‘İkinci cumhuriyetin kuruluşu Kürtler olmadan mümkün değil’

  • 18:25 14 Aralık 2023
  • Hukuk
 
ANKARA - Kobanê Davası’nda savunmasını bitiren DBP eski Eş Genel Başkanı Sebahat Tuncel, “AKP Kürt halkının nerede olursa olsun statü elde etmesini ve varlığını sürdürmesini engellemek için çabalıyor. Türkiye’nin ilk yıllarında Osmanlı’dan devraldığı beyaz Türk faşizmi geliştirilerek soykırıma dönüştürülmüştür. İkinci cumhuriyet Kürtler olmadan kurulmak isteniyor ancak tarihsel gerçeklik bunun mümkün olmayacağını göstermiştir” dedi. 
 
DAİŞ’in Kobanê’ye yönelik saldırılarına karşılık 6-8 Ekim 2014 tarihinde gerçekleşen protesto eylemleri gerekçe gösterilerek, Halkların Demokratik Partisi (HDP) eski Eş Genel Başkanları ve Merkez Yürütme Kurulu (MYK) üyelerinin de aralarında bulunduğu 18’i tutuklu 108 kişi hakkında açılan Kobanê Davası,  Ankara 22'nci Ağır Ceza Mahkemesi'nde devam etti. Sincan Kapalı Kadın Cezaevi’nde tutulan bir kısım siyasetçi duruşma salonunda hazır bulunurken, bir kısım siyasetçi de mazeret bildirerek katılmadı. 
 
Verilen aranın ardından Demokratik Bölgeler Partisi (DBP) eski Eş Genel Başkanı Sebahat Tuncel savunmasını sürdürdü.
 
Ortadoğu kaosunun yaratılma süreci
 
Yakın dönem Türkiye tarihiyle savunmasına devam eden Sebahat, “12 Eylül Darbesinin Türk-İslam sentezini benimsemesi siyah ve beyaz Türk faşizminden farklı olarak yeşil Türk faşizmini geliştirmiştir. Rusya’da yaşanan gelişmelerden dolayı, İslam ülkelerinin demokrasi ve sosyalizme geçmesini engellemek amacıyla ABD tarafından geliştirilmiş ve desteklenmiştir. İngiltere’deki başat rol bu süreçte ABD’ye geçmiş ve Ortadoğu üzerinde etkili olan güç olmuştur. Ortadoğu’da gelişen siyasi İslamcı hareket kapitalizmden bağımsız değildir. Temel hedefi İslam kültürünün yaygın yaşandığı yerde demokratikleşmeyi ve gelişmeyi engellemektir. İslam hegemonik güçlerin paylaşımlarına hizmet etmek ve çıkarlar için kullanılan bir araç haline getirilmiştir. AKP’nin cemaatlerle kurduğu ilişki artmış, bu kişilere mevkiler verilerek, islam devletin tekeline sokulmuştur. Diyanetin bu dosyadaki rolü gibi, Müslümanları kimlik üzerinden ayrıştırmıştır, Müslüman Kürtlere karşı yaptığı pervasızlık ve kendini taraf halini getirmesi buna örnektir” dedi. 
 
Yeşil Türk faşizmi projesinin geliştirilmesi 
 
Erdoğan’ın ABD tarafından devreye konulmaya çalışılan ılımlı İslam projesi eksenli siyaset alına sokulduğunu söyleyen Sebahat, AKP’nin çıkış sürecini şöyle aktardı: “İslami hareketler 1970’lerden sonra iktidarda yer almaya başlar. 1970’lere gelindiğinde ABD ve temelde uluslararası güçler artık ırkçı faşist tutuma ihtiyaç duymuyor ve ılımlı İslam projesini geliştiriyor. Buna ihtiyaçları vardı ki keza Erdoğan’ın siyasete girmesi de ancak ılımlı İslam projesiyle olmuştur. Bir kurgunun ürünüdür. AKP’nin çıkışı sanıldığı gibi 2002 değildir, bu süreç 12 Eylül döneminde başlamıştır. Beyaz Türklük fikri uluslararası güçler tarafından artık ihtiyaç duyulan bir yapı olmaktan çıkmış ve ılımlı İslam planı geliştirilmiştir. Ortadoğu’ya müdahale edecek yeni bir modele ihtiyaç duyuluyordu.  Kürdistan’da,  Kürt demokratik siyaseti örgütlenmeye başlamış ve beyaz Türkücülük artık işe yaramamaktadır. Ilımlı İslam projesini harekete geçirmek için ABD, Erbakanı tasfiye etmiş ve Tayyip Erdoğan’ı başa getirmiştir.
 
MHP’nin cemaatçi kadrolarına yerleşmesi
 
Kürt kültürel kimliğine müdahale için İslam’ın rolü çokça kullanılmıştır. Kürt sorunun çözümsüz bırakılması için başta ABD ve uluslararası güçler olmak üzere İslam’ı barındıran Yeşil Türklük daha kullanışlı olmuştur. Ilımlı İslam’ın geliştirilmeye çalışıldığı dönemde siyah Türklüğün temsilcisi olan MHP buna sert karşı çıkışlar yapmıştır. Bugün MHP son dönemde AKP ile ittifak olsa da daha öncesinde AKP’ye karşı çok sert açıklamaları vardı şimdi ise çıkar birliği içerisindeler. Çünkü cemaatçilerin tasfiyesi ile birlikte AKP kendi kadrolarını yetiştiremediği için MHP ve diğer tarikat kadrolarından devşirmeleri kurumlara yerleştirdi.  Bakıldığında AKP’nin iktidarda kalmasının tek nedeni toplumun talebinden çok ABD ve uluslararası güçlerin isteği doğrultusundadır. 14- 28 Mayıs seçim sonuçları da bu göstermiştir.”
 
‘İktidarda kalabilmek için anayasa istiyorlar’
 
AKP’nin iktidara gelmesiyle beyaz Türklüğün yerini ılımlı İslam projesine bıraktığını dile getiren Sebahat, bu projesinin kurumsallaşması için AKP’nin anayasa talebi olduğunu söyledi. Sebahat, “Bu süreçte devleti ele geçirme aşaması başlamıştır fakat AKP tam anlamıyla devleti feth edememiştir. Bugün her fırsatta anayasa tartışmalarını gündeme getirmesinin nedeni de budur. Kendini henüz kurumsallaştıramamıştır ve iktidarda kalabilmelerini sağlayacak olan kurumsallaşmadır. Bugün Türkiye’de yaşanan sistem krizine bu gerçeklikle bakmak daha anlaşılır olacaktır. Son süreçte yaşanan hukuki krizlere bakıldığında, AİHM kararlarının uygulanmaması,  Can Atalay, Yargıtay, kendi anayasasını kurma fırsatı olarak kullanmaya çalışsa da başarılı olamamış ve destek bulamamıştır” sözlerini kullandı. 
 
Ülkücü kontralar yerine Fetöcüler
 
Ilımlı İslam içerisinde Türklük kimliğinin de varlığını koruduğunu ve yeni cemaatçi kontraların devreye sokulduğunu belirten Sebahat, şöyle devam etti: “ AKP öncülüğünde gelişen yeni ideolojide ulus devlet eksenli Türklük kimliği de varlığını korumuştur. Yine Ergenokoncuların AKP ile kurduğu ilişki çok dikkat çekicidir. Şimdi birbirlerine sarılmalarını nedeni ortak Kürt düşmanlığıdır. Yıllarca ‘Türkiye’de şeriat var’ dediler bütün bu yaklaşımlardan vaz mı geçtiler, elbette hayır. Ama mesele Kürt olunca ortaklaşıyorlar. AKP, kendi döneminde CHP-ordu ilişkisini aşarak ılımlı İslam ile ordu arasında kendisi ilişki geliştirmiş ve Fetöcüleri orduya yerleştirmiştir. Kürtlere yönelik saldırılar artık ülkücü kontralar yerine Fethullah Gülenci ABD tarafından kullanılan yeşil kontralar tarafından yürütülmüş, devletin tüm hücrelerine sızarak paralel devlet olarak ortaya çıkmışlardır. Bunun ordu dışında diğer bir alanı da yargı alanıydı. Kürtlere karşı tasfiye politikalarında önemli rol oynadılar. KCK yargılanmaları ve DTP’nin kapatılması buna örnektir.
 
‘AKP Kürtlerin direnişiyle baş edemeyince sürece başlattı’
 
ABD ile 5 Kasım 2007’de gizli kapılar ardında yapılan Washington protokolünde Kürtlere yönelik tasfiye planları başarılı olamamıştır ve daha planlı ve programlı bir yok etme programı devreye sokulmuştur. Kürtlere karşı inkar, imha politikasının ikinci aşamasını oluşturan AKP, Kürtleri yer aldığı tüm kurumları, yapıları, siyasetçileri hedef almış ve bunları meşrulaştırmak için ‘biz teröristlerle savaşıyoruz, Kürtler bizim kardeşimizdir’ sahteliği eşliğinde bazı Kürt insanları bir araya getirerek kendi kurumlarına yerleştirmiştir. Tüm bu yok etmelere planlarına rağmen Kürtlerin direnişine karşı ve mücadelesine direnemeyen AKP iktidarı çözüm ve müzakere sürecini başlatmak zorunda kalmıştır. Fakat başlatılan çözüm sürecini tasfiye ve imha yolu olarak kullandığı ortaya çıkmıştır. Bizim özyönetim dediğimiz sizin ise hendek-barikat dediğiniz dönemde bir devlet planı olarak baş göstermiştir. AKP’nin çözüm sürecini bitirme nedeni istediği çıkarı ve yararı elde edememesidir. Çözüm sürecine baktığımızda Türkiye halkı da umutluydu, herkes gülüyor ve ifade özgürlüğünü kullanıyordu. Türkiye halkları şölen havasındayken şimdi herkes konuşmaktan korkuyor. AKP’nin derdinin çözüm olmadığı böylelikle anlaşılmıştır.” 
 
‘Sözde demokratik açılımlar soykırımı gizleme amacı taşıyor’
 
“AKP’nin her fırsatta söz ettiği, sözde demokratik açılımlar kültürel soykırım çalışmalarını gizlemek için kullanılmıştır. Kurslar, TRT 6 bu kültürel soykırımın üstünün örtülmesi için atılan adımlardı. Kendi savaş politikasını gizlemenin araçları olarak kullanmıştır” diyen Sebahat, “Rojava’ya baktığımızda bugün savaş devam ediyor ve kendini asla işgalci olarak görmüyor” diyerek Suriye topraklarından çıkmasına yönelik verilen raporları, hak ihlallerini ve gaspları okudu. Sebanat uluslararası kurumlara sunulan tüm raporlarda Türkiye’nin işgalci olduğuna değinildiğine dikkat çekti.  Kürdistan’da tarihte az rastlanan özel savaşın devreye konulduğunu dile getiren Sebahat, “Bugün Türkiye’de siyaset yapan hiçkimse Türkiye’nin yaptığı özel savaş politikalarını üstlenmemiş ve konuşmamıştır. AKP 90’lı yıllarda yanlış yaptığını söyleyerek OHAL’i kaldırdık diyor fakat şuan OHAL’i kendisi devreye koymuştur. Kürtlere karşı kültürel soykırım sermayenin kısa çıkarlarına kurban edilmiş ve uluslararası güçler buna sessiz kalmıştır” dedi.
 
AKP ve Hitler
 
AKP’nin 2011 seçimlerinden itibaren Hitler ile aynı çizgide olduğunu söyleyen Sebahat, bu minvalde işletilen özel savaş politikalarına değindi. Sebahat, savunmasını şöyle sürdürdü: “AKP’nin iktidara taşınması cumhuriyetin kuruluşu kadar önemli bir süreçtir. Merkezi ulus devlet partisi ve stratejik bir yeşil Türk faşizmi partisidir. AKP 2011 seçimlerinden itibaren Hitler'in iktidara gelmesiyle benzer bir yol izlemiştir. Yeşil Türkçülüğü güvenceye almak için her fırsatta anayasa talep etmekte. Muhalefet üzerinde yoğun bir denetim uygulamakta, parlamento yetkilerini kısıtlayarak, OHAL kararnameleri çıkararak yargıya ve anayasaya müdahale etmektedir.AKP hegemonyası Kürt varlığını ortadan kaldırmak için siyah Türk faşizmine yeni taktik ve manevralar ekleyerek bu projeyi geliştirmiş, bu minvalde terörle mücadele kanunu çıkarmış ve Kürtlerin seçme seçilme hakkından tutalım örgütlü mücadelesini engellemeye  kadar çok geniş bir alanda kullanılmıştır. Bunu yaparken işbirlikçi sermaye, medya ve kurduğu sivil toplumla ‘bizim kürtlerle sorunumuz yok, terörle mücadele ediyoruz’ yalanını yaygınlaştırarak Türk toplumunu kandırmaya çalışmaktadır. 
 
‘Ahmet Altun yeterince çalışmamış!’
 
Kürtler hala bir çözüm umudu içerisindeyken bu umudu kıran ve engelleyen kim? Hala bu davayı konuşuyorlar. Bağırıp çağırıyorlar, masumiyet kararnamesi diye bir şey kalmamış bu ülkede Tayyip Erdoğan seçim sonrası ‘idam idam’ sloganları attırıyor, adamları da Mecliste bağırıyor. Neden burada Davutoğlu yargılanmıyor da ben yargılanıyorum. Dinlensik dedik taraf olarak, bu talebimizi dahi kabul etmediniz. O dönem çözüm süreci vardı PYD eşbaşkanları gelip Kahire’de görüşmelere katıldılar. Bizzat sizin anayasanızın 38. Maddesi ‘o dönem suç olmayan bir şeyden yargılama yapılamaz’ diyor 6 yıl sonra konuştuk diye yargılanıyoruz. Nedir, panele katıldık, kadın direnişini konuştuk, Kürt kadınlarını, Rojava’yı konuştuk. Size söyleyeyim sadece burada konuşmadım dünyanın dört bir yanında, ülkelerde Kürt kadınlarının mücadelesini konuştuk ve ayakta alkışlandık.  Ahmet Altun yeterince çalışmamış, çalışsa çok daha fazla konuşmalarımızı bulurdu.
 
‘İkinci cumhuriyetin kuruluşu Kürtler olmadan asla mümkün değil’
 
AKP’nin dış politikasının temelini de Kürt karşıtlığı oluşturmaktadır. AKP Kürt halkının nerede olursa olsun statü elde etmesini ve varlığını sürdürmesini engellemek için çabalıyor. Cihatçı çetelerle ilişki kurmuş ve Kürtlere karşı onları desteklemiştir nitekim bu davanın konusu da budur. Günümüz gerçekliğinde Kürtler varlıklarını korumaya çalışıyor. Türkiye’nin ilk yıllarında Osmanlı’dan devraldığı beyaz Türk faşizmi geliştirilerek soykırıma dönüştürülmüştür. Kürtler 200 yıldır bu politikalara karşı dilini, kimliğini, kültürünü korumuştur. İkinci cumhuriyet Kürtler olmadan kurulmak isteniyor ancak tarihsel gerçeklik bunun mümkün olmayacağını göstermiştir.Kürtler partilerinin kapatılmasına, yöneticilerinin katledilmesine, soykırıma uğratılmalarına rağmen demokratik parlamento zemininden şimdilik vazgeçmiyorlar. Şimdilik.”
 
Sebahat, “Geçmişten günümüze kurulan tüm partilerimizin programlarında Kürt sorunun demokratik çerçevede çözüleceğine inanılmaktadır ve demokratik anayasa vurgusu bulunmaktadır” diyerek partilerin tüzüklerini aktardı.
 
Yargılama konusu: Çözüm Süreci
 
Davanın yargılama konusunun esasında çözüm süreci olduğunu tekrar hatırlatan Sebahat, bir bütün kurumsal olarak çözüm sürecinde yer aldıklarını söyleyerek komisyonda yer alanlar ve bütün arkadaşların süreçteki görüşme ve toplantılarda yer aldıklarını belirtti. Çözüm süreci için AKP’li vekillerin o dönemde verdiği Meclis araştırma önergelerini okuyan Sebahat, önergelerde AKP’li vekillerin ‘sorunun askeri olarak çözülemeyeceği’, ‘askeri harcamaların getirdiği ekonomik yük’, ‘toplumsal barış talebi’ ifadelerine dikkat çekti. Çözüm sürecinde birçok aydının ve demokrasi güçlerinin katıldığı barış konferansının sonuç bildirgesini ve alınan kararları aktaran Sebahat, “Biz bütün barış taleplerini  konuştuk ve değerlendirdik. Süreci nasıl ilerletebiliriz ve geliştirebiliriz diye çalıştık fakat iktidar tüm süreci başka bir yere evriltti. 6-8 Ekim’in hemen ardından ikinci bir konferans daha gerçekleştirdik. Onun sonuç bildirgesini de okumak istiyorum çünkü davaya konu olan bu konferans” diye belirtti. 
 
‘Keşke daha çok konuşsaydım belki Türkiye’de bir şey değişirdi’
 
Konferans sonuç bildirgelerini paylaşmasının ardından Sebahat, şöyle devam etti: “Dört gündür anlatmaya çalıştığım Türkiye’nin cihatçı grupları desteklediği süreçte sadece HDP değil birçok kurum savaşın durması için çağrı yapmıştır. Siz şimdi tüm bu sorumluluğu HDP’ye atıyor, iktidarın ölümlerdeki sorumluluğunu görmezden geliyorsunuz. Biz çözüm sürecini sonuca ulaştırmak için birçok çalışma yaptık, bunu AKP’ye dahi bırakmadık. Ne yazık ki gelinen aşamada daha çok çatışma, savaş ve ölüm karşımıza çıkıyor. biz değişmedik, değişen AKP iktidarıdır. Hakkımda yer alan iddialara ilişkin de birkaç şey söylemek istiyorum. Hepimizi kadro olarak nitelendiriyorsunuz ve bunun üzerinden ceza vermeye çalışıyorsunuz. Birçok dosyam birleştirilmiş ve hepsi konuşmalarımdır. Hakkari meselesini zaten dün aktarmıştım. Siz iftira atıyorsunuz, kanıtlamamızı istiyorsunuz. Yine Malatya dosyasında PKK’ye ders vermiş deniliyor; kim vermiş, ne zaman, nerede bilgisi yok, Sebahat diyor ama siz oraya kalkıp Tuncel’i eklemişsiniz. Ben milletvekiliyim, HTS kayıtlarını çıkarın demiştik ama araştırmayı dahi kabul etmediniz çünkü etseydiniz gerçek ortaya çıkacaktı. ‘Çamur at izi kalsın’ zihniyetiyle gizli tanık iftiralarıyla dosya hazırlamışsınız. Bizim talep ettiğimiz delilleri getirmediniz, kendiniz için suç icat edip ardından delil yaratmak istediniz. Yaptığım çalışmaları ve konuşmaları sunuyorsunuz, hepsinin arkasındayım, hatta az konuşmuşum keşke daha fazla konuşsaydım belki Türkiye’de bir şeyler değişirdi. 
 
‘Devletin Kürt halkına özür borcu vardır!’
 
Yine savcı Bey 9 tane tapeyi almış ve Ankara’de genel merkezimizde yaptığımız kadın meclisi toplantısını koymuş. Bunların hepsi yasaldır ve açıktır. İllegal tek bir hareket yok. Fetöcüler dinlemiş, ‘belki bir şey çıkar, bir şey buluruz diyerek’ konuşmaları dinlemişler. 
 
Yaptığımız her şey yasal, kadın özgürlükçü ve özgün mücadelemiz ortadadır. Yaptığımız eleştiri ve özeleştiri bizim örgütlenme hakkımız ve programımızdır. Sizin, bizim parti çalışmalarımızı, çalışma biçimimizi kriminalize etmeniz suçtur ve tümünü reddediyorum. En az bir haber 5 kere iddianamede geçiyor. Sayfa doldurmak ve büyük suçmuş gibi algı yaratmaya çalışmak için bilinçli olarak Savcı bunu koymuş.Tüm bu değerlendirmeleri halkımıza karşı sorumluluğum gereği yaptım. Siyasi mahkemeniz için değil, adil bir yargılama yapmayacağınızı hepimiz biliyoruz. Çok düşündüm size karşı savunma yapıp yapmamayı fakat halkıma karşı sorumluluk gereği bu savunmayı yaptım. Son olarak, 2005 yılında devletin tarihle yüzleşmesi için özür dilemesine ilişkin bir dilekçem vardı. Şimdi bu Kobane Davası da buna eklenmiştir. Devletin Kürt halkına özür borcu vardır. Özür dileme ve yüzleşme bir daha asla demektir.” 
 
‘Mutlaka kazanacağız’
 
Savunmasını bitiren Sebahat, “Mutlaka kazanacağız, mutlaka bir gün Kürt halkı kendi kimliği, dili, kültürüne kavuşacak. Tüm bunlar yıldırmak amacıyla yapılsa da amacına ulaşamayacaktır. Herkese selam olsun” dedi. 
 
Duruşma yarın 10.00’da avukatların beyanlarıyla devam edecek.
 

Etiketler:

kobanê dava