İmralı başvuruları yanıtsız: Türkiye uluslararası kurumlardan güç alıyor!

  • 09:01 18 Ocak 2023
  • Hukuk
Marta Sömek
 
İSTANBUL - 21 aydır hiçbir haber alınamayan PKK Lideri Abdullah Öcalan ile görüşmek için yaptıkları tüm başvuruların “yok sayıldığını” söyleyen ÖHD İstanbul Şubesi Yönetim Kurulu üyesi ve bireysel başvurucu Elif Taşdöğen, “Tecridin kırılması demek, toplum üzerinde var olan tecridin de kırılacağı anlamına gelecektir” sözleriyle girişimlerini sürdürmeye devam edeceklerini vurguladı.
 
24 yıldır İmralı Adası’nda ağırlaştırılmış tecrit altında tutulan PKK Lideri Abdullah Öcalan ile diğer tutsaklar Ömer Hayri Konar, Veysi Aktaş ve Hamili Yıldırım’dan 21 aydan fazla bir süredir hiçbir haber alınamıyor. Abdullah Öcalan ve diğer tutsakların avukat görüşleri Bursa İnfaz Hakimliği’nin 6 ayda bir verdiği “avukat görüş yasağı” ile, aile görüşleri de İmralı Disiplin Kurulu Başkanlığı tarafından verilen 3 aylık “disiplin cezaları” gerekçe gösterilerek engelleniyor.
 
Bir aile görüş yasağı daha!
 
Avukatlar, 9 Eylül’de verilen disiplin cezasının 9 Aralık’ta sona ermesi sonrası 15 ve 23 Aralık 2022 ile 3 Ocak 2023'te hem cezaevi hem de savcılığa 3 ayrı başvuru yaptı. Bu başvurulara cevap verilmesinin ardından Bursa İnfaz Hakimliği, 4 Ocak’ta Abdullah Öcalan ve diğer tutsaklara 3 aylık yeni bir aile görüş yasağı verildiğini avukatlara bildirdi. Yasak gerekçesi "disiplin cezası" olarak açıklanırken, cezanın neden verildiği ve ceza tarihine dair herhangi bir bilgi ise paylaşılmadı. Avukatların 10 Ocak’ta karara karşı yaptığı itiraz ise Bursa Ağır Ceza Mahkemesi tarafından aynı gün içerisinde reddedildi. Avukatlar, söz konusu karara karşı AYM başvuruda bulunacaklarını paylaştı.
 
CPT suskun, başvurular yanıtsız
 
Öte yandan Avrupa Konseyi İşkencenin Önlenmesi Komitesi (CPT), Eylül 2022’de Türkiye’ye yaptığı ziyaretler kapsamında İmralı Cezaevi’ni ziyaret ettiğini duyurmuştu. Asrın Hukuk Bürosu ise 29 Kasım’da, CPT’nin İmralı’ya gerçekleştirdiği ziyarette Abdullah Öcalan’ın görüşmeye çıkmadığı yönünde duyumlar aldığını duyurmuştu. CPT, belirsizliklerle dolu ziyaretine ilişkin hiçbir açıklama yapmazken, Asrın Hukuk Bürosu avukatlarının kendileriyle yaptığı görüşmede de duyulan kaygı ve soru işaretlerini gidermedi. Her geçen gün ağırlaşan tecridin son bulmasına ilişkin dünyanın dört bir yanında eylem ve çağrılar devam ederken, PKK Lideri ile derhal görüşme gerçekleştirilmesi talebi de kararlılıkla sürdürülüyor. Bu konuda düzenli olarak girişimlerde bulunan hukuk örgütlerinden Özgürlük için Hukukçular Derneği’nin (ÖHD) yaptığı başvurulara da hiçbir yanıt verilmiyor.
 
Bireysel olarak da görüş başvurusunda bulunan ÖHD İstanbul Şubesi Yönetim Kurulu üyesi Elif Taşdöğen ile girişimlerinin sonuçsuz kalması, CPT’nin İmralı ziyareti ardından sürdürdüğü sessizlik ve tecridin son bulmasının önemine dair konuştuk.
 
Hukukçulardan sayısız görüşme başvurusu
 
ÖHD olarak sayısız görüş başvurusu yaptıklarını söyleyen Elif, “10 Haziran 2022’de, Yine Kürdistan ve Türkiye’de bulunan 775 avukattan oluşan bir grup, Abdullah Öcalan ve diğer tutsakların avukatları ile görüşmelerine hukuki anlamda olanak sağlanması ve buna zemin oluşturulması için kamuoyuna bir çağrıda bulunduk ve Bursa Cumhuriyet Başsavcılığı’na başvuruda bulunduk. Yine öncülüğünü ÖHD’nin yapmış olduğu, diğer kurumlarla birlikte özellikle İmralı Ada Hapishanesi’nde uygulanan tecridin gözlemlenmesi için çağrıda bulunup, CPT’nin gelip incelemede bulunması için toplu başvuruda bulunduk. Bunun yanında ÖHD Eş Genel Başkanlarımız, avukatların müvekkilleri ile görüşebilmesi ve hukuki hakların yerine getirilmesi için Adalet Bakanlığı’na bir başvuruda bulunmuştu” sözleriyle başvurularını paylaştı.
 
‘Bütün resmi başvurular yok sayılıyor!’
 
“Hukuksuzluğun” giderilmesi için son olarak da 21 Kasım 2022 tarihinde İstanbul Şubesi’nin verdiği startla Kurdistan ve Türkiye’nin çok sayıda kentinde barolara başvuruda bulunduklarını dile getiren Elif, “Şu an bu başvurudan da herhangi bir cevap yok. Yakın bir zamanda da, cevap verilmemesine ilişkin randevu alınması için bir başvuruda bulunduk, şu anda cevap bekliyoruz onlardan” dedi. Elif, ÖHD’li avukatların iki yıldır hukuki anlamda kesintisiz olarak başvuruda bulunduğunu ifade ederken, “İki yıldır bize herhangi bir cevap verilmedi. Bir başvuru yapıldığında ya ret gelir ya kabul edilir. Bir bütünen yapılan bütün resmi başvurular yok sayılıyor ve bunu yapan da hukuk devleti ilkesini kabul eden bir devlet. Bir tutsağın en yasal haklarının verilmemesi için bu kadar uğraş sergileyen Türkiye hukuksuzluğunun ne kadar keyfi bir hale getirildiğini görebiliyoruz” değerlendirmesini yaptı.
 
Tüm cezaevlerine sirayet eden İmralı tecridi
 
“İki yıldır yaptığımız başvurulara herhangi bir dönüş olmadığı gibi bir girişim de olmadı” diyen Elif, bu nedenle de İmralı ile hiçbir görüşme sağlanamadığını aktardı. Öte yandan tecridin “kaba” bir halde ele alındığına dikkat çeken Elif, “Televizyon izleyemiyorsa, kimseyle konuşamıyorsa, ortak alana çıkamıyorsa buna tecrit denir. Tecridi doğru anlamak ve tanımlamak gerekir. Eğer tecrit, bir insanın hem ruhsal hem sosyal yaşamını etkiliyorsa ve sosyal yaşamdan izole ediyorsa bunun da tecrit olduğunu çok net bir şekilde söyleyebiliriz. Eğer iki yıldır İmralı Ada Hapishanesi’nde kimse görüşme ve iletişim sağlayamıyorsa biz çok net bir şekilde İmralı’da bir tecridin uygulandığını ve bir bütünen diğer hapishanelere de nasıl yayıldığını görüyoruz” sözlerine işaret etti.
 
‘Tecrit Sayın Abdullah Öcalan’la özdeşleşti’
 
PKK Lideri ve diğer tutsakların İmralı Ada Hapishanesi’ne gittiği andan itibaren uygulanan tecrit politikasının zamanla tüm cezaevlerine ve ardından da topluma sirayet ettiğini vurgulayan Elif, “Tecridi aşılamakla beraber bir kanıksama haline dönüşüyor bu. Aslında bir sessizlik halinin var olması buradan gelme. Ne yazık ki tecridin Sayın Abdullah Öcalan’la özdeşleştiğini görebiliyoruz. Bunun alışılmış bir hal olmasından da korkuyoruz. Çünkü bunun bu hale gelmesi, İmralı’da uygulanan bu tecrit nasıl normalleştiyse diğer hapishanelerde de aynı şekilde normalleşmeye gidecektir. Çünkü pilot yer İmralı oluyor ve bunun yayıldığını da görebiliyoruz” yorumunu yaptı.
 
‘Hukuki keyfiyetçilik derin yaralar açacak’
 
CPT’nin bir an önce sessizliğini sonlandırmasını ve ziyaretine ilişkin açıklama yapması gerektiğini kaydeden Elif, “CPT, İşkenceyi İzleme ve Önleme Komitesi olarak kurulmuş bir komisyon. Ama kendisi raporlarında, İmralı Ada Hapishanesi’nde Sayın Abdullah Öcalan ve diğer tutsaklara uygulanan bir tecridin olduğunu da kabul ediyor. Buna rağmen en son yapmış olduğu ziyaretten sonra da sessizliğini koruyarak herhangi bir açıklamada bulunmuyor” şeklinde konuştu. Türkiye’nin “keyfi” hukuki uygulamalarını, uluslararası mekanizmaların denetim yükümlülüğünü yerine getirmemesinden aldığı cesaretle sürdürdüğünü dile getiren Elif, “Düşünün, bir yerde hukuksuzluk söz konusu ve sizi denetleyen uluslararası kurumlar da buna ses çıkartmayıp üç maymunu oynuyor. Denetleyen kurumlar dahi bir yaptırım uygulamıyorsa, Türkiye’deki bu keyfiyetçilik alıp başını gidecek ve çok daha derin yaralar açacak bu toplum üzerinde” dedi.
 
‘Türkiye uluslararası kurumlardan güç alıyor’
 
Yine bu mekanizmaların işlevsizliği nedeniyle Türkiye’nin AİHM ve AYM kararlarını uygulamadığını aktaran Elif, devletin bu hukuksuzluktan güç aldığına dikkat çekti. “Türkiye’de uygulanan tecrit ile uluslararası kurumların sessizliği birbirinden bağımsız değil” diyen Elif, “Yaklaşık iki yıldır hiçbir şekilde bir tutsağın ailesi ve avukatlarıyla görüştürülmemesi, mektup gönderememesi, bütün haberleşme araçlarının yok sayılması insanlık onuruna aykırı bir durum. Türkiye’deki hukuk sisteminin çöktüğünü gördüğümüzde, halkta da bir kırılma olduğunu görebiliyoruz” dedi. Tecridin son bulması için Adalet Nöbeti tutulduğunu belirten Elif, “İnsan adaleti adliyelerin içinde arar, kapısında değil. Ama öyle bir hale geldi ki, bu tecridin derinleşmesiyle beraber halkın adalete olan güveni de sarsıldı” ifadelerini kullandı.
 
Tecrit neden son bulmalı?
 
Elif, İmralı tecridinin son bulması durumunda tüm toplumun da “nefes alabileceğine” işaret ederek şunları kaydetti: “Eğer İmralı’daki tecrit kırılırsa gerçekten Türkiye’nin bütün kesimlerinde etki olabileceğini çok net bir şekilde söyleyebiliriz. Çünkü daha önce gördük, yine öyle olacağına inanıyoruz. Tecridin kırılması demek, toplum üzerinde şu an var olan tecridin de kırılacağı anlamına gelecektir. Halkın üzerinde de görünmeyen bir tecrit var. Tecridin kırılması durumunda insanların güveni de tekrardan gelecek. Türkiye tecridi kırarak, bu halka boşta olduğu adalet borcunu da bu şekilde ödemiş olur.”
 
Hukukçular girişimlerini sürdürecek
 
Tecrit karşısında hukukçulara da büyük bir sorumluluk düştüğünü söyleyen Elif, “Türkiye’de her ne kadar hukuk üstünlüğü kalmamış olsa bile, biz ÖHD olarak hukukun işletilmesi açısından elimizden ne gelirse yapmaya devam edeceğiz. Çünkü bu anlamda biz hukukçular da toplumun öncüleri olarak bunu yapma sorumluluğunu taşıyoruz. Türkiye hukuk ilkesini çiğnemiş olsa da hukukçular olarak hukukun uygulanmasını bizim sağlamamız gerekiyor” sözleriyle tüm hukuk örgütlerine mücadele yürütme çağrısında bulundu.