Kobanê Davası’nda konuşan kadın siyasetçiler: Dışarıda özgürlük halayı çekeceğiz

  • 17:11 21 Kasım 2022
  • Hukuk
ANKARA- Kobanê Davası’nda konuşan kadın siyasetçiler, kadını yok sayan sisteme karşı verdikleri direniş ve mücadeleye dikkat çekti. DBP eski Eş Genel Başkanı Sebahat Tuncel, heyetin kadınları salona almamasına tepki göstererek, “Onlar dışarıda ‘Jin Jiyan Azadi’ diyor biz burada. Duvarlar ya da siz engelleyebilir misiniz?  Engelleyemezsiniz.  Mücadelemiz devam edecek, mutlaka kazanacağız, bir gün sokaklarda özgürlük halayları çekeceğiz. Jin Jiyan Azadi” dedi. 
 
DAİŞ’in Kobanê’ye yönelik saldırıları üzerine 6-8 Ekim 2014’te gerçekleşen protesto eylemleri gerekçe gösterilerek Halkların Demokratik Partisi (HDP) eski Eş Genel Başkanları, Merkez Yürütme Kurulu (MYK) üyelerinin de aralarında bulunduğu 17’si tutuklu 108 ismin yargılandığı Kobanê Siyasi Soykırım Davası’nın 19’uncu periyodu duruşmasının 1’inci oturumu Sincan Cezaevi Kampüsü Duruşma Salonu’nda görüldü.  
 
Duruşmaya, Halkların Demokratik Partisi (HDP) Eş Genel Başkanı Pervin Buldan, HDP Kadın Meclisi Sözcüsü Ayşe Acar Başaran, partinin Amed ve Ankara il örgütlerinden kadınlar, siyasi parti ve sivil toplum örgütlerinin kadın temsilcileri ve çok sayıda avukat katıldı. 
 
Sincan Kapalı Cezaevi’nde tutulan siyasetçiler duruşmaya gelirken, farklı cezaevlerinde tutulanlar ise duruşmaya Ses ve Görüntü Bilişim Sistemi (SEGBİS) aracılığıyla bağlandı.
 
Jîna için şarkı 
 
Duruşma salonuna getirilen tutsak kadın siyasetçiler, İran’da “ahlak polisleri” tarafından katledilen Jîna Emînî için yazdıkları şarkıyı seslendirdi. Kadınların şarkıları “Jin Jiyan Azadi” sloganları ve alkışlarla karşılandı. 
 
Verilen aranın ardından duruşma,  Demokratik Bölgeler Partisi (DBP) eski Eş Genel Başkanı Sebahat Tuncel söz aldı. Sebahat’in söz aldığı sırada kadınlar zılgıt ve alkışlarla Sebahat’e destek verdi. 
 
'Çocuklarımız bugün bile ‘terörist’ ilan ediliyor’
 
Duruşma salonuna gelenlere selamlayarak konuşmasına başlayan Sebahat, kadınlarla aralarına bir duvar daha örüldüğünü belirtti. Sebahat, kadınların bugün politik şiddete karşı için buraya geldiklerini ama ikinci salona alındığını kaydederek
 
 “Kadınlar olarak erkek egemen sistemden çok şey çekiyoruz, bugün kadınları buraya almamanız ve barikat kurmanız yaklaşımınızı da gösteriyor. Bugün Uğur Kaymaz’ın katledilmesinin üzerinden 18 yıl geçti ve çocuklarımız bile bugün bu ülkede ‘terörist’ ilan edildi. O günden bugüne politik şiddet devam ediyor. En son Newroz’da 5 yaşındaki çocuklardan parmak izinin alınması bu ülkenin zihniyetini gösteriyor. Kadına yönelik şiddet yıllardır Mirabal kardeşlerin direnişi olarak bilinir ve dünyadaki tüm kadınlar şiddete karşı mücadele ediyor” dedi.  
 
‘Kimse Türkiye neden operasyon yapıyor diye sormuyor?’
 
Erkek şiddetinin savaş dönemlerinde çok daha fazla arttığını dile getiren Sebahat, Türkiye’nin Kobanê’ye dönük saldırısına işaret ederek, “Oradan Kürtlerin Türkiye’ye bir tehdidi mi var? Barış müzakere ve diyalog ile sorunu çözmek yerine, sürekli toplum üzerinden baskı uygulayarak bir operasyon düzenliyor. Kimse bunu eleştiremiyor bile ama bu savaşta en çok kadınlar zarar görüyor. Rojava devriminde en fazla sembol olan kadınlardı. Kadınları köle olarak gören İŞİD vahşetine karşı direndiler ve kazandılar. Bütün dünya ayakta alkışlarken, orada Kürt kadınları demokratik bir yaşamı inşa etmek isterken yine saldırdılar. Kimse Türkiye neden operasyon yapıyor diye sormuyor? Herkes iktidarın dediğini yapmak zorunda, bu savaşlar Türkiye’nin barışına faydası yok. Eninde sonunda Türkiye Kürtlerle barışmak zorunda kalacak. Kobanê davası ile dayanıştığımız için buradayız, aradan ne kadar zaman geçti devletin hala politikaları aynı” sözlerini kullandı. 
 
Devlet tarafından katledilen kadınlar 
 
Sebahat şöyle devam etti: “Kadına yönelik şiddet şimdiki bir mesele değil, kadınlar yurttaşlık hakları için mücadele etmişler. Kadınlar artık uyandı, dünyanın her yerinde emeğine sahip çıkıyorlar. Şimdi diyorum ki kadınlar örgütlenin artık; örgütlü erkek egemen var o yüzden en büyük cevap kadın örgütlülüğüdür. Yanı başımızda İran’da bir kadın katledildi, ‘Jin Jiyan Azadi’ diyerek yeni bir devrime öncülük ediyorlar. Milyonlarca kadın dünyanın her yerinde Jîna Emînî’ye sahip çıktı. 21’nci yüzyılda hala kadınların kılık kıyafetlerine karışıyorlar, ha İran yönetimi ha Türkiye yönetimi aynı. Kadına yönelik şiddet çok boyutlu ve burada KJA yargılanıyor, 8 Mart eylem ve etkinliklerimiz yargılanıyor. Bunun da bir nedeni var;  KJA’nın yargılanması, Kürt kadınlarına yönelik politik şiddetin sebebi. Bu dava devam ederken, Deniz Poyraz katledildi, Deniz Poyraz politik bir cinayettir. HDP’yi kriminalize ediyor işte devletin yarattığı dil bu. Biz sözlerimizden, eylemlerimizden yargılanıyoruz. Sêvê Demir, Fatma Uyar devlet şiddetiyle katledildiler ve failler hakkında bir şey yok ama biz bunları dile getirdiğimiz için yargılanıyoruz. Taybet Ana’nın 7 gün boyunca cenazesi sokakta kaldı, Meryem Ana, Cemile Çakırğa, Nagihan Akarsel, Garibe Gezer, devletin şiddetiyle katledildiler.
 
Özgürlük halayı çekeceğiz
 
Bu ülkede kadınlar çıplak soyulup medyada teşhir edildi. Silopi’de, Varto’da. O kadınların çıplaklığından utanmadık, o kadınlar direnişi giyinmişlerdi. Bunların hiçbirinin hesabı sorulmadı, devlet yaşam hakkı ihlal etmiş ama bunlar açığa çıkmadı. Niye cezasızlık var? Mesele Kürtler olunca ama bir Kürt kadını siyaset yaptı, miting ve toplantı yaptı diye yargılama konusu yapıyorsunuz. Bu ülkede yaşam hakkı ihlal edenler için bir şey yok. Faili meçhuller var. Bu ülkede hala hesabı verilmiş değil. Kürt meselesine kabul etmediği için aslında Kürtleri kabul etmiyor. Nasıl bir Cumhurbaşkanı Kürt kadınların çocuk doğurmalarına laf eder. Bunlar çözülmediği sürece, erkek devlet işbirliğini burada görüyoruz. Bizim gömülme hakkımız bile yok, 90’lı yıllarda bile Kürtlere bu reva görülmedi. Bir annenin çocuğunun cenazesini torba ile veriyorsun. Bu nasıl bir ahlaksızlık ve vicdansızlıktır. Kürtlerin gömülme hakkı var mı? Cenazelere katıldık diye yargılanıyoruz, böyle bir milliyetçi, ırkçı, cinsiyetçi bir ortamda yaşıyoruz. Burada adil ve bağımsız bir yargılama mümkün mü? Dünyanın her yerinde sokakta erkek devlet şiddetine karşı direnen kadınları selamlıyoruz. Bu kadınlar politik şiddetin mağduru olan bizler için dayanışmak istediler ama siz izin vermediniz. Onlar dışarıda ‘Jin Jiyan Azadi’ diyor biz burada. Duvarlar ya da siz engelleyebilir misiniz?  Engelleyemezsiniz.  Mücadelemiz devam edecek, mutlaka kazanacağız, bir gün sokaklarda özgürlük halayları çekeceğiz. Jin Jiyan Azadi.”
 
Zeynep Ölbeci: İŞİD’lileri Rojava’ya yerleştirmek istiyorlar
 
Sebahat’in ardından Zeynep Ölbeci söz aldı. Bir tweet sonucu bugün salonlarda olduğunu ifade eden Zeynep, iktidarın Kobanê Davasının amacının bir intikam olduğuna dikkat çekti. Zeynep, iktidarın Kürtler için sadece soykırımı düşündüğüne işaret ederek, “Sabahtan akşama  kadar Kürt halkını nasıl Kobanê’den çıkaracaklarını konuşuyorlar. Türk medyasında sürekli ırkçı düşüncelerini dile getiriyorlar ve kimse buna karşı çıkmıyor. Kürtlere bu kadar düşmanlık olmaz, siloları bombalıyorlar silolarda ne var. Hastaneleri bombalıyorlar, kimse kalkıp bu düşmanlık ve soykırım nedendir diye sormuyor. Bugün yeniden İŞİD’i diriltmek istiyorlar, Kürtlerin olduğu yerlere tecavüzcü İŞİD’lileri  Rojava’ya yerleştirmek istiyorlar.  Kadın düşmanları aynı zamanda savaş da isterler. 25 Kasım Kadına Yönelik Şiddetle Uluslararası Mücadele Günü nasıl sembolik bir gün ise aynı zamanda faşizme karşı kadınların direndikleri günlerdir de” ifadelerini kullandı.  
 
‘Kadınlar düşüncelerinden dolayı yargılanıyor’
 
Kadınları selamlayarak konuşmasına başlayan TJA aktivisti Ayla Akat Ata, erkek egemene karşı mücadele eden, ortaklaşmak yerine ötekileştiren tüm öncüleri andı. Ayla, DSÖ’nün şiddete ilişkin tanımını anlattı. İstanbul Sözleşmesi’nde kadına yönelik şiddetin geniş bir şekilde tanımlandığını dile getiren Ayla, “İnsan olduğumuzu unutanlara karşı insan olduğumuzu hatırlatma mücadelesi içerisindeyiz. İnsan için geçerli olan tüm haklarda bizde yararlanıyoruz. Ama ne yazık ki, kadının hakkı yaşadığı aileye bağlı, topluma bağlı, devlete bağlı. Biz insan olmaktan öte bir şekilde ele alınıyoruz. İnsanlara yaptıklarını yanlış olduğu mücadelesi içerisinde olduğumuz için kriminalize edildi. 146 ülke içerisinde 124’ncü sırada olan bir ülkede yaşıyoruz. Koruma kararı aldıran kadınlar var, ama kadınlar devletin koruması altında öldürülüyor. Bizim gibi demokratik barışı önceleyen kadınlar düşüncelerinden dolayı yargılanıyorlar” sözlerini kullandı. 
 
‘Sessizlik perdesini yırtan kadınlarız’
 
Yerel yönetimlerde eşbaşkanlığı başardıklarını söyleyen Ayla, kadın eşbaşkanların hala cezaevinde olduğunu belirtti. Ayla, “Varto Belediye Başkanımız, Doğubeyazıt ve Karayazı belediye başkanımız cezalarını bitirmesine rağmen hala cezaevinde. Bunlar devlet kaynaklı şiddeti değil mi? Hangi kadın eşit temsiliyet için pişman olur. Hangi taşı kaldırsanız altında devlet çıkıyor. O yüzden kadın cinayetleri politiktir. Kadın cinayetlerini önlemeyeceksiniz, önlemek isteyenleri kriminalize edeceksiniz sonra kadın cinayetleri politik değildir diyeceksiniz? Politiktir. Bu dosyada kadınlar neden feminist diye sözümüzü kesmeye çalışıyorsunuz. Bugün bu dosyadan yargılanan kadınlar sessizlik perdesini yırtan kadınlar. Sadece parlamentoya bakın orada bulunan kaç kadın HDP çatısı altında. Bizler o perdeyi sokaklardan çıkararak bedel ödeye ödeye oraya geldik. Bizim oradaki varlığımızdan rahatsız olanlara karşı siz bizi koruyamadınız. Siz bizi koruyacaktınız ki, biz de hak ve hukuk var diyecektik ama siz tercih etmediniz” şeklinde konuştu. 
 
İlk yaptıkları şey ‘öç’ alma 
 
“Savaş değil barış isteyen kadınlarız” diyen Ayla şunları ekledi: “Bu ülkenin çocukları ölüyor diye kırk yıllık politikasını düzeltmek yerine Rojava’ya gönderilen bombaların üzerine ‘ecrinler’ yazılıyor. 2015’ten buna öldürülen çocukların raporunu tutuk dosyaya ekledik. Mücadeleye iten asıl etken bizim yaşadıklarımızı çocuklarımız yaşamasın. Bizim hissettiğimizi kaç insan hisseti bilmiyorum. İlk yaptıkları ne oldu, öç alma. En ilkel şekliyle yaklaşıyor, bunlar ilk değil yıllardır yapılıyor. Bizim çocuklarımız bunu yaşamasın diye mücadele ederken, çocuklarımız ölüyor. Dünü gördük, yarının nasıl olması gerektiğinin bir tezahhürünü oluşturduk. 2013’te gördük ortamı. Şimdi avukatları ile Abdullah Öcalan ile görüşemiyor ama biz gittik başaramadık. Neredeyse bir savaştan medet umacak duruma geldik. Biz de tam bunların  yanlış olduğunu belirten bir yerdeyiz. 
 
KJA sadece Kürt kadınların çatısı değildi 
 
Elimizdeki sihirli bir değnek yok, anlatınca da anlaşılmıyoruz.  İki yıldır bu salondayız siz de anlamıyorsunuz. Aksine egemenliğini sarsıcı olarak görüyoruz. Bugün bu dosyanın sanığı olmamızın sebebi yeni demokratik yaşamı isteğimizdir. Kürt sorunun demokratik çözümü noktasında dört talep masaya konuldu. Dünyada, bu dört talebi istiyorlar diye kimse terörist ilan edilmiyor. Diyelim ki; bu dört talep gerçekleşti. Bizim birlikte yaşadığımız erkek, sadece evin içinde değil değiştirme mücadelemiz bitmeyecek. Biz çalıştığımız her yerde birlikte yaşadığımız erkeği değiştirme, dönüştürme iddiamız devam edecek. Biz ulus taleplerimizi cins taleplerimizle bir araya getirerek bunları kazandık. KJA Kürt kadınların çatısı değildi o bir kongreydi. Bizimle yaşayan tüm kadınların ortak çatısıydı. Kimsenin yapamadığını yaptık ve ilk susturulan biz kadınlar olduk. Örgütlenme hakkımızı kullandığımız için neden sizin huzurunuzdayız? Neden TMK’dan yargılanıyoruz? Bu ayrımcılığa karşı mücadele etmeyecek miyiz? Elbette ki edeceğiz.
 
Siz bizi bu salonlarda yargılıyorsunuz, örgütlediğimiz eylemler daha da kitleselleşiyor, bizler mücadelemizi inadına isyan inadına özgürlük diyerek sürdürmeye, öfkemizi acımızı susmuyoruz, korkmuyoruz, itaat etmiyoruz diyerek yaşamaya, kararlılığımızı bir can daha eksilmeyeceğiz diyerek,  inancımızı  Jin Jiyan Azadi diyerek savunmaya devam edeceğiz. Vardık, varız, var olacağız.”
 
Selahattin Demirtaş: Şiddet sembolleşen bir günde başlamadı 
 
Kadınların konuşmalarının ardından HDP eski Eş Genel Başkanı Selahattin Demirtaş söz aldı. Kadınlar önceliğinde yürüyen mücadelenin yanında olduğunu söyleyen Selahattin,  eşitsizlik, ayrımcılığın bu davanın temeli olduğunu kaydetti. Selahattin, “Sorunların temelinde esaslı bir çözüm isteniliyorsa başat konudur. Kadın sorunu Kürt meselesinden, ırk meselesinde ve diğer meselelerden önce gelir. Mirabal Kardeşlerin sembolleşmesi ile birlikte şiddet ve ayrımcılık başlamadı. Davamız da egemenlik sistemine alternatif olan partinin üyeleri olduğu için yargılanıyoruz.  Kürtler eşit olabilir mi? Bazıları açısından kabus. Kürt vardır demek, Türk milleti yoktur demek oluyor. Ama fiiliyata Kürt vardır. Ama tek bir dile endekslenmiştir. İktidarı elinde bulunan kaybetmek istemez, bugün tek adam rejimi bırakmak istemiyor. Egemenliğini paylaşmak istemiyor, Kobanê davası budur. Ülke yönetiminde adil ve eşit söz talep ettiğimiz için buradayız” dedi.
 
‘Kürtler her şey olabiliyor ama Kürt olamıyor’
 
Kürt halkının kimliğinin yüzyıldır alınmak istendiğine vurgu yapan Selahattin, buna itiraz edildiği için mahkeme salonlarından  yargılandığını kaydetti. Selahattin, “Bizim dilimizin, kültürümüzün, kimliğimizin kimseye alma hakkı yoktur. Kürt siyasetinin öncü kadroları toplum önünde linç edilmek isteniliyor. Ya biat edersiniz, Kürt olarak size ne kadar verirsek ona razı olursunuz yada aç tavuk gibi bize muhtaç olursunuz. Bize dayattıkları bu, siz bunları bilerek siyasete girdik. Kürtler her şeyi olabiliyor ama Kürt olamıyor, Mehmet Metiner her şey oluyorsa herkes her şey olabilir.  Onurunu yitirenleri egemenler çok sever, özgürlük talebinden vazgeçen köleyi sahibi çok sever. Biz bunun mücadelesini veriyoruz. Mesele Kürtlük, Türklük değil, onur meselesidir. Bir insanın kimliğine saldıramazsınız, kimisi kalır burada mücadele eder kimisi dağa gider” ifadelerini kullandı. 
 
Savcı’dan Selahattin Demirtaş’ın savunmasına suç duyurusu 
 
Selahattin şöyle devam etti: “Patır patır insanlar ölüyor, savaş diyoruz sen nasıl savaş diyorsun diye dava açılıyor. Savunma yapıyoruz ama duruşma savcısı savunmam hakkında suç duyurusunda bulunmuş. Korsan bir şekilde Ankara 22’nci duruşma savcılığı sıfatıyla ayrı bir tüzel kişilik varmış gibi suç duyurusunda bulunmuş. Cumhurbaşkanına hakaret etmişim. Cumhurbaşkanın  kaç insan ölmüş sözlerini  ben söyledim diye hakaret etmiş oldum. Cumhurbaşkanı çapulcu, terörist, sürtük bunları söylemedi” diyen Selahattin, AİHM’in Figen Yüksekdağ hakkında verdiği ihlal kararının tartışılması gerektiğinin önemine dikkat çekti. 
 
Duruşmaya 10 dakika ara verildi.