Kobanê Davası: Kürt halkı Türklük kimliğine kurban edilmiştir

  • 17:38 13 Aralık 2023
  • Hukuk
ANKARA - Kobanê Davası’nda savunmasını sürdüren DBP eski Eş Genel Başkanı Sebahat Tuncel, “Ulus devlet maddi kültürün gaspı dışında manevi kültürün de gaspı üzerine kurulmuş ve tüm toplumsal mirasa savaş açmıştır. Ne kadar kimlik, kültür, dil varsa bu süreçte yok edilmeye çalışmıştır. Bugün Kürt halkının varlığı Türk kimliği için kurban edilmiştir” dedi. 
 
DAİŞ’in Kobanê’ye yönelik saldırılarına karşılık 6-8 Ekim 2014 tarihinde gerçekleşen protesto eylemleri gerekçe gösterilerek, Halkların Demokratik Partisi (HDP) eski Eş Genel Başkanları ve Merkez Yürütme Kurulu (MYK) üyelerinin de aralarında bulunduğu 18’i tutuklu 108 kişi hakkında açılan Kobanê Davası,  Ankara 22'nci Ağır Ceza Mahkemesi'nde devam etti.
 
Sincan Kapalı Kadın Cezaevi’nde tutulan bir kısım siyasetçi duruşma salonunda hazır bulunurken, bir kısım siyasetçi de mazeret bildirerek katılmadı. Ayrıca, Halkların Eşitlik ve Demokrasi Partisi (DEM Parti) Hukuk Komisyonu, Amed Milletvekili Sevilay Çelenek, Kars Milletvekili Gülistan Kılıç Koçyiğit,  HDP Eş Başkanı Sultan Özcan, Özgürlük için Hukukçular Derneği (ÖHD) üyesi avukatların yanı sıra tutsak yakını aileler ve izleyiciler de duruşmada yer aldı.
 
Verilen aranın ardından, Demokratik Bölgeler Partisi (DBP) eski Eş Genel Başkanı Sebahat Tuncel savunmasına devam etti.
 
‘Neden hayali Kurdistan kuralım kursak gerçeğini kurardık’
 
İddianamede geçen iddialara ilişkin konuşan Sebahat, “Savcı bey mütalaasında bir belirleme yapmış Kamuran Yüksek’e ilişkin, bu kim belirsiz. DBP eş başkanı ve bunu bilerek vurgulamıyor. 5 bin 300 sayfayı gerçeği gizlemek için yazmıştır. Bilinçli bir tercihtir.  Kamuran Yüksek’i ‘Türkiye sözcüsü’ diyerek siyasi kimliğinden ayırıyor. Savcı ‘işbirliği’ sözcüğünü de çok kullanmış ve kadınlara yönelik bir bölüm koymuş, kadınlara yaklaşımını da böylelikle göstermiştir. Zihniyeti ve iddiası net. Herkesi PKK’li olarak ilan etmiştir. Altını tekrar çizmek istiyorum bu savcının iddianamesi değil bu kumpasın iddianamesidir. Savcı hızını alamasaydı hazırladığı sayfalarca iddianamede neredeyse ‘bunlar Kurdistan kurdu’ diyecek. Madem toprakları bölüyoruz iddia ettiği gibi neden ‘hayali Kurdistan’ kuralım gider gerçeğini kurardık. Savcı ve mütalaayı hazırlayanlar HDP ve onun kurumsal yapılarını yargılıyor. Kürt sorunu çözülmeden demokrasi sorunu çözülemez. Kürt halkını varlığını koruma ve geleceğini güvence altına alma talebi bölücülük olarak adlandırılmaktadır fakat bugün Türkiye diye bir ülke varsa bu Kürtlerin de verdiği mücadele sonucudur” dedi.
 
Ulus devlet çıkmazı 
 
Bugün Kürt sorunundaki çözümsüzlüğü anlamak için devlet ve ulus devlet sistemini ilerlemek gerektiğini söyleyen Sebahat, “21.yüzyıl’da hala Kürt dili ve kültürünün yasaklı olması yargılamalara tabi tutulması bizler için kabul edilemez ama nedenini biliyoruz. Bugün bize yöneltilen ‘devletin birliğini ve bütünlüğünü’ bozma iddiasına yönelik iddiayı anlamak için devlet kavramına bakmak lazım. Türk ulusçu yaklaşım topluma sonradan dayatılmıştır. Devlet kendisine ideolojik olarak düşmanlar yaratmakta, devletin varlığını sürdürmesi için tüm kimlikler yok sayılmış, baskı zor ve zulüm politikaları meşrulaştırılmaktadır. Kapitalist sistem modern ulus devleti inşa etmiştir. Yalnızca insan değil, köken ve tarih de inşa edilerek, evrensel tarih açısından 19.yüzyılda toplumların din temelli bölünmeleri ulus temelli bölünmelere dönüşmüştür. Devletlere bölünen dünyada soykırım ve yok etme baş göstermiştir” diyerek devlet kavramına ilişkin Thomas Hobbes, Engels, Lenin gibi düşünürlerden örnekler verdi. 
 
‘Bu sistem insanlığın başına bela olmuştur’
 
Ulus devletin farklılıkların tümünü dışlayarak yok etme üzerine kurulu olduğunu vurgulayan Sebahat şöyle devam etti: “Modern ırkçılık milliyetçilikten kaynaklıdır. Hem içeriye hem dışarıya yönelir. Tıpkı Kürt sorununda olduğu gibi. Farklı olanı dışlayarak ve ötekileştirerek ulus devlet inşasını oluşturmuştur. Toplumlara dayatılan ulus devlet kültürel asimilasyonu da beraberinde getirerek sancılı bir süreç yaratmıştır. Azınlık grupları asimilasyona uğratılmıştır. Devletli toplum tarihi aynı zamanda sınıflı toplum tarihidir. Ulus devlet maddi kültürün gaspı dışında manevi kültürün de gaspı üzerine kurulmuş ve tüm toplumsal mirasa savaş açmıştır. Ne kadar kimlik, kültür, dil varsa bu süreçte yok edilmeye çalışmıştır. Bugün Kürt halkının varlığı Türk kimliği için kurban edilmiştir. Oysa Kürtler ulus devlet gerçeğini çok iyi bilmektedir. Bugün bu sistem sadece Türkiye’de değil dünyada tüm insanlığın başına bela olmuş; Ortadoğu'daki savaşların, talanların ve kaosun nedeni olmuştur.”
 
Alternatif demokratik özgürlükçü paradigma
 
Bu ulus devlet sistemine alternatif çözüm ise her ulusun kendi varlığını koruyacağı demokratik özgürlükçü bir paradigmanın inşasıdır. Bu nedenledir ki öz yönetim ve demokratik özerklik önümüzdeki dönemlerde en çok konuşulan sistem olacaktır. Her ne kadar Türkiye bunu konuşmayı suç saysa da demokratik devletler bu sistemi çoktan konuşuyor. Ulus devlet modeli sorun çözmeden ziyade sorun oluşturan bir modeldir. Farklılıkları yok sayan bu model, vazgeçilemez değildir. Özgürlük, eşitlik ve kadın eşitliği eksenli taleplere çözüm değildir, ki ulus devlet iktidarları bu taleplerde bulunan herkese baskı uygulamaktadır. Demokratik ulus sistemi farklılıkları bir arada tuttuğu ve birlikte yaşattığı için eşitlik ve özgürlük arayışı olan toplumlar için daha iyisi bulunana kadar en iyi sistemi sunmaktadır. Kürt halkının özgürlük sorunu çözülmeden Ortadoğu’daki sorunlar da çözülemez.”
 
‘Kürt halkının özgürlük sorunu siyasidir’
 
Mütaalada savcının Kürt sorunuyla ilgili akademisyenlerden yaptığı alıntılar üzerine de konuşan Sebahat “Savcı bu davanın Kürt meselesine ilişkin olduğunu çok iyi biliyor, ki yaptığı ‘akademik’ alıntılar da bunu gösteriyor. Fakat bunu 6-8 Ekim ile bağdaştırarak ‘bunlar devlet kurmak istiyor’ diyor. Tek soruları var, ‘bunlar kadro mudur, şunu tanıyor musun’ derdiniz budur. Savcı bey Kürt siyasi hareketini yargılıyor. Siz de uydurma, yalan iddiaları bizim kanıtlamamızı istiyorsunuz. Ortaya dedikoduları atıyorsunuz, ‘gelin kanıtlayın’ diyorsunuz. Ayla Akat arkadaşımızın da dediği gibi ‘bu çözüm süreci yargılamasıdır’, çok doğru bir tespittir. Kürt halkının özgürlük sorunu siyasi bir sorundur ve bu yolla çözülmelidir. Kürt siyasetçiler mahkeme salonlarına doldurularak, ağır cezalara çarptırılarak çözülmez. Sorunun nedenleri anlaşılmadan çözümün geliştirilmesi de imkansızdır” diye belirtti. 
 
Şark ıslahat planları ve 2014 gizli belge
 
Kurdistan’ın varlığının tarihte yer aldığını ve Mustafa Kemal’in de kayıtlarda Kurdistan’ı sıkça kullandığını dile getiren Sebahat, şimdi bunun silinmeye çalışıldığını belirtti. Kürtlere yönelik Şark Islahat planlarını ve 2014’teki gizli belgede yer alan kararları heyete okuyan Sebahat, Kürtlere yönelik asimilasyonu gözler önüne serdi. Sebahat, “Kürt kimliği çeşitli yöntemlerle yok edilene kadar bu planlarla görev askere verilmişti. Kürt ve Kurdistan gerçekliğine ilişkin tek bir harf ve cümlenin kullanılması yasaklanmıştı. Bu plandan yüzyıl sonra yine 2014 yılında çöktürme planı devreye sokulmuştur. Verilen 43 sayfalık gizli belgede neredeyse her şey aynı. Bu tarih tamda çözüm tartışmalarının olduğu dönemdir. Çözümde sözde görev alan Kamu Müsteşarlığı bu belgede taraflardan biri. Bu çöktürme raporu ile şuan hakkımızda hazırlanan mütalaa arasında bir fark mı? Yok. Türkiye halklarının iktidarın bu planlarından haberi dahi yok, yoktu. Onlar adına kim bu kararı alıyor? Kim bu hakkı onlara veriyor! Bu planı sorduğumuzda devlet reddetmedi ve red etmemek kabul etmek demektir. Tüm bunlar inkar, imha, asimilasyon politikasıdır. Kürtlere karşı suçtur, 100 yıl geçse de aynı fakat yargılama konusu yine Kürtler oluyor. Türkiye ikinci yüzyıla giderken de bu plan ve programla ilerliyor. Tüm bu plan ve asimilasyonları uygulayanlar yargılanacaktır. Kürtlere karşı işlenen bu suçlar gerçek bir yüzleşmeye tabi tutulacak” ifadelerini kullandı.
 
‘Tarihsel tüm isyanlar devlet politikalarının sonucudur’
 
Uğur Mumcu’nun kitabında yer alan Kürt İsyanlarına değinen Sebahat, Kürtlere verilen sözlerin tutulmamasına karşı Kürtlerin bunu kabullenmediğini belirtti. Devlet kaynaklarının alıntılarından alınan isyanlara ilişkin Sebahat, “Kürtlerin kendi dil ve kültürü etrafında örgütlenmede ısrar ettikleri ve asimilasyona karşı mücadele ettikleri ortadadır. Tarihsel süreç boyunca isyanlar Kürtler kaynaklı değil, devletin yürüttüğü asimilasyon ve yok etme politikaları sonucu çıkmıştır. Mustafa Kemal’in yakın arkadaşı olan Fetih Okyar, ‘Ben elimi Kürt kanına bulaştırmam’ dediği için başbakanlık koltuğundan alınmıştı” dedi.  Tüm bu politikalarda uluslararası güçlerin işbirliğini ve etkilerini unutmamak gerektiğini vurgulayan Sebahat, dört parçada Kürtlerin ulusal varlığına ve birliğine yapılan saldırıları aktardı.
 
‘Varlık ve özgürlük mücadelesi iç içe ilerlemek zorundadır’
 
Bu davanın altı yıl sonra açılmasının Kürt düşmanı politikaların yansıması olduğunun altını çizen Sebahat, savunmasının devamında şunları dile getirdi:  “Tayyip Erdoğan, İsrail’in Filistin topraklarından çıkmasından bahsediyor. Evet, biz de diyoruz. Fakat aynısını kendisi yapıyor. Kürt halkının ve Arap halklarının, Türkiye’nin Afrin’de olmasına onayı yoktur. Ama oradan çıkmıyor. Samimi olunacaksa kendisi de samimi olmalıdır. Kendi iktidarının bir çıkarı olarak değil barış için yapmalıdır. Türkiye hem iç hem dış siyasetini Kürt düşmanlığı üzerinden yürütüyor ve bu davanın 6 yıl sonra açılmasının nedeni de budur. Tarihsel süreçteki komplocu anlayış bugün AKP tarafından sürdürülmekte. Varlığı olmayanın eşitlik ve özgürlük sorunu da olmaz düşüncesiyle inkâr ve imha işletiliyor. Varlığı kabul edilmeyenin öncelikli sorunu varlıktır. Varlık ve özgürlük mücadelesi iç içe ilerlemek zorundadır. Geçmişte Yahudilere karşı yürütülen fiziksel imha Kürtlere karşı kültürel soykırım olarak uygulanmaktadır. Kürt karşıtı politikalar esasında değişmese de uygulamalar sürekli değişmiş; bu politikalar, iktidarlar tarafından her gün güncellenerek işletilmekte ve tarih sahnesinden silme hedefiyle ilerletilmektedir.
 
Çözümsüzlükte ısrar
 
Yine üzerimizdeki suçlama konularından biri de Hakkari ziyaretimiz. Biz Hakkari’ye gittiğimiz süreçte birçok sivil toplum örgütü ve siyasi parti köye gitti çünkü evler taranmış ve halk şikayet etmişti. Konvoy 100’den fazla araçtan oluşturulmuştu. Bu ‘ilginç’ geziyi siz alıp, planlı organizasyonlu bir şeymiş gibi önümüze koydunuz. Buradan bir suç çıkarılmaya çalışılıyor. ‘Biz gidelim gerilla yolu kessin basın da yazsın’ gibi bir düşüncemiz yoktu. İnsanları ziyaret etmeye gittik ama bu dava konusu olarak önümüze getiriliyor. Hatta konvoy çok fazla bekleyince biz bir kaza mı var diye araçlardan indik, bunu dahi bir cezalandırma konusuna dönüştürdünüz. Tabii ki biz demokratik çözüm için gerillanın da dağdan gelmesi çağrısını yıllarca yaptık ama siz ‘dağda kalın, gelmeyin mesele çözülmesin’ düşüncesinde hareket ediyorsunuz. Gelmeden bu sorun nasıl çözülecek?”
 
Duruşma yarın saat 10.00’da Sebahat’in savunmasıyla devam edecek.