Kobanê Davası: İddianame okunmadan kabul edilmiştir

  • 18:13 28 Kasım 2023
  • Hukuk
 
ANKARA - Kobanê Davası’nda düşman ceza hukuku ilkeleriyle yargılama yapıldığına dikkat çeken tutsak siyasetçi Nazmi Gür, “İddianame ve ekler okunmadan iddianame kabul edilmiştir” dedi.
 
DAİŞ’in Kobanê’ye yönelik saldırıları karşısında 6-8 Ekim 2014’te gerçekleşen protesto eylemleri gerekçe gösterilerek Halkların Demokratik Partisi (HDP) eski Eş Genel Başkanları, Merkez Yürütme Kurulu (MYK) üyelerinin de aralarında bulunduğu 18’i tutuklu 108 kişi hakkında açılan Kobanê Davası’nın 43’üncü duruşması, ikinci oturumuyla Ankara 22'nci Ağır Ceza Mahkemesi'nde devam etti. Duruşmayı, Halkların Eşitlik ve Demokrasi Partisi (HEDEP) milletvekilleri Gülistan Kılıç Koçyiğit ve Heval Bozdağ’ın yanı sıra HEDEP Hukuk ve İnsan Hakları Komisyonu ile Özgürlük için Hukukçular Derneği (ÖHD) üyesi avukatların yanı sıra çok sayıda kişi izledi.
 
Sincan Kapalı Cezaevi’nde bulunan siyasetçilerin bir kısmı duruşmaya getirilirken, farklı cezaevlerinde bulunan siyasetçiler, duruşmaya Ses ve Görüntü Bilişim Sistemi (SEGBİS) aracılığıyla katıldı.
 
‘200 yıllık süreçte hiç barış yüzü göremedik’
 
Kimlik tespitinin ardından dosyaya eklenen evrakların okunmasıyla başlayan oturum, siyasetçi Nazmi Gür’ün esasa dair savunmasıyla sürdü. Savunmasını usul ve esasa dair olmak üzere iki bölümden hazırladığını ifade eden Nazmi, sözlerine Ortadoğu’da yaklaşık 200 yıldır ciddi çalkantılar yaşandığını söyledi. “200 yıllık süreçte hiç barış yüzü görmedik” diyen Nazmi, “Şu an savaşın yaşandığı Kudüs’te birkaç kez bulundum. Selahaddin Eyyübi’den bu yana orası ne İsrail’in ne Filistinlilerin. Kudüs bütün insanlığın mirasıdır ancak bütün savaşlar da Kudüs üzerine. Topraklar kan gölüne dönmüş ve nihayetinde İsrail’in Siyonist rejiminin Filistin halkına dönük soykırımı söz konusu. Filistin halkıyla dayanışma içinde olduğumu belirtmek istiyorum” dedi.
 
‘Yargının durumu bu haldeyken savunma yapıyoruz’
 
Yargıtay 3’üncü Dairesi’nin Anayasa Mahkemesi üyeleri hakkındaki suç duyurusuna değinen Nazmi, suç duyurusunu “hükümsüz” olarak değerlendirerek, “Bu ülkede halkların güvenini yok eden bu gelişmelerin mevcut iktidarla da yakın bir ilgisi var. Yargının durumu bu haldeyken biz de burada savunma yapmaya çalışıyoruz. Türkiye yargısının içinde bulunduğu karanlık durumdan kurtaracak olan da bizzat yargının kendisidir. Hukukun üstünlüğünü mesleklerini siyasal emelleri doğrultusunda kullanmayan bir avuç savcı ve hâkim yapacaktır. Ben hala yargıçların olduğuna inanıyorum. Yargıtay birçok daireden oluşur. Sadece bir daireden alınan karar hepsini ilgilendirmez ama bu karar Türkiye yargısı için bir utançtır” diye belirtti.
 
‘Düşünce özgürlüğü yoksa orada devletten söz edilemez’
 
Türkiye’nin demokratik bir ülke olmadığını dile getiren Nazmi,  şöyle devam etti: “Demokratik hukuk devleti İnsan Hakları Evrensel Bildirgesi ve diğer ortak bildirgeler esas alındığında hukukun üstünlüğünün herkes için güvence oluşturması, her türlü ayrımcılığının ortadan kaldırılması, sosyal ve ekonomik tüm hakların tüm bireyler için harekete geçirilmesi, tüm yurttaşların insan haklarına sahip olması ve herkesin ülkenin yönetimi konusunda iradesini özgürce ortaya koyabilmesidir. Bunların tümünü kapsar. Düşünce ve ifade özgürlüğü bu düşüncenin açığa çıkmasında önemli rol oynar. Düşünce özgürlüğü yoksa orada devletten söz edilemez. Türkiye’nin taraf olduğu ilgili sözleşmelerdeki gerekliliklere uyması açıktır. Bir insan hakkı olarak tanımlanan düşünce ve ifade özgürlüğüne dönük faaliyetler uluslararası hukuka göre meşrudur.”
 
‘Sapkın ifadesini diyanete iade ediyorum’
 
Esas hakkındaki mütalaaya karşı EGM’nin ve İçişleri Bakanlığı’nın mahkemeye gönderdiği dilekçenin bir “talimat” olduğunu kaydeden Nazmi, “Orada ‘TCK-314’ten de ceza verin’ talimatı var. İddianamede TCK-302’ye dönük de bir suçlama yok. Dosyanın bu iki suçlama ile ilgisi yok. Talimatta yer alan suçlama ile ilgili tüm iddiaları reddettiğimi belirtmek isterim. Onların bu davaya dahil olmasının tek nedeni, kendi suçlarını örtbas etmektir. Bu kurumların verdikleri dilekçelere itiraz ediyorum. Onların bu aşamada dosyadan çıkarılmalarını talep ediyorum. Ayrıca Diyanet İşleri Başkanlığı’nın dilekçesi hala mevcuttur. Bizi “sapkın” olarak ilan etmiştir. Bir fetva niteliğinde olan bu ifadeleri kendilerine iade ediyorum” ifadelerini kullandı.
 
‘Kumpas davası’
 
“Bu dava bir kumpas davasıdır” diyen Nazmi, kumpası hazırlayanların ise “gün gibi ortada” olduğunu söyledi. Kobanê Davası’nın eski hakimi Bahtiyar Çolak’ın Atadedeler Suç Örgütü’nün liderleri arasında olduğunu hatırlatan Nazmi, “Onun altında imzası olan kararlar hala duruyor. Bizim tutuklu kalmamızı sağlayan kararlarlardır.  Siz de sanki Çolak bu mahkemeye hiç başkanlık yapmamış gibi davrandınız. Bu nedenle burada adil bir yargılamadan, Anayasa’nın 138’inci maddesinden söz etmemizin imkânı yoktur” diye belirtti.
 
‘HEDEP demokrasi ve barış mücadelesini devraldı’
 
HDP’nin, 6-8 Ekim 2014 sürecine gerekçe gösterilerek dava konusu yapılan söz konusu tweetin paylaşılmasından önce DAİŞ’in Kobanê’deki işgaline karşı protestoların zaten başladığına dikkat çeken Nazmi, “HDP’nin kapatılma davası ve bu davanın paralel yürütülmesi ender görülecek bir durumdur. Bu dosyadaki asıl mesele bizi ve siyasetimizi tasfiye etme amacıydı. Bizler TEM Şube Müdürlüğü’nün 2018’deki bilgi notu gereği gözaltına alındık. Bu operasyonun amacı bir taşla onlarca ‘kuş’ vurmaktı. Ancak tüm hukuksuzlukları Strazburg’dan döndü. Bu kumpası başlatanlar demokratik siyaset yapma isteğimizi kesintiye uğratamayacaklar. Demokratik siyasetteki ısrarımızın görülmesi ve saygı duyulması gerekiyor. Artık HEDEP var, onlar demokrasi ve barış mücadelesini devraldı” ifadelerini kullandı.
 
Duruşmaya ara verildi.
 
‘İddianame hukuk dışı yollarla hazırlandı’
 
Aranın ardından savunmasına devam eden NAzmi, kamuoyu baskısı oluşturacak hukuk dışı yollarla siyasi iktidarın amaçlarına uygun bir iddianame hazırlandığına vurgu yaparak,  “Suç tarihlerine baktığımızda 09.09 2014 ve 30.12.2020 tarihleri arasında olduğu görülecektir. İddianameyi iyi incelendiğinde bize yöneltilen 30 farklı suçlamanın tamamını 6-8 Ekim 2014 yılına ait olduğu görülecektir. Bu kadar ağır ve vahim iddialar karşısında savcılık 6 yıl beklemiştir. 6 yıl boyunca soruşturma, başka soruşturmalarla birleştirilmiş, birçok savcı görev almıştır. Başlangıçta TCK-316’ya göre açılan soruşturmada Ankara Cumhuriyet Savcılığı’nın çağrısı üzerine avukatlarla birlikte savcılığa giderek ifade vermiştim. Daha sonra dosyada herhangi bir hareketlilik olmamıştır. Ardından mükerrer soruşturmalarla soruşturmayı genişletilmiş, yeni suçlar isnat edilmiş ve tutukluğumuz bir algı operasyonu eşliğinde hukuka aykırı bir şekilde gerçekleştirilmiştir. AİHM Demirtaş Türkiye kararı, tarihi ve hukuk dersi veren, bu yargılamayı doğrudan ilgilendiren önemli hukuk değerlendirmeleri yapmıştır. Daha sonra Figen Yüksekdağ kararı da bu durumu bir kez daha teyit etmiştir. Sayın Demirtaş ve Figen Yüksekdağ başta olmak üzere bu dosyada tutuklu yargılanan tüm HDP’li siyasetçi arkadaşlarım yönünden bu tutuklamaların AİHM ve uluslararası hukuk normlarının açık ihlali olduğu bu 2 dosya ile kanıtlanmıştır. Bu kararlar Türkiye'nin de taraf olduğu AİHS’in 46. maddesine atıfla bağlayıcı niteliğini ortaya koymaktadır. Bu madde AİHM kararlarının tüm üyeleri için bağlayıcı olduğunu düzenlemektedir. Nitekim anayasanın 90’ıncı maddesinde emredici bir hüküm olarak AİHM kararına uyulması düzenlenmektedir” dedi.
 
‘İddianame 8 günde nasıl kabul edildi?’
 
Bin 530 sayfa ve 324 klasör delil bulunan iddianamenin 30 Aralık 2020 tarihinde hazırlandığını ve Ankara 22’nci Ağır Ceza Mahkemesi tarafından 7 Ocak 2021 günü kabul edildiğini hatırlatan Nazmi, “Bu kabul kararının hukuken ve fiziki olarak mümkün olmayacağını hem arkadaşlarımız ve hem avukatlarımız dile getirmiştir. İddianame ve ekler okunmadan iddianame kabul edilmiştir. Bu da silahların eşitliği ve çelişmeli yargılama ilkesine açıkça aykırıdır. İddianame ve esas hakkındaki mütalaa kendi içinde tutarsızlıklar ve usulsüzlüklerle tanzim edilmiştir. Mahkeme tarafından iade edilmesi gerekirken yargılama başlamış, halen tutuklu olarak katıldığım duruşmada sorgumu vermeden önce CMK tarafından emredici usul hükümleriyle donatılan mahkemenin bu usul hükümlerini uygulamadığı pek çok uygulaması olmuştur ve halihazırda bu pratik devam etmektedir” diye konuştu.
 
Duruşma yarın saat 10.00’da Nazmi Gür’ün savunmasıyla devam edecek.