Kobanê Davası'nın bir yılı: Kadınlar savunmalarıyla damga vurdu

  • 09:08 26 Nisan 2022
  • Hukuk
 
Öznur Değer 
 
ANKARA - 12 ayda 12 duruşmayı geride bırakan Kobanê Siyasi Soykırım Davası’nda yıl boyunca yaşanan hukuksuzluklar, usulsüzlükler ve iktidarın müdahalesi yargılanan siyasetçiler tarafından duruşma salonunda teşhir edildi. Dava delilleri, gerek siyasetçiler gerekse de tanıklar tarafından çürütülürken, kadın siyasetçiler savunmalarıyla tarihe bir kez daha not düştü. 
 
DAİŞ’in Kobanê’ye yönelik saldırıları karşısında 6-8 Ekim 2014’te bölge kentleri başta olmak üzere Türkiye’nin birçok şehrinde başlayan protesto eylemleri gerekçe gösterilerek, bu eylemlerden 6 yıl sonra 25 Eylül 2020 tarihinde Ankara Cumhuriyet Başsavcılığı tarafından soruşturma başlatıldı.
 
26 Nisan’da ilk duruşma
 
Başlatılan soruşturma kapsamında, 4 Kasım 2016’dan bu yana tutuklu bulunan Halkların Demokratik Partisi (HDP) eski Eş Genel Başkanları Figen Yüksekdağ ile Selahattin Demirtaş’ın yanı sıra Kürt siyasetinin önemli isimlerinden Gültan Kışanak, Aysel Tuğluk, Sebahat Tuncel ve Ayla Akat Ata olmak üzere 28 siyasetçi dosya kapsamında tutuklandı. Ankara Cumhuriyet Başsavcılığı tarafından 108 kişinin yargılanması talebiyle hazırlanan iddianamenin 7 Ocak 2021’de Ankara 22’nci Ağır Ceza Mahkemesi tarafından kabul edilmesiyle HDP’nin “Kumpas Dava” olarak adlandırdığı Kobanê Davası 26 Nisan 2021’de ilk duruşma ile başladı.  
 
Kobanê Davası bir yılı geride bırakırken, bir yılda öne çıkan gelişmeleri derledik.   
 
Davanın ilk duruşması protesto eylemiyle başladı
 
Davanın ilk duruşması 26 Nisan 2021’de Sincan Cezaevi Kampüsü duruşma salonunda görülürken, duruşmayı Avrupa’dan çok sayıda gözlemci heyet, çeşitli ülkelerin konsoloslukları, siyasi parti temsilcileri, demokratik kitle örgütleri, gazeteciler, avukatlar olmak üzere çok sayıda kişi izledi. Yüzleri bulan izleyicinin yanı sıra salonda çok sayıda asker, jandarma ve sivil polisin bulunması da dikkat çekti. Davanın siyasi bir dava olduğu ise kendini duruşmanın başında hissettirmeye başladı. Gazetecilerin duruşmayı izlemesi kısıtlanırken, dışarıda bekleyen yüzlerce avukat ise pandemi tedbirleri gerekçesiyle salona alınmadı. Bunun üzerine salonda bulunan yüzlerce avukat arkadaşlarının içeri alınmaması ve henüz duruşma başlamadan heyetin “tarafçı” tutumuna karşı duruşmayı alkış ve ses çıkarma eylemiyle protesto ederek salondan ayrıldı. Tutsak siyasetçiler ise avukatların bulunmadığı salonda kimlik tespiti yapmak isteyen heyete yanıt vermeyerek protesto etti.
 
Hukuksuzluk ve usulsüzlükler
 
Avukatların salondan ayrılmasının ardından duruşmayı sürdürmekte ısrar eden heyete ilk yanıt tutsak siyasetçilerden geldi. Heyete tepki gösteren ve salonda bulunan polislerin yerine avukatlarının oturması gerektiğini belirten Tevgera Jinên Azad (TJA) aktivisti Ayla Akat Ata, “Sorunun çözülebilmesi için ikinci sırada oturan güvenlik personellerinin salondan çıkarılarak oraya avukatlarımızın oturması gerek” dedi. “Hukuksuzluk” ile başlayan duruşmada, siyasetçilerin konuşmasını engelleyen mahkeme, mikrofonlarını kesti. Siyasetçiler ve salonda bulunan izleyiciler ise durumu “Savunma hakkı engellenemez" sloganlarıyla protesto etti. Davanın ilk duruşmasında mahkemenin tehdit içerikli söylemleri ve tarzı siyasetçi ve avukatlar tarafından eleştirilse de aynı zamanda yargılamanın rengi de belirlenmiş oldu.
 
Mahkeme heyeti reddedildi
 
Davanın 18 Mayıs’ta görülen 2’nci duruşmasında ise Figen Yüksekdağ, Selahattin Demirtaş, Sebahat Tuncel ve 20 Mayıs’taki duruşmada da Ayla Akat Ata, Gültan Kışanak olmak üzere çok sayıda siyasetçi reddi hakim talebinde bulundu.
 
‘Oyuna dahil olmayacağımızı çok net belirtiyoruz’
 
Figen Yüksekdağ reddi hakim gerekçesinde, “Eğer burada gerçek anlamda bir hakikati açığa çıkaracak isek; derdimiz öldürülen canlarımızın hesabını sormak ise, her şeyden önce gerçeğe sadık kalmak zorundayız. Bu bir yargılama bizim açımızdan bir hesap vermek hareketi değil hesap sorma ve toplumdan kaçırılan gerçekleri ifşa etme süreci. Bu güne kadar toplumdan kaçırılan bir Kobanê gerçeği var. Ama Kobanê kelimesinin altı kazındığında altında çok güçlü bir tarih yatıyor. HDP, Türkiye’nin geleceğinde ne kadar kritik bir yerde duruyorsa bugün sizin tavrınız da Türkiye’nin geleceği açısından kritik bir yerde duruyor. Bu nedenle siyasi iktidar oyunlarının parçası olmadığımız gibi buradaki oyuna da dahil olmayacağımızı çok net belirtiyoruz” şeklinde konuştu.
 
‘Dosyanın Kürt sorunuyla bir bağlantısı var’
 
Sebahat Tuncel de reddi hakim gerekçesinde, “Başlangıç sonucu belirler. Siz öyle bir başlangıç yaptınız ki buradan bir adalet beklemek mümkün değildir. 2015’ten bu yana Türkiye’de bir rejim değişikliği var. Bu rejimin önündeki tek engel Kürt hareketi ve onunla beraber hareket eden güçler. Kendi önünde engel olan, faşizme barikat kuran, demokrasiyi, özgürlükleri, halkların kardeşliğini savunan bir yerden geliyoruz biz. Yalanı gerçek gibi sunmak yeteneğiniz. Yalanı gerçek gibi sunmak yeteneğiniz. Kürt siyasetçilerinin, AKP-MHP’ye alternatif olacak ve Türkiye’de demokrasiyi inşa edecek bir şeyi engellemek için yalanı kullandınız. Gerçeğin de ortaya çıkmak gibi bir kötü huyu var. Ne olursa olsun ortaya çıkar. Biz işte gerçeğin sesiyiz. O yüzden siz sesimizin duyulmasını istemeseniz de karanlıktan beslenenler ışıktan korkarlar. O yüzden bizden korkuyorlar. Sayın Öcalan'la diyalog sürecinin devam ettiği, toplumun büyük bir desteğinin olduğu çözüm sürecinde, böyle bir dönemde AKP Dolmabahçe Mutabakatı’nı yok saydı. Sayın Öcalan üzerinde ağır tecrit koşulları devam etti. Bu tecrit ortadan kalksın diye daha önce de açlık grevleri yapıldı ve bu ülkenin Adalet Bakanı ‘yasalar uygulanıyor’ dedi. Bu nedenle 6 yıl sonra dosya çıktı. Dosyanın Kürt sorunuyla bir bağlantısı var. Bu iddianame, bu mahkeme IŞİD’i savunan konuma gelmiş. Bu iddianameyle bize IŞİD’i savunuyorsunuz. sözleriyle davanın siyasi bir dava olduğunu ve Kürt Sorunuyla bağlantısı olduğunu vurguladı.  
 
‘Faşizmin tarihi söylenen yalanlardan ibarettir’
 
Ayla Akat Ata, reddi hakim gerekçesinde, “Faşizmin tarihi söylenen yalanlardan ibarettir. Bu dosya bizim karanlığı aydınlığa çevireceğimiz dosyadır” sözlerini kullanarak hukuksuzluklara dikkat çekti.
 
‘Kürt’üm, bir Kürt kadınıyım’
 
Gültan Kışanak reddi hakim gerekçelerini şöyle sıraladı: “Keşke barışın, demokrasinin, değerini anlayacak bir muhatap bulsaydık. Hala bulamadık. Bizi tutuklayan değil, şurada mikrofonumuzu kapatan değil; ‘Bu sorunlar nasıl çözülebilir, bu ülkenin sorunlarını beraber çözelim’ diyen bir iktidar görmek istiyoruz karşımızda. Ben Kürt’üm Kürt. Ben Kürt’üm, bir Kürt kadınıyım. Bana yeni sıfatlar bulmayın. İşine gelen beni komünist, işine gelen beni bölücü, işine gelen beni terörist ilan ediyor. Bu sıfatları bize yakıştıranlara iade ediyorum. Ben sadece ve sadece insanım, kadınım ve Kürdüm. İnsan haklarını, kadın haklarını ve Kürt olmamdan kaynaklı kültürel haklarımı kabul etmeniz bu sorunun çözülmesi için yeterli. Lütfen bir an önce bu kara lekeden vazgeçin. Tarihteki gerçekler aydınlatılınca utanç duyacağınız bu durumdan kurtulmak için size bir şans veriyoruz.”
 
‘İnkar siyasetinin sözcüleri mi bizi yargılayacak?’
 
 Gülser Yıldırım ise “Bu Kürt halkının siyasetinin engellenmesinin davasıdır. Bu zulüm tek adam rejiminin zihniyetidir. İnkar üzerine kurulu bir zihniyet. Bu zihniyet devam ettikçe bu sorunlar da devam edecek.  Ahlak, vicdan ve azıcık hakikat arayışı olan varsa mâhkum ediliyor. Bugün başlayan bir durum değil, 100 yıllık tarih boyunca bu böyle devam etti. AKP-MHP faşist ittifakı devam ediyor. Onlar bizi nasıl yargılayabilir? İnkar siyasetinin sözcüleri mi bizi yargılayacak? Özgürlük, barış ve demokrasi halklar içindir. İktidar ise çıkarları doğrultusunda hareket ediyor. Dün yoksulluktan geldik diyenler bugün halkların kanının üstüne oturuyor. Bunlar saltanatlarını sürdürüyor, bu hak ve adalet değildir. Bu hastalıklı bir zihniyettir. Biz de eşitlik, adalet, özgürlük için mücadele ediyoruz” sözleriyle sıraladı reddi hakim gerekçelerini.
 
İlk usulsüzlük gizlice alınan tanık ifadeleri!
 
İlk iki duruşmada siyasetçiler iddianamenin hukuksuz ve usulsüz bir şekilde hazırlandığına işaret ederek geri çevrilmesi talebinde bulundu. 2’nci duruşmanın ilerleyen günlerinde ise usulsüzlükler açığa çıkmaya başladı. Dava avukatları, hazır bulunmadıkları ve haberdar edilmedikleri bir ortamda, dosyanın esasına ilişkin kısma geçmeden tanık ifadelerinin alındığını açığa çıkardı.  
 
Duruşma çatısında keskin nişancı!
 
Yine 2’nci duruşmanın son günü olan 21 Mayıs’ta duruşmanın görüldüğü salonun çatısına keskin nişancıların yerleştirilmesi damga vurdu. Tutuk incelemesinin yapılacağı gün de olan 21 Mayıs’ta mahkeme iddia makamından mütalaa almadan karar açıkladı. Bu durum, heyetin sıkıştığının resmi olarak lanse edildi.
 
3’ncü duruşmada tahliyeler başladı
 
14 Haziran’da görülmeye başlanan davanın 3’ncü duruşmasının ise en önemli gelişmesi verilen tahliye kararları oldu. 15 Haziran’da siyasetçilerden Ayhan Bilgen, Berfin Özgü Köse, Can Memiş ve Cihan Erdal hakkında tahliye kararı verildi. Yine 3’ncü duruşmada, siyasetçilerin reddi hakim taleplerine de üst mahkeme olan Ankara 23’ncü Ağır Ceza Mahkemesinden ret kararı geldi. Duruşmanın ilerleyen günlerinde dosyanın soruşturma savcısı Ahmet Altun’un dosyaya tanık kazandırma telaşına dikkat çekildi. İddia makamının mütalaasında siyasetçilerin “savunma hakkını kötüye kullanması” yorumunda bulunması da dikkat çeken noktalardan. Bunların yanı sıra salonda bulunan çok sayıda polisin cinsiyetçi tutumu da öne çıkan başlıklardan oldu.
 
Duruşma provoke edilmek istendi
 
16 Haziran’da görülen 3’ncü duruşmanın 3’ncü gününde ise “müştekiler” adliye koridorlarında duruşmayı provoke etmek ve siyasetçilere saldırmak istedi. Adliye koridorunda HDP aleyhine slogan atan müştekilere duruşma salonundan tepki yükseldi. Mahkemenin buna sessiz kalmasını ise HDP İstanbul Milletvekili Züleyha Gülüm, “Bizim dışarıda basın açıklaması yapmamıza izin vermezken, onların koridorda aleyhimize slogan atmalarına bir şey demiyorsunuz” sözleriyle tepki gösterdi. Mahkeme başkanı duruşmaya ara vermek zorunda kalırken, siyasetçiler “HDP susmadı susmayacak” sloganlarıyla salonu terk etti. Verilen arada da gerginlik devam ederken müştekiler siyasetçilere saldırı girişiminde bulundu.
 
Polis avukatlara müdahale etti, izleyicilere kota kondu
 
17 Haziran’da görülen 3’ncü duruşmanın 4’ncü gününde ise bu defa polisler avukatlara müdahale etti. Polisin avukatlara kimlik sormasına tepki gösteren bir avukat, “Ben avukatım. Dün içeri giren provokasyoncuları almayacaktınız, bizi değil" dedi. Avukatlar ile polisler arasındaki gerginlik devam ederken bu defa salona izleyici kotası kondu, kalan izleyicilerin ise duruşmayı başka salondan izlemesine karar verildi.
 
Mahkeme üyesi ‘HDP zarar görmedi’ dedi Deniz Poyraz katledildi
 
3’ncü duruşmanın en çok etki bırakan olayı ise 17 Haziran’da HDP İzmir İl Binasına yönelik yapılan saldırıda Deniz Poyraz’ın katledilmesi oldu. Aynı gün bir mahkeme üyesinin “Neden HDP binaları hiç zarar görmedi” demesi de düşündürten bir noktada durdu. Deniz Poyraz’ın katledilmesi üzerine duygusal anlar yaşayan siyasetçi ve avukatlar, duruşmaya devam edemeyeceklerini söyledi. Bunun üzerine duruşmaya bir sonraki güne kadar ara verildi.
 
Tek gündem ‘Deniz Poyraz’
 
Deniz Poyraz’ın katledilmesinden bir gün sonra 18 Haziran’da görülen duruşmanın tek gündemi Deniz oldu. Yoldaşları yalnızca Deniz için söz aldı, Deniz için Deniz’i konuştu. Figen Yüksekdağ, “Siz bu duruşmayı sürdürürken HDP’ye dönük toplu katliamlar yürütülüyor” sözleriyle katliama tepkisini dile getirirken Gültan Kışanak ise, “Deniz, kadın özgürlük mücadelesinin bayrağıdır” diye belirtti. Deniz’i ve ailesini yakından tanıdığını belirten HDP PM üyesi Pervin Oduncu, “Sayın Abdullah Öcalan ‘40 yıl da geçse bu sorunu barışla çözeceğiz. Bunun başka yolu yok’ demişti. Ben de bugün bunu söylüyorum. Kürt sorunu kangrenleşmiş bir sorun ve ancak barışla çözülebilir” dedi. Deniz’in katledilmesi ardından Kürt sorununa daha çok vurgu yapıldı. Duruşmanın sonraki oturumlarında da söz alan kadın siyasetçiler Deniz’in mücadelesine işaret etti.
 
‘Kendimi tanımaya iten gerçekliğin arkasında Sayın Öcalan’ın perspektifi var’
 
21 Haziran’da 3’ncü duruşmanın 6’ncı gününde söz alan Ayla Akat Ata, “Beni düşünmeye iten kendimi tanımaya iten gerçekliğin arkasında Sayın Öcalan’ın sunmuş olduğu kadın özgürlükçü perspektif var. Öcalan 1999’a kadar PKK lideriydi ama 1999’dan sonra halkın lideri oldu. Onun avukatlığını yaptıktan ve düşüncelerini öğrendikten sonra ben de onu lider olarak kabul ettim” sözleriyle Abdullah Öcalan’ın önemine işaret etti. Yine duruşmada sıklıkla çözüm süreci hatırlatıldı.
 
‘Elbette Abdullah Öcalan’ın kitaplarını okuyacağım’
 
24 Haziran’da görülen duruşmada konuşan Emine Ayna, “Ben bir Kürt siyasetçiyim. Elbette Abdullah Öcalan’ın kitaplarını okuyacağım” sözleriyle Abdullah Öcalan’ın Kürtler için önemine işaret etti.
 
3’ncü duruşmada 4 tahliye 
 
3’ncü duruşmanın son günü olan 25 Haziran’da 4 siyasetçi daha tahliye edildi. DBP geçmiş dönem Eş Genel Başkanı Emine Ayna, HDP önceki dönem Milletvekili Emine Beyza Üstün, HDP önceki dönem saymanı Zeki Çelik ve HDP geçmiş dönem milletvekili İbrahim Binici tahliye edildi.
 
4’ncü duruşma polisin keyfi engellemesiyle başladı
 
Davanın 4’ncü duruşması ise araya giren adli tatil nedeniyle 20 Eylül’de görülmeye başladı. 3 aylık aranın ardından polis mahkeme yerine karar almaya çalıştı. Gazeteci ve izleyicileri mahkeme kararı olmaksızın, “Mahkeme başkanının kararı bizi ilgilendirmez. Biz valilik kararı ile buradayız” sözleriyle içeri almayan polisin keyfi tutumu dikkat çekti.
 
Dosyadan kaçırılan tanık ifadeleri başka dosyalardan çıkıyor
 
Yine usule ilişkin itirazlarda bulunan avukatlar, dosyada yer alan gizli ve açık tanıkların ifadelerinin tamamının dosyaya eklenmesi talebinde bulundu. Açık tanıklardan Kerem Gökalp’in dosyadan saklanan birtakım ifadelerinin HDP Kapatma Davası’nda yer aldığına işaret eden avukatlar, tüm ifadesinin dosyaya sunulmasını talep etse de mahkeme tarafından talepler reddedildi.
 
Dosyada unutulan 5 sayfalık belge
 
Soruşturma dosyasında unutulan 5 sayfalık belgeye dikkat çeken avukatlar, “Kumpasın ne şekilde ve kimler tarafından hazırlandığını gösteren net bir belge. Hangi suçlar kimlerin dâhil edileceği ne kadar ceza alacaklarına dair çok ayrıntılı bir belge” sözleriyle unutulan belgenin delil niteliğini sundu.
 
Kovid denilen başkan çete lideri çıktı!
 
21 Eylül’de görülen 4’ncü duruşmanın 2’nci günü ise duruşmanın gidişatında önemli bir tarih oldu. “Kovid-19 temaslı” denilerek duruşmaya katılmayan mahkeme başkanı Bahtiyar Çolak’ın aylar sonra “Ata Dedeler” isimli çete örgütünün lideri olduğu ve örgüt üyesi olmaktan yargılanarak ev hapsine çarptırıldığı öğrenildi. Mahkeme başkanı Bahtiyar Çolak hakkında avukatların ısrarları üzerine net bir bilgi verilmezken, önce “Oğlu kovid-19’a yakalandığı için kendisi temaslı” denildi. Ardından “Kendisinin de testi pozitif çıktı” denildi. Sonrasında ise “Ameliyat geçirdi, sağlık sorunları var ne zaman geleceği belli değil” şekilde bahaneler öne sürüldü. Haftalar sonra 4 Kasım’da Bahtiyar’ın HSK kararıyla görevden alındığı öğrenildi. Ardından ise Ankara Cumhuriyet Başsavcılığı tarafından başlatılan bir soruşturma kapsamında 24 Mart’ta gözaltına alınmasıyla çete lideri olduğu açığa çıktı.
 
4’ncü duruşmada heyet değişikliği
 
Böylece davanın 4’ncü duruşması itibariyle mahkeme üyelerinden Yıldıray Kaya mahkeme başkanlığına atandı. Yıldıray yerine ise itirazların yapıldığı üst mahkeme olan Ankara 23’üncü Ağır Ceza Mahkemesi üyelerinden Murat Dönmez mahkeme üyeliğine getirildi. Davanın 4’ncü duruşmasında heyet değişikliğine gitmesi davanın önemini bir kez daha gözler önüne serdi.
 
Tahliye yerine tutuklama!
 
Davanın 5’nci duruşması ise 18 Ekim’de görülmeye başladı. 18 Ekim’de dosyada yargılananlar arasında yer alan Aynur Aşan tutuklandı. Böylece tutsak siyasetçi sayısı 22’ye yükselmiş oldu.   
 
Sebahat Tuncel şiddete maruz kaldı
 
Davanın 21 Ekim’de görülen duruşmasında Sebahat Tuncel kaldığı Sincan 3 No’lu L Tipi Kapalı Cezaevinde gardiyanların şiddetine maruz kaldığını açıkladı. Sebahat, “Ben Kandıra’dan buraya savunma için geldim ama bulunduğum cezaevinde şiddete maruz kaldım. O şiddet uygulayan personel hakkında bir disiplin cezası verilmediği gibi bize ceza verildi” sözleriyle maruz kaldığı şiddeti teşhir etti. 22 Ekim’de görülen duruşmada ise Sebahat, “Özgürlük tercih işidir. Bunu seçen bedelini de öder. Tıpkı Prometheus gibi” sözleriyle Abdullah Öcalan’ın barıştaki rolüne işaret etti. Duruşma periyodu boyunca söz alan siyasetçiler, kadın mücadelesine, Kürt sorununa, HDP’nin önemine, PKK Lideri Abdullah Öcalan’ın rolü ve üzerinde sürdürülen tecrit ile toplumsal sorunlara işaret etti.
 
Boş salonda duruşma görüldü
 
Davanın 6’ncı duruşması 8 Kasım’da görülmeye başladı. 2 hafta süren duruşma periyodu ile 1 hafta verilen aranın savunma merciini zorladığını belirten avukatlar, duruşma periyotlarının kabul edilmemesi durumunda duruşmaya katılmayacaklarını belirtti. Taleplerinin reddedilmesi üzerine ise avukatlar duruşma periyodu boyunca duruşmalara katılmayarak heyetin kararını protesto etti. 2 hafta süren duruşma periyoduna ise ne avukatlar ne de siyasetçiler katıldı. Buna rağmen mahkeme, boş salonda duruşmayı sürdürmekte ısrar etti.
 
Savcı suç duyurusunda bulunulmasını istedi avukatlar suç duyurusunda bulundu
 
Savcı avukatlar hakkında “görevlerini kötüye kullandıkları” gerekçesiyle suç duyurusunda bulunulmasını mütalaa ederken, siyasetçilerin ise “ifade vermekten kaçındıklarını” belirtti. Mahkeme heyetinin değişmesinin ardından duruşmaya en az 2 ay ara verilmesi ve 2 hafta süren duruşma periyodunun yeniden düzenlenmesini talep eden dava avukatları 11 Kasım’da, taleplerinin reddedilmesi üzerine mahkeme başkanı ve üyeleri hakkında “Avukatlık faaliyetlerinin yürütme imkanlarının Mahkeme Başkan ve heyeti tarafından ortadan kaldırılması, savunma ve adil yargılanma haklarının ihlali” nedeniyle HSK’ye suç duyurusunda bulundu.
 
Davaya katılım çağrısı yapıldı
 
Dava avukatları 18 Kasım’da yayınladıkları açıklamayla, mahkeme başkanının savunma hakkının ihlali yönünde verdiği karara karşı tüm meslektaşlarını 29 Kasım’da görülecek duruşmada meslek onuruna sahip çıkmaya çağırdı. Yine kadın avukatların 25 Kasım’da düzenledikleri basın toplantısı ile yargılanan kadın siyasetçilerin mücadelesine dikkat çekerek, yargılanan kadınların yalnızca kadın mücadelesi yürüttüğü için yargılandıklarını belirtti. Avukatlar, "Onlar içeride mücadelelerini sürdürüyorlar, bizler de dışarıda mücadeleye devam ediyoruz" diyerek davaya katılım çağrısında bulundu.
 
Mahkemeye bir üye daha atandı
 
29 Kasım’da görülmeye başlanan davanın 7’nci duruşmasına dava avukatlarının çağrısı üzerine çok sayıda hukuk örgütü katıldı. 7’nci duruşmada mahkemeye yeni bir üyenin daha atandığı öğrenildi. İstinabe yoluyla ifadeleri alınan 47 müştekiden yalnızca 10’unun şikayetçi olup davaya katılma talebinin olduğu belirtildi. 7’nci duruşmada mahkeme heyeti siyasetçiler tarafından bir kez daha reddedildi. Duruşma periyotlarının bir işkence olduğunu belirten avukatların duruşma periyotlarına dair taleplerinin bir kez daha reddedilmesi ve mahkemenin siyasetçilerden ısrarla savunma almak istemesi üzerine avukatlar, mahkeme heyetini alkış ve zılgıtlarla protesto etti. Avukatlar bir 8’nci duruşmaya kadar mahkemeye katılmadı.
 
Tanık beyanı uyuşmadı
 
Davanın 8’nci duruşması devam ederken usulsüzlükler de açığa çıkmaya devam etti. Kobanê soruşturmasına dayanak yapılan ve Kobanê iddianamesinde yargılanan siyasetçiler hakkında ifade veren açık tanık Gül Tanrıverdi’nin iddianamede geçen ifadesiyle, Kobanê eylemlerinden 5 yıl sonra 26 Kasım 2019’da Ağrı TEM’de verdiği ifadesinin uyuşmadığı görüldü.
 
Dava gündemi Garibe Gezer!
 
Davanın 8’nci duruşması 20 Aralık’ta başladı. Davada konuşan Sebahat Tuncel 9 Aralık’ta kaldığı Kandıra Kadın Kapalı Cezaevi’nde tutulan Garibe Gezer’in cezaevinde şüpheli şekilde yaşamını yitirmesine dikkat çekti. Sebahat, “Garibe Gezer'in ailesine, Türkiye ve Kürdistan halkına başsağlığı ve sabır diliyorum. Cezaevi katliamları oldu. Türkiye'deki katliamların tarihini unutursak altından kalkamayız. Ama hala gerçekle yüzleşme arayışı devam ettiği sürece ülkede demokrasi sağlanamaz” şeklinde konuştu.
 
‘Kana doymanız için kaç Garibe’nin ölmesi gerekiyor?’
 
Figen Yüksekdağ da Garibe Gezer'in ölümünün Türkiye'deki yargı ve cezaevi sisteminin insanlık dışı çok somut çok açık ve güncel resmi olduğuna dikkat çekerek, “Ben buradan bizi dinleyenlere, o en tepedekilere, sarayda oturanlar ve sarayın yamacına kurulmuş kesimlere sormak istiyorum; daha kaç kişiyi öldürdükten sonra doyacaksınız? Kana, ölüme doymanız için hırsınızın, nefretinizin tatmin olması için daha kaç Garibe'nin, Deniz'in ölmesi gerekiyor? Garibe Gezer'in hikâyesi bu memleketteki zulme haksızlığa ve her türlü insanlık değerlerinden yoksun, zulme uğramış Kürt ve kadınların hikayesidir. Ezilenlerin hikayesidir” ifadelerini kullandı.
 
23 Aralık’ta görülen duruşmada esasa ilişkin savunma yapan yazar Gülfer Akkaya, “Kürt, kadın ve Alevi” kimliğine dikkat çekti. Gülfer, “Ben bir Kürt Aleviyim. Bu ülkede birlikte, eşit, asil, eşitçe, özgürce yaşama olan inancının arttığını biliyoruz. Kürt sorunun artık savaşla değil barışla çözülmesi gerektiğini devletin içindekiler de kabul ediyor. Kürt olmak suç mu, barış istemek suç mu?” sözleriyle iktidar politikalarını eleştirdi.
 
Usulsüzlükte ısrar eden mahkeme avukatlara bağırdı
 
24 Aralık’ta görülen duruşma ise gerginliklerle devam etti. Mahkemenin müşteki beyanlarını almakta ısrar etmesi üzerine mahkemenin “usulsüzlük” yaptığını ifade eden dava avukatları tarafından tepkiyle karşılandı. Avukatlar ile heyet arasında yaşanan gerginlik sonucunda mahkeme başkanı avukatlara bağırdı. Yanı sıra avukatların talepleri ise mahkemenin keyfi tutumu doğrultusunda tutanağa geçilmedi. Siyasetçiler ise savunmalarında usulsüzlüklere dikkat çekerek dinlenen müştekilerin emniyetin mağduru olduklarına işaret etti.
 
Müştekiler dosyayı çürüttü
 
27 Aralık’ta görülen duruşmada ise alınan müşteki beyanları ile davanın hukuksuzluğu bir kez daha ortaya çıktı. İfadelerine başvurulan müştekilerin bir kısmı müşteki sıfatıyla dosyaya dahil olduklarını bilmezken, müştekilerin büyük oranı ise şikayetçi olmadıklarını belirtti. Yanı sıra dosya hakkında bilgisi olmayan müştekiler ise kimden şikayetçi olduklarını bilmediğini söyledi.
 
Dava devam ederken HDP’ye ikinci saldırı!
 
28 Aralık’ta görülen duruşmada ise davada yargılanan Zeynep Karaman tutuklandı. Böylece tahliye edilen 8 kişi ile beraber dosyada tutsak siyasetçi sayısı 22’ye yükselmiş oldu. Duruşmada bir diğer önemli gelişme ise davanın devam ettiği süreçte HDP’nin İstanbul Bahçelievler’de bulunan ilçe binasına yapılan saldırı oldu.
 
Kobanê Davası avukatları Deniz Poyraz duruşmasında
 
29 Aralık’ta Deniz Poyraz’ın katledilmesine ilişkin İzmir’de görülen ilk duruşmaya Kobanê Davası avukatları da katıldı. Bu nedenle 30 Aralık’ta görülen duruşmaya katılmayan avukatların yokluğunu fırsat bilen mahkeme, avukat ve siyasetçilerin olmadığı duruşma salonunda müşteki polislerin ifadelerini alarak, bir usulsüzlüğe daha imza atmış oldu.
 
Avukatların mücadelesi sonuç verdi duruşma periyodu değişti
 
Yine 8’nci duruşmanın son günü olan 30 Aralık’ta avukatların iki hafta duruşma bir hafta ara şeklindeki duruşma periyoduna olan itirazını karara bağlayan mahkeme, avukatların talebini kısmen kabul ederek duruşma periyodunu iki hafta duruşma, iki hafta ara verilecek şekilde yeniden düzenledi. Duruşma periyotları, avukatların mücadelesi sonucunda değişti.
  
Aysel Tuğluk vurgusu     
 
Davanın 9’ncu duruşması 31 Ocak’ta görülmeye başladı. 9’ncu duruşmanın öne çıkan başlığı ise Kandıra 1 No’lu Kapalı Cezaevi’nde tutulan ve ciddi sağlık sorunları yaşayan Aysel Tuğluk oldu. Duruşmada Aysel’in 3 hafta süreyle Adli Tıp Kurumu (ATK) tarafından gözlem altında tutulacağı öğrenildi.
 
Mahkeme avukatlardan tanık kaçırmış
 
10 Şubat’ta görülen duruşmada ise mahkemenin duruşmaya verilen bir günlük arada “ABC123” isimli gizli tanığı dinlediği açığa çıktı. Avukatların hazır olmadığı ortamda tanık dinlenmesi, avukat ve siyasetçiler tarafından tepkiyle karşılandı. Yine tanığın duruşmada okunan ifadesinde ise, beyanlarının bilgi veya görgüye dayanmadığı kişisel görüş içerdiği görüldü.
 
Aysel için beklenen rapor geldi
 
Davanın 10’ncu duruşması 28 Şubat’ta başladı. Dosyaya Aysel Tuğluk hakkında verilen ATK raporu eklendi. Raporda ağır sağlık sorunu yaşayan Aysel’in “Cezaevinde kalabileceği” belirtilirken, “Kısmen savunma yapabilir” beyanı ise dikkat çekti.
 
Kürtçenin baskılanmasına şarkılı yanıt
 
1 Mart’ta görülen duruşmada ise Ayla Akat Ata’nın, “Welatê me Kurdistane” parçasını seslendirmesi dikkat çekti. Kürtçeye yönelik saldırılara dikkat çekmek amacıyla duruşma salonunda Kürtçe şarkı seslendiren Ayla, “Ben şarkıyı söylerken sayın üye size döndü ve belki de müdahale etmenizi bekledi. Bundan korkmamanız gerekiyor. Savunmamda rastlayacaksınız bu tür şeylere” diyerek esasa ilişkin savunmasını yaptı. Ayla, savunmasında Çözüm süreci ve kadın mücadelesi olmak üzere birçok noktaya değindi.
 
8 Mart mesajları
 
Davanın 8 Mart’ta görülen duruşmasında ise kadın siyasetçiler 8 Mart Dünya Emekçi Kadınlar Günü dolayısıyla mesajlarda bulunarak, tüm kadınların gününü kutladı. Kadınlar Gününde kadınların sözünün mahkeme tarafından kesilmesi ise dikkat çekti.
 
Kadın katılımı damga vurdu
 
Ardından davanın 10 Mart’ta görülen duruşmasına ise kadın katılımı damga vurdu. Türkiye’nin çeşitli kentlerinden kadın örgütlerinin katıldığı davaya çok sayıda kadın avukat da katıldı. Dava öncesi ise cezaevi önünde HDP Kadın Meclisi Sözcüsü Ayşe Acar Başaran’ın bulunduğu kadınlar basın açıklaması gerçekleştirerek, davada yargılanan kadınların yanında olduklarına dikkat çekti. Yine davada konuşan siyasetçilerin ise temel gündemi Aysel Tuğluk oldu.
 
Tüm siyasetçiler Aysel Tuğluk olarak konuştu 
 
11 Mart’ta görülen davada ise yargılanan tüm siyasetçiler “Aysel Tuğluk olarak konuşuyorum” diyerek sağlık sorunundan kaynaklı duruşmalara katılamayan ve konuşamayan Aysel’e ses oldu. Söz alan tüm tutsaklar kendileri yerine Aysel yerine tahliye talebinde bulundu.
 
Mahkeme başkanına ev hapsi
 
Davanın 11’nci duruşması 28 Mart’ta görülmeye başladı. Duruşmada, alanlardan taşan Newroz ruhu aktarıldı. Yine duruşmada, HSK tarafından görevden alınan önceki mahkeme başkanı Bahtiyar Çolak’ın gözaltına alınıp “Atadedeler” çete örgütünün lideri olmak suçundan ev hapsi verilerek serbest bırakılması gündem oldu. Yanı sıra müşteki ve tanıklar da usulsüzlükleri ortaya serdi. Dinlenen müştekiler, mahkeme tarafından aranarak davaya dahil olduklarını söyledi.
 
Mahkeme HSK’ye şikayet edildi
 
29 Mart’ta dava avukatları yaşanan usulsüzlükler nedeniyle mahkeme heyetini HSK’ye şikayet etti.  
 
İddianamenin dayanağı tanık dosyayı çürüttü
 
Davanın seyrini değiştiren günlerden biri olan 4 Nisan’da iddianamenin dayanak yapıldığı açık tanıklardan Sami Baran SEGBİS ile dinlendi. Antalya Emniyet Müdürlüğü’nde alınan ve iddianameye konulan ifadesini kabul etmeyen Sami’nin avukatı olmadan polislerce dinlendiği ortaya çıktı. “Emniyetin elinde siyasetçilerle ilgili notlar vardı, kağıtlar vardı” diyen Sami, imzasının bulunduğu ifade tutanağının polislerce hazırlandığını belirtti.
 
Açık tanık kendi kendini çürüttü
 
Yine yargılama seyrini değiştiren bir diğer önemli gün ise 5 Nisan’da görülen duruşma oldu. Dosyanın dayandırıldığı açık tanık Kerem Gökalp, duruşma salonunda dinlendi. Duruşmayı gergin başlatan mahkeme başkanı, 5 Nisan Avukatlar Günü’nü avukatlara bağırarak başlatmış oldu. Adeta diken üstünde duran mahkeme titizlikle açık tanık Kerem Gökalp’i dinlemeye başladı. Saatlerde ara vermeksizin ifade veren Kerem, Kobanê’ye dair ise tek bir şey söyleyemedi. Örgüt hakkında bilgiler veren Kerem de yargılanan siyasetçilerin hiçbirini teşhis edemediği Kobanê olayları ile bağlantısını ortaya koyamadı.
 
Tanık Kerem Gökalp Ankara’ya getirildi
 
Avukatlar Kerem Gökalp ile ilgili önemli bilgileri duruşmada anlattı. PKK’den kaçan ve bir süre Şırnak’ta cezaevinde kalan Kerem’in Kobanê Davası’nın soruşturma savcısı Ahmet Altun’un istemi üzerine Ankara’ya getirildiği ve 13 gün boyunca burada tutularak ifadesinin alındığı belirtildi. 14 yıl PKK’de kalan Kerem’in ifadelerinin tamamı avukatların talebine rağmen dosyaya eklenmezken, başka davalara dayanak yapıldığı açığa çıktı. 3 ay tutuklu kalan Kerem’in, Kobanê soruşturması kapsamında ifade vermesinin ardından önce tahliye edildiği, ardından ise beraat ettiği öğrenildi.  
 
Ayla kovid oldu
 
8 Nisan’da görülen duruşmada Ayla Akat Ata kaldığı Sincan Kadın Kapalı Cezaevinde Kovid-19’a yakalandı.
 
Deliller çürütüldü tahliye çıktı
 
11’nci duruşmada önemli gelişmeler yaşanarak, davadaki deliller tanıklarca çürütüldü. Mahkeme 8 Nisan’da görülen 11’nci duruşmanın son gününde Kürt-Pen üyesi yazar Nezir Çakan’ın tahliyesine karar verdi.
 
12 ayda 12 duruşma
 
Bir yılı geride bırakan davada, PKK Lideri Abdullah Öcalan üzerinde sürdürülen tecrit, cezaevi koşulları, Abdullah Öcalan’ın Kürt halkı için önemi ve çözümdeki rolü başta olmak üzere toplumsal sorunlara dikkat çekildi. Kadın mücadelesinin anlatıldığı davada yargılanan siyasetçiler dönemim hakikatini açığa çıkararak delilleri çürüttü. Mahkeme ise bunun karşısında hukuksuz ve usulsüz işlemlerdeki ısrarını sürdürüyor.
 
Dava bir yılı geride bırakırken 12’nci duruşmasıyla devam ediyor. 12 ayda 12 duruşma görülürken, siyasetçiler tarihe not düşüyor.