‘Mahkemelerin yaklaşımları faillere cesaret veriyor’

  • 09:03 4 Eylül 2022
  • Hukuk
 
Rojda Aydın
 
MARDİN - Artan kadın katliamları ve cezasızlık politikalarıyla ilgili değerlendirmelerde bulunan Mardin Barosu avukatlarından Leyla Kaya, “İstanbul Sözleşmesi’nin kaldırılmasıyla artan cezasızlık politikaları faillere daha çok cesaret vermeye başladı. Bu da kadın katliamlarının önünü açıyor" dedi. 
 
Türkiye’de yaşanan kadın katliamları, taciz ve tecavüzler gün geçtikçe artarak devam ediyor. Özellikle bu suçları işleyen üniformalılar iktidar ve yargı tarafından korunurken, ciddi bir yaptırıma da tabi kılınmıyorlar. Cezasızlık politikaları nedeniyle eleştirilerin hedefinde olan yargı kurumları ise eril bir zihniyetle hareket ederek, üniformalılara ve diğer bütün faillere cesaret veriyor. Yargının, kadına karşı işlenen suçlarda taraflı bir tavır sergilemesi yeni katliamların da önünü açıyor.
 
Mardin Barosu avukatlarından Leyla Kaya, kadına yönelik saldırılar ve cezasızlık politikalarıyla ilgili ajansımıza değerlendirmelerde bulundu.
 
‘Mahkemelerin yaklaşımı faillere cesaret veriyor’
 
Kadına yönelik saldırı ve katliamların her geçen gün attığını ve önünün alınmadığını vurgulayan Leyla, “Sadece Şırnak’ta 2 günde 5 kadın katledildi. Bunlardan Firdevs Babat bir erkeğin işkencesi sonucunda katledilirken, Leyla Karaaslan da gece yarısı evli olduğu erkek tarafından katledildi. Bunların sebebi devlet ve iktidarın bölgedeki kadın iradesini hedef almasıdır. İstanbul Sözleşmesi’nin kaldırılmasıyla artan cezasızlık politikaları faillere daha çok cesaret vermeye başladı. Bu da kadın katliamlarının önünü açıyor. Bunun örneğini İpek Er dosyasında gördük. İpek Er ardında bıraktığı mektupta fail Musa Orhan’ın tecavüzüne uğradığını yazmıştı. Fail, üzerindeki üniformaya ve arkasındaki devlete güveniyordu. Yine Pınar Gültekin dosyasında da ‘haksız tahrik indirimi’ yapıldı. Birçok kadın cinayeti dosyasında ‘haksız tahrik indirimi’ yapılıyor. Mahkemelerin bu yaklaşımı faillere cesaret veriyor. Bu da, kadına yönelik saldırıları ve katliamları arttırıyor” şeklinde konuştu.
 
‘İktidar kendi kanunlarıyla çelişiyor’
 
Leyla, iktidarın amacının toplumu ahlak ve politikadan uzaklaştırmak olduğunu söyleyerek şöyle devam etti: “Şimdi özellikle Kürdistan’a baktığımız zaman gençlerin uyuşturucu ve fuhuşa sürüklendiğini görüyoruz. Toplumu apolitikleştirmek ve ahlaki yıkıma uğratmak istiyorlar. Bu yolla hem iktidarlarını hem de hegemonyalarını korumak istiyorlar. İktidar bugün sadece kendi kanunlarına göre hareket ediyor. Bundan dolayı üniformalıları korumak istiyor. Yargılama süreçlerine baktığımız zaman bu kişilerin farklı bir hukukla yargılandığını görüyoruz. Çoğu zaman cezasız bırakılıyorlar. Kadına karşı işlenen suçlar en ağır suçlardır ama tutuksuz yargılanabiliyorlar ve toplum içinde rahatça dolaşabiliyorlar. Kadınları katleden sivillere de göstermelik cezalar veriyorlar. Kimseye gerekli olan ceza verilmiyor. Bu suçları işleyen ve teşvik edenler toplumu asimile etmek isteyenlerdir. Mahkeme heyetleri de bu suçlardan sorumludur. Çünkü yeterli bir ceza vermiyorlar. Yargı erk ve iktidar yargısıdır. Anayasadaki kanun metinlerine baktığımız zaman ‘yargı bağımsızdır’ diyor. Ama pratikte öyle olmadığını görüyoruz. Baktığımız davalar ve basından takip ettiğimiz olayları incelediğimiz zaman, mağdur kesimlerin cezalandırıldığını görüyoruz. Bu da yargının yaklaşımını gösteriyor. Osman Çur dosyasında mahkeme heyeti mağdura, ‘niye bağırmadın’ dedi. Bir kere kanunda böyle bir soru sormak bile yasak. Erkek adaletinin sistemi suçluları böyle koruyor.”  
 
‘Cezasızlık politikaları nedeniyle saldırılar artıyor’
 
İstanbul Sözleşmesi’nin önemine ve kaldırılmasına değinen Leyla, sözleşmenin kadınların yaşamı için çok önemli bir yerde durduğunun altını çizdi. Leyla, “Türkiye için bir kadını koruyamamadan dolayı ihlal kararı verilmişti. Bunun üzerine Avrupa Birliği üyesi ülkeler bu konuda uluslararası bir anlaşma oluşturma kararına gitti. İstanbul Sözleşmesi böyle ortaya çıktı ve Türkiye ilk imzacı oldu. Ama bir gecede bir erkeğin sözü ile bu sözleşmenin kaldırılmış olması yasalara aykırıdır. Uluslararası yasalara da aykırıdır. Sözleşmenin kaldırılmasından sonra Türkiye’de kadına yönelik saldırı ve katliamlarda da büyük artışlar oldu.  İktidarın kendi çıkarları için hareket ederek cezasızlık politikası yürütmesi saldırıları teşvik ettiği gibi cesaretlendiriyor. Mahkemeler failleri serbest bıraktığı zaman erkekler de, ‘biz de yaparsak bize bir şey olmaz’ düşüncesi gelişiyor. İstanbul Sözleşmesi’nin iptalinden sonra hem Kürdistan’da hem de Türkiye de kadına yönelik saldırılarda artış yaşandı. Bütün bunların yanında devlet ve iktidar kadının bedenine ve temel yaşam ilkelerine saldırıyor. Bu sözleşme olduğu zaman da iktidar görevini yerine getirmiyordu. Sözleşmeden sonra da zaten kanunlarını uygulamadı. Saldırılar hep aynı şekilde sürdü. N.Ç. davasında da bütün suçlular cezasız bırakıldı. Bunların hepsi cezasızlık politikalarının sonucudur” ifadelerini kullandı.
 
‘Mahkemeler suçluları korumaktan vazgeçmeli’
 
‘Mahkemeler artık mağdurları suçlamayı ve failleri korumayı bırakmalı” diyen Leyla, sözlerini şöyle sonlandırdı: “Mahkemeler kadınını beyanını esas almalı ve kararlarını ona göre vermeliler. Suçlulara  ‘Haksız tahrik indirimi’ ve ‘İyi hal indirimi’ yapılmadan en ağır şekilde cezalandırılmalılar. Bunlar yapılırsa saldırıların önü alınabilir.”