Zorla kaybetme dosyalarının yalnızca 4’ünde yargılama sürüyor

  • 09:02 5 Haziran 2022
  • Hukuk
 
İSTANBUL - Zorla kaybetme ve infazlara ilişkin konuşan Hafıza Merkezi avukatlarından Esra Kılıç, birleşen 12 dosyadan 8 tanesinde faillerin beraat ettirildiğini ve sadece 4 dosyada yargılamanın devam ettiğini söyledi.
 
Hafıza Merkezi ve İnsan Hakları Derneği (İHD) verilerine göre, Türkiye’de 1980-2001 yılları arasında bin 388 kişi gözaltında kaybedilirken, bazı verilere göre ise Kürt illerinde 90’lı yıllarda 17 bin failleri belli olan ama faili meçhul olarak geçen katliam yaşandı. Bunların çoğunun üstü devlet tarafından kapatılırken, bir kısmı siyasi iktidarın ve iktidarın denetiminde olan yargının gölgesinde adalete kavuşmayı ve faillerinin yargılanmasını bekliyor.
 
Hafıza Merkezi avukatlardan Esra Kılıç, zorla kaybetmelere ve hukuk dışı infazlara ilişkin yaşanan yargılama süreçlerini ajansımıza değerlendirdi.
 
Bin 380’in üzerinde zorla kaybettirme var
 
Zorla kaybettirmelere ilişkin sayısal verilerin net olmadığını ifade eden Esra, Hafıza Merkezi’nin ailelerle ve tanıklarla görüşerek doğruladığı 500’ün üzerinde kişinin kesin olarak zorla kaybedildiğini söyledi. Esra,  İHD ve Türkiye İnsan Hakları Vakfı’nın (TİHV) yaptığı çalışmalarda tam kesin olmayan bin 380’in üzerinde kişinin zorla kaybedildiğini aktararak, “Bu sayılar 90’lardan itibaren alınmış sayılar. 90’lardan önce de Türkiye’de zorla kaybedilenler vardı. Fakat 90’larda daha yaygın ve sistematik oldu. Zorla kaybetmeyi Birleşmiş Milletler’e (BM) göre tanımlamak gerekirse birinin devlet görevlisi tarafından ya da gözetiminde kaçırılması, gözaltına alınması, tutuklanması ve kendisinden daha sonra kendisinden haber alınamayacak şekilde hukukun koruma alanından çıkarılması. Hukuk dışı infazsa kişilerin kaçırılmadan aleni bir şekilde katledilmeleri ve faillerinin belli olmadığı durumlar için kullanılır. Bu iki suçta benzer sonuçlar doğuruyor. İlerleyen süreçlerde bu iki olay için siyasi iklime göre davalar açıldı ve çoğu beraatla sonuçlandı. Zorla kaybetme devlet şiddetinin bir görünümüdür” dedi. 
 
Kaybedilenlerin birçoğu Kürt aydını
 
Kürt siyasi hareketinin ortaya çıkmasına ve taleplerin yüksek sesle söylenmesine karşı devletin bu yaşananları ciddi bir sorun olarak ele aldığını vurgulayan Esra, devletin baskı, korkutma, cezalandırma yöntemi olarak zorla kaybetmeyi kullandığını belirtti. Esra, “En büyük düşmanı, susturulması, bastırılması, müdahale edilmesi gereken kişiler, en çok Kürt aydınlar terörle mücadele adı altında en çok kaybedilen kişiler oldu” diye ekledi.
 
‘Davaların açılması siyasi sürece bağlı’
 
Şimdiye kadar sadece 85 kişi için bir dava sürecinin olduğunu kaydeden Esra, açılan davaların siyasi sürece göre açılıp kapatıldığının altını çizdi. 90’lı yılların sonlarına doğru Türkiye’nin Avrupa Birliği (AB) uyum süreci için bazı yasal düzenlemeleri önüne koyduğunu hatırlatan Esra, Avrupa Konseyi’nin (AK) de Türkiye hakkında yazdığı raporlarda artık bu olayların çözülmesini talep ettiğini ifade etti. Esra, bunun üzerine açılan davalar ve atılan adımlara dair şu örnekleri verdi: “Devlet Güvenlik Mahkemeleri’nin kaldırılması, 2003 yılında yeni iktidarın gelmesinden sonra 2010 yılında yapılan Anayasa değişikliğiyle 1980 darbesinin faillerinin yargılanması vadedildi. Ardından 12 Eylül davası 2012 yılında açıldı ve 2014 yılında sonuçlandı. Devamında Ergenekon davası açıldı. Bu davada JİTEM adlı örgüte dair birçok delil ortaya çıktı. Siyasi irade zaman aşımına kısa bir süre kala bu davaları açtı. 2015 yılında Çözüm Sürecinin sona ermesi ve 2016 yılında darbe girişiminin olması ile birlikte Türkiye tekrar bir insan hakları krizi ortamına döndüğü için bu davalar da ortadan kalktı.” 
 
Zorla kaybetme suç olarak tanımlanmıyor!
 
Esra, yargılamalarda yaşanan birçok sorunun ortak olduğunu, faillerin ve yargının sürekli aynı şekilde davrandığını ve bu durumun hukuksuzlukların çıkmasına neden olduğunu aktardı. Davaların beraatla sonuçlanmasında en önemli nedenlerden birinin “zorla kaybetme”nin ulusal hukukta bir suç olarak tanımlanmamasını gösteren Esra, “Buna bağlı olarak zaman aşımı sorununun ortaya çıkması yasal olarak tanımlanmadığı için özel bir soruşturma usulü de görünmüyor. Sanki tekil bir suçmuş gibi davaların tek tek birbiri ile bağlantı kurulmaması, örgütlü yapıyı ortaya çıkaracak araştırmaların yapılmaması, savcıların pasif konumda kalması, sanıkların duruşmayı hiç takip etmemesi hatta duruşmalardan vareste tutulmaları gibi hukuki sorunların ortaya çıktığını görüyoruz. Bu hukuki sorunların ortaya çıkması aslında davaların çözülmeyeceğinin bir göstergesi” dedi.
 
Musa Anter davası zaman aşımına uğramak üzere
 
Son aşamada sayısı binleri aşan zorla kaybetmelerle ilgili sadece birleştirilen dosyalarla beraber toplamda 12 tane dava açıldığını ve bunlardan 8 tanesinin beraatla sonuçlandığını, 4 tanesinin de halen yargılamasının devam ettiğini söyleyen Esra, “Devam eden davalardan biri Musa Anter’in cinayeti ile birleşen JİTEM Ana Davası. Bu dava aynı zamanda Elazığ’da 93 yılında Mahmut Yıldırım tarafından işkence edilerek öldürülen Ayten Öztürk davası. 2019 yılında dava birleştirildi ve hala  devam ediyor. Hukuk dışı olarak en erken katledilen Musa Anter 92 yılında katledilmişti. Musa Anter’in davasının 30 yılı dolmak üzere. Önümüzdeki 3 ay içinde bir karar verilmeyeceğini ve davanın zaman aşımına sürüklendiğini görebiliyoruz” diyerek Musa Anter dosyasının kapatılma ile yüz yüze olduğuna dikkat çekti.
 
‘Ankara Faili Meçhuller Davası’nda etkili bir araştırma yapılmıyor’
 
Yargılaması devam eden davalardan birinin de JİTEM davası olarak anılan Mehmet Ağar’ın, Korkut Eken’in fail olarak yargılandığı Ankara Faili Meçhuller Davası olduğuna işaret eden Esra, “Bu davalarla ilgili 2019 yılında beraat kararları verildi. İstinaf mahkemesi bu kararı bozdu. Dosya yerel mahkemeye döndü. 3 duruşma görüldü. 3 duruşmada da istinaf mahkemesinin bozma gerekçesinde söylediği araştırılması gereken hususlar araştırılmadan devam etti. Bundan dolayı davanın aynı akıbetle tekrar sonuçlandırılacağı düşünülüyor. Mahkeme hiçbir talebi kabul etmiyor” ifadelerini kullandı.
 
Vartinis Davası’nda tutuklama çıktı ama infaz yok!
 
Diğer bir JİTEM davası olan Dargeçit JİTEM davasına da değinen Esra, Adıyaman'da görülen davada 3 celse önce savcının beraat kararı verilmesi yönünde mütalaa verdiğini ancak henüz karar verilmediğini söyledi. Esra, devam eden davalardan birinin de Muş’un Vartinis ilçesinde 9 kişilik bir ailenin yakılarak katledilmeleri davası olduğunu dile getirerek, Kırıkkale’de görülen mahkemede beraat kararı verildiğini ve kararın Yargıtay tarafından bozulduğunu söyledi. Esra, “Yargıtay bozmasından sonra mahkeme dosya açtıktan sonra sanıkla ilgili tutuklama kararı verdi ancak daha infaz edilmedi tutuklama kararı” bilgisini paylaştı.
 
8 dava beraatla sonuçlandı
 
Zorla kaybetme davalarından faillerin beraat ettirildiği 8 dava olduğuna ve bir kısmı kesinleşirken bir kısmının hala Yargıtay’da inceleme aşamasında olduğuna dikkat çeken Esra, “Beraat ettirilen davalardan Cizre davası, Temizöz Davası olarak biliniyor. Derik davası Musa Çitil Davası olarak biliniyor. Lice davası var bir de. Bu zorla kaybetme davası değil ama aynı konseptle işlenmiş bir suç. Kızılağaç davası, Naim Kurt Davası olarak biliniyor. Görümlü davası, Mete Sayar Davası olarak biliniyor. Kızıltepe JİTEM davası, Kulp JİTEM davası, Yüksekova davası Nezir Tekçi Davası olarak biliniyor. Bunların tamamı şu anda beraatla sonuçlanmış durumda” diyerek beraat kararı verilen davaların çoğunlukta olduğunu söyledi. 
 
‘Siyasi iktidar çelişkili davranıyor’
 
Esra, Cumartesi Anneleri’ne Galatasaray Meydanı’nı yasaklayan iktidarın bir dönem gözaltında kaybedilen Cemil Kırbayır’ın annesi Berfo Kırbayır ile görüştüğünü ve bu görüşmelerin ailelerde umut yarattığını hatırlatarak, “Davalar da bu süreçte açıldı. Fakat siyasi irade bunun çözülmesini istemediği noktada yargı, hukuki stratejilerle davaları sonuçlandırdı. Bu davaların açılmasını sağlayan siyasi ve hukuki plan ile bu davaların beraat ile sonuçlanmasına yol açan arka plan Türkiye’nin 20 yıllık siyasi ikliminin değişkenliği ile alakalı. Bu davaların beraat ile sonuçlanması ve Cumartesi Anneleri’nin oturma eylemlerine müdahale edilmesi birbirini tamamlayan şeyler” dedi.
 
AİHM kararları
 
Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’nin (AİHM) verdiği kararların uygulanma denetimini yapan Avrupa Konseyi Bakanlar Komitesi’ne (AK BK) davaların geldiği aşamalara ilişkin bilgilendirme yaptıklarını paylaşan Esra, şöyle devam etti: “Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’nin kararları genellikle etkili soruşturma yükümlülüğünün ihlal edilmesine ilişkin kararlar. Bundan dolayı bu kararlardan sonra davaların açılmış olması hükümlülüğün kısmen yerine  getirildiğini gösteriyor. Soruşturmanın ve kovuşturmanın etkili yürütülmesi için mutlaka davaların avukatları tekrardan AİHM’e başvuruda bulanacaktır. Bu davalar açılmadan önce soruşturmaların uzun yıllar sürüncemede kaldığı, etkili soruşturma yürütülmediğine dair ihlal kararları vardı. Soruşturmalar sadece suç duyurularından ibaret bir sayfalık dilekçelerle kalmıştı. Dolayısıyla hiçbir şey yapılmamıştı aslında. AİHM ‘araştır, tanıkları dinle, delilleri topla’ dedi. Daha sonra bir kısmı ile ilgili bu davalar açılmış oldu.”
 
Aileler faillerin yargılandığını görmek istiyor
 
Zorla kaybettirilen ya da infaz edilen kişilerin ailelerinin dava süreçlerinin yürütülmesi beklentisi olduğunu ancak mahkeme süreçlerinin bu beklentiyi karşılamadığını ifade eden Esra, “Davaların açıldığı mağdurlar temkinli. Umutla beraber bir yüzleşme imkanı sağlanacağını düşündü. Mahkemelerde hukuki olarak cezalandırma ve fiili olarak da sanığın ifade verdiğini, savunma yaptığını görmekti beklentileri. Ne yazık ki çoğu mağdur bunu göremedi. Çünkü sanıklar duruşmaya gelmedi. Bir kere ifadesini verdi sonra duruşmalardan bağışık tutuldu. Sanıklar tutuklanmadı. Mehmet Ağar’ın ifadesi celse arasında özel bir duruşma açılarak alındı. Sanki mağdurlar o yargılamanın bir öznesi değillermiş gibi davranıldı” dedi.
 
AK BK önünde duran dosyalar var
 
Zorla kaybetme ve hukuk dışı infazların dava sonuçlarını takip ettiklerini ve AK BK’ye de dönem dönem bildirimlerde bulunduklarını söyleyen Esra, son olarak da hukuki girişimlerine dair şöyle konuştu: “Avrupa Konseyi Bakanlar Komitesi’nin önünde Erdoğan Kasa ve diğerleri grubu var. O grup altında bazı zorla kaybetme, hukuk dışı infaz davaları denetime tabi. Buraya bildirim sunuyoruz. Mahmut Kaya grubu var. Buna bireysel önlemlere ilişkin bildirimler sunuyoruz. Bir batı ve diğerleri grubu var. Buraya iç hukuktaki gelişmeleri ve genel hukuka aykırılıklara dair bildirimleri sunuyoruz. Davaları izlemeye devam ediyoruz. Aynı zamanda faillli.org web sitemiz var. Oradan Hafıza Merkezi’nin dava izleme çalışmasının çıktılarını yayınlıyoruz. Her duruşmayı bağımsız gözlemciler izliyor. Sadece hukuki süreçleri değil duruşmalarda yaşananları da gözlemleyebilme imkanımız oluyor.”