‘Anayasa çalışmalarına sivil toplum dahil edilmeli’

  • 09:03 25 Temmuz 2023
  • Hukuk
Melike Aydın 
 
İZMİR - Anayasa’da cinsiyet ayrımcılığını önleyen yasaların zaten uygulanmadığına dikkat çeken Avukat Beydağ Tıraş Öneri, başlayan Anayasa değişikliği çalışmalarının ise kadın haklarını tıkayan nitelikte olduğunu ifade etti. Beydağ, Anayasa yapım süreçlerine halkın ve sivil toplumun katılması gerektiğine işaret etti.
 
Özellikle Türk ve Sünni İslam’ı merkezine koyarak düzenlenen ve bugün de yürürlükte olan 1924 Anayasası’nın hazırlanmasında temel alınan Lozan Antlaşması 100’üncü yılına girerken, İktidarın aynı zamanda kendi politikalarını sürdürmeyi hedeflediği Anayasa değişikliği hazırlıkları da tartışılan gündemler arasında yer alıyor. İktidarın yeni Anayasa değişikliğine ilişkin bir arka 
 
İktidarın yeni Anayasa düzenlemesine ilişkin bir arka planının olduğu, başta Eşitlik İçin Kadın Platformu (EŞİK) olmak üzere birçok kadın kurumu tarafından belirtilirken, İnsan Hakları Gündemi Derneği (İHGD) Genel Sekreteri Avukat  Beydağ Tıraş Öneri, Anayasa’da özellikle kadın hakları bakımından ayrımcılığı önleyen yasaların yeterli olmasına rağmen uygulanmadığına dikkat çekti. Beydağ konuya ilişkin değerlendirmelerde bulundu. 
 
‘Referandum halkın sürece dahil olması demek değil’
 
Şu anki mevzuatta Anayasa’nın hazırlanması için milletvekilleri, Anayasa Komisyonu yapılanması ve oradaki seçilmişler üzerinden işleyen bir sistem olduğunu söyleyen Beydağ, aslında olması gerekenin halkın sürece dahil olması için bu çalışmalara hak örgütleri, kadın ve LGBTİ+ örgütleri sivil toplumun her kesiminin katılması gerektiğini kaydetti. Referandumun halkın sürece dahil olduğu anlamına gelmediğini ifade eden Beydağ, “Oysa referandumda gelen teklife ya ‘evet’ ya da ‘hayır’ denir. Bu konuda İzlanda örneği var, bütün süreçleri başarılı olamasa da, 2008-2013 tarihleri arasında vatandaşların doğrudan katılımının sağlandığı bir süreç yaşanmış. Bu konuda çalışanlardan öneriler alınabilir, taslaklar olgunlaşır, sonuçta Meclis’e gider. Olması gereken bu, ama öyle olamıyor” dedi. 
 
‘Bireylerin hangi haklara sahip olduğu zaten açık’
 
Asıl olanın temel hak ve özgürlüklerin aleyhine halk oy birliği ile karar verse de bu hakların aleyhinde bir düzenleme yapılamayacağını belirten Beydağ, “Anayasanın, uluslararası sözleşmelerin doğrultusunda bireylerin hangi haklara sahip olduğu zaten açık. Bunların üzerinden bir takım tartışmalar düzenlenmesi lazım. Toplumun her kademesinin aynı donanıma sahip olması mümkün değil, ama bunun önüne geçebilmek için de sivil toplum var. Sivil toplum yeterince güçlüyse, kamu denetiminin sağlanması da mümkün, tek tek bireyler üzerinden zaten bir şey yapılamaz” ifadelerini kullandı. 
 
‘Ayrımcılığı önleyen yasalar var ama uygulanmıyor’
 
Anayasa’nın 10 maddesinde eşitlik ilkesinin düzenlendiğini söyleyen Beydağ, Anayasa gereği iç hukukun bir parçası olan Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’nin (AİHS) 14’üncü maddesinde her türlü ayrımcılığın yasaklandığını hatırlattı. Beydağ şöyle devam etti: “Sorun mevzuatta değil, daha iyisi mutlaka olur. Sorun mevzuatın gerçekten yaşama geçirilmemesinde. Sonuçta devletler, anayasaları yapar, sözleşmeleri imzalar, ama sadece bunların yapılması, toplumsal dönüşümü gerçekleştirmez. Bunların hayata geçirilmesi için imza attığı uluslararası sözleşmeye uyulması için ek önlemler alması lazım. Pozitif yükümlülük dediğimiz kadınlara çocuklara, engellilere yasa gereği haklar veriyorsunuz. Ama bunun yaşama geçmesi için idari birimler bilgilendirilecek, kamu bilecek, STK’ler buna uygun davranacak. Buna uygun yönetmelikler çıkarılacak. Bunlar olmadan kendi kendine yasaların değişmesi toplumsal dönüşümü sağlamaz.” 
 
‘İyiye değil kötüye gidişat var’
 
Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi (AİHS), 1985’te yürürlüğe giren Birleşmiş Milletler (BM) Kadınlara Karşı Her Türlü Ayrımcılığın Önlenmesi Sözleşmesi(CEDAW) gibi birçok sözleşmenin mevcudiyetine işaret eden Beydağ, İstanbul Sözleşmesi’nden mevzuata ve uygulamaya aykırı şekilde tek bir hareketle çıkılabilir olmasının başka bir probleme dikkat çektiğini kaydetti. Türkiye’de ayrımcılığa maruz kalan oldukça fazla kesimin bulunduğunu vurgulayan Beydağ, “Bunlar nasıl düzelir? Yasalar değişir aslında şimdiki yasalar da uygunsuz değil, doğru kullanılırsa argümanlarla kullanılır, yargı buna uygun kararlar verir, yönetmelikler yapılır, idari yapıları düzenlerse ayrımcılıkla mücadele etmek pekala mümkün. Ama maalesef bizde kötüye gidiş var” sözlerini kullandı.
 
‘İnsan Hakları Eşitlik Kurumu ihlalleri görmezden geliyor’
 
Avrupa Birliği’ne (AB) uyum sürecinde (2000 sonrası) birçok düzenlemenin yapıldığını, hatta İnsan Hakları Eşitlik Kurumu açıldığını söyleyen Beydağ,  bu kurumun istendiği takdirde bütün ayrımcılık ve insan hakkı ihlaline müdahale edecek kadar yetkilendirildiğini ancak pratikte sergilemediğini kaydetti. Kurumun eşit bir muamele göstermediğini dile getiren Beydağ, “En son Gülşen örneğinde refleks gösterebildi. Buna rağmen örneğin düzenli olarak bu mekanizmaların işleyip işlemediğini kontrol ettikleri Evrensel Periyodik İzleme BM toplantıları var. Hükümet temsilcileri çıkıp ‘biz gereken düzenlemeleri yaptık, başvuruları gerçekleştirdik ama gereğince başvuru yok’ diyebiliyor. Mevzuatta değişiklikler var ama bunların hayata geçirilmesi gerekiyor, sadece sözleşmeye imza atılsa bile, şerh konulsa bile. Örneğin Ayrımcılığı Düzenleyen 12. Ek Protokolü imzalanmasına rağmen onaylanmadı. Bu nedenle iç hukukumuzun bir parçası değil. Ama o protokol olmasa bile AİHS 14. Madde var ve her türlü ayrımcılığı yasaklayabilir” ifadelerine yer verdi. 
 
‘Uluslararası denge gereği sözleşmelere imza atılıyor’
 
Uygulanmamasına rağmen uluslararası sözleşmelere uluslararası dengeler gözetildiği için imza atıldığını hatırlatan Beydağ, “Zaman zaman bir takım uluslararası mecralarda bir takım siyasi dengeler gözetiliyor. Uluslararası mekanizmalardan bunlara imza atılması yönünde teklif, baskı gelince o anki siyasi baskı konjonktüre uygun görülüyorsa gereği yapılıyor ama önemli olan devamının getirilmesi” diye ekledi. 
 
‘Yapılan Anayasa çalışması kadınların haklarını tıkayan yönde’
 
İktidarın Anayasa değişikliğiyle ne istediğine dair çok belge bulunduğunu dile getiren Beydağ, sözlerini şöyle sürdürdü: “Araya seçimler girdi ama bir Anayasa değişikliği çalışması olduğunu görüyoruz. Değiştirilmesi önerilen maddeler daha detaylı ele alınmış ama ayrımcılığı önlemek izlenimi vermiyor. Aksine farklı ayrımcılıklara yol açacak nitelikte görülüyor. Örneğin ‘başörtüsü düzenlemesi’ diye tarif edilebilir kadının kıyafeti üzerinden değişiklik önerileri var. Sanki ilk bakışta ‘kadının başı açık veya kapalı olsun eşit davranılmalıdır’a giden bir cümle kullanılmış taslakta ama geneline baktığınızda dini inançla bunun ilişkilendirildiğini görüyorsunuz. Oysa herkesin inancı kendine olmalı, kişinin inançlı veya değil ne giydiği tamamen kendi inisiyatifinde olmalı. Temel hak ve özgürlükler bunu gerektirir. Devlet bunun dışında kalmalı. Bu yönde yapılan yasal değişiklikler gerek kadının haklarının kısıtlanması anlamında daha tıkayıcı, neden erkeğin kıyafetine ilişkin bir düzenleme yapılmıyor acaba?” 
 
‘Kamu otoritesi sivil toplumu dışlıyor’
 
Her gün yeni bir hukuksuzluğun yaşandığını ve birçok kişide durumun değişeceğine dair umudun da azaldığını belirten Beydağ yine de umutsuz olmamak gerektiğini söyledi. Bu alanda çalışan çok sayıda donanımlı sivil toplum örgütünün bulunduğunun altını çizen Beydağ son olarak, “Ama kamu otoritesi sivil toplumu dışlıyor. Zaten olması gereken bu değil. Ancak birlikte üretilirse bu tarz şeyler herkes için anlamlı olur. Üretilen taslakların oluşturulacak halk meclislerinde tartışılması, sivil toplumun katkı sunması farklı alanlardan birey ve örgütlerin dahil olması gerçek bir tartışma ortamının olması halinde sağlıklı bir Anayasa çıkarılması sistemine ulaşılabilir. Ama şu anki durumda böyle bir işleyişi beklemek zor” diye konuştu.