyeyi o yüzden aldılar, yandaşlarına kadrolaşma imkanı açtılar, özel kalemi devri daim yaparak yandaşlarını memur yaptılar. Sayıştay raporlarında ortaya çıktı ki ihalesiz minibüs ve taksi plakalarını satılığa çıkarmışlar. İplik Mahallesi’ni satılığa çıkarmışlar. Kayyımların Diyarbakır’a yaptığı kötülüğün haddi hesabı yok. 
 
Özerkliği demokrasi formülü olarak sunduk 
 
Türkiye’de artık yerel demokrasi diye bir şey yok. Hiçbir dönem yerel yönetimler bu kadar güçsüz bırakılmamıştı. Kredi alma hakkı yok, imar hakkı yok, her şeyi merkezi hükümete bağladılar. Toplu taşımada ücret belirleme yetkisini bile merkezi hükümete bağladılar. Yasal düzlemde yerel yönetimlerin hiçbir hakkı kalmadı. Biz özerkliği savunurken, sadece Kürtler için, etnik kimlik için değil. Türkiye’nin tamamı için yerel ve yerinden yönetim için bir demokrasi formülü olarak önerdik. Kürt sorunun çözümüne katkı sunacak diye de önerdik. Bu davada iddia edildiği gibi oradan buradan gelmedi. Vekil seçilir seçilmez, DTK’de oturup yerel demokrasiyi nasıl güçlendirebiliriz diye kafa yorduk, demokratik yönetim modeli olarak bir kitapçık çıkardık. Türkiye’yi güçlendirecek tek siyasi öneridir. 
 
Türklerin kendilerini yönetime katma hakkı varda Kürtlerin yok mu?
 
Özerkliğin devletin bölünmesiyle zerre kadar alakası yoktur. Özerkliği uygulayan ülkeler var ayrılmıyor neden yalan söylüyorsunuz. Biliyoruz sizin derdiniz demokrasi değil, sizin derdiniz tek yönetim. Devleti yıkalım, Kurdistan’ı kuralım diye bir şey yoktur demokratik özerkliğin içinde. Türkiye bazı yerlerde özerkliği destekliyor oradakiler etnik olarak Türkler mi diye? Türklerin kendilerini yönetime katma hakkı varda Kürtlerin yok mu? Kürde günah, Türk’e mubah mı? Demokrasi,  insan hakları, yönetmek herkesin hakkıdır. Bu evrensel bir haktır, insanlar yüzyıllar boyunca mücadele ederek bu hakkı kazanmıştı. Yalandan, iftiradan bunu suçlama konusu yapamaz.
 
Bir ülkenin demokrasisi konjonktürel olamaz
 
Gültan’ın savunması şöyle; “Kürtler her zaman bu topraklarda dar gün dostu olmuştur.  Kürtlerin dilini, tarihini, coğrafyasını inkar etmeyin. Birlikte bir coğrafya kurmasına saygı duyun.  Bizzat Erdoğan’ın ağzında özerkliğe dair konuşmaları vardı. Ama o iktidara gelmeden önceydi diyebilirsiniz. 2002’de Erdoğan’ın halka vaadi, ‘ben reform yapmaya geldim’ dedi. Reformcu diye gelip içinde bir diktatörlük çıktı anlamadık, nereden nereye. Bir ülkenin demokrasisi konjonktürel olamaz, demokrasi sizin oyuncağınız değil. Evinizde oyuncak alırsınız yaşınız başınız gelmiş torunlarınızla oynayın ama bu ülkenin demokrasisiyle oynamayın. Bizim önerdiğimiz demokratik özerklik modeli meşru, demokratik,  tarihsel nedenleri olan, sonuçları ve bağlamı olan son derece önemli bir siyasi çözüm modelidir. Bunu kimse suçlama konusu yapmalı, yapıldığında bu ülkeye yapılacak kötülüktür. Bugün kimse korkudan ağzına demokratik özerkliği alamıyor. Özerklik kelimesi başlı başına bir suç olarak gelmiş, direniş, örgüt kelimeleri  başlı başına suç olmuş. Özerklik tartışmasının bu topraklarda iki yüz yıllık bir tarihi vardır. Bunu terörize edemezsiniz, bu ülkenin geleceği buradadır, aklı selim biriyle tartışacağız bu kadar. 
 
Cemil Çiçek’i getirin beraber yargılanalım 
 
Diyarbakır’da 2015 yılında eğitim destek evinin açılışında yaptığım bir konuşma kendilerine göre kırpıp, biçmişler sonra suç olarak göstermişler. Polis tutanağında uyduruk bir şeyler çıkarılmaya çalışılmış. Konuşmamda, Kürt dili üzerine bir kaç şey söylemişim, Kürt çocuklarının neden anadilinde eğitim alamıyor. Bunun adı faşizmdir, bunu kabul etmiyoruz demişim. 2016’da bana tutuklama gerekçesi yaptığınız ve DBB’ye kayyım atamaya gerekçe gösterdiğiniz suçlamalardan birisi. Anadilde çalışma yapan kurumlara teşekkür etmişim. Cemil Çiçek’i getirin buraya beraber yargılanalım. Teşekkür etmek ‘örgüt yöneticisi’ olmak kadar suçsa en büyüğünü Cemil Çiçek yaptı neden hesap sormuyorsunuz?
 
Sahte belgelerle yargılama yapamazsınız 
 
2016 yılında Kamuran Yüksek’in gözaltına alınmasına ilişkin yaptığım açıklama da suçlama konusu. İki tane CD var ve bu CD’de bu iki konuşmam yer alıyor. Bunun dışında tek bir şey yok. Bu bir bölücülük faaliyetiymiş. DTK’nin yaptığı basın açıklamasına katılmak bölücülük suçlaması olamaz, geçin bunu. Polis tutanağında olan konuşmalarımın söylendiği CD çözümüne dair bilirkişi raporuyla yalan ve kumpas olduğu ortaya çıktı. Sizin polislerin, kumpasçıların koydukları sahte belgelerle yargılama yapamazsınız.”
 
Duruşmaya yarın saat 10.00’a kadar ara verildi.