10 Ekim Davası: Dosyayı aydınlatmama konusunda direnç var

  • 09:04 8 Ekim 2022
  • Hukuk
 
Melek Avcı 
 
ANKARA - Ankara Gar Katliamı’nın üzerinden 7 yıl geçti. Katliama ilişkin yargılama sürecini değerlendirirken, kamu görevlilerine dokunulmamasına işaret eden Avukat İlke Işık, “O günü aydınlatmamakla, gerçeklerin ortaya çıkmamasıyla, sadece DAİŞ katliamı diye kapatmaya çalışmakla ilgili bir direnç var” vurgusu yaptı.
 
Ankara Garı’nda DAİŞ’in 10 Ekim 2015’te gerçekleştirdiği bombalı saldırının üzerinden 7 yıl geçti. Devrimci İşçi Sendikaları Konfederasyonu (DİSK), Kamu Emekçileri Sendikaları Konfederasyonu (KESK), Türk Tabipleri Birliği, Türk Mühendis ve Mimar Odaları Birliği’nin (TMMOB) çağrısıyla Ankara Tren Garı önünde düzenlenen Emek, Barış ve Demokrasi mitingine düzenlenen saldırıda olay günü 100, daha sonra aldığı yaralar nedeniyle tedavi altındayken 3 olmak üzere 103 kişi katledildi.
 
Geçen 7 yılda gelinen nokta, girişimlere rağmen harekete geçmeyen iktidarın kolluk kuvvetlerine tek bir soruşturma açılmaması ve firar eden sanıkların boş sandalyelerinin önünde ailelerin verdiği mücadele oldu. 10 Ekim Katliamı davası avukatlarından İlke Işık ile dava sürecini konuştuk.
 
2015 Haziran ve Kasım’ında ne oldu
 
Devletin dahil olduğu ve devletin tartışıldığı pek çok davada aileler ne yaşıyorsa 10 Ekim dosyasında da bunun yaşandığını belirten İlke, 2015 Haziran ve Kasım’ında Türkiye’de ne olduğunun hala tartışıldığını söyledi. İlke, “Bugün hala bütün tartışmalarda herkes bu soruyu soruyor. Çünkü yine bir seçime gidiyoruz ve yine böyle şeyler yaşanacak mı diyorlar. Davutoğlu bildiklerini anlatacak mı soruları her seferinde söyleniyor. İki seçim arasında AKP’ye yeniden siyasal iktidarını tesis ettiren gündür 10 Ekim. Şu sözleri hiçbir zaman unutmayacağız, ‘Kaos mu istiyorsunuz, buyurun kaos’ sözünden sonra geldi ‘400 vekili verin, bu iş bitsin’ sözlerinden sonra geldi. Şu an hiç o günlerden bahsetmeyen ya da bahsetse bile aslında gerçekleri asla açıklamayacağı belli olan Davutoğlu'nun, ‘Anket yaptırdık oylarımızın arttığını gördük’ dediği gününden bahsediyoruz” ifadelerini kullandı.
 
Yargı süreci
 
Katliama dair 8 ay boyunca gizlilik kararı ile yürütülen sürece işaret eden İlke, “Soruşturma sonucunda davayı açtılar. Korkunç bir iddianame, hiçbir gerçeğe dayanmayan, hatta delilleri sakladıkları, savcıların delil karartmak gibi suç işlediği, olayı kokteyl teröre çevirmeye çalışıp ama aslında başaramayıp DAİŞ’lilere yöneldiklerini gördüğümüz korkunç bir soruşturma süreci.  Neden hep dönüp dönüp soruşturma sürecinden bahsediyoruz, çünkü aslında biz 7 yıldır savcılığın yapması gereken şeyleri talep ediyoruz, hala eksiklerden bahsediyoruz, hala gelmesi gereken delillerden bahsediyoruz, sanıkların bile tüm tablosunun aydınlatılamadığı bir dosyadır” değerlendirmesinde bulundu.
 
2 buçuk yılda davayı bitirdiler
 
İlke, mahkemenin hızla 2 buçuk yılda karar verdiğini vurguladı. 2016 Kasım’da başlayan, 2018 Ağustos’ta biten davanın “103 kişinin hayatını kaybettiği yüzlerce yaralının olduğu ve DAİŞ örgütlenmesiyle birlikte başka sorumlulukların yer aldığı bir ceza dosyası olduğunun altını çizen İlke, şunları dile getirdi: “Tutuklu sanıklar için karar verdiler, onun arkasından istinaf ve Yargıtay süreçleri tamamlandı ve bu yaz Ağustos ayının başında Yargıtay sürecini bitirdiğine ilişkin kararı da bize gönderdi. Hiç incelemediler, hiçbir cevap vermediler. Anayasa Mahkemesi'ne taşıdık. Aslında 7’nci yıldönümüne yaklaştığımız bu dönem, dosyanın bir yanının da iç hukuk yolunun tükendiği bir dönem. Sadece DAİŞ’liler ile ilgilenmeye çalıştılar, onu da çok yarım yamalak yaptılar. Firari sanıklar hiç bulunmuyor, bulunması için hiçbir çaba harcanmıyor. 2 yıldır da o çabayı sürdürüyoruz. Bu sanıkları bulun bu adamlar çok tehlikeli, neredeler, ne yapıyorlar. Hiçbir çaba harcanmıyor, boş sıralarla olan yargılama devam ediyor.”
 
‘Kamu görevlilerine dokunmuyorlar’
 
Kamu görevlilerine dokunulmadığını aktaran İlke, “Bu dosyada DAİŞ dışında başka hiçbir şeye bakmayız dediler.  En küçük bir kamu görevlisinin sorumluluğunu bile tartışmayız dediler” şeklindeki anlayışa dikkat çekti. DAİŞ’in gerçekleştirdiği katliamın üstüne çevik kuvvetin de alana girerek gazla saldırdığını hatırlatan İlke, yaşananların bu boyutuna dair tek bir sorumlu hakkında dahi işlem yapılmadığını ekledi. İlke, “Kamu görevlilerine asla dokunulmuyor ve bu konuda yaptığımız bütün çabalar, başvurular, taleplerde büyük bir duvarla karşılaşıyoruz. Nitekim kamunun, devletin esas katliamın gerçekleştirilmesine ilişkin olan sorumluluğunu tartışmaya çalıştığımız her aşamada o duvar zaten giderek yükselen ve asla oraya gitmeyiz denen bir şeye dönüşüyor. 7 yılın toplamı bu” sözlerine yer verdi.
 
Canlı bombalar sınırlardan geçti
 
Gizlenmeye çalışılsa da dosyada kimi belgelerin açığa çıktığını belirten İlke, 2015 Haziran ve Kasım saldırılarının aynı hücre tarafından yönetildiğinin açık olduğunu kaydetti. İlke, “Bu 1 buçuk 2 yıllık süreçte aynı hücre bu kadar katliamı örgütlüyor, DAİŞ’in Gaziantep hücresi. Evraklar ortaya saçıldıkça gördük ki bu adamlar orada at oynatmışlar. Çok açık kelimenin tam anlamıyla, biliniyorlar, açık yaşıyorlar; emniyet biliyor, valilikler biliyor, istihbarat biliyor, herkes biliyor, izliyorlar ama yakalamıyorlar, dinliyorlar ama izliyorlar hepsinin dosyaları var, tapeleri var, izleme kayıtları var. Sınırlar şimdi çok tartışılıyor değil mi, Fetih Şahin'e ilişkin yapılan ziyaret üzerinden de. Sınırları DAİŞ kontrol ediyor çok açık. İlhami Balı denen adam, sınır emiri ve bizim dosyamızdaki belgelerin hepsi bunu çok açık gösteriyor. Canlı bombalar sınırdan geçiyor, mühimmat sınırdan geçiyor. Nitekim katliamın 2’nci canlı bombacısının Suriyeli olduğu iddia ediliyor ve hala 7’nci yılda kimlik tespiti yapılabilmiş değil. 2’nci canlı bombacının kimliğini halen bilemiyoruz. Adıyaman'da canlı bombacılar örgütleniyor” şeklinde konuştu.
 
Ankara Emniyeti’nin katliamdaki sorumluluğu
 
İlke, değerlendirmesinde Ankara Emniyeti’nin katliamdaki rolüne de dikkat çekti. “Ankara Emniyeti o kadar çok istihbarat olmasına rağmen kendi müfettişleri sayıyor, ‘62 tane istihbarat’ diyor ve Ankara Emniyeti’ne soruyor, ‘Neden dikkate almadınız, neden tertip komitesini bilgilendirmediniz.’ Hayır, hiçbir cevabı yok” ifadelerini kullanan İlke, katliamda bir sorumluluk zinciri olduğunu söyledi. İlke, “Bir hücrenin 1 buçuk yıl içerisinde 5-6 büyük katliamı gerçekleştirebilmesi olabilecek bir şey mi, olağan kabul edilebilecek bir şey mi? Onları engellemekle görevli yetkililerin sorumluluğunu ne yapacağız” diye sordu.
 
‘DAİŞ’e ‘öfkeli çocuklar ’diyen iktidarın dönemi 2015’
 
Katliamın aydınlatılmamasında büyük direnç gösterildiğini aktaran İlke, şöyle konuştu: “Adıyaman Emniyeti ile Antep Emniyeti’ni, Kilis ve sınırlardaki bütün o komutanlıkları, bütün bunların hepsini bilmesi gereken istihbarat teşkilatını, Ankara Emniyeti’ni ne yapacağız sürekli bunu soruyoruz, sürekli buna ilişkin işlem yapılması gerektiğini söylüyoruz. Hiçbir şey yapmıyorlar, hiçbir şey yapmamakta büyük bir direnç var. 2015 dönemi o en kritik gün. O günü aydınlatmamakla, o güne dair gerçeklerin ortaya çıkmamasıyla, sadece DAİŞ katliamı diye kapatmaya çalışmakla ilgili bir direnç var. Ama bunlar hafızalardan silinebilecek şeyler değil ki, ‘DAİŞ öfkeli çocuklar’ diyen iktidarın döneminde ve 2015 dönemindeki o ilişkiler çerçevesinde gerçekleştirilmiş katliamlar zinciri. Kimin işine yaradı, iktidarın tesisi nasıl devam etti, o yüzden son derece politik bir tartışmanın da içindeyiz. Politik bir katliamdır. Alelade ve DAİŞ yaptı oldubitti, yakaladım ile kapatılacak bir şey değildir.”
 
‘Bir seçime korku iklimiyle gittiler’
 
“2015 dönemi hafızalardan çıkabilecek bir şey değil” vurgusu yapan İlke, “Herkes bunu düşünüyor, yargı da biliyor, herkes biliyor ve gerçek sorumluları yargılama iradesi olmadıkça doğal olarak herkesin aklına tekrar ‘Acaba o gün olur mu’ diyor ‘Acaba oraya geri döner miyiz’ diye düşünüyor. Yargının bu açıdan da sorumluluğu çok büyük, bütün ülkeyi endişe ve korku içinde bırakmaya hiç kimsenin, hiçbir kamu görevlisinin, hiçbir devlet yetkilisinin hakkı yok. Adaleti tesis etmek ve yarına daha güvenle bakabilmek yargının bütün yurttaşlara ilişkin temel sorumluluklarından biri ve onu yerine getirmedikçe de geri dönüyoruz 2015 Türkiye’sine. Ne yazık ki zihinsel olarak geri dönmek durumunda kalıyoruz” diye konuştu.
 
İnsanlığa karşı suç
 
Musa Anter’in katledilmesi ve Sivas Katliamı gibi zaman aşımı ile karşılaşmamak için, “insanlığa karşı suç” kapsamında bu katliamın her dosyasının ele alınması için özellikle uğraştıklarını söyleyen İlke, “İnsanlığa karşı suç tanımına bundan daha iyi oturan bir dosya olamazdı” dedi. İlke sözlerini şöyle bitirdi: “Açtıkları dava ve iddianamede “anayasal düzeni zorla değiştirmeye teşebbüs ve değiştirmeye çalışmak”tan; onun üstüne “insan öldürmek”, “yaralamak” suçlarını içeriyordu. Biz en başından beri bunu tartışıyoruz; bu davada DAİŞ'lilerin düşüncesi, amacı anayasal düzeni değiştirmeye çalışmak mıydı Türkiye Cumhuriyeti'nin? Hayır. DAİŞ ne yapmaya çalıştığını hiç inkâr etmeyen bir örgüt. İnsana ve insanlığa ilişkin bütün değerlere düşmanlardı. Palmira’yı yakıp yıkıp Êzidî kadınları köleleştirip, kadınları öldürüp, köle haline getiren, katleden, kafa kesen yani kendinden olmayan, kafir diye adlandırdığı herkese düşman bir örgütten bahsediyoruz. Dünyanın pek çok yerinde sistematik, örgütlü suç işleyen bir örgütten bahsediyoruz. O yüzden Türkiye Cumhuriyeti devletine karşı işlenmiş bir suç değil, insanlığa karşı suç.”